şiir yaz

2 /
madarator
şu yalan dünya da geldim giderim
gülüm senden özge yar bulamadım
yaralandım al kanlara bulandım
elimin kanını yur bulamadım

güzel olan neyler altını akçeyi
arif olan düzer türlü bohçayı
vücudumda seyredelim bahçeyi
dosta el değmemiş nar bulamadım

Pir Sultan Abdal' ım dağlar ben olsam
Üstü mor sümbüllü bağlar ben olsam
Alem çiçek olsa arı ben olsam
Dost dilinden tatlı bal bulamadım


Pir Sultan Abdal
eymen yafes
ya rab!

neden bu eziklik bende...

aşkı sevdayı dahi kendime lüks görmüşüm.

gece gördüm rüyamda...

evlendiğim ilk gün ölmüşüm.


eymen yafes
cayisallama
günaydın tavuklar, horozlar
artık memnunum yaşamaktan
sabah erkenden kalktığım zaman
siz varsınız;
gündüz, işim var, arkadaşlarım,
gece, yıldızlar var, karım var,
günaydın tavuklar, horozlar.

(gbkz:necati cumalı)
cayisallama
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attila ölür
(gbkz:atilla ilhan)
karacan
HABERİM YOK

oldukça koyu bir karanlık
sensizliğin ayrı boyutunda sessizlik
bir o kadar da gürültü patırtı
kaybolmuşum haberim yok..

yıllar geçmiş sanki
hayaller uçmuş tenler buruşmuş
inanılmayacak derecede yorgunluk
sensizlik zormuş haberim yok...

her şeyi unutsam bir anda
kendimde de kaybolsam
hata hiç olmasaymışım desem
bu acı bana ağır gelirmiş haberim yok..

mutluluk bu kadar mı uzak
yalnızlık bu kadar mı zor
sensizlik bu kadar mı acı
yanmışım haberim yok..
üsküdarkızı
üsküdardı aşkın adı
savrulmuşum sahilinde ümitlerin kıyısına
kim derdi ki bakırköyde yaşayan bir yürek
yıllar sonra çıkagelecek ankaranın karasına
o gündü anladım
aşkın yeri sendin
aşkın adı sendin
gün oldun güneş oldun bahar oldun umutlarıma
hücrelerim bir bir yandı aşkının yangınında
hem üsküdardın hem aşktın yüreğime düşen
hoşgeldin safa geldin sevdamın sandalına
üsküdarkızı
kimi yağmur kızı kimi yağmur delisi koydu adımı
ıslanırken bukle bukle saçlarım
dönerdim karadenizin kucağında
o ağlardı ben gülerdim
damlalar yıkardı kederimi
yüreğim aklanırdı sevdanın sarhoşluğunda
yağmur aşkı bir başkaydı kuytularında
madarator
...ölüm...


ölüm bize ne uzak
bize ne yakın ölüm
ölümsüzlüğü tattık
bize ne yapsın ölüm
her nesne her canlı
ve her şey ölümlüdür
ölümlüdür...
zira doğal olan budur
ve müdahale edilemez
leyla da doğmuş
yaşamış ve ölmüştür
leyla'nın akıbetinden
son bir hadise
göstereceğim şimdi sizlere
bu son hadise...
... ... ... ...
cayisallama
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
kimse kemen çalmazdı belki ama
çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
gri, sisli,binalar...

alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm, bu sevda bitmezmiş
sevmek bir halkı sevmekse
aşk o zaman sevmekmiş
(biz bir şeyi delice severiz ama tanrım neyi)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler...

bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu, gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği)
soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan
dağda çoban, şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, bu tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz dolmuştur
ve çoğu zaman bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir

hiç bir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez ankara'da
yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı duygusu
çöker bütün bozkıra

kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiç bir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiç bir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantanınkinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki yine sıkıldı bizim konsolosluklardaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu denli çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak

yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara bir vesile
onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda



ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
biz,
şimdi kapalı bir kuruyemiş dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ayçekirdeği çitleyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
-yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir-

doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen
ama pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı, esmer,cesur, korkak
çoğu kürt, çoğu türk
çocuklardık..

ankara'ya öyle yağardı ki kar
ha sonra belki ahmet arif'in aklına gelmeyecek
çünkü hiç kimse bir daha ankara'yı onun kadar sevmeyecek
bir şiir işlenir
"kar altındadır varoşlar
hasretim nazlıdır ankara"
ustam yine de sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o en netameli aydır bence

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...

şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim, gönlüm, çocukluğum, buz tutar...

(gbkz:yılmaz erdoğan)
cayisallama
(gbkz:kuş koysunlar yoluna)

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış
hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimselerizin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.
(gbkz:nilgün marmara)
abuzeroklava
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.



(gbkz: Nâzım Hikmet ran)
cayisallama
beklenen

ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar.
ne de şeytan, bir günahı,
seni beklediğim kadar.

geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimde gölgeni,
gelme, artık neye yarar?
(gbkz: necip fazıl kısakürek )
cayisallama
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
önce hafiften bir rüzgar esiyor;
yavaş yavaş sallanıyor
yapraklar, ağaçlarda;
uzaklarda, çok uzaklarda,
sucuların hiç durmayan çıngırakları
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
kuşlar geçiyor, derken;
yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
ağlar çekiliyor dalyanlarda;
bir kadının suya değiyor ayakları;
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
serin serin kapalıçarşı
cıvıl cıvıl mahmutpaşa
güvercin dolu avlular
çekiç sesleri geliyor doklardan
güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
başımda eski alemlerin sarhoşluğu
loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
dinmiş lodosların uğultusu içinde
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
bir yosma geçiyor kaldırımdan;
küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
birşey düşüyor elinden yere;
bir gül olmalı;
i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

i̇stanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
kalbinin vuruşundan anlıyorum;
i̇stanbul'u dinliyorum.

(gbkz:orhan veli̇ kanık)
mödo
sana gitme demeyeceğim
üşüyorsun ceketimi al
günün en güzel saatleri bunlar
yanımda kal

sana gitme demeyeceğim
gene de sen bilirsin
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
i̇ncinirsin

sana gitme demeyeceğim
ama gitme lavinia
adını gizleyeceğim
sen de bilme lavinia

(gbkz:özdemir asaf)
cayisallama
tuna nehri akmam diyor
etrafımı yıkmam diyor
şanı büyük osman pasa
plevne'den çıkmam diyor

olur mu böyle olur mu
evlât babayı vurur mu
sizi millet hainleri
bu dünya size kalır mı

düşman tuna'yı atladı
karakolları yokladı
osman paşa'nın kolunda
beşbin top birden patladı

kılıcımı vurdum taşa
tas yarıldı baştan başa
askerinle binler yaşa.
nâmı büyük osman paşa
didem
Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.

Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.

Sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

Piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
Kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

İşte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.

İnsaf et Anna!

Gidelim buradan.

Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

Ölelim diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna.

Sarılalım diyecektim az kalsın. İçimden böyle şeyler de geçiyor işte. Sarılalım, dudakların…

Tamam sustum.

Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
Şiir kalsın istersen, sadece otursak.
Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut.
Ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak.
Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

Gözlerim biraz karanlık.
İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen baş ağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

Gözlerim biraz yorgun.
İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

Bekleyişler Anna.
Köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
Nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

Hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
Ama geçecek hepsi, geçecek.
Şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

Gözlerimin içine bakmaktan korkma Anna.

Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

Tanrı bizimle de konuşur belki.

Tarık Tufan/ Anna
losingmyreligion
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
attila ilhan
hermione
kalorifer yanmıyor evde bir soğukluk
tüp de yok allahıma evde hepimiz donuk
yarına da elektrikle sular kesik
böyle garip bencileyin
spazmoldum
-BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRLERİ YAZABİLİRİM-

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Şöyle diyebilirim: \"Gece yıldızlardaydı
Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler\"

Gökte gece yelinin söylediği türküler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım
Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim
Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim
Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi
Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar
Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere
Uzaklarda birinin söylediği türküler

Bakışlarım kovalar onu tellim her yerde
Bakışlar sanki onu bana getirecekler

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur
Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

Sesim arar rüzgârı ona ulaşmak için
Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi
Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hâlâ sever
Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım
Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

Budur bana verdiği acıların en sonu
Sondur bu onun için yazacağım dizeler



Pablo NERUDA

Çeviri : Hilmi YAVUZ
hyperion
gereği düşünüldü;
yalnızlığa hapis olan zamana, yalnızlığa hapis olan nice düşlere,
nice düş kuran yorgan altı sıcaklıklara, selam olsun hasrete..
(süveyda)
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches