SİLSİLE-İ SÂDÂT’IN 33. VE SON HALKASI SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) (1) Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretleri 1888 (Hicri 1305, Rûmi 1304) senesinde -Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan- Silistre’nin Hezargrad kasabasının Ferhatlar Köyü’nde dünyaya geldiler. Babası Hocazâde Osman Efendi, tahsilini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’nin Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik etmiş mâruf bir dersiâmdır. Annesinin adı Hatice Hanım’dır. Dedesi ise, Kaymak Hâfız namı ile meşhur bir zat olup 110 yaşına doğru vefat etmiş olan Mahmud Efendi’dir. Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl ailenin ceddi İdris Bey’e dayanır. İdris Bey, Fatih Sultan Mehmed Han tarafından Tuna Han’ı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvic edilmiş bir zâttır. Babası Osman Efendi, İstanbul’da tahsiline devam ederken, dikkate şâyân bir rüya görmüştür. Rüyasında, vücudundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp dünyaya ışık saçtığını görür. Gördüğü rüyasını “Sulbünden gelecek bir evladının dünyayı mânen aydınlatacağı” şeklinde tabir eder. Silistre’ye dönünce evlenir. Dünyaya gelen Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil ismindeki dört oğlundan rüya tabirine muvâfık düşecek isti’dadı Süleyman Hilmi’de görür. Onun yetişmesi için hususi bir ihtimam gösterir. Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.) ilk tahsilini Silistre Rüşdiyesi’nde ve Satırlı Medresesi’nde yaptı. Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından İstanbul’a gönderilir. Babası onu İstanbul’a gönderirken şu tavsiyede bulunmuştu: Oğlum, Usûl-i Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun. İstanbul’da, Fâtih Dersiâmlarından ve devrin meşhûr âlimlerinden Bafra’lı Ahmet Hamdi Efendi’nin ders halkasına oturdu ve 1913 yılında ondan birincilikle icâzet aldı. 1916’da Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medreseleri, Kısm-ı Âli (Sahn) Medresesini bitirdikten sonra 1916’da ihtisâsını (doktora) yapmak üzere Medresetü’l-Mütehassisîn’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir ve Hadis şubesine girdi. İlk iki seneyi muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 senesinde yirmi arkadaşıyla birlikte kendilerine -Şeyhülislamlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahîdüddin Hân’ın tasdiki ile- İstanbul Müderrisliği Ruûsu verildi. 1919’da Medresetü’l-Mütehassisîn’den birinci derece ile mezun oldu
Medresetü’l-Mütehassisîn’e girmeden önce Medresetü’l-Kuzât’ın (Hukuk Fakültesi) da giriş imtihânını birincilikle kazandılar. Fakat bunu büyük bir sevinç ile babasına mektupla bildirdiği zaman babasından şu telgrafı alır: “Süleyman, ben seni cehenneme göndermek için İstanbul’a göndermedim.” Pederleri bu telgraf ile kendisine, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Üç kâdî’den ikisi cehennemdedir.” meâlindeki Hadîs-i Şerîf’lerini hatırlatıyorlardı. Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), pederine verdiği cevapta, “Kendisinin aslâ kâdî (hâkim)lik mesleğine sülûk etmeğe niyetli olmadığını, asıl maksadının, devrinin bütün zâhirî din ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu” bildirdi ve Medrese-i Süleymaniye’nin Tefsir ve Hadis kısmından diplomasını alıp Dersiâm olduğu gibi Medresetü’l-Kuzât’tan da mezun olup kâdîlik rütbesini aldılar. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular. Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasibi olduğundan Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcuddîn (k.s.) Hazretleri’nde mânevî seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra tecelliyâtın büyüklüğünden üstazı kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî (k.s.) Hazretlerinin nisbeti rûhâniyesine teslim ettiler. Dünyanın şu son zamanlarında ilâhi feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sâhâsına çıkardılar. Halen de çıkarmaktadırlar. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri (k.s.), 16 Eylül 1959 (13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü dâr-ı bekâ’ya irtihal buyurdular. (Kaddesallâhü sirrahü’l-eaz) Ancak tasarruf ve irşadları tamamıyla ve kemâliyle berdevamdır. Cenâb-ı Hak sevenlerini ve bütün mü’minleri şefaatlerine nâil kılsın. (Âmin)
Daha fazlası için:http://www.fazilettakvimi.com/tr/2015/9/17.html
süleyman hilmi tunahan
Peygamberimizin izini süren Allah dostu Süleyman Hilmi Tunahan vefatının 56. yılında dualarla anılıyor. Hizmet ettiği devrin şartları düşünüldüğünde Süleyman Efendi Kur’an’a ve İslam’a hizmeti Allah’ın hıfzu himayesinde yapmıştır
Her büyük insanı anlatmak güçtür. Sadece anlatmak değil, anlamak da zordur. Ne yazsanız asıl yazılması gerekenleri yazamadığınızı düşünürsünüz. Süleyman Efendi’yi anlamak ve anlatmak, gücümüzü aşar. Hizmet ettiği devrin şartlarını düşündüğünüzde, insan ömrüne zor sığacak tarihi hadiseleri ibretle yorumladığınızda, bizlere intikal eden manevî mirasa nasıl sahip çıkmamız gerektiğinin de dersini alırsınız. Allah’ın hıfzu himayesinde olunmadan bu kabil faaliyet ve hizmetlerin verilmesinin mümkün olmadığının idraki içinde olursunuz.
FARKLILIĞI, ALLAH KELAMI'NI OKUMA VE OKUTMA GAYRETİYDİ
Kur’an indirildiği geceyi bin aydan daha hayırlı ve bereketli kılarsa, indiği ayı diğer aylardan üstün ay haline getirirse; Ona hizmet edeni de elbette üstün kılar. Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretlerinin büyüklüğü ve farklılığı, Allah Kelamı’nı okuma ve okutma seferberliğini gerçekleştirmesi ve Allah Rasulünün sünnetini ihya etmesi, o izi sürmesiyledir.
Peygamber Efendimiz: “Allah her yüzyılın başında bu Ümmete dinini yenileyecek birini gönderir” buyurur. Hadiste zikredilen yenileme dinde değil, Müslümanlar üzerindedir. Zayıflayan dine bağlılık, dini anlayışı, idraki yenileme vazifesini bu insanlar yerine getirir. Bu gönderilenlerin muayyen bir zamanı ve yeri yoktur. Allah dilediğini, dilediği zamanda gönderir. Aynı zamanda, dilerse birden fazla âlimi de gönderir. O fetret döneminde gönderilen muallim, mücahid, müceddit, mürşid ve mürebbî bir dâvâ adamının adı Silistre’li Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretleridir. (rahmetullahi aleyh)
İSLAM'I YERYÜZÜNE HAKİM KILMA PROJESİNİN SAHİBİ ALLAH'TIR
Kur’an hizmeti veren birisinden bahis mevzu açılınca ilk aklıma gelen hadis-i şerif:
“Allah, bu dinde fidanlar eker, onları kulluğunda kullanır.” Hadisidir.Hadis sahihtir ve kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır.
Hadis, mecâzî bir ifade ile söylenmiştir. Fidanlar, ormanlık alan oluşsun diye dikilmiş ince odun parçacıkları değildir. Fidanlar, Rabbimizin dinini ayakta tutmak için özel olarak hazırladığı kullarıdır. İslam’ı yeryüzüne hâkim kılma projesinin sahibi Allah’tır. Projenin yürütme görevlisi ise kullarıdır. Kullarından bazılarını da özel olarak bu proje için hazırlamaktadır, Rabbimiz. Bu müjdeyi veren Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetinin fidanları yarışsın ve çoğalsın istemektedir. Fidanlık mevsimi geçmeden özel proje grubuna girmek için var gücü ile çalışan bir ümmet sırtı yere gelmeyecek bir ümmettir. O fidanlık mevsimi de gençliktir. Ayrıca “Âlimler Peygamber (sav)in varisleridirler.” Hadis-i şerifi de bu hususta unutulmamalıdır.
SAHABİDEN EBU KATADE (R.A) BİR HATIRASINI ANLATIYOR
“Resûlullah (s.a.v), bir sefer öncesi bize konuşma yapıp buyurdu ki: “Sizler bugün öğleden sonra ve gece boyu yürüyecek, yarın da suya kavuşacaksınız.” Bunun üzerine insanlar birbirlerine bakmadan yola koyuldular. Resûlullah (s.a.v) de yola koyuldu. Ben yanı başında idim. Gece yarısı oldu. Yavaş yavaş uyuklamaya başladı. Hayvanının üzerinde eğildi, kaldı. Hemen yetişip onu uyandırmadan hayvanının üzerinde dik duruncaya kadar doğrulttum. Yoluna devam etti. Biraz daha vakit geçince tekrar eğildi. Ben yine onu uyandırmadan doğrulttum. Yola devam etti. Vakit iyice ilerlediği bir anda tekrar eğildi. Bu sefer sanki düşecek gibiydi. Neredeyse de düşüyordu. Ben yanına varıp onu doğrulttum. Bunun üzerine başını kaldırıp: “Kimdir o” dedi. “Ebu Katâde…” dedim. “Ne zamandan beri benim yanımda yürüyorsun böyle?” dedi. “Gece boyu böyle yürüdüm.” Dedim. Bunun üzerine buyurdu ki: “Peygamber’ini koruduğun gibi Allah da seni korusun.”
KİTABIMIZ KURAN-I KERİM HEP VAR OLACAK
Peygamberimizin kendisi yok ama O’na gönderilen Kitabımız Kuran-ı Kerim, O’nun Sünneti, O’nun hadisleri hep var ve hep var olacak. Bu hizmeti yapan, neşreden, koruyan, kollayan, hassasiyet gösteren Süleyman Efendi ve Onun gibi Allah Dostlarının, dinine sahip çıkan bütün Mü’minlerin de Peygamberimizin Ebu Katâde Hazretleri için söylediği duaya mazhar olacakları kanaatindeyim. “Peygamber’ini koruduğun gibi Allah da seni korusun”
CEREYAN EDEN HADİSELERİ YAKINDAN TAKİP ETMELERİ
Zamanının, ilim-irfan ve irşada temâyüz eden dersiâm ve ilim adamlarına, talebelerini gönderir; talebelerini onların imtihan etmelerini, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu ederlerdi. Nitekim dersiâmlardan Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Basri Çantay gibi pek çok zevâta, bu vesile ile talebelerini göndermişlerdir. Said-i Nursi, Abdulhakim-i Arvasi Hazretleri ve Sami Efendi dahil tanınmış birçok zevatla muhabere etmiştir. Ayrıca talebelerini Bayezıd’a sahaflara gönderir, oradan kitap aldırır, Muzaffer ÖZAK’a “Paraları yetmezse onların istedikleri kitapları ver” diyerek onların kitap-sahaf-okuma-tetkik-tetebbuat gibi mefhumlara âşinalık kesbetmesini temine çalışmışlardır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin “Zamanının gidişâtını bilmeyen ârif-i billah olamaz” sözünü içinde bulunulan şartların bilinmesi bakımından sık sık zikrederlerdi.
‘ZÂHİRİMİZ HALK İLE BÂTINIMIZ HAK İLE’
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyetin içinde Müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve “Zâhirimiz (Dışımız) halk ile Bâtınımız (içimiz) Hak ile” buyururken, İslamiyet’e ters düşen kılık ve kıyafete de katiyyen itibar etmemiştir. (Kendileri kış-yaz ceketten uzunca pardesüden kısaca olan bir kıyafeti tercih etmişlerdir.)
Talebelerini hayatlarında, daima itidale teşvik etmiş, ifrat ve tefritten uzak kalmalarını tavsiye etmiştir. Süleyman Efendi, hayatının hiç bir zerresinde şer’i hükümlerden ve emirlerden hiç birisinden zerre kadar fedakârlık göstermemiştir. Yakın arkadaşlarının Süleyman Efendi hakkındaki şikâyetleri şöyle idi. “Efendi Hazretleri çok iyi insan fakat pek fazla müteşerri!” Yani Efendi Hazretleri çok iyi insan fakat şeriata çok fazla bağlı. Pek tabi bu bir kusur değil, meziyetlerin en büyüğü. Süleyman Efendi, şer’i meselelerde son derece celalli, beşeri münasebetlerinde ise halim, salim ve müşfik idi. Esasen, Peygamberimizin takip ettiği irşad metodu da bu değil miydi? Huzuru Şeriflerine girenler hiç bir sıkıntı duymazlar istedikleri her mevzuu rahatlıkla kendisine anlatabilirlerdi.
MATBUATA (BASIN VE YAYINA) OLAN ALAKASI TAKDİRLERİ, TEŞVİKLERİ
Dünya hâdiselerini yakından takip eder. Her sabah bir “Yeni Sabah” gazetesi aldırıp, dış politika yazarlarının yorumlarını ve önemli haberleri talebelerine muntazaman okuttururlardı. O günkü şartlarda “Ah bir gazetemiz olsa! Müslüman zenginler bu işin ehemmiyetini kavrasalar da bir gazete çıkarsalar.” Buyururlar, sonra da “Gazete, bir milletin gözü, kulağı, dili mesabesindedir” derlerdi.
DEVLET ADAMLARINI İKAZ EDERDİ
Diğer günlük hâdiseleri ve dünyadaki Müslümanların meselelerini yakından takip eder, yerine göre câmi kürsüsünden dile getirirdi. O devirde bir çok vâizler günlük hâdiseleri Câmii kürsüsüne getirmeye cesaret edemezken; O, zaman zaman devlet adamlarını ikaz ederdi. Camii kürsülerinde; Fransa işgalindeki Cezayir’le ilgili, “Hükümet Cezayirli Müslümanlara yardım etmiyor, bari biz dualarımızla oradaki kardeşlerimize yardım edelim” diyerek dua etmişler, talebelerinin dikkatini dünya Müslümanları’nın üzerine çekerek onlara “Ümmet Şuuru” vermeye çalışmışlardır. Keza yine müteaddit vaazlarında “Menderes Ayasofya’yı aç!” hitaplarıyla devrin Başbakanını ikaz etmişlerdir. Ayrıca Halkı, CHP’ye rey vermekten şiddetle men etmiştir.
Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl’a “Büyük Doğu” mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, büyük maddî yardımlarda bulunmuşlardır. Türkiye’de Mason ve Siyonizm tehlikesine karşı milletimizi uyarıcı eserler neşreden Cevat Rifat Atilhan’ın hizmetlerine en büyük yardımı Süleyman Efendi yapmıştır. Onun kitaplarını tavsiye etmiş ve yaymıştır. Kezâ o günün şartlarında İslâm mefkûresinden yana neşredilen her eser ve mecmua onun tarafından az veya çok desteklenmiştir. Abdurrahim Zapsu “Ehl-i Sünnet” mecmuasından, Sebilürreşad’dan, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin Serdengeçti dergisine, Abdullah Işıklar’ın Fetih Gazetesinden Sinan Omur’un “Hür Adam” mecmuasına kadar…
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/kurana-adanmis-bir-omur-12003.html
Her büyük insanı anlatmak güçtür. Sadece anlatmak değil, anlamak da zordur. Ne yazsanız asıl yazılması gerekenleri yazamadığınızı düşünürsünüz. Süleyman Efendi’yi anlamak ve anlatmak, gücümüzü aşar. Hizmet ettiği devrin şartlarını düşündüğünüzde, insan ömrüne zor sığacak tarihi hadiseleri ibretle yorumladığınızda, bizlere intikal eden manevî mirasa nasıl sahip çıkmamız gerektiğinin de dersini alırsınız. Allah’ın hıfzu himayesinde olunmadan bu kabil faaliyet ve hizmetlerin verilmesinin mümkün olmadığının idraki içinde olursunuz.
FARKLILIĞI, ALLAH KELAMI'NI OKUMA VE OKUTMA GAYRETİYDİ
Kur’an indirildiği geceyi bin aydan daha hayırlı ve bereketli kılarsa, indiği ayı diğer aylardan üstün ay haline getirirse; Ona hizmet edeni de elbette üstün kılar. Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretlerinin büyüklüğü ve farklılığı, Allah Kelamı’nı okuma ve okutma seferberliğini gerçekleştirmesi ve Allah Rasulünün sünnetini ihya etmesi, o izi sürmesiyledir.
Peygamber Efendimiz: “Allah her yüzyılın başında bu Ümmete dinini yenileyecek birini gönderir” buyurur. Hadiste zikredilen yenileme dinde değil, Müslümanlar üzerindedir. Zayıflayan dine bağlılık, dini anlayışı, idraki yenileme vazifesini bu insanlar yerine getirir. Bu gönderilenlerin muayyen bir zamanı ve yeri yoktur. Allah dilediğini, dilediği zamanda gönderir. Aynı zamanda, dilerse birden fazla âlimi de gönderir. O fetret döneminde gönderilen muallim, mücahid, müceddit, mürşid ve mürebbî bir dâvâ adamının adı Silistre’li Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretleridir. (rahmetullahi aleyh)
İSLAM'I YERYÜZÜNE HAKİM KILMA PROJESİNİN SAHİBİ ALLAH'TIR
Kur’an hizmeti veren birisinden bahis mevzu açılınca ilk aklıma gelen hadis-i şerif:
“Allah, bu dinde fidanlar eker, onları kulluğunda kullanır.” Hadisidir.Hadis sahihtir ve kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır.
Hadis, mecâzî bir ifade ile söylenmiştir. Fidanlar, ormanlık alan oluşsun diye dikilmiş ince odun parçacıkları değildir. Fidanlar, Rabbimizin dinini ayakta tutmak için özel olarak hazırladığı kullarıdır. İslam’ı yeryüzüne hâkim kılma projesinin sahibi Allah’tır. Projenin yürütme görevlisi ise kullarıdır. Kullarından bazılarını da özel olarak bu proje için hazırlamaktadır, Rabbimiz. Bu müjdeyi veren Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetinin fidanları yarışsın ve çoğalsın istemektedir. Fidanlık mevsimi geçmeden özel proje grubuna girmek için var gücü ile çalışan bir ümmet sırtı yere gelmeyecek bir ümmettir. O fidanlık mevsimi de gençliktir. Ayrıca “Âlimler Peygamber (sav)in varisleridirler.” Hadis-i şerifi de bu hususta unutulmamalıdır.
SAHABİDEN EBU KATADE (R.A) BİR HATIRASINI ANLATIYOR
“Resûlullah (s.a.v), bir sefer öncesi bize konuşma yapıp buyurdu ki: “Sizler bugün öğleden sonra ve gece boyu yürüyecek, yarın da suya kavuşacaksınız.” Bunun üzerine insanlar birbirlerine bakmadan yola koyuldular. Resûlullah (s.a.v) de yola koyuldu. Ben yanı başında idim. Gece yarısı oldu. Yavaş yavaş uyuklamaya başladı. Hayvanının üzerinde eğildi, kaldı. Hemen yetişip onu uyandırmadan hayvanının üzerinde dik duruncaya kadar doğrulttum. Yoluna devam etti. Biraz daha vakit geçince tekrar eğildi. Ben yine onu uyandırmadan doğrulttum. Yola devam etti. Vakit iyice ilerlediği bir anda tekrar eğildi. Bu sefer sanki düşecek gibiydi. Neredeyse de düşüyordu. Ben yanına varıp onu doğrulttum. Bunun üzerine başını kaldırıp: “Kimdir o” dedi. “Ebu Katâde…” dedim. “Ne zamandan beri benim yanımda yürüyorsun böyle?” dedi. “Gece boyu böyle yürüdüm.” Dedim. Bunun üzerine buyurdu ki: “Peygamber’ini koruduğun gibi Allah da seni korusun.”
KİTABIMIZ KURAN-I KERİM HEP VAR OLACAK
Peygamberimizin kendisi yok ama O’na gönderilen Kitabımız Kuran-ı Kerim, O’nun Sünneti, O’nun hadisleri hep var ve hep var olacak. Bu hizmeti yapan, neşreden, koruyan, kollayan, hassasiyet gösteren Süleyman Efendi ve Onun gibi Allah Dostlarının, dinine sahip çıkan bütün Mü’minlerin de Peygamberimizin Ebu Katâde Hazretleri için söylediği duaya mazhar olacakları kanaatindeyim. “Peygamber’ini koruduğun gibi Allah da seni korusun”
CEREYAN EDEN HADİSELERİ YAKINDAN TAKİP ETMELERİ
Zamanının, ilim-irfan ve irşada temâyüz eden dersiâm ve ilim adamlarına, talebelerini gönderir; talebelerini onların imtihan etmelerini, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu ederlerdi. Nitekim dersiâmlardan Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen ve Hasan Basri Çantay gibi pek çok zevâta, bu vesile ile talebelerini göndermişlerdir. Said-i Nursi, Abdulhakim-i Arvasi Hazretleri ve Sami Efendi dahil tanınmış birçok zevatla muhabere etmiştir. Ayrıca talebelerini Bayezıd’a sahaflara gönderir, oradan kitap aldırır, Muzaffer ÖZAK’a “Paraları yetmezse onların istedikleri kitapları ver” diyerek onların kitap-sahaf-okuma-tetkik-tetebbuat gibi mefhumlara âşinalık kesbetmesini temine çalışmışlardır.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin “Zamanının gidişâtını bilmeyen ârif-i billah olamaz” sözünü içinde bulunulan şartların bilinmesi bakımından sık sık zikrederlerdi.
‘ZÂHİRİMİZ HALK İLE BÂTINIMIZ HAK İLE’
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyetin içinde Müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve “Zâhirimiz (Dışımız) halk ile Bâtınımız (içimiz) Hak ile” buyururken, İslamiyet’e ters düşen kılık ve kıyafete de katiyyen itibar etmemiştir. (Kendileri kış-yaz ceketten uzunca pardesüden kısaca olan bir kıyafeti tercih etmişlerdir.)
Talebelerini hayatlarında, daima itidale teşvik etmiş, ifrat ve tefritten uzak kalmalarını tavsiye etmiştir. Süleyman Efendi, hayatının hiç bir zerresinde şer’i hükümlerden ve emirlerden hiç birisinden zerre kadar fedakârlık göstermemiştir. Yakın arkadaşlarının Süleyman Efendi hakkındaki şikâyetleri şöyle idi. “Efendi Hazretleri çok iyi insan fakat pek fazla müteşerri!” Yani Efendi Hazretleri çok iyi insan fakat şeriata çok fazla bağlı. Pek tabi bu bir kusur değil, meziyetlerin en büyüğü. Süleyman Efendi, şer’i meselelerde son derece celalli, beşeri münasebetlerinde ise halim, salim ve müşfik idi. Esasen, Peygamberimizin takip ettiği irşad metodu da bu değil miydi? Huzuru Şeriflerine girenler hiç bir sıkıntı duymazlar istedikleri her mevzuu rahatlıkla kendisine anlatabilirlerdi.
MATBUATA (BASIN VE YAYINA) OLAN ALAKASI TAKDİRLERİ, TEŞVİKLERİ
Dünya hâdiselerini yakından takip eder. Her sabah bir “Yeni Sabah” gazetesi aldırıp, dış politika yazarlarının yorumlarını ve önemli haberleri talebelerine muntazaman okuttururlardı. O günkü şartlarda “Ah bir gazetemiz olsa! Müslüman zenginler bu işin ehemmiyetini kavrasalar da bir gazete çıkarsalar.” Buyururlar, sonra da “Gazete, bir milletin gözü, kulağı, dili mesabesindedir” derlerdi.
DEVLET ADAMLARINI İKAZ EDERDİ
Diğer günlük hâdiseleri ve dünyadaki Müslümanların meselelerini yakından takip eder, yerine göre câmi kürsüsünden dile getirirdi. O devirde bir çok vâizler günlük hâdiseleri Câmii kürsüsüne getirmeye cesaret edemezken; O, zaman zaman devlet adamlarını ikaz ederdi. Camii kürsülerinde; Fransa işgalindeki Cezayir’le ilgili, “Hükümet Cezayirli Müslümanlara yardım etmiyor, bari biz dualarımızla oradaki kardeşlerimize yardım edelim” diyerek dua etmişler, talebelerinin dikkatini dünya Müslümanları’nın üzerine çekerek onlara “Ümmet Şuuru” vermeye çalışmışlardır. Keza yine müteaddit vaazlarında “Menderes Ayasofya’yı aç!” hitaplarıyla devrin Başbakanını ikaz etmişlerdir. Ayrıca Halkı, CHP’ye rey vermekten şiddetle men etmiştir.
Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl’a “Büyük Doğu” mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, büyük maddî yardımlarda bulunmuşlardır. Türkiye’de Mason ve Siyonizm tehlikesine karşı milletimizi uyarıcı eserler neşreden Cevat Rifat Atilhan’ın hizmetlerine en büyük yardımı Süleyman Efendi yapmıştır. Onun kitaplarını tavsiye etmiş ve yaymıştır. Kezâ o günün şartlarında İslâm mefkûresinden yana neşredilen her eser ve mecmua onun tarafından az veya çok desteklenmiştir. Abdurrahim Zapsu “Ehl-i Sünnet” mecmuasından, Sebilürreşad’dan, Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin Serdengeçti dergisine, Abdullah Işıklar’ın Fetih Gazetesinden Sinan Omur’un “Hür Adam” mecmuasına kadar…
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/kurana-adanmis-bir-omur-12003.html
kur'an öğrenmenin ve öğretmenin hemen hemen imkânsız olduğu bir devirde, kendi imkânıyla taksi tutup, istanbul'u turlarken, talebelerine taksideyken kur'an öğreten mübarek insan..
varsın, o'nun hakkında ne derlerse desinler... o -(gbkz:kuddise sırruh)- emsali görülmemiş bir azim, sabır ve şevk ile kur'an'ı öğretmiş ve kendinden sonra gelecek nesillere örnek olmuş ve bu ülkenin, maneviyatta zirveleşmiş yüce şahsiyetlerindendir..
hocaefendi'nin başlattığı bu hizmeti, talebeleri gerek türkiye'de ve gerekse yurtdışında kur'an kursları ve yurtlar açarak devam ettirmektedirler...
mekânı cennet olsun...(u:amin)
varsın, o'nun hakkında ne derlerse desinler... o -(gbkz:kuddise sırruh)- emsali görülmemiş bir azim, sabır ve şevk ile kur'an'ı öğretmiş ve kendinden sonra gelecek nesillere örnek olmuş ve bu ülkenin, maneviyatta zirveleşmiş yüce şahsiyetlerindendir..
hocaefendi'nin başlattığı bu hizmeti, talebeleri gerek türkiye'de ve gerekse yurtdışında kur'an kursları ve yurtlar açarak devam ettirmektedirler...
mekânı cennet olsun...(u:amin)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?