Tek adamlık için evet çıksın diye çalışan belediye başkanları tek adamın tek sözü ile ağlaya ağlaya gidiyorlar
Kendin ettin kendin buldun !
16 nisan 2017 başkanlık sistemi referandumu
Geçen gün vefat eden memleketin en büyük hukukçusu rektörlere böyle konuşuyordu... Niçin yeni CB sistemine oy verdiniz diyenler var ya... İşte millet bunlar yüzünden verdi.
Siyasi paylaşım yapmayı sevmem. Ama artık dayanamadım yapacam. Günah benden gitti. Anayasa Değişikliği referandumu sürecinde şu iki insan tipini gerçekten anlayamadım:
1) Herkesin hayrı, sevabı kendine ama hayatında bir gram hayır(iyilik) yapmayı bırakın hayır kelimesini ağzına almaktan mütemadiyen kaçınmış, imtina etmiş, sabahları "hayırlı sabahlar" diyen birini gördüklerinde yüzyıllar öncesinden ışınlanmış mı lan bu diye bakan insanların bu süreçte hayır kelimesini ağzında haftalarca çiğnenmiş sakıza çevirmeleri günün her anı hayırlı sabahlar, hayırlı akşamlar, hayırlı traşlar, hayırlı sıçışlar,.... hiç yakışmıyor yapmayın.
2) Evet'i milli egemenlik meselesi, dini İslami itikadi bir şeymiş hatta daha üstü kendi kafalarında uydurdukları Tayyibizm dininin kelime-i tevhidi gibi lanse eden, değişiklik maddelerini baştan sona hiç okumamış bazı insanlar. Yahu bu referandum sonucunda değişiklikler yürürlüğe girdiğinde Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş bir Türkiye daha İslami bir ülke, daha mübarek bir ülke olmayacak. Referandumdan önce ne kadar "İslami" ne kadar "hukuk" devletiyse, ne kadar laik bir ülkeyse aynı şekilde devam edecek. Ne bir gram fazla İslami, ne bir gram az laik olacak. O kadar. Bitti.
1) Herkesin hayrı, sevabı kendine ama hayatında bir gram hayır(iyilik) yapmayı bırakın hayır kelimesini ağzına almaktan mütemadiyen kaçınmış, imtina etmiş, sabahları "hayırlı sabahlar" diyen birini gördüklerinde yüzyıllar öncesinden ışınlanmış mı lan bu diye bakan insanların bu süreçte hayır kelimesini ağzında haftalarca çiğnenmiş sakıza çevirmeleri günün her anı hayırlı sabahlar, hayırlı akşamlar, hayırlı traşlar, hayırlı sıçışlar,.... hiç yakışmıyor yapmayın.
2) Evet'i milli egemenlik meselesi, dini İslami itikadi bir şeymiş hatta daha üstü kendi kafalarında uydurdukları Tayyibizm dininin kelime-i tevhidi gibi lanse eden, değişiklik maddelerini baştan sona hiç okumamış bazı insanlar. Yahu bu referandum sonucunda değişiklikler yürürlüğe girdiğinde Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş bir Türkiye daha İslami bir ülke, daha mübarek bir ülke olmayacak. Referandumdan önce ne kadar "İslami" ne kadar "hukuk" devletiyse, ne kadar laik bir ülkeyse aynı şekilde devam edecek. Ne bir gram fazla İslami, ne bir gram az laik olacak. O kadar. Bitti.
secim sonucu tahmini:
%45 e %55
%45 e %55
Türkiye'nin güvenli, huzurlu bir halk oylaması günü geçirmesini diliyorum. Evet ya da hayır diyen herkes özgür kanaatine göre oyunu kullansın. Bence bu, alınacak sonuçtan daha önemli.
ben adamlar seçim için gerçekten çok iyi çalışıyorlar diyorum ve arttırıyorum.
animasyon film bile hazırlamışlar.
animasyon film bile hazırlamışlar.
sosyal medya da bir çocuk var benden öte benden ileri. Şimdilerde belki yaşıtız bilmiyorum ama çok başarılı bir çocuk. Değme siyasetçilere taş çıkarır cinsten bir çocuk.
Erbabı siyaset kampanya yorgunluğundan olsa gerek saçmalamaya başladı. Kafamız şişti. Pazar bi gelse de millet diyeceğini dese..
öncelikle şunu belirtelim; kağıt üzerinde başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistemin birbirlerine karşı hiçbir üstünlüğü yoktur; hiçbiri diğerinden daha demokratik değildir. ülkelerin tarihi, siyasal kültürel süreçlerine göre hükümet biçimleri çoğunlukla kendilerine özgün olarak gelişir. bugün fransa'daki güçlü yürütme mantığı, yani yarı başkanlık sistemi fransa tarihindeki siyasal karışıklıkları azaltmak siyasete istikrar sağlamak için getirilmiştir. misal abd'deki sistem de hem federasyonun birliğini devam ettirebilmesi hem de eyaletlerin birbirlerine karşı adil şekilde temsilini sağlamak için geliştirilmiştir. sistemdeki denge mekanizmaları da amerika'nın siyasal gelenği ile uyumlu olduğı için yüz elli senedir oldukça iyi çalışmaktadır.
gelelim türkiye'ye. malum devletlü sultanımız abdulhamid han'ın kısa süreli ilk meşrutiyet döneminden sonra 1908-1913 arası osmanlı ilk defa parlamento ile yönetilen bir çok partili rejim denemesi yaptı. sonra ittihad terakki diktatörlüğü, tek parti devri ve çok partili hayata geçiş var. 1950'den itibaren siyasal tarihi incelediğimizde yakın zamana kadar görebileceğimiz şeyler kaos, kargaşa, kavga, patırtı gürültüden başka bir şey değil. bunun çok fazla nedeni var; tabi ilki kazım karabekir'in de zamanında veryansın ettiği "sözün ayağa düşmesi."
ben şahsi olarak bu kadar uzun süreli bir imparatorluk geleneğini tecrübe eden bir ülke olarak; demokrasi; çok partili rejim; ifade özgürlüğü gibi batılı kavramların bize fazla geldiğine inanıyorum. nitekim 1980 yılına kadar süleyman demirel ve nihat erim başta olmak üzere birçok lider 61 anayasası ile ülkenin yönetilemeyeceğini, anayasanın özgürlükçü ortamının ülkeyi kaosa sürüklediğini defaatle belirtmişlerdir. 71 muhtırası, 80 darbesi, milliyetçi cephe hükümetleri; zoraki ve ironik msp-chp ortaklığı hep sistem krizlerinin ürünleridir. Yine özal sonrası koalisyon yılları da aynı şekilde ideolojik olarak birbirine taban tabana zıt; ekonomi programları birbiriyle örtüşmeyen partileri bir araya getirmiştir. Türk siyasi tarihinde hiçbir koalisyon hükümetinin normal süresini dolduraması bu tablonun en net halidir.
Burada siyasal kültürden kaynaklanan bazı sorunlar var. partiler ideolojik örgütlenme vasıtaları ve aidiyet elde etme araçları olarak görüldüğü için bizim ülkemizde farklı partilerin bir araya gelmesi mümkün olamıyor. Şerif mardin ve halil inalcık'ın sık sık bahsettiği türkiye'de birbirinden sosyal, kültürel, ekonomik olarak tamamen ayrışmış farklı iki grupun varlığı türk toplumunun bariz bir gerçeği. Bu grupların sayısı etnik aidiyet temeli de hesaba katılırsa üçe veya dörde çıkarılabilir. Bu farklı kutuplar imparatorluğun son döneminden beri yaklaşık yüz senedir çözülemeyen problemlerle bir arada yaşıyor. Bir çırpıda bu sorunları çözmek mümkün olmuyor. Bunun en cesur örneği msp-chp kolaisyonu idi. Kağıt üzerinde demokratik sistemin olağan bir gereği gibi görülse de rejimin muhafızı chp'nin, kanlı devrimlerden alenen bahseden bir parti ile ittifak yapmak zorunda kalması tam anlamıyla bir sistem krizidir. Yani avrupa'daki gibi sağ ve soldan gelen üç dört farklı partinin koalisyon hükümeti kurması türkiye siyaseti için yakın dönemde pek de mümkün görünmüyor.
Bunlar beraber düşünüldüğünde türk toplumunun batı avrupa modeli bir katılımcı demokrasi mekanizması ile yönetilmesinin gerçekçi olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Siyasi partilerimizin de güçlü liderlerin yönetimi altında blok olarak hareket etmesi bunun en bariz örneği. akp, chp ve mhp'nin aşırı derecede anti demokratik karar alma mekanizmalarına sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ne parlamentoda ne de parti tabanında liderlerin görüşlerinin aksine tek bir söze izin verilmiyor. Milletvekilleri partilerinin kararlarından bağımsız hareket edemiyor. Bu da sistemi tıkayan başka bir gerçeklik; ve tamamen yukarıda bahsettiğimiz türk toplumunun siyasal kültürünün ve kendine özgü tarihinin siyaset alanında birebir yansıması.
Bu referandum da kabaca bu tarz bir kaygının ürünü.
gelelim türkiye'ye. malum devletlü sultanımız abdulhamid han'ın kısa süreli ilk meşrutiyet döneminden sonra 1908-1913 arası osmanlı ilk defa parlamento ile yönetilen bir çok partili rejim denemesi yaptı. sonra ittihad terakki diktatörlüğü, tek parti devri ve çok partili hayata geçiş var. 1950'den itibaren siyasal tarihi incelediğimizde yakın zamana kadar görebileceğimiz şeyler kaos, kargaşa, kavga, patırtı gürültüden başka bir şey değil. bunun çok fazla nedeni var; tabi ilki kazım karabekir'in de zamanında veryansın ettiği "sözün ayağa düşmesi."
ben şahsi olarak bu kadar uzun süreli bir imparatorluk geleneğini tecrübe eden bir ülke olarak; demokrasi; çok partili rejim; ifade özgürlüğü gibi batılı kavramların bize fazla geldiğine inanıyorum. nitekim 1980 yılına kadar süleyman demirel ve nihat erim başta olmak üzere birçok lider 61 anayasası ile ülkenin yönetilemeyeceğini, anayasanın özgürlükçü ortamının ülkeyi kaosa sürüklediğini defaatle belirtmişlerdir. 71 muhtırası, 80 darbesi, milliyetçi cephe hükümetleri; zoraki ve ironik msp-chp ortaklığı hep sistem krizlerinin ürünleridir. Yine özal sonrası koalisyon yılları da aynı şekilde ideolojik olarak birbirine taban tabana zıt; ekonomi programları birbiriyle örtüşmeyen partileri bir araya getirmiştir. Türk siyasi tarihinde hiçbir koalisyon hükümetinin normal süresini dolduraması bu tablonun en net halidir.
Burada siyasal kültürden kaynaklanan bazı sorunlar var. partiler ideolojik örgütlenme vasıtaları ve aidiyet elde etme araçları olarak görüldüğü için bizim ülkemizde farklı partilerin bir araya gelmesi mümkün olamıyor. Şerif mardin ve halil inalcık'ın sık sık bahsettiği türkiye'de birbirinden sosyal, kültürel, ekonomik olarak tamamen ayrışmış farklı iki grupun varlığı türk toplumunun bariz bir gerçeği. Bu grupların sayısı etnik aidiyet temeli de hesaba katılırsa üçe veya dörde çıkarılabilir. Bu farklı kutuplar imparatorluğun son döneminden beri yaklaşık yüz senedir çözülemeyen problemlerle bir arada yaşıyor. Bir çırpıda bu sorunları çözmek mümkün olmuyor. Bunun en cesur örneği msp-chp kolaisyonu idi. Kağıt üzerinde demokratik sistemin olağan bir gereği gibi görülse de rejimin muhafızı chp'nin, kanlı devrimlerden alenen bahseden bir parti ile ittifak yapmak zorunda kalması tam anlamıyla bir sistem krizidir. Yani avrupa'daki gibi sağ ve soldan gelen üç dört farklı partinin koalisyon hükümeti kurması türkiye siyaseti için yakın dönemde pek de mümkün görünmüyor.
Bunlar beraber düşünüldüğünde türk toplumunun batı avrupa modeli bir katılımcı demokrasi mekanizması ile yönetilmesinin gerçekçi olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Siyasi partilerimizin de güçlü liderlerin yönetimi altında blok olarak hareket etmesi bunun en bariz örneği. akp, chp ve mhp'nin aşırı derecede anti demokratik karar alma mekanizmalarına sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ne parlamentoda ne de parti tabanında liderlerin görüşlerinin aksine tek bir söze izin verilmiyor. Milletvekilleri partilerinin kararlarından bağımsız hareket edemiyor. Bu da sistemi tıkayan başka bir gerçeklik; ve tamamen yukarıda bahsettiğimiz türk toplumunun siyasal kültürünün ve kendine özgü tarihinin siyaset alanında birebir yansıması.
Bu referandum da kabaca bu tarz bir kaygının ürünü.
Araştırma şirketleri: Evet de Hayır da bıçak sırtında
Referanduma bir hafta kala, üç araştırma şirketi yöneticisi, evet ve hayır'ın neredeyse eşit olduğu tespitini yaptı. ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu, referandum sürecinde “Hayır blokunun performasının daha yüksek olduğunu” söyledi. SONAR Başkanı Hakan Bayrakçı, “Tek adam tehlikesi seçmeni etkiledi, 51 küsur oranında hayır bekliyorum” derken Murat Gezici, “Yaptığımız araştırmada yüzde 53.3 evet, 46.7 hayır görünüyor” diye konuştu.
haber
Referanduma bir hafta kala, üç araştırma şirketi yöneticisi, evet ve hayır'ın neredeyse eşit olduğu tespitini yaptı. ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu, referandum sürecinde “Hayır blokunun performasının daha yüksek olduğunu” söyledi. SONAR Başkanı Hakan Bayrakçı, “Tek adam tehlikesi seçmeni etkiledi, 51 küsur oranında hayır bekliyorum” derken Murat Gezici, “Yaptığımız araştırmada yüzde 53.3 evet, 46.7 hayır görünüyor” diye konuştu.
haber
Halk oylamasında geçerse yeni Anayasa maddeleri ilginç sonuçlara yol açacak! Seçimlerde çok renkli adaylar göreceğiz. Zira 100 Bin kişinin imzasıyla CB adayı olmak mümkün hale gelecek. Bu ne demek? Şu andaki sistemde CB adayı olması mümkün görünmeyen bir çok kişi CB adaylığına çıkabilecek... 100 bin üyesinin imzasını alan bir meslek örgütü yahut sendika CB adayı çıkarabilecek. Partili olması gerekmiyor. Mesela Meral Akşener gerekli imzayı toplayıp CB adayı olabilecek. Abdullah Gül, Cem Yılmaz, Atatürk'e benzeyen bu adam, kendini çok önemli zanneden emekli paşalar, İlber Ortaylı, Engin Altan Düzyatan namıdiğer Ertuğrul, Cübbeli Ahmet Hoca, Melih Gökçek, Fatma Ragıbe Kanıkuru ya da Hülya Avşar... 100 bin imzayı bulan herhangi biri... Ne tıbben ne hukuken hiçbir engel kalmayacak!
Yeni anayasanın yönetimde teklik sağlayacağı gerekçesiyle darbeyi önleyeceğini iddia ediyorlar. Oysa 11 Osmanlı padişahı darbeyle indirildi.
Mesele tek adam rejimi kurmaksa; o 11 Osmanlı padişahı da tek adamdı. Mesele denge ve fren mekanizmasına sahip bir siyasal sistem kurmaktır.
Meclis ve yargı denetiminin zayıflatılıp kontrol altına alındığı yeni anayasa sisteminin toplumsal kavga ve darbe üretmesi de mümkündür.
Bugünkü düzenin tüm yapısal sorunları yeni tek adam sistemine taşınarak daha derin krizlere de yol açılıyor. Daha düzgün bir anayasa için 16 Nisan'da oylanan metne #Hayır demeliyiz.
[www.twitter.com/aliaktas7]
Mesele tek adam rejimi kurmaksa; o 11 Osmanlı padişahı da tek adamdı. Mesele denge ve fren mekanizmasına sahip bir siyasal sistem kurmaktır.
Meclis ve yargı denetiminin zayıflatılıp kontrol altına alındığı yeni anayasa sisteminin toplumsal kavga ve darbe üretmesi de mümkündür.
Bugünkü düzenin tüm yapısal sorunları yeni tek adam sistemine taşınarak daha derin krizlere de yol açılıyor. Daha düzgün bir anayasa için 16 Nisan'da oylanan metne #Hayır demeliyiz.
[www.twitter.com/aliaktas7]
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelince ;
1-Cumhuriyet yok edilip halifelik ilan edilmeyecek.
2-Bir gecede Latin harfleri yok edilip islam harfleri getirilmeyecek.
3-Fes yada sarık takmayanlar idam edilmeyecek.
4-Nutuk ve gençliğe hitabeyi gizli gizli okumak zorunda kalmayacaksınız.
5-Meyhaneleriniz ahıra dönüştürülmeyecek.
6-Simdiye kadar yazdığınız eserler hurda kağıt niyetine İngilizlere satılmayacak.
7-M.kemalin akrabaları sürgün edilmeyecek.
8-Onuncu yıl marşı Arapça okunmaya mecbur edilmeyecek.
9-Esleriniz Kızlarınız zorla örtünmeyecek.
10-Her sene 15 temmuz da saygı duruşu yapmayacaksınız.
11-ogullarinizin çocuklarınızın yemin törenine başı açık diye alınmama olmayacak.
1-Cumhuriyet yok edilip halifelik ilan edilmeyecek.
2-Bir gecede Latin harfleri yok edilip islam harfleri getirilmeyecek.
3-Fes yada sarık takmayanlar idam edilmeyecek.
4-Nutuk ve gençliğe hitabeyi gizli gizli okumak zorunda kalmayacaksınız.
5-Meyhaneleriniz ahıra dönüştürülmeyecek.
6-Simdiye kadar yazdığınız eserler hurda kağıt niyetine İngilizlere satılmayacak.
7-M.kemalin akrabaları sürgün edilmeyecek.
8-Onuncu yıl marşı Arapça okunmaya mecbur edilmeyecek.
9-Esleriniz Kızlarınız zorla örtünmeyecek.
10-Her sene 15 temmuz da saygı duruşu yapmayacaksınız.
11-ogullarinizin çocuklarınızın yemin törenine başı açık diye alınmama olmayacak.
Bütün değişikliğin özü şu: Referandumdan Evet çıkarsa, bundan sonraki genel seçimlerde önümüze aynı gün 2 sandık konulacak. Birine yasama organı yani TBMM için oy atacağız. Diğerinde yürütme organı yani Cumhurbaşkanlığı için oy kullanacağız.
Yasama ve yürütme daha sandığın başında ayrılacak. Sandığın birine A partisinin adayı için; diğerinde B partisi için oy kullanabileceğiz. İlk turda meclis oluşacak, ancak CB adaylarından herhangi biri yüzde 50 oy alamazsa, en yüksek oy alan iki aday arasında 2.tur seçimler yapılacak. Belki de 2.turda mecliste muhalefet konumunda olan partinin adayı CB seçilecek ve hükumeti kuracak... Yani hükumet kurma yetkisi doğrudan halk tarafından verilecek. Milletvekili sayısı ile hükumet arasında doğru orantı olmayacak. Allah aşkına bunun neresi tek adamlık, neresi diktatörlük? Yalan söyleyen, korku yayan bir sürü utanmaz yorumcu var... Halbuki asıl tek adamlığı şu andaki sistem dayatıyor. Çünkü meclisi/yasamayı kontrol altına almadan ülkeyi yönetemezsin diyor. Milletvekillerini tehdit ederiz, partinden istifa ettiririz yine yönetemezsin, trafik kazasında ölür... yine yönetemezsin diyor. (bunlar geçmişte çok görüldü.) Dünyanın şu gidişatında, Türkiye'nin yönetilemez bir ülke olmaya tahammülü yok. Bütün mesele bu. Bence gerisi teferruat.
Yasama ve yürütme daha sandığın başında ayrılacak. Sandığın birine A partisinin adayı için; diğerinde B partisi için oy kullanabileceğiz. İlk turda meclis oluşacak, ancak CB adaylarından herhangi biri yüzde 50 oy alamazsa, en yüksek oy alan iki aday arasında 2.tur seçimler yapılacak. Belki de 2.turda mecliste muhalefet konumunda olan partinin adayı CB seçilecek ve hükumeti kuracak... Yani hükumet kurma yetkisi doğrudan halk tarafından verilecek. Milletvekili sayısı ile hükumet arasında doğru orantı olmayacak. Allah aşkına bunun neresi tek adamlık, neresi diktatörlük? Yalan söyleyen, korku yayan bir sürü utanmaz yorumcu var... Halbuki asıl tek adamlığı şu andaki sistem dayatıyor. Çünkü meclisi/yasamayı kontrol altına almadan ülkeyi yönetemezsin diyor. Milletvekillerini tehdit ederiz, partinden istifa ettiririz yine yönetemezsin, trafik kazasında ölür... yine yönetemezsin diyor. (bunlar geçmişte çok görüldü.) Dünyanın şu gidişatında, Türkiye'nin yönetilemez bir ülke olmaya tahammülü yok. Bütün mesele bu. Bence gerisi teferruat.
yüzde 51 oyla gelmiş cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisi ile meclis seçiminde kullanılan oyların yüzde yüzüne müdahale edebilmesini mümkün kılıyor yeni değişiklik.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?