fıransız futbol takımı.
UEFA Avrupa Ligi kupası finalinde tarihinde üçüncü kez çıktığı Kupa 2 finalinde yine hüsran yaşadı.
ilk defa istediğim şeyi yaptığım cuma akşamı planını bu gün uyguluyoruö Evde pijama,t short, terlik.
haklı ise hakkını savunmayı bilen, haksızsa hadsiz bir öğretmendir.
Belki de şartların vermiş olduğu zorluğa bir tepkidir.
Belki de şartların vermiş olduğu zorluğa bir tepkidir.
Cuma günleri camii veya mescitlerde toplanan insanlardır. cemaatle kılınması farz olan namaz cuma namazını insanların bir araya gelmesine vesile olan sosyolojik açıdan muazzam bir durumdur malumunuz.
Öncelikle (gbkz:gergin değilim).
Bu hafta yakınlarda camii olmamasından dolayı en yakın mescite namazı eda etmek için gittim. çok fazla kızdığım kırıldığım şeyler oldu ve bunları dile getirmek istiyorum.
kızdığım şeyleri bir kaç kelam ile ifade etmem gerekirse kısa kısa anlatayım.
Öncelikle yakınlarda camii yok daha doğrusu var ama biz tembellikten dolayı en yakın olan mescide gidiyoruz diyelim. Mescit en fazla 80-90 kişi alır ama cemaat 100-120 arası değişiyor sürekli. arka tarafta bayanlara ayrılan bir bölüm var orası da genelde dolu oluyor. Bu kadar kişinin cumaya gelmesi ayrıca muazzam bişe.
bu hafta kızdığım şeylerden ilki bu kadar ufak bir mescite bu kadar kişinin sığması için ön iki safta oturan kişilerin yörük çadırında bağdaş kurup oturmaktan farklı bir şekilde oturmaları gerekir ki kapıda kimse kalmasın ama gelin görün ki ön taraf bildiğiniz yayılarak oturuyor. bu durumdan kaynaklı olarak da arka tarafta ve bayanlar bölümünde sıkışıklık oluşuyor. Bu durumun çözümü arka tarafa hasır serilerek giderilebilecekken acayip acayip abiler bu sıkışıklığı arttırmak için o hasırı sermemekte ısrar ediyor. Tamam hava soğuk anlıyorum ama yine kapalı bir ortam sonuçta ve cuma namazı 15 dk sürecek toplamda bu hava kimseyi hasta etmez. Hadi bunu düşünemiyor gelen abim anlıyorum onu da içeride sıkışacağından korkan kişi de adam gelmesin deyu elinden geleni yapıyor. Ayrıca mescit olduğu için bir müezzin mevcut değil ve güzelim kıraati düzgün imamımız da olaya el atmıyor ve yine ayrıca biz de her cuma bu sıkışıklığı bile bile oraya gidiyoruz. not: Bundan sonraki cumalarda hususi kapıda bekleyip hasırın başında duracağım.
Bir diğer beni üzen durum ise şöyle mescitte bir (gbkz:müezzin) olmadığı için her hafta biri müezzinlik yapıyor. Müzezzinlik için soğuk savaş veriliyor bildiğiniz ve bu durum da oldukça üzücü. Yapılması gereken bu işin ehli kişiye bırakılması değil midir? Kıraat yok ama özgüven mükemmel müezzinlik için. Bu ciddi bir sorumluluktur ve bunun bilinci daha büyük bir sorumluluk olması gerekiyor.
sigara kokmak, ıslak ayakla mescite girmek vb konulara hiç girmiyorum.
Bizim milletin toplu hareket konusunda oldukça amatör olduğu bir gerçek bunu cuma namazı cemaati üzerinden gittik ama maalesef bu şekilde. Bu meramın dile gelmesi ise biraz daha rahat namaz kılacağım diye birilerini cumadan soğutmamak lazım. Namaz bize toplu şekilde farz ama o toplu şekildeki insanlara sagı sevgi de oldukça mühim değil midir?
biraz da güzel tarafından anlatmak gerekirse mescit imamı mescitin daimi imamı mı bilemiyorum ama ankaraya geldiğimden bu yana bu kadar ses terbiyesi (kıraatı) bu kadar düzgün bir hocaya denk gelmedim. Bütün harflerin haklarını ve müstehaklarını vererek çıkartıyor. Namazdan önce yasini şerif i ihmal etmiyor. En iyisi mi kötüsü mü bilemiyorum yine ama cuma farzından sonra savaştan kaçar gibi çıkan cemaate sinirlenmiyor ve kimseye dalmıyor. (u:he he)
Ayrıca bu cemaate eşlik ettiğiniz takdirde yukarıda yazdığım kötü durumların dışında namaz bitimi ile bir büyük huzurunuz olacaktır. İçeride gerçekten güzel şeyler oluyor gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Bu durumun belki camii cemaati ile ilgisi yoktur. Belki ankara da ki insanların büyükşehir mantığına bürünemediğinin göstergesidir.
Öncelikle (gbkz:gergin değilim).
Bu hafta yakınlarda camii olmamasından dolayı en yakın mescite namazı eda etmek için gittim. çok fazla kızdığım kırıldığım şeyler oldu ve bunları dile getirmek istiyorum.
kızdığım şeyleri bir kaç kelam ile ifade etmem gerekirse kısa kısa anlatayım.
Öncelikle yakınlarda camii yok daha doğrusu var ama biz tembellikten dolayı en yakın olan mescide gidiyoruz diyelim. Mescit en fazla 80-90 kişi alır ama cemaat 100-120 arası değişiyor sürekli. arka tarafta bayanlara ayrılan bir bölüm var orası da genelde dolu oluyor. Bu kadar kişinin cumaya gelmesi ayrıca muazzam bişe.
bu hafta kızdığım şeylerden ilki bu kadar ufak bir mescite bu kadar kişinin sığması için ön iki safta oturan kişilerin yörük çadırında bağdaş kurup oturmaktan farklı bir şekilde oturmaları gerekir ki kapıda kimse kalmasın ama gelin görün ki ön taraf bildiğiniz yayılarak oturuyor. bu durumdan kaynaklı olarak da arka tarafta ve bayanlar bölümünde sıkışıklık oluşuyor. Bu durumun çözümü arka tarafa hasır serilerek giderilebilecekken acayip acayip abiler bu sıkışıklığı arttırmak için o hasırı sermemekte ısrar ediyor. Tamam hava soğuk anlıyorum ama yine kapalı bir ortam sonuçta ve cuma namazı 15 dk sürecek toplamda bu hava kimseyi hasta etmez. Hadi bunu düşünemiyor gelen abim anlıyorum onu da içeride sıkışacağından korkan kişi de adam gelmesin deyu elinden geleni yapıyor. Ayrıca mescit olduğu için bir müezzin mevcut değil ve güzelim kıraati düzgün imamımız da olaya el atmıyor ve yine ayrıca biz de her cuma bu sıkışıklığı bile bile oraya gidiyoruz. not: Bundan sonraki cumalarda hususi kapıda bekleyip hasırın başında duracağım.
Bir diğer beni üzen durum ise şöyle mescitte bir (gbkz:müezzin) olmadığı için her hafta biri müezzinlik yapıyor. Müzezzinlik için soğuk savaş veriliyor bildiğiniz ve bu durum da oldukça üzücü. Yapılması gereken bu işin ehli kişiye bırakılması değil midir? Kıraat yok ama özgüven mükemmel müezzinlik için. Bu ciddi bir sorumluluktur ve bunun bilinci daha büyük bir sorumluluk olması gerekiyor.
sigara kokmak, ıslak ayakla mescite girmek vb konulara hiç girmiyorum.
Bizim milletin toplu hareket konusunda oldukça amatör olduğu bir gerçek bunu cuma namazı cemaati üzerinden gittik ama maalesef bu şekilde. Bu meramın dile gelmesi ise biraz daha rahat namaz kılacağım diye birilerini cumadan soğutmamak lazım. Namaz bize toplu şekilde farz ama o toplu şekildeki insanlara sagı sevgi de oldukça mühim değil midir?
biraz da güzel tarafından anlatmak gerekirse mescit imamı mescitin daimi imamı mı bilemiyorum ama ankaraya geldiğimden bu yana bu kadar ses terbiyesi (kıraatı) bu kadar düzgün bir hocaya denk gelmedim. Bütün harflerin haklarını ve müstehaklarını vererek çıkartıyor. Namazdan önce yasini şerif i ihmal etmiyor. En iyisi mi kötüsü mü bilemiyorum yine ama cuma farzından sonra savaştan kaçar gibi çıkan cemaate sinirlenmiyor ve kimseye dalmıyor. (u:he he)
Ayrıca bu cemaate eşlik ettiğiniz takdirde yukarıda yazdığım kötü durumların dışında namaz bitimi ile bir büyük huzurunuz olacaktır. İçeride gerçekten güzel şeyler oluyor gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Bu durumun belki camii cemaati ile ilgisi yoktur. Belki ankara da ki insanların büyükşehir mantığına bürünemediğinin göstergesidir.
En güzel en iyi en taşırmadan resim yapan teyze sensin.iyi ki benim teyzemsin.ham ham yemek istiyorum seni.( 9 yaşındaki yeğenim sözleri)
3 ve 9'a tam bölünür.
Uche Okechukwu'nun eski eşi.
herkes yazmış ben de yazayım. Nice yıllara.
KEÇECİLER'İN BAŞKANLIK SİSTEMİ HAKKINDAKİ SÖZLERİ ÇOK ÖNEMLİ
Bir dönemin önde gelen siyasetçilerinden birisi olup Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Devlet Bakanlığı yapmış olan Keçeciler, Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in de Başkanlık Sistemi'ni savunduklarını hatırlatarak, (Erbakan Hoca'nın da savunduğunu, biz eyleyelim) şunları söylemiş: \"Türkiye bir karar vermek zorunda. Ya yüzde 10 seçim barajı ile devam edilecek... Ya da seçim barajı inecek... İnince de koalisyonlar dönemine girilecek. Bu çağda yüzde 10 barajı savunulamaz... Öyleyse çare... Başkanlık ya da Yarı Başkanlık.\" Keçeciler'in vurucu cümleleri ise şunlar: \"Tek parti iktidarında da bakanlık yaptım, koalisyon hükümetinde de. Tek başına iktidarda 1 saatte yapılan iş, koalisyon hükümetinde bazen 6 ayda yapılamıyor.\" Keçeciler'in bu sözü, Parlamenter Sistem'de tek parti iktidarının daha iyi olduğuna vurgu yapıyor gibi gözükse de, parlamentodaki tablodan etkilenmeyecek bir hükümet yapısıyla yani Başkanlık Sistemi'yle işlerin nasıl daha hızlı yürüyebileceğine işaret ediyor aslında. Çünkü Parlamenter Sistem'de işleri yavaşlatmak sadece koalisyonlar vasıtasıyla değil, Anayasa'da var olan başka mekanizmalarla da gerçekleştirilebiliyor. Türkiye'nin yakın tarihi biraz da bu tür olayların tarihi...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, 'damdan düşen' birisi olarak, ısrarla Yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi üzerinde duruyor zaten. Belediye Başkanlığı, Başbakanlık yapan ve son olarak Cumhurbaşkanlığı'na yükselen bir isim olarak, Türkiye'nin Başkanlık Sistemi ile yoluna daha hızlı devam edebileceğinin altını çiziyor ve bunun için gayret ediyor.
Başkanlık Sistemi ile alakalı yıllardan beri alttan alta süren tartışmalar artık hız kazanmış durumda.
Özellikle de Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesi sonrasında bu sisteme geçilmesinin aciliyet kesbettiği, konuya objektif bakanların ve tabii Türkiye'yi düşünenlerin ortak kanaati. Bunlar, Türkiye'nin bir an evvel Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ve yoluna artık böyle devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Başkanlık Sistemi'ne karşı olanlar da var tabii. Bu sistemin vesayetin son kalıntılarını da yok ederek, ülkenin daha hızlı gelişmesine zemin hazırlayacağını bilen dış güçler ve onlarla işbirliği yapan içerideki bir kesim, Başkanlık Sistemi'ne şiddetle karşı, mesela. Parlamentonun yapısı nasıl oluşursa oluşsun, Başkanın ekibiyle birlikte başarıya odaklanacağını ve birtakım siyasi atraksiyonlarla engellenebilmesinin de mümkün olmayacağını, iyi biliyorlar çünkü. Halkın hiçbir zaman kendilerine teveccüh göstermeyeceğini bilenler de, Başkanlık Sistemi'ne karşı. Bunlar, Parlamenter Sistem'de bir şekilde borularını öttürüyor olsalar da, Başkanlık Sistemi'nde esamelerinin bile okunmayacağının farkındalar. Ve daha çok da ülke lehine bazı gelişmeleri rahatça engelleyememe korkusu sebebiyle karşı çıkıyorlar aslında. Mesele açık: Ya Başkanlık Sistemi'ne geçecek, ya da birilerinin her gelişmeyi engelleme çabaları ile uğraşmaya devam edeceğiz.....
Ekrem Kızıltaş/Takvim
Bir dönemin önde gelen siyasetçilerinden birisi olup Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Devlet Bakanlığı yapmış olan Keçeciler, Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in de Başkanlık Sistemi'ni savunduklarını hatırlatarak, (Erbakan Hoca'nın da savunduğunu, biz eyleyelim) şunları söylemiş: \"Türkiye bir karar vermek zorunda. Ya yüzde 10 seçim barajı ile devam edilecek... Ya da seçim barajı inecek... İnince de koalisyonlar dönemine girilecek. Bu çağda yüzde 10 barajı savunulamaz... Öyleyse çare... Başkanlık ya da Yarı Başkanlık.\" Keçeciler'in vurucu cümleleri ise şunlar: \"Tek parti iktidarında da bakanlık yaptım, koalisyon hükümetinde de. Tek başına iktidarda 1 saatte yapılan iş, koalisyon hükümetinde bazen 6 ayda yapılamıyor.\" Keçeciler'in bu sözü, Parlamenter Sistem'de tek parti iktidarının daha iyi olduğuna vurgu yapıyor gibi gözükse de, parlamentodaki tablodan etkilenmeyecek bir hükümet yapısıyla yani Başkanlık Sistemi'yle işlerin nasıl daha hızlı yürüyebileceğine işaret ediyor aslında. Çünkü Parlamenter Sistem'de işleri yavaşlatmak sadece koalisyonlar vasıtasıyla değil, Anayasa'da var olan başka mekanizmalarla da gerçekleştirilebiliyor. Türkiye'nin yakın tarihi biraz da bu tür olayların tarihi...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, 'damdan düşen' birisi olarak, ısrarla Yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi üzerinde duruyor zaten. Belediye Başkanlığı, Başbakanlık yapan ve son olarak Cumhurbaşkanlığı'na yükselen bir isim olarak, Türkiye'nin Başkanlık Sistemi ile yoluna daha hızlı devam edebileceğinin altını çiziyor ve bunun için gayret ediyor.
Başkanlık Sistemi ile alakalı yıllardan beri alttan alta süren tartışmalar artık hız kazanmış durumda.
Özellikle de Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesi sonrasında bu sisteme geçilmesinin aciliyet kesbettiği, konuya objektif bakanların ve tabii Türkiye'yi düşünenlerin ortak kanaati. Bunlar, Türkiye'nin bir an evvel Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ve yoluna artık böyle devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Başkanlık Sistemi'ne karşı olanlar da var tabii. Bu sistemin vesayetin son kalıntılarını da yok ederek, ülkenin daha hızlı gelişmesine zemin hazırlayacağını bilen dış güçler ve onlarla işbirliği yapan içerideki bir kesim, Başkanlık Sistemi'ne şiddetle karşı, mesela. Parlamentonun yapısı nasıl oluşursa oluşsun, Başkanın ekibiyle birlikte başarıya odaklanacağını ve birtakım siyasi atraksiyonlarla engellenebilmesinin de mümkün olmayacağını, iyi biliyorlar çünkü. Halkın hiçbir zaman kendilerine teveccüh göstermeyeceğini bilenler de, Başkanlık Sistemi'ne karşı. Bunlar, Parlamenter Sistem'de bir şekilde borularını öttürüyor olsalar da, Başkanlık Sistemi'nde esamelerinin bile okunmayacağının farkındalar. Ve daha çok da ülke lehine bazı gelişmeleri rahatça engelleyememe korkusu sebebiyle karşı çıkıyorlar aslında. Mesele açık: Ya Başkanlık Sistemi'ne geçecek, ya da birilerinin her gelişmeyi engelleme çabaları ile uğraşmaya devam edeceğiz.....
Ekrem Kızıltaş/Takvim
Acemleştirmek işi.
Her zaman hatırlayacağım manasına gelen İspanyolca bir müzik. I'll always remember
o an birçok insan için ahirette rastgelecektir.
Kişinin gerçekte karşılayamayacağı ihtiyaçlarını, istek ve dürtülerini düş kurma yoluyla doyurmasıdır. Örneğin;Sekreterlikten hiç hoşlanmayan genç bir kadın kendini hayal dünyasında son derece başarılı bir avukat gibi düşünerek, sekreterliğin verdiği kaygıdan kurtulur. Aç tavuk kendini buğday ambarında zanneder.
(bkz: Düşlem)
(bkz: Avunma )
(bkz: Fantazi)
lisedeyken özendiğim için gözüm bozuk numarası yapıp aldırmaya çalıştığım gözlükler. normal bişeye heveslenmem ben zaten evet.
Üç nokta aşktır…
Her nokta gizli bir Ahtır!...
Seviyorum deyip haykıramamaktır...
Boğazda düğümlenen iki çift sözdür...
Dilin lal, gönlün melal olduğu andır…
Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır...
Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır…
Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
HZ MEVLANA
(bkz:...)
edit: mesaj yazmak yerine 3 nokta göndersek olur mu ki acep?
Her nokta gizli bir Ahtır!...
Seviyorum deyip haykıramamaktır...
Boğazda düğümlenen iki çift sözdür...
Dilin lal, gönlün melal olduğu andır…
Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır...
Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır…
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır…
Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
HZ MEVLANA
(bkz:...)
edit: mesaj yazmak yerine 3 nokta göndersek olur mu ki acep?
insanların her tarafını sarıp bir an olsun seçim olduğunu unutturmayan tüm tanıtım ve hatırlatma faaliyetlerini ifade eder.
en bilindik olanlarından biri "müzikli seçim arabası..." her yerden çıkabilir. o patlak sesli hoparlör ile son gücü ile oy ister, inanılmaz vaadleri olan sözlerini hiç saymıyorum bile...
en bilindik olanlarından biri "müzikli seçim arabası..." her yerden çıkabilir. o patlak sesli hoparlör ile son gücü ile oy ister, inanılmaz vaadleri olan sözlerini hiç saymıyorum bile...
Kağıt para rejimlerinde rastlanan ve hükümetlerin zorunlu saydıkları
bir durumdur. CF (COST AND FREIGHT) :Satıcının malı belirli bir noktaya kadar taşımayı taahhüt ettiği ve taşıma giderlerinin mal fiyatına dahil olduğu bir alım-satım şeklidir. Bu tip
satışlarda, satıcı sigorta giderlerini ödemekle yükümlü değildir.
bir durumdur. CF (COST AND FREIGHT) :Satıcının malı belirli bir noktaya kadar taşımayı taahhüt ettiği ve taşıma giderlerinin mal fiyatına dahil olduğu bir alım-satım şeklidir. Bu tip
satışlarda, satıcı sigorta giderlerini ödemekle yükümlü değildir.
eğitimin gittikçe kalitesiz hale gelmesinin basit bir sonucu.
Çoğunlukla bahane maddiyattır.
Çoğunlukla bahane maddiyattır.
iyi geceler, ayrıca hepiniz ös dediğiniz yerden gelmişseniz o sözlüğün kapanması çok normal. ölü gibi yazıyorsunuz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
