bugün 101. yılını kutladığımız zafer.
çocuk yaşta vatan toprağı için gözünü kırpmadan cepheye giden tüm kahramanlarımızın ruhu şad olsun.
18 mart çanakkale zaferi
dünya tarihinde görülmemiş bir savaşın, duyulmamış bir acının destansı öyküsüdür çanakkale.
can, mal, mülk, yar, ana, baba, eş, dost bir kenara itilip sadece ’’ önce vatan ’’ diyerek göğüslerini gere gere, başları dik, onurlu, gururlu, cesur, sadık, hür, eşi benzeri görülmemiş bir halkın o güne kadar yaşanmamış mücadelesidir çanakkale.
her karış toprağı mermi ve cansız bedenle dolu olan, her karış toprağına kan deyen, her karış toprağına bir hayat bırakılan, kimsesiz bir mezarlıktır çanakkale.
bugün 18 mart.çanakkale’de hiç düşünmeden, gözlerini dahi kırpmadan canlarını sadece ve sadece ’’ vatan sağolsun ’’ diyerek feda eden yüce şehitlerimizi anma günü.
söylenecek fazla söz yok aslında.
atam söylemiş son sözü çanakkale boğazı’nda.
’’ kanımızın son damlasıda bu topraklara akıncaya kadar hep son sözümüzü söyleyeciğiz.hep vatan sağolsun diyeceğiz.’’
bu vatan sizden bize emanet, biz sahibi değil bekçileriyiz, sizden aldığımızı bizden sonrakilere iade edeceğiz.
bu vatan için kim bi zerre de olsa hizmet etmişse bu millet onu şerefle yad eder.siz bu vatana hiç kimsenin yapmaya bile cesaret edemediği bir hizmet ettiniz.bu millet tarih sahnesinden silininceğe kadar sizi şerefle yad edecek ve sizi hep layık olduğunuz yerde gönüllerde yaşatacaktır.
vatan sağolsun, uğruna canlar feda olsun.şehidlerimizin ruhu şad mekanı cennet olsun.
/gorseller/yukle/images/18martwkw.jpg
can, mal, mülk, yar, ana, baba, eş, dost bir kenara itilip sadece ’’ önce vatan ’’ diyerek göğüslerini gere gere, başları dik, onurlu, gururlu, cesur, sadık, hür, eşi benzeri görülmemiş bir halkın o güne kadar yaşanmamış mücadelesidir çanakkale.
her karış toprağı mermi ve cansız bedenle dolu olan, her karış toprağına kan deyen, her karış toprağına bir hayat bırakılan, kimsesiz bir mezarlıktır çanakkale.
bugün 18 mart.çanakkale’de hiç düşünmeden, gözlerini dahi kırpmadan canlarını sadece ve sadece ’’ vatan sağolsun ’’ diyerek feda eden yüce şehitlerimizi anma günü.
söylenecek fazla söz yok aslında.
atam söylemiş son sözü çanakkale boğazı’nda.
’’ kanımızın son damlasıda bu topraklara akıncaya kadar hep son sözümüzü söyleyeciğiz.hep vatan sağolsun diyeceğiz.’’
bu vatan sizden bize emanet, biz sahibi değil bekçileriyiz, sizden aldığımızı bizden sonrakilere iade edeceğiz.
bu vatan için kim bi zerre de olsa hizmet etmişse bu millet onu şerefle yad eder.siz bu vatana hiç kimsenin yapmaya bile cesaret edemediği bir hizmet ettiniz.bu millet tarih sahnesinden silininceğe kadar sizi şerefle yad edecek ve sizi hep layık olduğunuz yerde gönüllerde yaşatacaktır.
vatan sağolsun, uğruna canlar feda olsun.şehidlerimizin ruhu şad mekanı cennet olsun.
/gorseller/yukle/images/18martwkw.jpg
''komutanım benim tüfek bozulmuş tetik basmıyor'' diyen askere; yüzbaşı; ''Tüfek sağlam oğlum senin parmağın kopmuş'' denilen kahramanlık destanıdır. Çanakkale. Allah şehitlerimizden razi olsun. Allah gani gani rahmet eylesin.
kurtuluşun mümkün olduğuna dair umutları yeşerten, anadolu halkını yeniden dirilten deniz zaferinin tarihidir.
üzücü bir nokta tıpkı ramazan ayında sadece çağrı filminin yayınlanması gibi bugünde yayınlanacak doğru düzgün belgesel yahut filmlerin olmamasıdır. biz küçüktük kara murat izleyip vatan duygusu depreştirirdik, size komik gelebilir ama bu tip görsel şeylere ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum. keza işitsel de. örneğin çanakkale türküsünü dinleyip tüyünüz titremiyor mu?
paçavra gazetelerden birinde çanakkale deniz zaferinde piyade Atatürk'ün ne işi var? gibisinden bir yazı yazılmıştı, yobaz bayraktarlarıda 'evet evet ' diye ortada geziniyor şu ara. topçu seyit onbaşı, 57. piyade alayının, 15liklerin, ne işi varsa o işi vardı muhtemelen. eskiden bilmeyen insan yeri gelir susardı şimdi bilmeyen konuştuğu gibi doğrusunu bilsede konuşmuyor, düzeltmiyor.
fötöcuların ve kardeş zihniyetlerinin yıllardır yaptığı birşey vardır, küçük yerlerde çalışmışsanız bilirsiniz çanakkale söz konusu oldu mu anma zamanlarında asla Atatürk'ün adını ağızlarına anmazlar. broşür basar dağıtırlardı, okurdum özellikle bir keilme dahi geçmezdi. osmanlıya duraklama ve dağılma döneminde yardım etmeyen evliyaların ruhları yardım etmiş, bunu diyende vardı. Atatürk tüm o çanakkale savaşlarının komutanı değil elbet ama önderlik ettiği cepheler savaşın çok önemli kilit noktalarını oluşturur.
en nihayetinde çanakkale içinde binbir kahramanlık barındıran bir dram, bir vatan öyküsüdür. bedelli askerlik yapıp suriyeyle savaşalım diyenler, ülkeyi cemaatlere peşkeş çekenler, devletin malı deniz az da ben yiyeyim diyip cemaat kapılarını aşındıranlar, teröröristler, teröristlerle el sıkışınlar anlayamazlar. şimdi varda o zaman yok muydu? tıbbiye savaşa giderken askerden muaf olmak için medereselere kayıt olanlar, aman devlet güçsüz düşmüş diye ayıklanan aşiret sürüleri...haini bitmedi bu ülkenin.
http://canakkale2015.gov.tr/tr/canakkale-savaslari/kara-savaslari/kara-savaslari-onsoz ilgilisine çok güzel ve resmi bir site.
üzücü bir nokta tıpkı ramazan ayında sadece çağrı filminin yayınlanması gibi bugünde yayınlanacak doğru düzgün belgesel yahut filmlerin olmamasıdır. biz küçüktük kara murat izleyip vatan duygusu depreştirirdik, size komik gelebilir ama bu tip görsel şeylere ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum. keza işitsel de. örneğin çanakkale türküsünü dinleyip tüyünüz titremiyor mu?
paçavra gazetelerden birinde çanakkale deniz zaferinde piyade Atatürk'ün ne işi var? gibisinden bir yazı yazılmıştı, yobaz bayraktarlarıda 'evet evet ' diye ortada geziniyor şu ara. topçu seyit onbaşı, 57. piyade alayının, 15liklerin, ne işi varsa o işi vardı muhtemelen. eskiden bilmeyen insan yeri gelir susardı şimdi bilmeyen konuştuğu gibi doğrusunu bilsede konuşmuyor, düzeltmiyor.
fötöcuların ve kardeş zihniyetlerinin yıllardır yaptığı birşey vardır, küçük yerlerde çalışmışsanız bilirsiniz çanakkale söz konusu oldu mu anma zamanlarında asla Atatürk'ün adını ağızlarına anmazlar. broşür basar dağıtırlardı, okurdum özellikle bir keilme dahi geçmezdi. osmanlıya duraklama ve dağılma döneminde yardım etmeyen evliyaların ruhları yardım etmiş, bunu diyende vardı. Atatürk tüm o çanakkale savaşlarının komutanı değil elbet ama önderlik ettiği cepheler savaşın çok önemli kilit noktalarını oluşturur.
en nihayetinde çanakkale içinde binbir kahramanlık barındıran bir dram, bir vatan öyküsüdür. bedelli askerlik yapıp suriyeyle savaşalım diyenler, ülkeyi cemaatlere peşkeş çekenler, devletin malı deniz az da ben yiyeyim diyip cemaat kapılarını aşındıranlar, teröröristler, teröristlerle el sıkışınlar anlayamazlar. şimdi varda o zaman yok muydu? tıbbiye savaşa giderken askerden muaf olmak için medereselere kayıt olanlar, aman devlet güçsüz düşmüş diye ayıklanan aşiret sürüleri...haini bitmedi bu ülkenin.
http://canakkale2015.gov.tr/tr/canakkale-savaslari/kara-savaslari/kara-savaslari-onsoz ilgilisine çok güzel ve resmi bir site.
insanın içini cız ettirir, her bir anısı...
Çanakkale'nin geçilmez olduğunu kanıtlayan, Türk askerinin merhametini gösteren hikayelerle dolu zafer. şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Acının zaferi... 15 lilerin, anaların zaferi... İç parçalayan zafer...iman gücünün zaferi...milletin ve Atatürkün zaferi...
saçının telini dahi göstermekten haya eden anaların, kuranı hakim okunan evlerde büyüyenlerin zaferidir.
--- (gbkz: spoiler) ---
İngiliz kumandanı Hamilton ağır darbelerden sonra yenilgiyi kabul etmiş ve şöyle diyordu:
“Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşahede ettik.”
“Şu üstümdeki bahriye kıyafetiyle Türklerin payitahtına oturacağım” diyen büyük baş kâfir CHURCILL, onlara göre fiziksel olarak imkânsız olan ve açıklanamayan yengilerinden sonra şöyle haykırıyordu:
“Anlıyor musunuz ,biz Çanakkale’de Türkler ile değil, Allah ile harbettik!.. Tabi ki yenildik!…”
İşin sırrını çözen bu gavur daha sonra eline aldığı Kur’an-ı Kerimi göstererek: “Türkleri bundan uzaklaştırmadıkça yenmek imkansız olacaktır” diyecekti.
--- (gbkz: spoiler) ---
allah dostlarını inkar edenler, manevi durumları kabullenemeyenler, çanakkale destanı hakkında anlatılan manevi hikayeleri hurafe diyerek geçiştirmektedir.
allah bize de, ((u:siz istemiyorsanız en azından bana)) şehit mertebesine ulaşmayı nasip etsin.
2/BAKARA-154: Allah yolunda öldürülenlere \"ölüler\"\" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.)
--- (gbkz: spoiler) ---
İngiliz kumandanı Hamilton ağır darbelerden sonra yenilgiyi kabul etmiş ve şöyle diyordu:
“Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşahede ettik.”
“Şu üstümdeki bahriye kıyafetiyle Türklerin payitahtına oturacağım” diyen büyük baş kâfir CHURCILL, onlara göre fiziksel olarak imkânsız olan ve açıklanamayan yengilerinden sonra şöyle haykırıyordu:
“Anlıyor musunuz ,biz Çanakkale’de Türkler ile değil, Allah ile harbettik!.. Tabi ki yenildik!…”
İşin sırrını çözen bu gavur daha sonra eline aldığı Kur’an-ı Kerimi göstererek: “Türkleri bundan uzaklaştırmadıkça yenmek imkansız olacaktır” diyecekti.
--- (gbkz: spoiler) ---
allah dostlarını inkar edenler, manevi durumları kabullenemeyenler, çanakkale destanı hakkında anlatılan manevi hikayeleri hurafe diyerek geçiştirmektedir.
allah bize de, ((u:siz istemiyorsanız en azından bana)) şehit mertebesine ulaşmayı nasip etsin.
2/BAKARA-154: Allah yolunda öldürülenlere \"ölüler\"\" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.)
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Çanakkale destanını yazan şehitlerimizin ruhu şad olsun.
ÇANAKKALE savaşı islamın son kalesi, hilafetin merkezi olan osmanlı devletinin yıkılmasını önlemek için yapıldı .. bir millet savaşı değildi bir ümmet savaşı idi ..
aşağıdaki şiiri bir 5. sınıf öğrencisi bugün okulumuzdaki törende ezberden okudu .. helal olsun yavruma dedirtti ..
(şiirin sözleri sanki bugün yazılmış gibi ..)
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- \"bu: bir Avrupalı!\"
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
---
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
---
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.
---
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
\"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme\" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
---
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
---
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
\"Gömelim gel seni târîhe\" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
\"Bu, taşındır\" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
---
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
---
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKİF ERSOY
aşağıdaki şiiri bir 5. sınıf öğrencisi bugün okulumuzdaki törende ezberden okudu .. helal olsun yavruma dedirtti ..
(şiirin sözleri sanki bugün yazılmış gibi ..)
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- \"bu: bir Avrupalı!\"
Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
---
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
---
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.
---
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
\"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme\" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
---
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
---
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
\"Gömelim gel seni târîhe\" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
\"Bu, taşındır\" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
---
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
---
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKİF ERSOY
Bu gün 104. yılını kutladığımız zafer.
Ne yaparsak yapalım ödenmeyecek tek bedeldir.Allah hepsinden razı olsun , yüzlerine utanmadan bakmak nasip olsun.
Ne yaparsak yapalım ödenmeyecek tek bedeldir.Allah hepsinden razı olsun , yüzlerine utanmadan bakmak nasip olsun.
tarihte yer etmiş, şiir gibi bir destan. binlerce kahramanlığın, fedakarlığın, acıların, inancın ve kararlı bir milletin bir arada olduğu eşsiz bir zafer. Tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Sakaryanın Rengi Kızıl Akıyor Çanakkale de SEHITLER Kefensiz Yatıyor!
Çanakkale Zaferin Yıl Dönümü
Kutlu Olsun
Mutlu Ol
TÜRKIYE
Çanakkale Zaferin Yıl Dönümü
Kutlu Olsun
Mutlu Ol
TÜRKIYE
Çanakkale'de askerin yemek listesi olarak dolaşan, çerçeveletip yemekhanelere asılan, hatta merasimlerde çıkartılan iaşe cetveli, gerçek değildir. İlhan Selçuk'un Irak cephesine dair bir romanında geçer. Çanakkale, mühimmat ve iaşenin en iyi olduğu cephedir.
Genelkurmay arşivine göre Çanakkale'de bir askere düşen tayın miktarı:
Peksimet 600 gr. Bulgur ve Pirinç 150 gr. Çorbalık Konserveler 100 gr. Tereyağı ve Zeytinyağı 20 gr. Tuz 20 gr. Soğan ve Sarımsak 20 gr. Kuru Sebze 120 gr. Sebze Konserveleri 150 gr.
Kuru Üzüm 50 gr. Çerez 250 gr. Kavurma, Pastırma, Sucuk ve Kuru Balık 125 gr. Et Konserveleri 200 gr. Zeytin ve Peynir 160 gr. Çay 1 gr. Şeker 10 gr. Sabun 9-10 gr. Gaz 30 gr. (asgari verilmesi gereken miktar ise 5 gr.)
Genelkurmay arşivine göre Çanakkale'de bir askere düşen tayın miktarı:
Peksimet 600 gr. Bulgur ve Pirinç 150 gr. Çorbalık Konserveler 100 gr. Tereyağı ve Zeytinyağı 20 gr. Tuz 20 gr. Soğan ve Sarımsak 20 gr. Kuru Sebze 120 gr. Sebze Konserveleri 150 gr.
Kuru Üzüm 50 gr. Çerez 250 gr. Kavurma, Pastırma, Sucuk ve Kuru Balık 125 gr. Et Konserveleri 200 gr. Zeytin ve Peynir 160 gr. Çay 1 gr. Şeker 10 gr. Sabun 9-10 gr. Gaz 30 gr. (asgari verilmesi gereken miktar ise 5 gr.)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?