Çocuk, bütün gündüz oruç tutmağa başlar. Bunu başardığı gün, omuzlarda taşınır, hediyelere boğulur. Böylece orucun, insanı, omuzlardan başlamak üzere gökyüzüne kaldırdığını, bilinmezliğin zengin hazinelerinden sevimli ve güzel eşya çıkarıp dağıttıran cömertliği olduğunu bilmektedir artık çocuk.
Bu, çocuğun oruçtaki duygusunun bir yanı. Öte yandan, o, kendisinden bir süre yemek yememesini, su içmemesini isteyen bir buyruğun geldiğinin farkındadır. Bu buyruk nereden gelmektedir? Bunu düşündüğü zaman, büyük bir heyecan kaplar içini: kutsal korku, kutsal sevgi, kutsal heyecan.
İşte ona o vakit, soruları hep öteye çevirdiği anda, ölümün, doğuşun ne olduğunu sormağa başladığı dönemde, Allah'ı öğretirler.
İşte o zaman o, oruçla gerçek bağlantısını kurar; bu dünyaya geçici bir süre için indirilmiş küçük bir hükümdar olduğunu anlar o zaman.
O zaman, oruç ve namaz, ona, babasının okuduğu Kur'an seslerinin başka biçimler halinde bir insan yerleşişi gibi gelir.
İftar topu, zaferdir onun için. Çocukluğun tabiat üstündeki zaferi. Çocuk tabiatı yenmiştir; top bunun için patlar.
Ramazan, yıllar yılı, böylece çocuğu büyütür; onu dış ve iç yapısı bakımından güçlendirir; ona Yaratıcısı'nı, varlıkları ve nimeti öğretir.
Oruç ve namazladır ki, kutsal bir dünyaya girer çocuk. Sözle değil; bizzat o dünyanın içinde yaşar Mutlak Gerçeği.
Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet, 15. Baskı, s. 13-14.