Türk sinemasında birçok filmde yardımcı oyuncu olarak rol almıştır. Özellikle Kemal Sunal filmlerinde oynamıştır. Şark Bülbülü isimli filmde oynadığı Mazlum karakteriyle hatırlanır. Sanatçı 1991 yılında vefat etmiştir. Sanatçının ölüm sebebi önceleri parkta donarak öldüğü şeklindeydi. Ancak son yıllarda Yadigar'ın parkta donarak ölmediği sanatçının yüksek tansiyon ve şeker hastası olduğu bu hastalıklara bağlı beyin kanaması geçirdiği ya da kayarak başına duvara çarptığı ve bu nedenle vefat ettiği söylendi.
Sanatçının mezarı Beyoğlu-Kulaksız Mezarlığındadır.
yadigar ejder
--- (gbkz: alıntı) ---
herhangi biri. ya da çok özel biri.
yüzleri çok tanıdık ama adları bilinmeyen insanlar vardır hayatın bir yerinde. varlıkları sadece başkalarının varlığını güçlendirmekle tanımlanan insanlar vardır. herhangi birileri, falanca ya da filanca. adı, soyadı hiç önemli değil. başkalarının statüleri uğruna aşağılanan, itilen, hırpalanan gerektiğinde ölümlere gidip gelen insanlar.
ya da figüranlar diyelim biz bunlara. perdenin hazin yüzleri.
adları sinema afişlerine yazılmayanlar. yüzleri tanıdık, isimleri bilinmeyen insanlar. belki de kahvedekilere en çok benzeyenler. yeşilçam'da da kahvede oturmazlar mı iş beklemek için. inşaat işçilerine ne çok benzerler. bir yapımcının kahveye girip de iş dağıtmasını beklemek.
makyajsızlar...
senaryoyu okuma ihtiyacı olmayanlar. filmin bir yerinden girip, öylece yok olanlar. dayak yiyip, ölüp, çay dağıtıp, durakta bekleyip filmden kopup gidenler. hayatın ıssız sokaklarında gezip, filmin ayrıntı karelerinde yer bulanlar. makyaja ihtiyaç duymayan figüranlar.
onlardan biriydi yadigar...
iri gövdeli, uzun boylu, seyrek dişli, çirkin bir adam. kötüler hep çirkin olmalıdır değil mi?
filmlerde eşşek sudan gelinceye kadar dayak yerken tanıdık bu iri adamı. bazen cüneyt arkın dövüyordu bazen de kemal sunal. şaban'dan dayak yemesi ne kadar da trajiktir. eğer günlük hayatta olsa hepsini dövebilecek niteliktedir yadigar. gel gör ki dayak yemek için para almaktadır. o da dayağın en iyisini yer.
o dayak yerdi biz gülerdik. kahramanımız gözümüzde büyürdü ona dayak atarken. o kadar iri bir adamı dövebilmesine hayran olurduk kahramanımızın. o ise sesini çıkarmadan içtenlikle yerdi dayağı. hep kötü bir babanın adamıydı yadigar. iyi insanlara saldırır, kötülüğe hizmet eder, haince kahkahalarla gülümserdi.
sahiden o kadar kötü olabilir miydi?
diğer figüranlar onun kadar iri olmadığı için onun dayak yemesinin ayrı bir anlamı olurdu. işi daha önemli hale getirirdi. en son o dayak yerdi. final döğüşü olurdu. onu dövmenin önemi hepsinden çoktu. çünkü en dövülemez olanı oydu.
bu sahneler hiç değişmedi. yani onun bir kez olsun dövebildiğini ve böylece filmin bittiğini görmedik. senaristler hiç sürpriz yapmadılar bu iri adama. günlük hayatın akışı, kaderin tecellisi hiç değişmedi. ismi anılmayanlar, makyajsızlar hiç finalde tutunamadılar. filmin acı karelerine malzeme olup, yitip gittiler öylece.
yeşilçam'ın figüranlar kahvesinin kasvetli havası sinmişti yadigar'ın üzerine. gülümsemiyordu koca adam. günler boyu iş beklemek sonra filme girip bir ton dayak yiyip çekip gitmek. yediremiyordu kendine ama ekmek parası işte. emekçisi olmuştu sinemanın. öyle bar köşelerinde değil filmin içinde emeğini konuşturuyordu yadigar. türk sinemasının binlerce karesine görüntü vermişti. varsın ismi de bilinmesindi.
gerçi hayat zordu. iki film yapıp imaj yapanlar, soyunanlar, dünkü çocuklar parayla oynarken yılların sinema emekçisinin karnı günlük doyuyordu.
bugün doyuyor yarını bekliyordu koca adam.
son zamanlarda işleri iyi değildi yadigar'ın. parasızlık çekiyordu. birileri ün, para, imaj peşinde koşarken yadigar'ın durumu gitgide kötülüyordu.
hey gidi koca adam.
her yanını utanç kaplamıştı. dayak yemekten büyük bir utanç. iyice parasız kalmış karnını doyurmakta güçlük çekiyordu. kirasını ödemeyeli çok zaman olmuştu. tek göz bir odaydı kaldığı. buna rağmen kira parası bulmakta güçlük çekiyordu.
bir gün evinden çıkardılar yadigar'ı. kimi kimsesi yoktu istanbul'da. buz gibi soğuk bir gece vakti taksim'e çıktı birkaç parça eşyasıyla.
havada hain bir soğuk kol geziyordu. kimsecikler yoktu koca meydanda.
buralarda ne kadar çok dolaşmıştı.
bir banka uzandı. ellerini bacaklarının arasında ısıtmaya çalıştı.
öksürüyordu epeydir koca adam. uyku girmedi önce gözlerine. yarını düşünüyordu.
sonra yorgunluk çöktü. ağır ağır kapandı gözleri.
bir uyudu, bir daha uyanmadı.
bir uyudu, bir daha dayak yemedi kimseden.
bir uyudu kimseler bilmedi ismini.
bir öldü yalnız taksim meydanı ağladı koca adama. sokak köpekleri tuttu yasını.
yaşamın son karesini asillere yakışır bir onurla oynadı adam.
bir figüran gibi öldü; kimsesiz, yalnız, gözyaşı dökmeden....
tarık tufan
--- (gbkz:alıntı) ---
herhangi biri. ya da çok özel biri.
yüzleri çok tanıdık ama adları bilinmeyen insanlar vardır hayatın bir yerinde. varlıkları sadece başkalarının varlığını güçlendirmekle tanımlanan insanlar vardır. herhangi birileri, falanca ya da filanca. adı, soyadı hiç önemli değil. başkalarının statüleri uğruna aşağılanan, itilen, hırpalanan gerektiğinde ölümlere gidip gelen insanlar.
ya da figüranlar diyelim biz bunlara. perdenin hazin yüzleri.
adları sinema afişlerine yazılmayanlar. yüzleri tanıdık, isimleri bilinmeyen insanlar. belki de kahvedekilere en çok benzeyenler. yeşilçam'da da kahvede oturmazlar mı iş beklemek için. inşaat işçilerine ne çok benzerler. bir yapımcının kahveye girip de iş dağıtmasını beklemek.
makyajsızlar...
senaryoyu okuma ihtiyacı olmayanlar. filmin bir yerinden girip, öylece yok olanlar. dayak yiyip, ölüp, çay dağıtıp, durakta bekleyip filmden kopup gidenler. hayatın ıssız sokaklarında gezip, filmin ayrıntı karelerinde yer bulanlar. makyaja ihtiyaç duymayan figüranlar.
onlardan biriydi yadigar...
iri gövdeli, uzun boylu, seyrek dişli, çirkin bir adam. kötüler hep çirkin olmalıdır değil mi?
filmlerde eşşek sudan gelinceye kadar dayak yerken tanıdık bu iri adamı. bazen cüneyt arkın dövüyordu bazen de kemal sunal. şaban'dan dayak yemesi ne kadar da trajiktir. eğer günlük hayatta olsa hepsini dövebilecek niteliktedir yadigar. gel gör ki dayak yemek için para almaktadır. o da dayağın en iyisini yer.
o dayak yerdi biz gülerdik. kahramanımız gözümüzde büyürdü ona dayak atarken. o kadar iri bir adamı dövebilmesine hayran olurduk kahramanımızın. o ise sesini çıkarmadan içtenlikle yerdi dayağı. hep kötü bir babanın adamıydı yadigar. iyi insanlara saldırır, kötülüğe hizmet eder, haince kahkahalarla gülümserdi.
sahiden o kadar kötü olabilir miydi?
diğer figüranlar onun kadar iri olmadığı için onun dayak yemesinin ayrı bir anlamı olurdu. işi daha önemli hale getirirdi. en son o dayak yerdi. final döğüşü olurdu. onu dövmenin önemi hepsinden çoktu. çünkü en dövülemez olanı oydu.
bu sahneler hiç değişmedi. yani onun bir kez olsun dövebildiğini ve böylece filmin bittiğini görmedik. senaristler hiç sürpriz yapmadılar bu iri adama. günlük hayatın akışı, kaderin tecellisi hiç değişmedi. ismi anılmayanlar, makyajsızlar hiç finalde tutunamadılar. filmin acı karelerine malzeme olup, yitip gittiler öylece.
yeşilçam'ın figüranlar kahvesinin kasvetli havası sinmişti yadigar'ın üzerine. gülümsemiyordu koca adam. günler boyu iş beklemek sonra filme girip bir ton dayak yiyip çekip gitmek. yediremiyordu kendine ama ekmek parası işte. emekçisi olmuştu sinemanın. öyle bar köşelerinde değil filmin içinde emeğini konuşturuyordu yadigar. türk sinemasının binlerce karesine görüntü vermişti. varsın ismi de bilinmesindi.
gerçi hayat zordu. iki film yapıp imaj yapanlar, soyunanlar, dünkü çocuklar parayla oynarken yılların sinema emekçisinin karnı günlük doyuyordu.
bugün doyuyor yarını bekliyordu koca adam.
son zamanlarda işleri iyi değildi yadigar'ın. parasızlık çekiyordu. birileri ün, para, imaj peşinde koşarken yadigar'ın durumu gitgide kötülüyordu.
hey gidi koca adam.
her yanını utanç kaplamıştı. dayak yemekten büyük bir utanç. iyice parasız kalmış karnını doyurmakta güçlük çekiyordu. kirasını ödemeyeli çok zaman olmuştu. tek göz bir odaydı kaldığı. buna rağmen kira parası bulmakta güçlük çekiyordu.
bir gün evinden çıkardılar yadigar'ı. kimi kimsesi yoktu istanbul'da. buz gibi soğuk bir gece vakti taksim'e çıktı birkaç parça eşyasıyla.
havada hain bir soğuk kol geziyordu. kimsecikler yoktu koca meydanda.
buralarda ne kadar çok dolaşmıştı.
bir banka uzandı. ellerini bacaklarının arasında ısıtmaya çalıştı.
öksürüyordu epeydir koca adam. uyku girmedi önce gözlerine. yarını düşünüyordu.
sonra yorgunluk çöktü. ağır ağır kapandı gözleri.
bir uyudu, bir daha uyanmadı.
bir uyudu, bir daha dayak yemedi kimseden.
bir uyudu kimseler bilmedi ismini.
bir öldü yalnız taksim meydanı ağladı koca adama. sokak köpekleri tuttu yasını.
yaşamın son karesini asillere yakışır bir onurla oynadı adam.
bir figüran gibi öldü; kimsesiz, yalnız, gözyaşı dökmeden....
tarık tufan
--- (gbkz:alıntı) ---
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?