Ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Güler hayatını kaybetti. Rahmet diliyorum.
Fazilet Partisi ve saadet partisi millet vekili.
Hakkın rahmetine kavuşmuş.
Davasını satmayan kadın.
Hakkın rahmetine kavuşmuş.
Davasını satmayan kadın.
bir zamanlar babamız elimizden tutardı şimdi biz tutuyoruz elinden zaman alıp götürüyor herşeyi ahh.
O bir Afrikalı'ydı. Kongo'lu bir pigme. Boyu sadece 1.49'du. 46 kiloydu. 23 yaşında, evli, bir çocukluydu. Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı. Adı Oto Benga'ydı. Kendi dilinde “Dost” demekti.
Bir gün Kasai nehrinde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı din adamı Samuel P. Verner'di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar.
Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York'ta gün ışığıyla buluştu.
Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. Hergün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906'ydı.
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu. Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi!
New York Bronx Hayvanat Bahçesi'nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu.
Nedeni New York Times Gazetesi'nde çıkan bir haberdi. Şöyle yazıyordu: “Vahşi adam Bronx'da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor. İnsanın ilk ataları ile bir arada. Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”
Gazete haberine bir de not eklemişti: “Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga'nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir.”
Oto Benga'yı önce hortumla yıkadılar. Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular. Kucağına Dohong adlı yavru orangutonı verdiler. Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi. Oto Benga da onları. Yüzünde garip bir ifade vardı. Hüzün ve kin. Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler. Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti. Bazıları kafese kemik atıyordu. Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı. Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu.
Putperest olan Oto Benga'ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı. Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar. Yüreklerin kulakları sağırdı.
Herkes bu vahşeti doğal karşılamıştı..
Bir kişi hariç: Rahip James H. Gordon. Zulme isyan etti. Gazete gazete dolaştı. İmzalar topladı. Uyuyan insanlığı uyandırmak için çalmadık kapı bırakmadı. Kilisede sürekli aynı şeyleri söyledi: “İnsan ırkından olan birinin maymunlarla sergilenmesi en büyük günahtır.”
Sonunda Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga'yı serbest bıraktı. Pantalon, ceket giydirdiler. Ayak işlerinde çalıştırdılar. Tarih 20 Mart 1916 idi.
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Çünkü ölüm onun özgürlüğüydü. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı.
Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi. Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu. Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler.
Söyledikleri doğruydu. O yıllarda uygar denilen Avrupa'nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde insanlar, diğer insanların eğlencesiydi.
Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı. 1960'lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti. Ama modern insanlar(!) kör ve sağırdı.
Oto Benga'nın vatanında şöyle bir atasözü var: "Jaa se behn-indeh bun-wehnin!" (Dekor gerçeğe uyum göstermez, gerçeğin de dekora ihtiyacı yoktur). Bugün uygar denilen Amerika'nın, İngiltere'nin ve Avrupa'nın “Barış, özgürlük ve demokrasi” sözü sadece bir dekordur.
Gerçeği görmek isteyenler ORTADOĞU'ya baksınlar yeter. İnsanın insana, ve dahası insanın hiçbir canlıya zulmetmediği günlerde buluşmak dileğiyle.
Alıntı, Ayşe Reşad sayfasından
Bir gün Kasai nehrinde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı din adamı Samuel P. Verner'di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar.
Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York'ta gün ışığıyla buluştu.
Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. Hergün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906'ydı.
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu. Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi!
New York Bronx Hayvanat Bahçesi'nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu.
Nedeni New York Times Gazetesi'nde çıkan bir haberdi. Şöyle yazıyordu: “Vahşi adam Bronx'da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor. İnsanın ilk ataları ile bir arada. Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”
Gazete haberine bir de not eklemişti: “Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga'nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir.”
Oto Benga'yı önce hortumla yıkadılar. Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular. Kucağına Dohong adlı yavru orangutonı verdiler. Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi. Oto Benga da onları. Yüzünde garip bir ifade vardı. Hüzün ve kin. Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler. Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti. Bazıları kafese kemik atıyordu. Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı. Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu.
Putperest olan Oto Benga'ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı. Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar. Yüreklerin kulakları sağırdı.
Herkes bu vahşeti doğal karşılamıştı..
Bir kişi hariç: Rahip James H. Gordon. Zulme isyan etti. Gazete gazete dolaştı. İmzalar topladı. Uyuyan insanlığı uyandırmak için çalmadık kapı bırakmadı. Kilisede sürekli aynı şeyleri söyledi: “İnsan ırkından olan birinin maymunlarla sergilenmesi en büyük günahtır.”
Sonunda Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga'yı serbest bıraktı. Pantalon, ceket giydirdiler. Ayak işlerinde çalıştırdılar. Tarih 20 Mart 1916 idi.
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Çünkü ölüm onun özgürlüğüydü. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı.
Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi. Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu. Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler.
Söyledikleri doğruydu. O yıllarda uygar denilen Avrupa'nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde insanlar, diğer insanların eğlencesiydi.
Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı. 1960'lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti. Ama modern insanlar(!) kör ve sağırdı.
Oto Benga'nın vatanında şöyle bir atasözü var: "Jaa se behn-indeh bun-wehnin!" (Dekor gerçeğe uyum göstermez, gerçeğin de dekora ihtiyacı yoktur). Bugün uygar denilen Amerika'nın, İngiltere'nin ve Avrupa'nın “Barış, özgürlük ve demokrasi” sözü sadece bir dekordur.
Gerçeği görmek isteyenler ORTADOĞU'ya baksınlar yeter. İnsanın insana, ve dahası insanın hiçbir canlıya zulmetmediği günlerde buluşmak dileğiyle.
Alıntı, Ayşe Reşad sayfasından
Burada şiddeti bu tür sporları öven yok, övülen İslam'a kötü söz söyleyen ve Müslümanları aşağılayan bir hadsize haddini bildiren bir yiğit, Kökeni de ne olursa olsun, Müslüman kardeşimizin elleri dert görmesin, Rabbim gücüne güç katsın, Amin...
(bkz: zeki müren madalyası)
Sanat Güneşimiz ile ilgili pek bilinmeyen bir hikayeyi aktarmaya çalışacağım.
Aşağıda gördüğünüz madalya "ZEKİ MÜREN MADALYASI"dır.
1960'lı Yıllar.
Rumlar Kıbrıs'ta katliamlar yapıyor, Türkiye "garantör" devlet olarak adaya müdahale etmek istiyor.
Fakat Birleşmiş Milletler, Nato, Abd "hayır edemezsin" diyor.
Bunun üzerine Kore Gazilerimiz ayaklanıyor ve Kore Savaşına istinaden Birleşmiş Milletler tarafından kendilerine verilen madalyaları iade ediyorlar...
Gazilerimizin bu davranışı kamuoyunda büyük beğeni topluyor.
Ülke olarak gazilerimizin bu hareketine karşı onların boş kalan göğüslerine yeni bir madalya yaptırmaya karar veriyoruz.
Bunun için de Milli Türk Talebe Birliği bir madalya tasarlıyor.
Fakat tüm gazilerimize bu madalyayı yaptıracak para bulamıyorlar.
İş adamları umursamıyor bile, devlet ilgilenmiyor.
Bir kişi hariç.
ZEKİ MÜREN bu girişimden haberdar oluyor ve tüm gazilerimize dağıtılmak üzre 18 ayar altında bu madalyaların tüm masraflarını üstleniyor.
Madalyalar yaptırılıp gazilerimize dağıtılıyor.
İşte üzerinde BOZKURT motifi bulunan Kore gazileri için yaptırılan o madalya "BOZKURT ZEKİ MÜREN MADALYASI" olarak yıllar boyu gururla taşınıyor.
Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhu şad olsun.
ÇOK ÖZLEDİK BE PAŞAM...
Aşağıda gördüğünüz madalya "ZEKİ MÜREN MADALYASI"dır.
1960'lı Yıllar.
Rumlar Kıbrıs'ta katliamlar yapıyor, Türkiye "garantör" devlet olarak adaya müdahale etmek istiyor.
Fakat Birleşmiş Milletler, Nato, Abd "hayır edemezsin" diyor.
Bunun üzerine Kore Gazilerimiz ayaklanıyor ve Kore Savaşına istinaden Birleşmiş Milletler tarafından kendilerine verilen madalyaları iade ediyorlar...
Gazilerimizin bu davranışı kamuoyunda büyük beğeni topluyor.
Ülke olarak gazilerimizin bu hareketine karşı onların boş kalan göğüslerine yeni bir madalya yaptırmaya karar veriyoruz.
Bunun için de Milli Türk Talebe Birliği bir madalya tasarlıyor.
Fakat tüm gazilerimize bu madalyayı yaptıracak para bulamıyorlar.
İş adamları umursamıyor bile, devlet ilgilenmiyor.
Bir kişi hariç.
ZEKİ MÜREN bu girişimden haberdar oluyor ve tüm gazilerimize dağıtılmak üzre 18 ayar altında bu madalyaların tüm masraflarını üstleniyor.
Madalyalar yaptırılıp gazilerimize dağıtılıyor.
İşte üzerinde BOZKURT motifi bulunan Kore gazileri için yaptırılan o madalya "BOZKURT ZEKİ MÜREN MADALYASI" olarak yıllar boyu gururla taşınıyor.
Allah gani gani rahmet eylesin. Ruhu şad olsun.
ÇOK ÖZLEDİK BE PAŞAM...
Bir mülteci, yaşadıklarını taşlarla anlatmış.Cümle kursak bu kadar güzel anlatamazdık. Kime ait belli değil. Sağ alt taşta imza var fakat çözmek lazım....
Umutlu yarınlara güzel pırıl pırıl çocuklarımıza.
(cezayir'de bölge koruyucusunun yaptığı namazgâh.)
aslında fotoğraf yalnızca burada bitmiyor. "huşu ile namaz kılmak" tabiri tam olarak budur.
mesela ayakkabılara dikkat ediniz, dışarıda kalıyor, bu saygıdır.
namaz kılmak için şatafatlı camilere ihtiyacı yoktur İslam âleminin.
aslında fotoğraf yalnızca burada bitmiyor. "huşu ile namaz kılmak" tabiri tam olarak budur.
mesela ayakkabılara dikkat ediniz, dışarıda kalıyor, bu saygıdır.
namaz kılmak için şatafatlı camilere ihtiyacı yoktur İslam âleminin.
(bkz: şafşavan)
Japonya'da 84 mil boyunca uzanan bir tren rotasıdır...
1. fotoğraf japonya- tadami tren hattı. teruo araya tarafından çekilmiş bir fotoğraf.
2. fotoğraf'ı tam bilmiyorum ama muhtemelen aynı hat.
1. fotoğraf japonya- tadami tren hattı. teruo araya tarafından çekilmiş bir fotoğraf.
2. fotoğraf'ı tam bilmiyorum ama muhtemelen aynı hat.
(bkz: Tadami Hattı)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?