Steve, Mark, Bill vb. Kişilerin doktora alırken veya büyük kalabalıklara hitap ederken ilham verici, insanları gaza getirici konuşmalar yapmasını kısmen garipsiyorum.
Şu an bulundukları yerlere varırken ilk basamakları tırmanırken bile insanları ezip geçtikleri gerçeği bu konuşmaları dinlerken beni dizginliyor.
Onların aksine kimseyi ezmeden de bir yerlere gelinebilecek olduğu düşüncesine fazlaca sahibim.
Şu an bulundukları yerlere varırken ilk basamakları tırmanırken bile insanları ezip geçtikleri gerçeği bu konuşmaları dinlerken beni dizginliyor.
Onların aksine kimseyi ezmeden de bir yerlere gelinebilecek olduğu düşüncesine fazlaca sahibim.
akıbetleri gerçekten merak konusu. bu konuyla ilgili şöyle bir haber vardı geçenlerde [http://www.hurriyet.com.tr/cocuk-siginmacilar-seks-iscisi-olmaya-zorlaniyor-40304623 tık tık]
Bizim Batı aşığı kalın kafalılar bunları duymaz görmez. Batı dünyanın geri kalanını meta' olarak görüyor. Çocuk kadın erkek farketmiyor. Peki ya bizim soysuzlara ne demeli? Yanlış anlaşılmasın bunlar batıda bireysel uygulamalar değil. Batı sistematik biçimde ve devlet aklı ile yapıyor bu igrençlikleri.
Bizim Batı aşığı kalın kafalılar bunları duymaz görmez. Batı dünyanın geri kalanını meta' olarak görüyor. Çocuk kadın erkek farketmiyor. Peki ya bizim soysuzlara ne demeli? Yanlış anlaşılmasın bunlar batıda bireysel uygulamalar değil. Batı sistematik biçimde ve devlet aklı ile yapıyor bu igrençlikleri.
İngiltere Kralı I. Henry'nin (1068-1135) burnundan el başparmağına kadar olan bölümü yarda olarak tanımlandığı rivayet edilir.
81. dakika da mehmet topalın golü ile galip bitirdiği maç.
bizim buralarda genelde bayramlarda yapılan şerbetli bir tatlı. oldukça lezzetli ve muadillerine göre de hafiftir.
bir (gbkz:anneler günü) değil
ilkokuldan itibaren bize adeta dikte edilen bilgiler vardır. aradan yıllar geçse de, bir şekilde beynimizin bir yerlerinde kalır.
benim için, 'birinci dünya savaşında almanya yenildiği için biz de yenik sayıldık.'' cümlesi, ''dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyiz.'' cümlesi bunlara örnektir.
yine hiç unutmadığım cümlelerden biri de şudur: ''laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.''
bakın, ilkokul düzeyinde verilen bir bilgiden bahsediyorum. yani çok karmaşık değil. basit bir cümle. içeriği çok kolay anlaşılabiliyor.
yani diyor ki, ''laik olan bir ülkede, dini kurallar devlet yönetiminde esas olamaz. aynı zamanda, laik olan ülkelerde, devlet vatandaşlarının dini inançlarına ya da inançsızlıklarına eşit mesafededir.''
bunun bize gösterdiği çok net bir sonuç var: insanlar değil devletler laiktir. yani ben koyu bir şeriat savunucusu olabilirim. bir başkası fanatik bir budist olabilir. bir diğeri ateist olabilir... kendi hayatını kendi inançları doğrultusunda şekillendirebilir. bunun için herhangi bir engel yoktur. sınır, kamusal alandır. yaşayış ya da inanış biçimimiz kamusal alanla çakışıyorsa bu durumda üç ihtimal vardır. ya devlet ülkedeki çoğunluğun talebine göre kamusal alanı şekillendirir ya da ortak yaşam alanlarında inançların baskınlığına müsaade etmez. üçüncü ihtimal ise, bütün inançların yaşam biçimlerine kamusal alanda sonsuz serbesti tanınmasıdır. misal, benim türbanla kamuda çalışmama müsaade ediyorsa, başka birinin de budist kıyafetiyle devlet dairesinde çalışmasına müsaade eder. bana cuma namazı için genelge çıkartıyorsa, musevilerin de cumartesi günleri çalışmamaları için genelge çıkartır... yani herkese eşit özgürlük tanır.
bütün bunlar tartışılabilir şeylerdir. şu doğrudur şu yanlıştır denecek şeyler değildir.
benim kişisel fikrime göre, laiklik özellikle de türkiye için, vazgeçilemeyecek/görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir normdur.
daha da önemlisi, bu norm anayasayla güvence altına alınmıştır. değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez. 'kaldıralım' demek, anayasal bir suçtur. bilelim, ona göre konuşalım.
benim için, 'birinci dünya savaşında almanya yenildiği için biz de yenik sayıldık.'' cümlesi, ''dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyiz.'' cümlesi bunlara örnektir.
yine hiç unutmadığım cümlelerden biri de şudur: ''laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.''
bakın, ilkokul düzeyinde verilen bir bilgiden bahsediyorum. yani çok karmaşık değil. basit bir cümle. içeriği çok kolay anlaşılabiliyor.
yani diyor ki, ''laik olan bir ülkede, dini kurallar devlet yönetiminde esas olamaz. aynı zamanda, laik olan ülkelerde, devlet vatandaşlarının dini inançlarına ya da inançsızlıklarına eşit mesafededir.''
bunun bize gösterdiği çok net bir sonuç var: insanlar değil devletler laiktir. yani ben koyu bir şeriat savunucusu olabilirim. bir başkası fanatik bir budist olabilir. bir diğeri ateist olabilir... kendi hayatını kendi inançları doğrultusunda şekillendirebilir. bunun için herhangi bir engel yoktur. sınır, kamusal alandır. yaşayış ya da inanış biçimimiz kamusal alanla çakışıyorsa bu durumda üç ihtimal vardır. ya devlet ülkedeki çoğunluğun talebine göre kamusal alanı şekillendirir ya da ortak yaşam alanlarında inançların baskınlığına müsaade etmez. üçüncü ihtimal ise, bütün inançların yaşam biçimlerine kamusal alanda sonsuz serbesti tanınmasıdır. misal, benim türbanla kamuda çalışmama müsaade ediyorsa, başka birinin de budist kıyafetiyle devlet dairesinde çalışmasına müsaade eder. bana cuma namazı için genelge çıkartıyorsa, musevilerin de cumartesi günleri çalışmamaları için genelge çıkartır... yani herkese eşit özgürlük tanır.
bütün bunlar tartışılabilir şeylerdir. şu doğrudur şu yanlıştır denecek şeyler değildir.
benim kişisel fikrime göre, laiklik özellikle de türkiye için, vazgeçilemeyecek/görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir normdur.
daha da önemlisi, bu norm anayasayla güvence altına alınmıştır. değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez. 'kaldıralım' demek, anayasal bir suçtur. bilelim, ona göre konuşalım.
Türkiye de sayılı sunuculardan biridir.
Dunku finalin ardindan fransizlari teselli eden portekizli ufakligi gordukten sonra olmemis olabilecegini dusundugum guctur.
"arar dururum kendimi
sokakta bir yığın ayna
bırakıp kendimi aynada ben
kaçıp giderim sonra..."
sokakta bir yığın ayna
bırakıp kendimi aynada ben
kaçıp giderim sonra..."
müslüman ilim adamlarından harezmi'nin bulduğu ve matematiğe büyük kolaylıklar getiren rakam
(bkz: 0)
(bkz: 0)
türk sinemasına çok farklı boyutlar kazandıran filmlerden biri. Bu filmlerden sonra rekabet ortamının çok kızıştığını ve insanların artık daha iyi filmler yapmak zorunda kaldıklarını rahatlıkla söyleyebilirim.
Yılmaz Erdoğan'ın 2005 yılında hem yönetip hem de baş rolünü oynadığı İstanbul'da çekilen dolandırıcılık hikâyesinin anlatıldığı aksiyon, komedi filmi.
Yılmaz Erdoğan'ın 2005 yılında hem yönetip hem de baş rolünü oynadığı İstanbul'da çekilen dolandırıcılık hikâyesinin anlatıldığı aksiyon, komedi filmi.
başlamayın lens kullanın. daha kullanışlı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?