Böyle bir inanç vardır maalesef ülkemiz insanlarında. Her ebeveynin benim çocuğum dahi düşüncesinin bir ürünüdür bu bir yerde. Biz okuyamadık bari çocuğumuz okusun adam olsun. Adamdan kasıtları da Doktor,Hakim,Kaymakam,Avukat ve buna benzer meslekler. Peki bu mesleklerin ne cazibesi var da bütün ebeveynler bu meslekleri istiyor ve çocuğunu okutmak istiyor?
Ebeveynler çocuklarının okumasını isterler, okumak onlar için gelecek yaşamlarında rahat bir hayat, iyi bir gelir, hükmedebilecekleri insanlar demek. Yıllarca askeri sistem mantığının vermiş olduğu baskı ile her şey emir ile ilerlemiş anne ve babanın döneminde. Emir veren kişide o zaman bi şekilde üniversite okumuş insanlardır. Günümüzde de hala aynı şekilde olduğunu düşünüyorlar. O emir verecek pozisyona gel de nerede ne okuyorsan okudur asıl amaçları. Çocuğun gelişimi, ilgi duydukları alanın hiç bir önemi yoktur aslında. Aşçı olmak istiyorum diyen bir çocuğun daha düne kadar ülkemizde ne hale geldiği en güzel örnektir. Bu gün güzel bir örnek olarak vermek istemiyorum, güzel bir örnekte değildir tabi ancak var olması hasebiyle buyurun Nusret.
https://www.instagram.com/nusr_et/
Görevini düzgün yapan insandan çıkıp makam mevki peşinde koşan bir zihniyete dönüştük. Bu zihniyetin sonucunda maalesef herkes üniversite okumaya başladı. Bu sadece ailelerin suçu da değil tabi. Bu suça bu kadar üniversiteyi açanlar da ortak. Hadi açtınız bari merkezi yerlere açaydınız. Ankaraya 20 tane üniversite açsaydınız da ülkenin ücra köşesine sırf esnaf kalkınsın diye eğitimi katletmeseydiniz.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=205&v=ZYMVDeXufe0
Her yere üniversite açılması olayı bir problemken, bazı bölümlerin her üniversitede açılması da ayrı bir problem. Her üniversitede İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi var, yeni ku kurulan bütün üniversitelerde ve bunlarda en az her bölüm için 100 öğrenci mevcut. Sadece İİBF değil diğer bölümlerde de aynı problemler var. Bu kadar yatırım yapılırken bu bölümlerin itibarsızlaştırılması, elini sallasan işletmeciye değiyor sözü artık bütün bölümler için geçerli hali hazırda.
Üniversitenin lise mezunu çocuğun hayatına liseden sonra, hem lisede hem de üniversitede öğrencinin bünyesini tabiri caizse inek bir öğrenciye çeviriyor. Lise döneminde test çözmekle geçen bir süreç, Üniversite döneminde de vize final ile geçen bir dönem. Ne lise döneminde çocuk ilgi alanını öğrenebiliyor ne üniversite döneminde. İlgi alanı olan bölümü de bu inekleştirilen eğitim yüzünden okul bitinceye kadar hissedemiyor bile.
Lise eğitimi sırasında öğrencilere gelecekte hangi mesleğe yönelmelerine dair herhangi bir oryantasyon da yapılmadığından, Türkiye gibi sınıf farklarının önemli olduğu bir ülkede kendini üniversite mezunu olmalıyım şeklinde şartlandıran genç beyinler üniversite yıllarını birer kayıp yıllar olarak yaşamaya hem ailenin baskısı hem de ortaöğretim boyunca yönlendirmeme eksikliğinden veya yanlış yönlendirilmelerden mahkum durumda bırakılmaktadırlar. Gelin görün ki bu genç insanlar sırf etiket uğruna kendi yetenekleri, zevkleri, yapmaları uygun olabilecek meslekleri kendi içlerinde keşfetmelerine olanak tanımaksızın en marka üniversitelerin en marka, en piyasa ve tabii ki geçim derdinden en çok para kazandırabilecek bölümlerine girmeleri için ailelerin çuvalla paralarını döküp özel hoca tutma merasimlerine, dershanelerin yarış atı muamelesine maruz bırakılıp bir de üstüne üstlük seneliği 20 milyarı geçen özel üniversitelere yerleştirilmek suretiyle adeta gelecekleri, karar verme, kendi için uygun olanı keşfetme ve seçme olanakları ellerinden alınmaktadır.
Aslında sorunun temeli ortaöğretimden başlamaktadır. bir yığın gereksiz bilginin adeta zorla aşılandığı bu zorlu hazırlık hariç 6 yıllık süreç o kadar kötü harcanmaktadır ki aslında ilkokuldan çıkan bir adam neredeyse üniversiteden de aynı şekilde çıkmaktadır. Sonuçta pratik ve edebi bilginin yerine sadece ezbere dayalı bir eğitim sisteminin hüküm sürdüğü ortaöğretim kurumlarımızda ne adam gibi kitap okuma alışkanlığı aşılanmaktadır ne de birkaç azınlık okul haricinde adam gibi yabancı dil öğretilmektedir. Bu noktada Türkiye’de herkesin burun kıvırdığı meslek liselerinin önemi de aslında Avrupa’daki örnekleri göz önüne alındığı zaman daha da ön plana çıkmaktadır. adı üzerinde genç insanlara ilerde yaşamları boyunca sahip olacakları bir meslek edindirmeyi vaad eden meslek liselerimiz de ne yazık ki gerek altyapı ve sistem eksikliğinden bu misyonundan ziyade Seçme sınavlarında bolca sıfır çeken öğrencilerden başka bir şey üretememektedir.
Çok ama çok yakın zamanda mesleksiz, sanatsız, zanaatsız bir topluma dönüeşeceğiz. Bir berbere, bir camcıya, bir tesisatçıya doktordan, hakimden daha fazla ihtiyaç duyacağız. Çünkü hiç biri kalmayacak. Herkes okudur. Bu mesleklere de itibar etmiyorlar artık. Bir ebeveyn benim çocuğum berber oldu demiyor ama diyecek hemde gururla söyleyecek.
Hali hazırda bu işi yapan eğitimsiz, türk kültüründen, esnaf kültüründen anlamayan bi ton insan var onlar yok olup yerine eğitimli berber, camcı, tesisatçı gelecek.
Ne o üniversite okuyoruz. Üniversite kadar başınıza taş düşsün… Onun da sayısı az ya başınızı acıtmaz!
herkesin üniversite okuması gerektiği saçmalığı
Şuan okuduğum bölüm yerine bi zanaat edinsem daha rahat edeceğim bir gerçek. Git üniversite oku diye zorladılar yoksa hayta direk atılmak en güzeli olurdu.
Benim ve bizim gibi bi işe yaramayan bölümlerde binlerce kişi mezun oluyor. Hep işsiz kalacaz.
Camcı mı olsam.
Benim ve bizim gibi bi işe yaramayan bölümlerde binlerce kişi mezun oluyor. Hep işsiz kalacaz.
Camcı mı olsam.
Bu iyiye işaret. Ne olursa olsun, mutlaka üniversite okuyayım anlayışı artık bitmeli. Gençler daha erken yaşta bir mesleğe ve hayata atılmalı. Herkese üniversite okutmak merakından vaz geçmeli...
Toplam ek kontejan sayısı: 373 bin
yerleşen sayısı: 51 bin
boş kalan kontejan sayısı: 322 bin.
Toplam ek kontejan sayısı: 373 bin
yerleşen sayısı: 51 bin
boş kalan kontejan sayısı: 322 bin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?