"Daha 18 yaşındaydı Nazım. 920 yılı sonu, kış başıydı.
Üç arkadaşıyla önce Sirkeci'den vapurla İnebolu'ya geçerler, yolculuk 75 saat sürer, oradan Ankara'ya geçeceklerdir. Nazım'ın deyişiyle 'İstanbul Denizi' işgal kuvvetlerinin gemileriyle doludur:
'...İstanbul denizinin içinde kefaldan, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umurumda değil. Anadolu'ya gidiyorum...' diye yazar o günleri. İstanbul işgal altındadır. Ayrılık hüzünlüdür. Yol arkadaşlarından birinin başını vapurun lombozuna yaslayıp: 'İstanbul'u bir daha göremeyecek miyiz, gitmek var dönmek yok mu?' diye ağladığını anlatır.
Ama kendisi de yasak olmasına rağmen vapurun güvertesinden İstanbul'a belki de son kez olabileceğini düşündüğü bir bakış bakmadan duramaz: 'Sarayburnu'na, (Galata) köprüye, kurşun kubbelere, tığ gibi minarelere, Taşkışla'ya son kere şöyle doya doya bakmadan İstanbul'dan ayrılmaya da gücüm yetmedi zaten."
t: "istanbul'u görememek düşüncesi" nedeniyle ayrı bir duygulandıran alıntıdır. Allah bu vatana bu millete esaret, dert göstermesin...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?