ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
kimse kemen çalmazdı belki ama
çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
gri, sisli,binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm, bu sevda bitmezmiş
sevmek bir halkı sevmekse
aşk o zaman sevmekmiş
(biz bir şeyi delice severiz ama tanrım neyi)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler...
bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu, gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği)
soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan
dağda çoban, şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, bu tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz dolmuştur
ve çoğu zaman bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiç bir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez ankara'da
yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı duygusu
çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiç bir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiç bir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantanınkinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki yine sıkıldı bizim konsolosluklardaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu denli çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara bir vesile
onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
biz,
şimdi kapalı bir kuruyemiş dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ayçekirdeği çitleyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
-yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen
ama pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı, esmer,cesur, korkak
çoğu kürt, çoğu türk
çocuklardık..
ankara'ya öyle yağardı ki kar
ha sonra belki ahmet arif'in aklına gelmeyecek
çünkü hiç kimse bir daha ankara'yı onun kadar sevmeyecek
bir şiir işlenir
"kar altındadır varoşlar
hasretim nazlıdır ankara"
ustam yine de sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o en netameli aydır bence
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim, gönlüm, çocukluğum, buz tutar...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?