kuzguncuk

abuzeroklava
Geçenlerde bir can dostumla Kuzguncuk’ta küçük bir kaçamak yaptık. Günlük tekrarların dışına çıkıp biraz değişiklik yaratmak, ara sokaklarda yürümek, farklı yaşamların ucundan tadımlık lokmalar almaktı niyetimiz.

Kuzguncuk güzel semt. Fotoğraflarda etkileyici kareler, zihinlerde unutulmaz resimler bırakan harika manzaraları, renkli, güzel evleri ve keyifli yaşayan insanları var. Tesadüfen girdiğimiz bir atölyede o keyifli insanlardan biriyle tanışma şansına da eriştik. Heykeltıraş Bihrat Mavitan bizi atölyesinde konuk etti ve samimi, eğlenceli sohbetini bizden esirgemedi. Kuzguncuk’u anlattı, kendi hayatından kesitleri, semtin halkını ve yaşadıkları, yarattıkları güzellikleri. Farklı dinlerin, farklı kültürlerin nasıl dostça ve birbirini zenginleştirerek varolabildiğini. Bu uğurda çaba verdiklerini, emek koyduklarını anlattı. Nasıl diyeyim benim sözlerimle aynı tadı vermeyeceği için fazla da anlatmaya girişmek istemem. Sadece şunu söylemek isterim. Sanatçı yeni bir yaşam teklifinde bulunan kişidir aslında, demişti hocam. Bu tanıma göre düşününce, Bihrat bey’in eserleri de, iki yabancıyı karşılama biçimi de, Kuzguncuk’taki yaşam teklifi de bana ilham verdi, sevinç verdi...


Bu yazıya başlarken niyetim biraz gezi notları vermek, biraz da yaptığımız bu minicik aktivitenin bile bize nasıl iyi geldiğinden filan söz etmekti aslında. Ancak sonra Bihrat bey’in Kuzguncuk’u anlatırken verdiği küçük bir bilgiden kafamda canlanan bir resmin beni ne kadar çok yakaladığını fark ettim. Kuzguncuk, hapishanelerdeki minik pencerelere verilen isimmiş. Kuzguncuk’un dar sokaklarına çıktığınızda tıpkı böyle bir yerden bakıyormuş gibi bakıyorsunuz manzaraya ve bir rivayete göre de semt adını bu özelliğinden almış.

Dar bir pencereden bir güzelliğe bakmak... Dar bir pencereden dünyaya bakmak... Hepi topu iki gözümüzden yaşam... Kendi kuzguncuklarımızdan nereye bakıyoruz? Aynı şeyleri mi görüyoruz? Gördüklerimizi nasıl yorumluyoruz? Aynı manzaradan iyi, kötü, doğru, yanlış, tasalı, tasasız, sevgili, sevgisiz, güvenli, güvensiz hayatlar, resimler, enstantaneler çıkarıyoruz. Kendi kuzguncuklarımızı oradan oraya taşırken ne yaratıyoruz? Kimi Bihrat bey gibi harika sanat eserleri yapıyor o pencereden gördüklerinden, kimi savaşıyor, kimi aşkın peşinde kimi kavganın, kimi dünyayı yönetme telaşında, kimi havuç derdinde, kimi kendiyle mücadelede, kimi hükmetmek arzusuyla yakıp yıkıyor, kimi intikam ateşiyle hayatlar harcıyor, kimi bir şarkıyla ruhları okşuyor, kimi bir buluşla devrim yapıyor... Hayat dediğimiz, varolma ve varetme telaşında kendi biricikliğimizin hapishanesinden gördüklerimiz değil mi? Kendi algımızın hapishanesinden...

Hapishane esareti çağrıştırdığı için kötü söz. Ama içimizde kapalı tuttuğumuz dünyamız tam da burası... Ve aynı zamanda dünyayı varetmedeki çıkış noktamızın burası... Bakmak kadar görmenin de önemli olduğu yer burası... Tüm özgürlüklerimizin doğduğu yer kendi hapishanelerimizden açtığımız pencereler... Öyleyse iyi yaşamakla kötü yaşamak arasındaki fark, kuzguncuğunu nereye çevirdiğin ve oradan içeri ne aldığından ibaret…
http://mutlulukatlasi.blogspot.com.tr/2013/08/kuzguncuktan-dunyaya-bakmak.html
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches