YAPTIĞIMIZ ŞEYLERLE SÖYLEDİĞİMİZ ŞEYLERİN
İSTİKAMETİ AYNI OLMUYOR BAZEN...
İŞTE O ZAMAN...
SÖYLEDİĞİM ŞEYİN DEĞİL DE
YAPTIĞIM ŞEYİN DOĞRU OLMASINI İSTİYORUM...
BERABER OLDU BİR BAKİRLE BAKİRE,
ERKEĞE MİLLİ DEDİLER
KADINA FAHİŞE....
ERKEĞE MİLLİ DEDİLER
KADINA FAHİŞE....
beklemek olmasaydı kavuşmanın ne değeri vardı...
Starbucks Coffee Company....
ÜLKEMDE OLMASINI İSTEMİYORUM...
ÜLKEMDE OLMASINI İSTEMİYORUM...
BERÂT GECESİNİN FAZİLETLERİ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
• “Her kim bu (berat) gece(sinde) yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.”
• “Kim şu beş geceyi ihya ederse o kimseye cennet vacib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şa’ban’ın on beşinci gecesi.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb)
Berât gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:
• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sair işleri- bu gecede ayırt edilir; yazılır.
• Bu gecede ibadet etmek çok faziletlidir.
• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte:
“Şa’ban ayının yarısı olduğu (on beşinci) gece Allâhü Teâlâ(nın rahmeti) dünya semasına iner…” buyuruldu.
• Mü’minler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.
• Resûlullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti verilmiştir.
Peygamber Efendimiz Şa’ban’ın on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat istedi. Allâhü Teâlâ, ümmetinin üçte biri için şefâat izni verdi.
On dördüncü gecesi, kalan ümmeti için şefaat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefaat izni verdi.
On beşinci gecesi, kalan ümmeti için şefaat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sahibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hariç- ümmetinin tamamına şefâat etmesine izin verdi.
• Bu gecede zemzem suyunun âşikâr bir şekilde artması Allâhü Teâlâ’nın bir sünneti; âdet-i ilâhîsidir. Bunda ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işaret vardır.
BERÂT GECESİ’NDE İBÂDET
Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır
namazı” vardır. 100
rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik
mertebesine nâil olur.
Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı ilâhîne, feyz-i
ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs
eyleyip sâîdler defterine kaydeyle.” Allâhü Ekber.
Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur, iki rek’atte bir selâm
verilerek 100 rek’ate tamamlanır.
Namazdan sonra;
(Allâhü Teâlâ’nın “Hû” ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullah
Efendimiz’in isimlerinden “Tâhâ”nın ebced hesâbıyla değeri de 14 olduğu için),
aşağıdaki 11 şey 14’er adet okunur.
1. İstiğfâr: 14 kere,
2. Salevât-ı şerîfe: 14 kere,
3. Fâtiha-i şerîfe (Besmeleyle): 14 kere,
4. Âyetü’l-Kürsî (Besmeleyle): 14 kere,
5. Tevbe Sûresi’nin son 2 âyeti olan “Lekad câeküm...”(Besmeleyle): 14 kere,
6. 14 kere “Yâsin, Yâsin...” dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf. (Yâsîn-i Şerîfte 7 zâhirî, 7
bâtınî “mübîn” vardır, böylece o da 14 olur.)
7. İhlâs-ı şerîf (Besmeleyle): 14 kere,
8. Felak Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
9. Nâs Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
10. “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ
kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”: 14 kere,
11. Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir): 14 kere okunur ve
duâ edilir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
• “Her kim bu (berat) gece(sinde) yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.”
• “Kim şu beş geceyi ihya ederse o kimseye cennet vacib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şa’ban’ın on beşinci gecesi.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb)
Berât gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:
• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sair işleri- bu gecede ayırt edilir; yazılır.
• Bu gecede ibadet etmek çok faziletlidir.
• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte:
“Şa’ban ayının yarısı olduğu (on beşinci) gece Allâhü Teâlâ(nın rahmeti) dünya semasına iner…” buyuruldu.
• Mü’minler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.
• Resûlullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti verilmiştir.
Peygamber Efendimiz Şa’ban’ın on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat istedi. Allâhü Teâlâ, ümmetinin üçte biri için şefâat izni verdi.
On dördüncü gecesi, kalan ümmeti için şefaat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefaat izni verdi.
On beşinci gecesi, kalan ümmeti için şefaat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sahibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hariç- ümmetinin tamamına şefâat etmesine izin verdi.
• Bu gecede zemzem suyunun âşikâr bir şekilde artması Allâhü Teâlâ’nın bir sünneti; âdet-i ilâhîsidir. Bunda ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işaret vardır.
BERÂT GECESİ’NDE İBÂDET
Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır
namazı” vardır. 100
rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik
mertebesine nâil olur.
Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı ilâhîne, feyz-i
ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs
eyleyip sâîdler defterine kaydeyle.” Allâhü Ekber.
Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur, iki rek’atte bir selâm
verilerek 100 rek’ate tamamlanır.
Namazdan sonra;
(Allâhü Teâlâ’nın “Hû” ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullah
Efendimiz’in isimlerinden “Tâhâ”nın ebced hesâbıyla değeri de 14 olduğu için),
aşağıdaki 11 şey 14’er adet okunur.
1. İstiğfâr: 14 kere,
2. Salevât-ı şerîfe: 14 kere,
3. Fâtiha-i şerîfe (Besmeleyle): 14 kere,
4. Âyetü’l-Kürsî (Besmeleyle): 14 kere,
5. Tevbe Sûresi’nin son 2 âyeti olan “Lekad câeküm...”(Besmeleyle): 14 kere,
6. 14 kere “Yâsin, Yâsin...” dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf. (Yâsîn-i Şerîfte 7 zâhirî, 7
bâtınî “mübîn” vardır, böylece o da 14 olur.)
7. İhlâs-ı şerîf (Besmeleyle): 14 kere,
8. Felak Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
9. Nâs Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
10. “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ
kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”: 14 kere,
11. Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir): 14 kere okunur ve
duâ edilir.
14 Mayıs 2013, Salı
HASAN CELAL GÜZEL
Meğer ben ne enayiymişim!..
-Sayın Milletvekillerine ithaf olunur- Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.
HASAN CELAL GÜZEL
Meğer ben ne enayiymişim!..
-Sayın Milletvekillerine ithaf olunur- Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
***
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.
bir insan düşün...
umursuzca...
lüzumsuzca yaşıyor...
ne siyak belli...ne de sibak...
bir insan düşün...
dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannneden...
ve bir insan düşün...
güneş benim için doğuyor diyen...
dedim ya... düşün...bir insan...!...
umursuzca...
lüzumsuzca yaşıyor...
ne siyak belli...ne de sibak...
bir insan düşün...
dünyanın kendi etrafında döndüğünü zannneden...
ve bir insan düşün...
güneş benim için doğuyor diyen...
dedim ya... düşün...bir insan...!...
SAMPİ VAR BİRDE NOKTASIZ DEVAM EDİYOR.
SAMSUNUMUZUN PİDE MARKASI...
SAMSUNUMUZUN PİDE MARKASI...
BU SAYILANLARIN HEPSİ DOĞRUDUR.
BUNUNLA BERABER SÖYLEMEK GEREKİR Kİ BU SAYILANLAR ASIL SEBEP DEĞİL BİRER SONUÇTUR.
HERKES GİBİ ONLAR DA ÇAĞIRILMADIKÇA KİMSENİN YANINA GİTMEZLER.
BİZLER YUKARDA KISMEN SAYILAN MÜSLÜMANCA BİR HAYATA YAKIŞMAYAN DAVRANIŞLARIMIZLA ONLARA DAVETİYE GÖNDERMİŞ OLURUZ.
KUZUNUZ VARSA KURT CİĞERİNİZ VARSA KEDİ DÜŞMANINIZ OLACAKTIR..
BU KONUYLA ALAKALI SON OLARAK;VARLIK VE KOKU YÖNETİMİNİ ARAŞTIRIN DERİM.
VESSELAM.
BUNUNLA BERABER SÖYLEMEK GEREKİR Kİ BU SAYILANLAR ASIL SEBEP DEĞİL BİRER SONUÇTUR.
HERKES GİBİ ONLAR DA ÇAĞIRILMADIKÇA KİMSENİN YANINA GİTMEZLER.
BİZLER YUKARDA KISMEN SAYILAN MÜSLÜMANCA BİR HAYATA YAKIŞMAYAN DAVRANIŞLARIMIZLA ONLARA DAVETİYE GÖNDERMİŞ OLURUZ.
KUZUNUZ VARSA KURT CİĞERİNİZ VARSA KEDİ DÜŞMANINIZ OLACAKTIR..
BU KONUYLA ALAKALI SON OLARAK;VARLIK VE KOKU YÖNETİMİNİ ARAŞTIRIN DERİM.
VESSELAM.
kalemle silginin hikayesi hep etkilemiştir beni...
tıpkı siyahla beyazın aşkı gibi...
sahi...siyahla beyazın aşkını anlatayım bir gün size...
aşka cesaret kazandığınız bir gün ...hatırlatın...
tıpkı siyahla beyazın aşkı gibi...
sahi...siyahla beyazın aşkını anlatayım bir gün size...
aşka cesaret kazandığınız bir gün ...hatırlatın...
kendini / beynini maddeye teslim etmiş insanlığın, istihare gibi manaya taalluk eden mevzulara rağbet etmesini küçüklüğümden beri çok komik bulmuşumdur...bu konuda birkaç kelam etmek isterim.
.....
realiteden uzak böyle farazi bir takım ilim, düşünce ve işaretlerle hayatımıza yön vermek hep çok tuhafıma gitmiş ve hiç tasvip etmediğim bir mevzu olmuş olsa da bunların hayatımızdaki rolünü inkar edebilecek ilmi takatim maalesef mevcut durumda henüz yok...
materyalist eğitim sistemimiz maalesef alemi ve ademi sadece beş duyu organımızla anlamaya anlamlandırmaya bizleri mecbur ediyor mahkum ediyor...
mana alemini yani olayın metafizik boyutunu ise kabul etmiyor adeta gri alan ilan ederek devlet kendi eliyle adem in ve alem in böylesine önemli bir gerçekliğini merdiven altına itiyor...
materyalizmin ve türevlerinin bu denli ilgi gördüğü günümüzde insanların fizikötesi ihtiyaçlarını kontrol edilemeyen gri alanlarda ve merdiven altı fabrika ve pazarlarda gidermek istemesi çok büyük suistimallere,haksız kazançlara ve mağduriyetlere kapı aralasa da çözüm için hala bir adım atılmış değil...
insanların büyük oranda çaresizlik veya metafizik merakı neticesinde başvurduğu... resmi ve ilmi bir tetkik olmadığından çok defa büyük maddi ve manevi ızdırapların yaşandığı bu saha kendi gerçekliğini sorgulatıyor...
....
....
ilgililerden istirhamımız ...
bir an önce eğitim sistemimizi kör ve topal hale getirmiş olan materyalist tuzaktan eğitimimizi ve geleceğimizi korumak ve acilen üniversitelerimizde mezkur mevzularla ilgili kürsülerin açılmasını sağlamalarıdır...
.....
.....
bu yazdıklarım kalemimden şimdilik kaçabilenler...
.....
realiteden uzak böyle farazi bir takım ilim, düşünce ve işaretlerle hayatımıza yön vermek hep çok tuhafıma gitmiş ve hiç tasvip etmediğim bir mevzu olmuş olsa da bunların hayatımızdaki rolünü inkar edebilecek ilmi takatim maalesef mevcut durumda henüz yok...
materyalist eğitim sistemimiz maalesef alemi ve ademi sadece beş duyu organımızla anlamaya anlamlandırmaya bizleri mecbur ediyor mahkum ediyor...
mana alemini yani olayın metafizik boyutunu ise kabul etmiyor adeta gri alan ilan ederek devlet kendi eliyle adem in ve alem in böylesine önemli bir gerçekliğini merdiven altına itiyor...
materyalizmin ve türevlerinin bu denli ilgi gördüğü günümüzde insanların fizikötesi ihtiyaçlarını kontrol edilemeyen gri alanlarda ve merdiven altı fabrika ve pazarlarda gidermek istemesi çok büyük suistimallere,haksız kazançlara ve mağduriyetlere kapı aralasa da çözüm için hala bir adım atılmış değil...
insanların büyük oranda çaresizlik veya metafizik merakı neticesinde başvurduğu... resmi ve ilmi bir tetkik olmadığından çok defa büyük maddi ve manevi ızdırapların yaşandığı bu saha kendi gerçekliğini sorgulatıyor...
....
....
ilgililerden istirhamımız ...
bir an önce eğitim sistemimizi kör ve topal hale getirmiş olan materyalist tuzaktan eğitimimizi ve geleceğimizi korumak ve acilen üniversitelerimizde mezkur mevzularla ilgili kürsülerin açılmasını sağlamalarıdır...
.....
.....
bu yazdıklarım kalemimden şimdilik kaçabilenler...
NASİHAT / TAVSİYE ALAN TARAFTAN
NASİHAT / TAVSİYE VEREN TARAFA GEÇMİŞSEN EĞER,,
...
BİL Kİ YAŞLANIYORSUN ARTIK...
NASİHAT / TAVSİYE VEREN TARAFA GEÇMİŞSEN EĞER,,
...
BİL Kİ YAŞLANIYORSUN ARTIK...
BİR İNSANIN EN BÜYÜK ŞANSI İLKOKULDA İYİ BİR ÖĞRETMENLE KARŞILAŞMASIDIR DER BİR DÜŞÜNÜR...
İNSANLARIN FARKLI YETENEKLERİ OLMA İHTİMALİNİ DAHİ KABUL ETMEYEN VE İNSANLARI TEKTİP YAPMAYA ZORLAYAN NAZİ PERSPEKTİFLİ EĞİTİM SİSTEMİNDE ZEKİ/DAHİ İNSANLAR YETİŞTİRMESİNİ BEKLEMEK HAYALDEN ÖTEYE GEÇEMEYECEKTİR...
ESASEN TÜM İNSANLAR ZEKİ VE HATTA DAHİDİR...
LAKİN...HER İNSANIN DEHASINI GÖSTERECEĞİ ALANI TAYİN VE TESBİT ETMEK GEREKİR...VE BU BORÇ EĞİTİMCİNİNDİR...
,,,,
ZAMANIN BEHLİNDE BİR GÜN...
MÜNECCİM EFENDİNİN HUZURUNA BİR DEVŞİRME ÇOCUK GETİRİRLER...
MÜNECCİM ÇOCUĞU ÖLÇER TARTAR VE DER Kİ...
BU ÇOCUK MÜKEMMEL BİR YÖNETİCİ OLUR....
VE EMİR VERİLİR YÖNETİCİLİK EĞİTİMİ VERİLEEE...
EĞİTİLİR....
VE 3 OSMANLI PADİŞAHINA UZUNCA BİR SÜRE SADRAZAMLIK YAPAR...
BU KİŞİ ELBETTE SOKULLU DAN BAŞKASI DEĞİLDİR....
....
O ÇOCUK YA MARANGOZ OLARAK YETİŞTİRİLSEYDİ...
DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ BU BÜYÜK KAYBI...
YAZIK OLURDU...
NETİCE-İ KELAM...
ZATEN BÜYÜK BİR MARATON SINAVIYLA DÜNYAYA GELEN HER İNSAN BİZCE ZATEN ZEKİ/DAHİ DİR...
....
İNSANLARIN FARKLI YETENEKLERİ OLMA İHTİMALİNİ DAHİ KABUL ETMEYEN VE İNSANLARI TEKTİP YAPMAYA ZORLAYAN NAZİ PERSPEKTİFLİ EĞİTİM SİSTEMİNDE ZEKİ/DAHİ İNSANLAR YETİŞTİRMESİNİ BEKLEMEK HAYALDEN ÖTEYE GEÇEMEYECEKTİR...
ESASEN TÜM İNSANLAR ZEKİ VE HATTA DAHİDİR...
LAKİN...HER İNSANIN DEHASINI GÖSTERECEĞİ ALANI TAYİN VE TESBİT ETMEK GEREKİR...VE BU BORÇ EĞİTİMCİNİNDİR...
,,,,
ZAMANIN BEHLİNDE BİR GÜN...
MÜNECCİM EFENDİNİN HUZURUNA BİR DEVŞİRME ÇOCUK GETİRİRLER...
MÜNECCİM ÇOCUĞU ÖLÇER TARTAR VE DER Kİ...
BU ÇOCUK MÜKEMMEL BİR YÖNETİCİ OLUR....
VE EMİR VERİLİR YÖNETİCİLİK EĞİTİMİ VERİLEEE...
EĞİTİLİR....
VE 3 OSMANLI PADİŞAHINA UZUNCA BİR SÜRE SADRAZAMLIK YAPAR...
BU KİŞİ ELBETTE SOKULLU DAN BAŞKASI DEĞİLDİR....
....
O ÇOCUK YA MARANGOZ OLARAK YETİŞTİRİLSEYDİ...
DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ BU BÜYÜK KAYBI...
YAZIK OLURDU...
NETİCE-İ KELAM...
ZATEN BÜYÜK BİR MARATON SINAVIYLA DÜNYAYA GELEN HER İNSAN BİZCE ZATEN ZEKİ/DAHİ DİR...
....
yeşilçam da uzun süre irdeledi aslında bu mevzuyu...
lakin neticeye ulaşamadı... ve vazgeçti artık...
lakin neticeye ulaşamadı... ve vazgeçti artık...
GEÇMİŞ OLSUN HOCAM...
,,,
HADİ ANLAT HOCAM...
FATİH İLE MURAT KÜÇÜK DİLLERİNİ GÖSTERSELER DE...
GÜLMEKTEN...
ZEVK ALSALAR DA...
GÜYA SENİNLE DALGA GEÇMEKTEN...
,,,
TEMİZ NESEBİ...
EHLİ SÜNNETİ...
ANLAT HOCAM
DİNLİYORUZ SENİ...
,,,
HADİ ANLAT HOCAM...
FATİH İLE MURAT KÜÇÜK DİLLERİNİ GÖSTERSELER DE...
GÜLMEKTEN...
ZEVK ALSALAR DA...
GÜYA SENİNLE DALGA GEÇMEKTEN...
,,,
TEMİZ NESEBİ...
EHLİ SÜNNETİ...
ANLAT HOCAM
DİNLİYORUZ SENİ...
Eymen arapça bir kelime yemin kelimesinin cemisi yani 3. Çoğuludur....
Yafes ise Nuh as ın Türklerin soyundan geldiğine inandığımız oğlunun ismidir...
....
Sayın Anka Kuşu...ilgi alaka ve merakınız için teşekkür ederim...
Bu arada bu bir gizem değil beni tanıyanlar yazılarımın satır aralarında beni kolayca yakalayabilirler....
Yafes ise Nuh as ın Türklerin soyundan geldiğine inandığımız oğlunun ismidir...
....
Sayın Anka Kuşu...ilgi alaka ve merakınız için teşekkür ederim...
Bu arada bu bir gizem değil beni tanıyanlar yazılarımın satır aralarında beni kolayca yakalayabilirler....
her şey mahfilinde güzeldir...
kitap kokusu istiyorsan (eski rafları tozlu ve ihtiyar gözlüklü bir kütüphanecisi olan ) kütüphaneye git kardeşim...
toprak kokusu istiyorsan çık şu lanet beton yığınından...yalın ayak yürü tarla toprakta ve sırılsıklam ıslan yağmurda...
bebek kokusu istiyorsun ya sevgili kardeşim tahin-pekmezle olmaz o iş...
anadan ve yardan bekliyorsan bir koku ruhi seferlere katıl ve uzakları görebilmek için kapat gözlerini...
talaş koklamak hoş değildir sevgili kardeşim...kesilmiş katledilmiş koca bir ağacın külleri rahatlatmamalı seni...
taze ekmek koklamak istiyorsun ya sevgili kardeşim... ha işte ondan ben de istiyorum...
kitap kokusu istiyorsan (eski rafları tozlu ve ihtiyar gözlüklü bir kütüphanecisi olan ) kütüphaneye git kardeşim...
toprak kokusu istiyorsan çık şu lanet beton yığınından...yalın ayak yürü tarla toprakta ve sırılsıklam ıslan yağmurda...
bebek kokusu istiyorsun ya sevgili kardeşim tahin-pekmezle olmaz o iş...
anadan ve yardan bekliyorsan bir koku ruhi seferlere katıl ve uzakları görebilmek için kapat gözlerini...
talaş koklamak hoş değildir sevgili kardeşim...kesilmiş katledilmiş koca bir ağacın külleri rahatlatmamalı seni...
taze ekmek koklamak istiyorsun ya sevgili kardeşim... ha işte ondan ben de istiyorum...
o kitapların içinde...
dertle kavrulmuş...
acıyla yoğrulmuş...
suya özlemle çatlamış...
anadolu toprağını...
ve alnı kırışmış anadolu insanını bulacaksın...
dertle kavrulmuş...
acıyla yoğrulmuş...
suya özlemle çatlamış...
anadolu toprağını...
ve alnı kırışmış anadolu insanını bulacaksın...
(gbkz:Erzurum) ilinin bir ilçesidir.Bayburt iline sınırı vardır.
AŞK MÜCADELEDİR..
AŞK SABIRDIR..
AŞK FEDAKARLIKTIR...
AŞK ARINMADIR...
AŞK CESARET GÖSTEREBİCEKLER İÇİNDİR...
AŞK YOLA ÇIKMAYI GÖZE ALABİLENLER İÇİNDİR...
EY..............AZIĞIN HAZIRSA HAYDİ DURMA ÇIKALIM YOLA...
AŞK SABIRDIR..
AŞK FEDAKARLIKTIR...
AŞK ARINMADIR...
AŞK CESARET GÖSTEREBİCEKLER İÇİNDİR...
AŞK YOLA ÇIKMAYI GÖZE ALABİLENLER İÇİNDİR...
EY..............AZIĞIN HAZIRSA HAYDİ DURMA ÇIKALIM YOLA...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?