İstanbul'da yağmur yağıyordu, saadet evreni haber verdiği zaman bütün sabahların geleceğini. Burada eve döndüğünde anlıyorsun asıl bu şehrin en aziz misafirini, bir nevi tarihini yada ne biliyim yalan olan ne varsa onun sahiciliğini. Öyle bir şehir düşünün ki her yer insan ve fikir pisliği, dört tarafı kafelerle, üç tarafı tabelalarla dolu bir şehir. Yansımasına bakamıyor insan çoğu zaman,aynada birşey görmüyor yada baktığı zaman.
En büyük haksızlığı çocuklara yapan, dünyaya getirdiği halde hep neyin kötü olduğunu öğreten ve filmler ile tiyatroları televizyonda izleyen bir neslin en kadim dostu "eski ramazanlar" cümlesindeki o hatra düşen garip bir burukluk ifadesidir.
Koşun ey yağmur üstüne düştüğünde sağa sola sallanan köpekler, koşun nankör diye bilindiği halde hiçbir evden eksik olmayan kediler, koşun ey en karanlık gecelere gebe kalan bütün hayaller, nereye olduğunu bilmeden ,neden diye sormadan ,yanınıza kimseyi almadan. Koşun ey karanlık talihlerin piyango biletleri, sizde koşun etçil olduğu halde simit yemeye meraklı martılar, onlarda koşsun, herkes ,hickimse hatta ,bunun adı dünya ,koşun ölene kadar elbet geçiyor zaman nasıl olsa...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?