türkiye de on yılda çok şey değişmiş.
-nüfus: 2009: 71,5 milyon 2019: 81 milyon
-hükümet: 2009: ak parti 2019 ak parti
-dış borç: 2009: Bürüt 276 milyar dolar. 2019 : bürüt 456 milyar dolar
-kişi başı milli gelir: 2009 : 10.285$ 2019: 2009 : 9.200$
-enflasyon: 2009: %11 2019: %20,30
-faiz 2009: %18 2019 : %24
-dolar&TL: 2009 : 1,31TL 2019: 5,35
-dış ticaret açığı: 2009: 69,8 milyar dolar 2019: 55 milyar dolar
-benzin lt: 2009: 3,2 TL kurşunsuz 2019 : 6,20 tl
-patates kg 2009:0,75 TL 2019: 3,5 TL
-ekmek adet 2009: 0,40 TL 2019 : 1,5 TL
-kamu personeli maaşı ortalama 2009: 1.300,00 TL 2019: 3.600,00 TL
20 milyonlu bir nüfusa sahip türkmen yurdu. asyanın göbeği.
jeopolitik olarak Asya kıtasının tam ortasında bulunan Doğu Türkistan Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Afganistan, Sibirya, Çin ve Moğolistan'a sınır komşusu.
jeopolitik olarak Asya kıtasının tam ortasında bulunan Doğu Türkistan Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Afganistan, Sibirya, Çin ve Moğolistan'a sınır komşusu.
bir yerlerde sorun sıkıntı, zulüm varsa orada kesinlikle coğrafya vardır. Coğrafyadan kastım coğrafi konum. Staratejik konum.
doğu türkistan, Jeopolitik olarak Asya kıtasının tam ortasında bulunan Doğu Türkistan Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Afganistan, Sibirya, Çin ve Moğolistan'a sınır komşusu.
budistler ile müslümanlar arasındaki kavga, budistlerin zulümleri o bölgede yaşanan sorunların en küçüğü konumunda.
Allah yardımcıları olsun.
doğu türkistan, Jeopolitik olarak Asya kıtasının tam ortasında bulunan Doğu Türkistan Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Afganistan, Sibirya, Çin ve Moğolistan'a sınır komşusu.
budistler ile müslümanlar arasındaki kavga, budistlerin zulümleri o bölgede yaşanan sorunların en küçüğü konumunda.
Allah yardımcıları olsun.
Bir nehirde iki balık kavga ediyorsa bilin ki oradan 5 dakika önce bi ingiliz geçmiştir.
payitaht
Türkçesi geçici kanun olan Arapça sözcük.
Antepli hiçbir zaman vatanı için canını seve seve vermekten gözünü sakınmadı sakınmayacaktır...nüfusunun üçte ikisi olan 6317 şehidi vererek bu toprakları bize miras bırakan ceddimden Allah binlerce kez razı olsun.
(bkz: kınalı kız tüfeği)
(bkz: azap osman)
(bkz: kınalı kız tüfeği)
(bkz: azap osman)
Hikaye 1936 yılında Denizli'nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.
Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.
Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...
Hüseyin'e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır...
Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez...
Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar...
12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı...
Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler...
Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli'de parasız yatılı okumaya başlar.
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin'e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.
Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der...
Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin'in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin.
Fen öğretmeni konuyu İTÜ'nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu'na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gelsin”
Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gider. Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston'daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir' deyip mektupla ona gönderir.
Prof. Morse'dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin'in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin'in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin'in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika'ya gelsin”
Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika'ya giden bir gemiye bindirilir.
Hüseyin, MIT'te Prof Morse'un karşısına geçer. Morse, Hüseyin'in tez hocası olacak ama Hüseyin'in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse'un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin'in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.
MIT'te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin'i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi'ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston'a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar. Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960'ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein'in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.
Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölür ve Einstein'in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013'te ise ABD'de vefat eder.
Bugün dünyada çok popüler olarak kullanınan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof Dr Hüseyin Yılmaz'dır.
Bir öğretmen bütün dünyayı değiştirebilir...
Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.
Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...
Hüseyin'e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır...
Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez...
Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar...
12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı...
Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler...
Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli'de parasız yatılı okumaya başlar.
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin'e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.
Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der...
Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin'in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır. Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin.
Fen öğretmeni konuyu İTÜ'nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu'na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gelsin”
Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gider. Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston'daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir' deyip mektupla ona gönderir.
Prof. Morse'dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin'in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin'in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin'in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika'ya gelsin”
Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika'ya giden bir gemiye bindirilir.
Hüseyin, MIT'te Prof Morse'un karşısına geçer. Morse, Hüseyin'in tez hocası olacak ama Hüseyin'in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse'un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin'in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.
MIT'te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin'i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.
Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi'ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston'a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar. Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür. Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960'ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein'in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.
Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölür ve Einstein'in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013'te ise ABD'de vefat eder.
Bugün dünyada çok popüler olarak kullanınan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof Dr Hüseyin Yılmaz'dır.
Bir öğretmen bütün dünyayı değiştirebilir...
Tüketmeyip saklayanlar iyi ki var.
Hiç böylesini görmemiştim. Bizim alt daire boşalınca bu döküm kaloriferi gördüm ve hayran kaldım. '“ İçinde yemek, kuruyemiş ısıtılıyordu “dediler hem estetik hem de fonksiyonel...
Hiç böylesini görmemiştim. Bizim alt daire boşalınca bu döküm kaloriferi gördüm ve hayran kaldım. '“ İçinde yemek, kuruyemiş ısıtılıyordu “dediler hem estetik hem de fonksiyonel...
Evli olanlar eşleriyle çekildikleri resim ve videoları paylaşarak "bakın koçişimle ne mutluyuz" yazıları yazarak mutlu olduğunu kanıtlama hayranlık toplama derdine düşerken gezdiği yerlere gidemeyen aldıklarını alamayan mutlu olamayıp eşiyle sorun yaşayan insanları unuttu....
.
Ve bunları paylaşanlar yüzünden
Birileri millet karısına neler yapıyor diyerek daha çok eşinden beklentiye girerek tartışmaya başladı. Bekar olup evlenemeyen ise bakıp bakıp nasılda mutlular benimse eşim bile yok diyerek iç çekti.. O "mutlu göründüğünüz" resimlere bakılırken değen nazarlardan bahsetmiyorum bile...
.
En kötüsüde çocukların mahremiyeti kalmadı doğar doğmaz atılan resimlerle mevlütünden sünnetine kadar paylaşılır oldu....
Evlat sahibi olamayan ağlayan nice bayanlar baktıkça iç çekti belki isyana belki hüzne düştü...
Ben anne olamadım diye ağlayıp hüzne kapıldı...
Çocuğa sorulmadan paylaşılan resimler pedofili sapık dolu insanların pis nazarına maruz kaldı....
Ama aile için hiç önemli değil
Kimisi evladı üzerinden para kazandığı için resimlerini paylaşmak zorunlu hissederken kimiside evladıyla begeni hayranlık toplama ve mutlu olduğunu kanıtlama derdine düştü...
.
Bunların başlıca sebebi zaten görselde yazılı lütfen resim paylaşımı ego tatmin etme kendini kanıtlama ve hayranlık toplama düşüncelerinize son verin.. yukarda yazdığım aileleri insanları düşünün birilerinin pis nazarına maruz kalmak size ve ailenize zarar verir sorun yaşarsınız farkında bile olmazsınız...
Herseyinizi kendi dünyanizda yaşayın sanal bağımlılıktan kurtulun....
.
Velhasıl.... Tüfek icad oldu mertlik bozuldu… Sosyal medya icad oldu; nezaket, tevazu mefhumları unutuldu. Bir zamanlar, kişi seyahatten döndüğünde “yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat” denilir, yenilen ve içilenlerin anlatılması edep dışı görülürdü… Yenilen güzel bir şeyden bahsedilirken “af edersiniz” diye söze başlanırdı. Şimdi ise yediği yemek ve tatlıları sosyal paylaşım sitelerinde umuma teşhir etmede bir mahsur görülmüyor…
Allah bizleri ıslah etsin bu beğenilme arzusundan kurtarsın....
.
Ve bunları paylaşanlar yüzünden
Birileri millet karısına neler yapıyor diyerek daha çok eşinden beklentiye girerek tartışmaya başladı. Bekar olup evlenemeyen ise bakıp bakıp nasılda mutlular benimse eşim bile yok diyerek iç çekti.. O "mutlu göründüğünüz" resimlere bakılırken değen nazarlardan bahsetmiyorum bile...
.
En kötüsüde çocukların mahremiyeti kalmadı doğar doğmaz atılan resimlerle mevlütünden sünnetine kadar paylaşılır oldu....
Evlat sahibi olamayan ağlayan nice bayanlar baktıkça iç çekti belki isyana belki hüzne düştü...
Ben anne olamadım diye ağlayıp hüzne kapıldı...
Çocuğa sorulmadan paylaşılan resimler pedofili sapık dolu insanların pis nazarına maruz kaldı....
Ama aile için hiç önemli değil
Kimisi evladı üzerinden para kazandığı için resimlerini paylaşmak zorunlu hissederken kimiside evladıyla begeni hayranlık toplama ve mutlu olduğunu kanıtlama derdine düştü...
.
Bunların başlıca sebebi zaten görselde yazılı lütfen resim paylaşımı ego tatmin etme kendini kanıtlama ve hayranlık toplama düşüncelerinize son verin.. yukarda yazdığım aileleri insanları düşünün birilerinin pis nazarına maruz kalmak size ve ailenize zarar verir sorun yaşarsınız farkında bile olmazsınız...
Herseyinizi kendi dünyanizda yaşayın sanal bağımlılıktan kurtulun....
.
Velhasıl.... Tüfek icad oldu mertlik bozuldu… Sosyal medya icad oldu; nezaket, tevazu mefhumları unutuldu. Bir zamanlar, kişi seyahatten döndüğünde “yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat” denilir, yenilen ve içilenlerin anlatılması edep dışı görülürdü… Yenilen güzel bir şeyden bahsedilirken “af edersiniz” diye söze başlanırdı. Şimdi ise yediği yemek ve tatlıları sosyal paylaşım sitelerinde umuma teşhir etmede bir mahsur görülmüyor…
Allah bizleri ıslah etsin bu beğenilme arzusundan kurtarsın....
Çin Başbakanı bir et pazarına resmî ziyarete gitmiş. Pazarı tertemiz ve çok düzenli olarak görmüş. Adamları ile gezerken rast gele bir kasabın tezgahına gelerek sohbet etmeye başlamış. Başbakan: domuz etleri fena değilmiş, işler nasıl gidiyor ? diye sormuş.
Kasap: genelde iyidi ama bugün bir kilo bile satamadım;
Başbakan: neden ?
Kasap: siz ziyarete geldiğiniz için müşteriler pazara alınmadı;
Başbakan: o zaman ben alayım, bana 4 kilo verir misiniz;
Kasap: hayır satamam;
Başbakan: neden satamıyorsun ? diye sormuş;
Kasap: sizi gelecek diye tüm bıçaklarımızı topladılar,
Başbakan: bıçak olmasa da olur, bana şu parçayı ver bakayım;
Kasap: yine de satamam, demiş;
Başbakan: yine ne oldu ? Neden satmıyorsun ?
Kasap: çünkü ben kasap değilim, Silahlı Polis timinden bir askerim.
Başbakan sinirli bir şekilde: git bana komutanını çağır, demiş;
Kasap: o da karşıda balık satıyor; diye cevap vermiş.
Kasap: genelde iyidi ama bugün bir kilo bile satamadım;
Başbakan: neden ?
Kasap: siz ziyarete geldiğiniz için müşteriler pazara alınmadı;
Başbakan: o zaman ben alayım, bana 4 kilo verir misiniz;
Kasap: hayır satamam;
Başbakan: neden satamıyorsun ? diye sormuş;
Kasap: sizi gelecek diye tüm bıçaklarımızı topladılar,
Başbakan: bıçak olmasa da olur, bana şu parçayı ver bakayım;
Kasap: yine de satamam, demiş;
Başbakan: yine ne oldu ? Neden satmıyorsun ?
Kasap: çünkü ben kasap değilim, Silahlı Polis timinden bir askerim.
Başbakan sinirli bir şekilde: git bana komutanını çağır, demiş;
Kasap: o da karşıda balık satıyor; diye cevap vermiş.
damat mahmut paşanın oğlu. ittihat terakkinin kurucularından. ilk sosyolog. payitaht abdülhamid dizisinde şu alttaki adam canlandırıyor.
bu gün resmen kuruldu. aynıgün berahitdin albayrak öldü.
Uzun zamandır kuruluş çalışmaları devam eden Türkiye Uzay Ajansı resmen kuruldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, "Milli çıkarlarımız uzayda da gözetilecek" dedi.
Haberin devamı için tıklayınız.
Uzun zamandır kuruluş çalışmaları devam eden Türkiye Uzay Ajansı resmen kuruldu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, "Milli çıkarlarımız uzayda da gözetilecek" dedi.
Haberin devamı için tıklayınız.
türkiye uzay ajansı'nın açıldığı gün, hızlı tren kazasında hayatını kaybetmiş uzay bilimcisi.
(bkz: 13 aralık 2018 ankara tren kazası)
Bu adamın suikastı olarak görüyorum bu tren kazasını.
Kendisi uzayda cisimlerin hal değiştirmesi projesi ile Yerli Hawking olarak bilinen önemli bir bilim insanımızdı.
Nasıl bir tesadüf ise türkiye uzay ajansı'nın açıldığı gün tren kazasında hayatını yitiriyor.
Allah ameli ile muamele etsin.
(bkz: 13 aralık 2018 ankara tren kazası)
Bu adamın suikastı olarak görüyorum bu tren kazasını.
Kendisi uzayda cisimlerin hal değiştirmesi projesi ile Yerli Hawking olarak bilinen önemli bir bilim insanımızdı.
Nasıl bir tesadüf ise türkiye uzay ajansı'nın açıldığı gün tren kazasında hayatını yitiriyor.
Allah ameli ile muamele etsin.
(bkz: berahitdin albayrak)
doğukan manço şöyle açıklamalarda bulunmuş babası ile ilgili;
Meğer türkiyede barış ismini alan ilk kişiymiş.
Manço, babasının gerçek adının başında, "Tosun Yusuf" isminin bulunduğunu, bu ön adın daha sonra ilkokula gideceği sırada nüfustan silindiğini anlattı.
Manço, "Babam 1943'te İstanbul'da doğdu ve Türkiye'de ilk Barış ismini aldı, esasında isim babası. Barış ismi, 1941'de dünya savaşlarının ardından barışa duyulan özlemden doğdu. Amcam da 41 doğumludur, savaşın başlangıç tarihi. Ancak 1941 yılında babamın hiç görmediği amcası Yusuf vefat etmiş, lakabı Tosun Yusuf imiş. Bunun verdiği hüzünle Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço koymuşlar adını. Babam ilkokula başladığı zaman da Tosun Yusuf Mehmet Barış Manço'yu nüfus kaydından sildiriyorlar sadece Mehmet Barış Manço ismi kalıyor" dedi.
fetö'den tutuklanmış tarihçi.
kendisini bilgi birikim olarak çok sever ve sayardım. Okuduğum kadarıyla şuan suçu kesinleşmemiş. samanyolu tv de yayın yaptığı söyleniyor. eğer yayın yaptıysa onlardandır der geçerim. O adamlar kendilerinden başkalarına değil ekmek kemik bile vermezlerdi.
günahını da almak istemem. adil yargılanıp beraat etsin yada suçu varsa hüküm giysin.
kendisini bilgi birikim olarak çok sever ve sayardım. Okuduğum kadarıyla şuan suçu kesinleşmemiş. samanyolu tv de yayın yaptığı söyleniyor. eğer yayın yaptıysa onlardandır der geçerim. O adamlar kendilerinden başkalarına değil ekmek kemik bile vermezlerdi.
günahını da almak istemem. adil yargılanıp beraat etsin yada suçu varsa hüküm giysin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?