caner taslaman ebubekir sifil tartışması

khantura
kesinlikle orta yol bulunmak için değil, galip gelmek için hazırlanılmış bir tartışmadır. özellikle canr taslaman'ın asıl ve vurucu konulardan girmesini beklerken daha başlangıçta materyal diye hurma ve zehir getirip tartışmaya girmesi çok mantıksız olmuş. ebubekir sifil de savunma modundaydı tartışma boyunca.
çok daha kompleks, temel konulara değinen bir tartışma olmasını beklerdim.
piri fani
Din yorumlaya çalışan filozof, uçak sürmeye çalışan hostese benzer!

Bir filozofun anatomisi;
Akılla tart hoşuna gitmez ise at!

abuzeroklava
Ebubekir Sifil Caner Taslaman tartışmasının tekrarını izledim. Seviye yerlerde sürünüyor. Caner Taslaman, İslam'la ilgili uluslararası medyada oluşturulan bütün algıların arkasına saklanmış şımarık bir mahalle çocuğu gibi konuşuyor. İslamafobik bir İlahiyatçı (!) diyebiliriz. Ebubekir Sifil de buna cevap vermeye çalışıyor ancak yetersiz kalıyor. İzahlarını tam yapamıyor, çok teknik kalıyor.
Bütün mesele dinimizden Peygamber Efendimizi, yani Hadisleri kapı dışarı etmek isteyenlerin saldırılarından kaynaklanıyor. Bazı uç örnekler üzerinden ve onları da çarpıtarak günümüz insanının algısını yönetmek istiyorlar. Hadislere güven sarsıldığı zaman, dini hayatın biteceğini, İslamın bir uzak doğu dini gibi hayatla ilgisi olmayan felesefi bir ekol haline geleceğini düşünüyorlar.
Hadis ilmi muazzam bir ilimdir. Nakli bir ilimdir. Yani hadis ilmi arşivcilik gibidir. Hadis alimleri, ulaştıkları bütün hadis rivayetlerini ravilerin güvenilirlik derecelerini de not ederek yazmışlardır. Bunların kendi aralarındaki uyumuna, tenakuzlarına, Kur'ana ya da akıl mantık ölçüsüne uyumuna bakmamışlar... Çünkü nakle dayanan bir derleme yaptıklarını biliyorlardı. Hadisleri naklin sıhhati dışında başka açılardan değerlendirmeye tabii tutmanın kendi görevleri olmadığını; o görevin başka ilim dallarına ait olduğunu biliyorlardı.
Böylece yüz binlerce hadisten oluşan bir külliyat meydana getirdiler. Hadis alimleri, bu Hadis külliyatlarını matbaada basılsın, milyonlarca insan okusun; her Müslüman bu külliyatı okusun diye yazmadılar. (Zaten, bu eserler son yüzyıla kadar el yazması halinde gelen eserlerdi. Son iki yüz yıl hariç hiçbir yazar kitabını geniş kitleler için yazmış değildir zaten. Herkes konunun ehli için yazardı.) Dolayısıyla hadis külliyatı, din ilmiyle üst seviyede meşgul olanlara mahsus olarak hazırlanmış bir arşiv evrakı mahiyetindedir... Din alimleri yani Fıkıh (Hukuk), İtikat (İnanç), Tefsir (Kur'anı anlama ilmi) gibi ilimlerle meşgul olan alimler, meseleleri ele alırken ihtiyaç hissettikleri nispette bu Hadis külliyatından yararlanmışlardır. Kimisi çok kimisi daha az bir oranda başvuru kaynağı olarak kullanmışlar. Daha sonraki asırlarda birçok Hadis alimi, bu büyük hadis külliyatından seçmeler yaparak çeşitli Hadis mecmuaları derlemişlerdir ki, bunlar halk için, din görevlileri için gerekli gördükleri seçme hadislerden oluşan derlemelerdir. Bir müçtehit, bir müfessir, bir fakih derlemelerle yetinmez. Ancak bir imam, bir vaiz, kendi halinde bir Müslüman bunlarla yetinebilir. Yetinmesi de yerindedir.
Yüzlerce yıldır Hadis kitapları böyle işlevler görmüş. Yani o asırların Buhari, Ebu Davud gibi büyük alimleri bu devasa muhteşem malzemeyi bir sistematik halinde ortaya koyarak; fıkıh, akaid, kelam, tefsir vs. gibi dallarda çalışan din alimlerinin önüne kocaman bir dünya açmışlardır. Bu alimler de, bu hadis külliyatından yararlanarak başta fıkıh olmak üzere Müslüman dünyasının sorunlarına çözüm üretmeye çalışmışlardır.
Günümüz insanı için, bu hadis külliyatında yer alan yüz binlerce hadis içinde ilk bakışta mantıksız, saçma, hatalı gibi görünen; din ilminde kabiliyeti olmayanları şaşkınlığa uğratabilecek olanlar vardır. Çünkü günümüz insanı zaten korkunç enformasyon bombası altında değil dini olanı, insani ve fıtrî olan her şeyi de yitirmiştir. Tartışmaya açık gibi görünen az sayıdaki hadisi, Müslümanlara saldırmak için kullanan sözüm ona aydın (!) din adamları zümresi, ekran ekran gezerek çirkin iftira ve saldırılarına devam ediyorlar. Kimisi bu hadis külliyatını toptan atalım, kimi akıl ve mantık süzgecinden geçirerek beğenmediklerimizi atalım, kimisi de Kur'ana uyamayan hadisleri atalım gibi laflar ediyorlar. Dediklerini yapsak, bu ayıklama sürecine kim katılacak? Bütün ümmeti ve alimlerini ikna eden son karar vericiler kim olacak? Referandum mu yapacağız? AB raportörlerine mi soracağım? Bunların cevabı yok.! İslam ve Müslümanlar, Türkiye'den ibaret değil. Maldivlerden Asya steplerine kadar Müslüman dünyada kime neyi nasıl kabul ettireceğimize dair bir fikir serdettikleri de yok.
Şunu söylemiyorlar, bu devasa hadis külliyatıyla muhatap olmak ve hüküm çıkarmak alimlerin işidir. Ehli Sünnet alimleri bu konuda kılı kırk yaran bir hassasiyetle hareket etmişlerdir. Tarih boyunca ve şimdi de, geniş halk kitleleri başta Kur'an olmak üzere bu hadis külliyatından yararlanan alimlerin yazdığı iman, itikat, fıkıh, ilmihal sahalarındaki eserlere ve yine onların fetvalarına göre yaşamışlardır. Zira Kur'an ve hadisten hüküm çıkarmanın ehli ilme düşen bir vazife olduğu, herkesin bildiği bir gerçektir. Sadece din ilminde değil, her ilimde bu böyle değil midir? Geniş kitle, birbirinin zıddı veya zıddı gibi görünen hadisleri de barındıran yüz binlerce hadisten oluşan bir külliyatı okumamalıdır zaten. Bir çoğu aynı hadislerin farklı kişilerden gelen nakillere dayandığından tekrar mahiyetindedir. Bu bile Hadis külliyatının alimler için kaynak niteliğini gösterir. Ehli olmayan işin içinden çıkamaz.
Tartışmalar her zaman olmuş, ancak Ümmetin genel davranışı büyük oranda böyle olmuştur. Hadis düşmanlarının söylemleri, içinde hoşumuza gitmeyen kitaplar bulunan bir kütüphaneyi toptan yakalım ya da istediklerimizi seçip yakalım demeye benziyor. En basitinden şunu düşünmüyorlar ki, "Benim yararlanamadığın kaynaktan bir başkası yararlanabilir, benim görmediklerimi görebilir. Madem nakille geliyor orada dursun. Hangi hadisin fıkıhta, itikatta delil olup olmayacağına ehl-i ilim karar versin." Evet böyle düşünmüyorlar. Halbuki eleştiri yolu kapalı değildir. Ehli Sünnet alimleri birbirlerini eleştirmişler, birbirlerinden farklı hükümler vermişler. Fakat kaynak düşmanlığı yapmamışlar.
Peki Hadislere saldıran, Kur'an-ı Kerim'i kendi hevasına göre dilediği gibi yorumlayan; Kur'an Müslümanlığı diyen bu heriflerin asıl sorunu nedir o zaman?
Son iki yüzyılda batı karşısındaki yenilginin verdiği aşağılık kompleksi din ilmiyle meşgul olanları da etkilemiş; İslam alemi siyasi, ekonomik, kültürel olduğu kadar din ilminde de çöküş yaşamıştır. Bu çöküşün nedenlerini anlamaya çalışanların bir kısmı, kısa yoldan suçu kaynaklara atmak gibi bir kolaycılığa yönelmişlerdir. Modernistler dediğimiz bu ekol ilk defa sömürgeleştirilen İslam diyarlarında (Hindistan, Mısır) oryantalistlerin etkisiyle ortaya çıkmış; oradan Osmanlıya ve Cumhuriyet Türkiyesine gelmiştir. Bunlar önce hadisleri red veya elemeye tabii tutmak, sonra Kur'an'ı İslam dünyasındaki ve tarihindeki bağlamından kopararak üzerinde istedikleri gibi yorum yapacakları bir felsefe kitabına indirgemek gibi sonu küfre gidebilecek bir yol tutmuşlardır. Bu ekolün günümüz Türkiyesindeki karikatür temsilcileri de M.İslamoğlu, Y.Nuri Öztürk, Caner Taslaman, A.Bayındır gibi isimlerdir. Bence daha tehlikeli olanlar örtülü modernistlerdir. Gerçek kanaatini bir türlü net şekilde beyan etmeyen ilahiyatçılardır. H.Karaman bu konuda üzerinde durulması gereken bir isimdir.
Bu kişiler, Müslüman toplumların karşılaştığı, fakat kaynağı İslamiyet olmayan sorunları İslam'ı eğip bükerek çözme yolunu seçmişlerdir. (İçtihat ehli değillerdir. İçtihat İslami ilimlerin kendi bütünlüğü içinde hareket eden deha çapındaki alimlerin işidir ki, maalesef bu çöküş devrinde bu alimler yetişmemiştir.) Modernistlerin aralarında derece farkı olsa da yöntemleri aynıdır. Sayıları çoktur. İlahiyat fakülteleri bunlarla doludur. Diyanet teşkilatı maalesef ilmi değil bürokratik bir müessese olduğundan gönlü bunlardan yana olsa da ahaliyi karşısına alacak cesareti olmadığından orta yolcudur.
Bunlar, tezlerini ortaya koyarken daima ve ilk hedefe koydukları Hadis külliyatı ve o külliyata dayanan dört hak mezheptir. Fıkıhtan hiç hoşlanmazlar. Niçin? Çünkü bunları itibarsızlaştırmadan modernist bakışla yeni bir din inşa etmeye imkan yoktur.
Öte yandan geleneksel İslami eğitim veren medrese gibi köklü müesseseler Türkiye'de 90 senedir kapalı olduğundan bu modernist ilahiyatçılara cevap verecek İslam alimleri yetişmemiştir. Osmanlı bakiyesi alimler de artık vefat ettiği, piyasadan çekildiği için meydan bunlara kalmıştır. Türkiyede bunlarla mücadele saf ve temiz Müslüman kitlenin irfanına kalmıştır.Bu irfan bile günümüze kadar bu sapıklıkların kabul görmesini engelledi. Fakat artık durum değişiyor. Bu mesele Türkiye için varlık yokluk meselesidir. Türkiye yüzlerce yıldır sahih Ehl i Sünnet itikadının kalesi olmuştur. Bu kale yıkılırsa Türkiye'nin anlam dünyası yıkılır. O dağınıklık bizi maddeten de silip süpürür...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches