hayatımızı tabiri caizse ya kemiren ya da inşa edendir. istisnasız herkesin bir düşsel oyuncağı vardır. hatta onu aramak da düşsel bir oyuncaktır. bu bir hastalık asla değil, yığın içerisindeki hedefsiz bir insan olmadığını hatırlatan yegane nimet.
düşsel bir oyuncak
ne naif bir tabirdir. insanın aklına bir kez dolandığında hiç gitmeyen bir hap gibi. dozu doğru alınmadığında bağımlılık yapan bir ilaç gibi. düşünsel bahçenin korunmasına kıymet veren biri olarak, en sevdiğim çiçeklerden biridir. ne olabilir ki düşsel bir oyuncak? aşk mı, özlem mi? unutamamak mı? yaş ilerledikçe neler karışıyor insanın ruhuna. benim bir düşsel oyuncağım var mı acaba? vazgeçmek sanırım. bu arada, arada ben de cinnet geçiriyorum ama bu oyuncak değil tabi. düşsel oyuncağımın ne olduğunu bilmemek ve onun belirsiz olması da ayrıca mutlu ediyor beni. mutsuz ettiği anlar da var tabi ama onu beklemek güzel be. sait faik ya da dostoyevski'nin düşsel oyuncağı neydi acaba? ruhun ideolojisi nedir abi? iyice saçmaladım düşünürken. benim de hastalığım bu, tedavisi de yok gibi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?