bu sabutay, daha sonra modifiye şekilleri osman orduları tarafından da kullanılacak, etkili bir "sahte geri çekilme" stratejisi geliştirmişti. bu stratejinin başarısı tamamen moğolların savaşçı bir millet olarak kazandıkları şöhrete ve de ordunun inanılmaz disiplinine dayanıyordu.uzatmadan kaba hatlarıyla tarif edeyim: bu tarifi evde yapmak isterseniz ihtiyacınız olanlar 24 yumurta, 300 gr. hamur, 2 kalıp beyaz peynir, 8 çorba kaşığı margarin, 1 moğol ordusu.
öncelikle yumurta, peynir, margarın, vs.'yi kullanarak 12 adet sigara böreği sarın, kızartın, ve de onları mideye indirin (yanında kımız içmenizi tavsiye ederim, havaya girmek için). sonra, moğol ordusunu üçe ayırın. ve de ilk grubu düşmanla karşılaşacağınız alana gönderin (o zamanlar böyle uav'ler, uzaktan kumandalı uçaklar, robocop tipi askerler yoktu tabii, herkes paşa paşa önceden belirlenen tarlada buluşup savaşırlardı).
"umutsuz girişim" adı verilen bu kuvvet (bak bak, adıyla bile hile yapıyor, şerefsiz sabutay) titrek titrek savaş alanına girer, bir süre gönülsüzce dövüştükten sonra hızla geri çekilirdi. düşman da "vay be, bu moğollar da pof çıktı, bir numara yokmuş bunlarda" der ve de sazan misali kaçan moğolların peşine düşerlerdi. geri çekilme hattinin iki tarafından bekleyen moğol ordusu (iki tarafta da ordunun üçte biri), hemencecik düşmanı çemberin içine alır (hilal şeklinde) ve de, bir anda panikleyip kargaşa içine düşen düşmanın, çok afedersiniz, ebesini sikerlerdi. oklu süvariler piyadeleri geyik gibi avlarlardı anlayacağınız. "eee, ne var ki bunda? herkes yapar bunu" diyor olabilirsiniz, ama inanın bana göründüğü kadar kolay değil. böyle bir taktiğin başarıya ulaşabilmesi için geri çekilen kuvvetlerinin inanılmaz derecede disiplinli ve kendine güvenli olması gerekir, yoksa "sahte yenilgi" bir anda "gerçek yenilgi"ye dönüşebilir. moğollar ise bu numarayla 20,000 kişilik bir orduyla 80,000 kişilik orduları rezil ederlerdi (tabii rezil etmekle kalmaz, kıtır kıtır doğrarlardı da, pek merhametli insanlar değillermiş maalesef).
moğollar arabistan'daki seferlerinde fethetmeye niyetli oldukları bir şehre ulaştıklarında, önce o şehre "teslim ol" derlerdi. teslim olan şehirler moğol imparatorluğu'na dahil olur, ve de şehir sakinlerinin yaşamasına izin verilirdi. eğer teslim olmazlarsa, şehir kuşatılır (bu kuşatmalarda moğollar'ın yanlarında getirdikleri cinli mühendisler - ki hepsi abd'nin ünlü üniversitelerinden mezun çocuklar, m.i.t., stanford falan çok revaçta o zamanlar - kuşatmanın teknik detaylarını hallederlerdi), ve de fethedildiği zaman orada yaşayan herkes vahşice katledilirdi, bir kişiye bile ayrıcalık gösterilmezdi. moğolların bu acımasızlığı kulaktan kulağa yayıldıkça, seferlerinde saldırdıkları şehirlerin savaşmadan teslim olma ihtimalleri de geometrik olarak yükseldi. zaten moğolların da acımasızlığının temel amacı buydu. (ne demiş sun tzu: "savaşta mükemmel başarı, düşmanını savaşmadan teslim olmaya ikna etmektir." lavuk sun tzu.)
moğollar bir keresinde rus prensliklerinden birine (kiev sanırım) elçi göndermişler, rus prensler de - küstahlıklarını seveyim - bu moğol elçilerinin hepsini öldürmüşlerdi. eee, bu darth vader'in kıçına şaplak atıp "naaber denyo?" demek gibi birşey oluyor tabii, sonucu da pek farklı olmadı. moğol kanunlarına göre, bu saygısız diplomatik hareket diğer ülkenin tamamen yokedilmesini gerektiriyordu. öncelikle, sabutay yönetiminde (aslında teknik olarak cengiz han'ın oğullarından birinin komutasında, ama asıl komuta sabutay'daydı tabii) bir "izci kuvvet" orta asya ve doğu avrupa'da bir sefere çıkıp, birkaç ay içinde herbiri moğollar'dan kat kat kalabalık olan 5-6 orduyu yokettiler. sonra tabii ruşların da defterini düzdüler, ve de elçilerini öldürten rus prensini ele geçirdiler. moğol geleneklerine göre asillerin idam edilmesi yasak olduğundan, ve de törelere göre prenslerin sadece savaş sırasında kanı akıtabildiğinden (görüyorsunuz, ne kadar insancıllar), 3 bedbaht prensi tahta bir kutunun içine kapatıp, onlar masanın içinde boğulurken, moğol komutanlar masanın üstünde sakin sakin yemeklerini yiyip kımızlarını içtiler. daha sonra benzer bir saygısızlık yapan araplar da aynı tür bir muameleye layık görüldüler. dr. hannibal'ın nereden ilham aldığını görüyorsunuz herhalde? rica ederim siz siz olun, düşmanlarınızın içinde boğulduğu kutunun üstünde yemek yemeyin, en azından yan odaya geçin.
bilir misiniz ki moğol ordusu tarihte bütün asya kıtasını fethetmiş olan tek ordudur? (bilmeseniz de olur tabii. ne işe yarayacak ki bu bilgi?) denir ki, isteseler rahatlıkla avrupa'yı da fethedebilirlerdi, ve hatta edeceklerdi, ama şu şansa bakınız ki, moğollar tam avrupa'ya girecekkene hükümdarın (cengiz han'in oğullarından biri) ölüm haberi geldi, ve de töre icabi yeni hükümdarı seçmek için bütün generallerin ve de moğol prenslerinin moğolistan'a geri dönmesi gerekti. moğol sürüsü avrupa'yi terketti, ve bir daha da geri gelmediler (avrupalılar da "eh eh, bizim şövalyeleri görünce korkup kaçtılar tabii" diyerekten kendilerini kandırdılar. bir kısmı da tanrı'nin direkt müdahelesinin onları moğol istilası'ndan kurtardığını sandı.*)
avrupa'da ve arabistan'da günümüze kadar süregelen bir mit daha vardır: " efenim, moğollar iyi, zeki, disiplinli, muhteşem savaşçılar değildiler, sadece şanslı, disiplinsiz barbar sürüsüydüler. orta asya'daki güçsüz devletlere saldırdıkları için başarılı oldular. bizim harika şövalyelerimizle, arap ordularımızla karşılaşsalardı boylarının ölçüsünü alırlardı, peh peh." şeklinde. bu kanımca şans eseri götlerini kurtarmiş avrupalıların ve arapların kendi egolarını tatmin etmek için uydurdukları saçmalıktan öte birşey değildir. moğollar roma imparatorluğu'nun çöküşünden büyük frederik zamanına kadar dünyanın gördüğü en büyük askeri güç idi. moğolların atlantik okyanusuna ulaşmamaları, cebelitarık boğazı'nda tatile çıkıp parmak uçlarıyla denizin soğukluğunu ölçmemeleri kaderin cilvesinden başka birşey değildir. siz siz olun, böyle asılsız hikayelere kanmayın, lütfen moğollara hakettikleri saygıyı gösteriniz.(sadece bir fetih gücü olarak tabii, en başta dediğim gibi "niye bize güzel heykeller bırakmadılar ki, nerede kültürleri?" konusuna girmiyorum, ve bu başlıktan ebediyen çekiliyorum.)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?