6 Ocak 1878 yılında İstanbul'da doğdu. 2.Abdülhamid'in eşi Bidar Kadınefendi'nin oğlu olan Şehzade Abdülkadir'in tam ismi, Mehmed Abdülkadir Efendi'dir. Şehzade olduğu için özel eğitim almıştır. Keman çalmaya meraklı olan Şehzâde, Budapeşte'de de kemancılık yaptığı rivâyet edilmiştir. Şehzade aynı zamanda Almanya'da da askeri eğitim görmüştür. 1924 yılında Hanedan'ın yurtdışına çıkarılması ile birlikte ailesiyle beraber Bulgaristan'a gitmiştir. Şehzâdenin Toplamda 6 eşi olmuştur Bunlar; Mislimelek, Sühendan, Mihriban, Meziyet, Mâcide ve İrene Hanımlar'dır. 6 tane de çocuğu vardı ve isimleri ise Mehmed Orhan Osmanoğlu, Ertuğrul Necib Efendi, Alaedin Kadir Efendi, Bidar Sultan, Safvet Neslişah Osmanoğlu, Osman Efendi'dir. Bununla birlikte Şehzade Abdülkadir Efendi, 2. Dünya Savaşı sırasında Sofya'ya dönmüştür ve dedesini tanıyan Bulgaristan Kralı, kendisine belediyede kantarcılık işi vermiştir. 16 Mart 1944'te kalp krizi geçirerek veya izdiham sırasında ezilerek vefat ettiği rivâyet edilmektedir.
YILDIZ SARAYI YILLARIM
Yıldız Sarayı'nda 1891-1909 yılları arasında yaşadım. Şehzade Mehmet Abdülkadir Efendi'nin ilk haremiydim. Kendisi mükemmel keman ve viyola çalardı. Kardeşi Burhanettin Efendi ise mükemmel piyano çalar ve besteler yapardı. Hatta Alman İmparatoru II. Wilhelm için beste dâhi yapmıştı. İmparator geldiğinde kayınpederim 2. Abdülhamid Han odalarına istavroz astırmış, kendi inançlarınca ritüellerini îfâ etme imkânı vermişti.
Sultan Abdülhamid'in evhamı ise amcası Abdülaziz'in tahttan indirilmesine şahit olduğundandır. Özelliklede Ali Suavi olayı üzerine evhamı hastalık halini aldı. Yıldız Sarayı'nı da evhamdan inşa ettirdi. Yüksek duvarlar ardından hükmediyordu ve bunun üzerine bir gün eşim Abdülkadir Efendi, bir evrakla odama geldi ve "Jön Türkler balonla saraya girip efendimizi hal edeceklermiş," dedi.
ŞEHZADENİN KONYAK İLGİSİ
İleriki yıllarda İstanbul, İngiliz işgali altındayken çıkmamıza yasak konduğunda zevcim papaz giysisiyle firar etti. Saray ablukadaydı. İsyandan sonra sarayı terk etme kararı aldık. Kapıda, "Hakkınızı helal edin lütfen," deyip kayınpederimin ellerine sarıldım. Saray'a bir daha dönmeyeceğimi ise bilmiyordum. O güzel köşkleri ve muazzam bahçeleri son defa görüyordum. Fransa'dan getirtilen Bohemya kristal avizeler, Louis Seize koleksiyonundan çalışma masam yağma edilmişti.
SU, İKİ DİLİM EKMEK VE YAĞ İLE GEÇEN ÖĞÜNLERİMİZ
Kızıltoprak'taki köşke gelenler, "Şehzade ümerasına 24 saat, hanımlara 10 gün mühlet verilmişti ve bize yanınıza hafif eşya alın" dendi. Bizim efendiye de 1000 Türk Lirası vereceklermiş. Yalnız bizler elbise ve mücevher götürebildik. Memleketimize veda ediyorduk. Gözlerimizden yaşlar boşanıyordu. Takvimler 6 Mart 1924'i gösteriyordu. Peşte'de otele yerleştik. Türkiye, bankadaki paralarımızı çekmeye izin vermedi. Kalkıp mücevherlerimi muhafaza ettiğim mahfazayı açtım, içinden vaktiyle Yıldız Sarayı'nda bana hediye edilen yakut taşlı bir kolye çıkarıp efendiye verdim. Oradayken otele bile borçlu idik. 1933'te Sofya'ya geçtik. Sabah su, iki dilim ekmek, akşam ise su, ekmek, yağ yiyorduk. Tam o sırada Bulgar Kralı III. Boris, "Abdülkadir Efendi kantarcılık yapmaya yardım edebilir" diye haber gönderdi. İslam âleminin halifesi, Türklerin hakanı Sultan'ın oğlu kantarcılık yapacaktı!
Daha Sonra Bulgaristan'ın Almanya'yla harbe girdiği haber aldık. Çocukların mektep masraflarını Almanlar karşılamış. Abdülkadir Efendi ise bizlere hitâben, Bu Almanlar, Balkanlar'da tam hâkimiyeti ele geçirdikleri vakit muhtemelen kendisine bir taç verilip oyuncak gibi kullanacaklarını söylüyordu. Bulgarlar'ın da bizi Almanlara kayıtsız şartsız teslim etmeyecekleri malumdu.
NAZİ KAMPINDAN, SULTAN KIZININ CENAZESİNİN ÇIKMASI
Hatıralarımın en bedbaht kısmı Albanya'da geçirdiğim zamandı. Bir akşam İtalyan askerleri konağı bastı. Bizi Arnavut toprağını zapt eden Almanlara, namı değer Naziler'e teslim ettiler. Izdıraplar Sultan'ın kızı Naime Sultan'ı hasta edip yatağa serdi. Çamur ve pislik içinde bulunan Nazi kampı muhtelif hastalıkların membası idi. Zavallı Naime Sultan da tifodan perişan hale düştü. Günden güne sararıp soldu ve söndü. Naziler cenazeyi hemen kaldırdılar. "Sultan Abdülhamid'in kızını bu şekilde götürmenize müsaade etmem, Allah'ının huzuruna yüzü pak halde çıkması lazım" dedim. Müsaade ettiler de hemen cenazeyi yıkadık ve böylelikle defin ettik. Eşim Abdülkadir Efendi ise
16 Mart 1944'te hayata gözlerini yumdu.
Allâh azze ve celle tahsilatlarını af eylesin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?