şiir yaz

0 /
abuzeroklava
siz aşktan n'anlarsınız bayım?

çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!

çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmayı
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!

ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
`bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım`
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.

siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!

(gbkz:didem madak)
üsküdarkızı
kimi yağmur kızı kimi yağmur delisi koydu adımı
ıslanırken bukle bukle saçlarım
dönerdim karadenizin kucağında
o ağlardı ben gülerdim
damlalar yıkardı kederimi
yüreğim aklanırdı sevdanın sarhoşluğunda
yağmur aşkı bir başkaydı kuytularında
madarator
...ölüm...


ölüm bize ne uzak
bize ne yakın ölüm
ölümsüzlüğü tattık
bize ne yapsın ölüm
her nesne her canlı
ve her şey ölümlüdür
ölümlüdür...
zira doğal olan budur
ve müdahale edilemez
leyla da doğmuş
yaşamış ve ölmüştür
leyla'nın akıbetinden
son bir hadise
göstereceğim şimdi sizlere
bu son hadise...
... ... ... ...
mödo
sana gitme demeyeceğim
üşüyorsun ceketimi al
günün en güzel saatleri bunlar
yanımda kal

sana gitme demeyeceğim
gene de sen bilirsin
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
i̇ncinirsin

sana gitme demeyeceğim
ama gitme lavinia
adını gizleyeceğim
sen de bilme lavinia

(gbkz:özdemir asaf)
katre
Mona Roza

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller...

(gbkz:sezai karakoç)
mödo
Liliyar 

Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli 
Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli 
Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin 
Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı 
Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu 
Kuklalar titremesin ne yapsın 
Adam konuşmasını bilmezse ne yapsın 
Kuklaların kukla olmadığı besbelli 
Lilinin çekip gideceği besbelli 
Lilinin dönüp geleceği besbelli 

Ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris'nin 
Sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili 
Ekmek ne kadar Allahınsa Lili de o kadar Allahın Lili 
Yüzün ruhun kadar aydınlık ya Lili 
Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili 
Anladın ya kutunun içinden çıkan mendil 
Olamaz Üsküdardan geçeriken bulduğun mendil 

-Bizi bırakıp nereye gidiyorsun Lili 
Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili 
Sen daima güzeller güzelini bulursun Lili 
Sen istesen de taş yürekli olamazsın 
Sen daima güzeller güzeli olursun Lili 
Demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın 
Hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin 
Öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü Lili 
Tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü 
Sen daima Sultanlar Sultanı olursun Lili 
Demek sen gidiyorsun Lili 
Bizi öpmeden mi gideceksin Lili 

Lilinin güneşin altında duruşu yok mu 
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu 
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu 
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu 
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı 
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu 
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu 
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu 
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı 
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu 

Ben konuşmasını bilmem Lili


(gbkz:Sezai karakoç)
eymen yafes
Dertliyim usta...
pişmanlıklarım var benim bu hayatta
bütün her şeyi kaleme almak,
kağıda dökmek geliyor içimden.
yapamıyorum..
ağır geliyor dertler sineme..
başedemiyorum,
yüreğimdeki patlamak isteyen volkanla.
hayat...
hayat, yabani bir ısırgan gibi dalıyor içimi.
ne kadar zorlasam da kendimi,
sebepsiz hüzünlerime bahane bulamıyorum.
hayallerim...
can veremedğim hayallerim,
kemiriyorlar dört bir yanımı.
uçurumun ucunda,
en tepede,
tek bir dalla tutunuyorum hayallerime.
ne bırakabiliyorum kendimi,
ne de tam sahip olabiliyorum umutlarıma.
hayallerim,pişmalıklarım benim.
bilemiyorum usta...
ben bu hayatta,
hayallerime mi koşuyorum,
pişmanlıklarımdan mı kaçıyorum yoksa?
bilemiyorum...
anlat usta...
lütfen!...
sen anlat bana...


eymen yafes
hermione
kalorifer yanmıyor evde bir soğukluk
tüp de yok allahıma evde hepimiz donuk
yarına da elektrikle sular kesik
böyle garip bencileyin
Sugge
karanlık yağıyordu gökyüzünden
yüzüme düştü her bir tanesi..
oradan gözlerime doldular…
gözyaşım oldular sonra
karanlığın gözyaşları…
kalbime döküldüler birer birer
en acı halleriyle...
ne gariptir ki
yanan bir kalbe tuz dökmekmiş bu…
Sugge
\" Güzelim göz süzerek geldi de gül istedi bir gün
Gülü gül koklayacak vay... diye baktım, gülü-verdim \"
didem
Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.

Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.

Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.

İnsaf et Anna!

Gidelim buradan.

Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna.

Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…

Tamam sustum.

Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
Şiir kalsın istersen, sadece otursak.
Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut.
Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak.
Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

Gözlerim biraz karanlık.
İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen baş ağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

Gözlerim biraz yorgun.
İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

Bekleyişler Anna.
Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
Ama geçecek hepsi, geçecek.
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.

Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

Tanrı bizimle de konuşur belki.

Tarık Tufan/ Anna
Sugge
Bir dost tanıdım ben
Uzaktı bana sanki
Bir harf kadar uzak
Bir kelime kadar uzak
Bir düşünce kadar uzak
Her gün aynı odada yatardık
Canım dostumla
Uzak dedim değil mi?
Halt etmişim!
Bana uzak gelmişti yakınlıklar...
Harfler, kelimeler, düşünceler...
Uzak kalmaya çalışıyordum
Nedensiz dürtülerle
Ah o dürtüler!
Kahrolası dürtüler!
Bir dost tanıdım ben
Yokluğunu gönlümde
Her lahzada hissettiğim
Kelimelere sığdıramadığım
Harflerin dünyasını aşan
Bir dost tanıdım ben.
Sevgi ve özlemle andığım.

Baran'a
Sugge
bir tüneldir yaşam
sonu gözüken
neden acaba, neden
sürünerek ilerleriz tünelin sonuna
oraya ışınlanmak varken?
Sugge
Yalnızlık doldurur gecelerimi karanlık odalarda
hüznümün sessizliğini dinlerim sağır olurcasına
Dolan yalnızlığım akar geceden şafaklara
Gecem de gündüzüm de birdir benim
madarator
Ey gönül, Allah için mahlukuna hep şefkat et

Kimseyi incitme, herkese münasip ülfet et

Çün Huda her kalbe nazırdır, gönül yap rağbet et

Kulları gönlünde ol, Mevla'ya ancak hizmet et.

ve Türkçe bir müstezatında birkaç hikmetle karışık söz:

- Azap olur ki, bu halkı ona ortak ederiz, hata eder gideriz.

- Günah odur ki enaniyet eyleriz isbat, o muddea heyhat. ...

Bela odur ki bela gelse, sabrı kor kaçarız, gözya­şı saçarız.

- Maraz budur ki marazdan bu sıhhati seçeriz, o derdile geçeriz...

- Cehennem odur ki dil ile halkı incitiriz, biz de inciniriz.

(gbkz:erzurumlu ibrahim hakkı)
eymen yafes
sabr-ı selamet

hele dostlar!
dinleyiverin söyleyeceklerimi,
bu ilham tabiattan geldi gayri.
toprağın suya olan hasretini
çoğaltır da güneş,
gene de görmez topraktan
en küçük bir ihanet.
toprak çatır çatır çatlasa da
suya hasret sabrı cemilinden,
gene de bir şey kaybetmez
o asil metanetinden.
derken...
bir uğultu kopar göklerden.
gök kubbeye bir nazar gelmiştir
elbet güneşten.
ve...
alkışa tutar bulutlar toprağı
sevincinden...



eymen yafes
eymen yafes
b(akış)....

üç beş kaldırım dolaşır
ayakkabısı eskir de insanın
kirli paslı vicdanlarda
onca aşk acısı çekmiş
gönlü eskimez mi insanın?
eskir elbet!
bir vicdansıza gönül vermiş
o vicdansız da sevmekten değil
bekletmekten zevk almışsa
gönül de eskir elbet!
tamamen ölmez belki
ama...
siftahsız esnaf gibi
her akşam,
mutluluğa kapatır kepegini



(gbkz:eymen yafes)
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches