Celal Şengör, Jeoloji alanında ihtisas yapmasına rağmen kayda değer derecede Tarih ve lisan bilgisine sahiptir. Aynı zamanda Evrim üzerine yaptığı bilimsel açıklamalarla tanınmaktadır. Kendisi sanayici bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, çalışma azmi ve başarılarıyla günümüz gençlerine en iyi örnektir.
pek çok araştırma, küçük yaşlardan itibaren çocuklara duygusal zeka konusunda net ve açık bir eğitim vermenin ne kadar etkili olduğunu doğruluyor.
Etkili danışmanlığın temeli “yansıtarak” dinlemektir. Terapistler danışanlarını dinlerler ve sonra danışanın kendini anlamasını güçlendirmenin bir yolu olarak duyduklarını ona geri yansıtırlar. Çok küçük çocukların ve anaokulu çocuklarının kendilerini dille ifade etme becerileri sınırlıdır. Ancak anne babalar ve öğretmenler, çocukların davranışını – bağırmak, itmek, ağlamak ya da geri çekilmek olabilir – “dinleyebilirler” ve sonra da bunu onlara yansıtarak hissettikleri şeye bir isim koymalarına yardımcı olurlar.
“Çok kızgınsın! Küçük kardeşin resmini yırttı ve sen de çok kızdın.”
“Çok üzgünsün. Anneannen gitti ve sen de gitmesini istemedin. Çok üzgün hissediyorsun.”
“Çok mutlusun! Kocaman bir balonun var ve çok mutlu olduğun için zıplayıp duruyorsun!”
Çocuklar olgunlaştıkça, duygusal kelime haznelerini geliştirmek adına onları çeşitli nüanslarla tanıştırmak için de aynı yöntemi kullanabilirsiniz: “Hayal kırıklığına uğramış gibisin. Kulen yıkıldı ve sen onu yapmak için çok uğraşmıştın! Bu çok moral bozucu.” Ya da, “Şaşkın görünüyorsun. Şimşek gerçekten çok sesliydi ve seni çok şaşırttı.”
Etkili danışmanlığın temeli “yansıtarak” dinlemektir. Terapistler danışanlarını dinlerler ve sonra danışanın kendini anlamasını güçlendirmenin bir yolu olarak duyduklarını ona geri yansıtırlar. Çok küçük çocukların ve anaokulu çocuklarının kendilerini dille ifade etme becerileri sınırlıdır. Ancak anne babalar ve öğretmenler, çocukların davranışını – bağırmak, itmek, ağlamak ya da geri çekilmek olabilir – “dinleyebilirler” ve sonra da bunu onlara yansıtarak hissettikleri şeye bir isim koymalarına yardımcı olurlar.
“Çok kızgınsın! Küçük kardeşin resmini yırttı ve sen de çok kızdın.”
“Çok üzgünsün. Anneannen gitti ve sen de gitmesini istemedin. Çok üzgün hissediyorsun.”
“Çok mutlusun! Kocaman bir balonun var ve çok mutlu olduğun için zıplayıp duruyorsun!”
Çocuklar olgunlaştıkça, duygusal kelime haznelerini geliştirmek adına onları çeşitli nüanslarla tanıştırmak için de aynı yöntemi kullanabilirsiniz: “Hayal kırıklığına uğramış gibisin. Kulen yıkıldı ve sen onu yapmak için çok uğraşmıştın! Bu çok moral bozucu.” Ya da, “Şaşkın görünüyorsun. Şimşek gerçekten çok sesliydi ve seni çok şaşırttı.”
http://euygulama.dpb.gov.tr/dpb_web/menu/Ilan_Menu.aspx?ID=b8977caa-cedb-4f4c-9933-9a552d26c9cb
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
kimse kemen çalmazdı belki ama
çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
gri, sisli,binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm, bu sevda bitmezmiş
sevmek bir halkı sevmekse
aşk o zaman sevmekmiş
(biz bir şeyi delice severiz ama tanrım neyi)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler...
bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu, gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği)
soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan
dağda çoban, şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, bu tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz dolmuştur
ve çoğu zaman bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiç bir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez ankara'da
yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı duygusu
çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiç bir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiç bir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantanınkinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki yine sıkıldı bizim konsolosluklardaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu denli çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara bir vesile
onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
biz,
şimdi kapalı bir kuruyemiş dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ayçekirdeği çitleyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
-yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen
ama pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı, esmer,cesur, korkak
çoğu kürt, çoğu türk
çocuklardık..
ankara'ya öyle yağardı ki kar
ha sonra belki ahmet arif'in aklına gelmeyecek
çünkü hiç kimse bir daha ankara'yı onun kadar sevmeyecek
bir şiir işlenir
"kar altındadır varoşlar
hasretim nazlıdır ankara"
ustam yine de sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o en netameli aydır bence
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim, gönlüm, çocukluğum, buz tutar...
(gbkz:yılmaz erdoğan)
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
kimse kemen çalmazdı belki ama
çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
gri, sisli,binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm, bu sevda bitmezmiş
sevmek bir halkı sevmekse
aşk o zaman sevmekmiş
(biz bir şeyi delice severiz ama tanrım neyi)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler...
bir daha asla yaşayamayacağı aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu, gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği)
soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan
dağda çoban, şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, bu tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz dolmuştur
ve çoğu zaman bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiç bir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez ankara'da
yoksa bugün bir hayat yaşanmayacak mı duygusu
çöker bütün bozkıra
kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiç bir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiç bir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantanınkinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki yine sıkıldı bizim konsolosluklardaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu denli çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara bir vesile
onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
biz,
şimdi kapalı bir kuruyemiş dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ayçekirdeği çitleyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
-yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen
ama pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı, esmer,cesur, korkak
çoğu kürt, çoğu türk
çocuklardık..
ankara'ya öyle yağardı ki kar
ha sonra belki ahmet arif'in aklına gelmeyecek
çünkü hiç kimse bir daha ankara'yı onun kadar sevmeyecek
bir şiir işlenir
"kar altındadır varoşlar
hasretim nazlıdır ankara"
ustam yine de sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o en netameli aydır bence
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra
ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim, gönlüm, çocukluğum, buz tutar...
(gbkz:yılmaz erdoğan)
Haberlerde birininin Cebinde patladığından bahşediyordu.
pratik olması,tembel olması,çözüm üretmesidir
Boğos Tarkulyan (?-1940) Kumkapılı Haçik adlı bir balıkçının oğlu olup, Ermeni asıllı bir Pera fotoğrafçısıdır.
Tarkulyan, fotoğrafçılığı Karakaşyan biraderlerin yanında öğrenmeye başlamış daha sonra Abdullah Biraderlerin yanında kendini daha da geliştirmiştir. 1890 yılında ''Phebus'' adlı bir stüdyo açar ve adı Febus Efendi olarak anılmaya başlar. Uzun seneler resim ile ilgilenen Tarkulyan, özellikle portre resimleri konusunda başarılı çalışmalar ortaya koymuş ve çektiği fotoğrafları pastel renklere boyama konusunda büyük ustalık kazanmıştır. Daha sonra II. Abdülhamid'in saray fotoğrafçısı olarak 23 sene çalışmıştır.
V.Mehmet zamanında saray erkânının fotoğraflarını çekmiş ve beşinci derecede bir Mecidiye nişanıyla ödüllendirilmiştir. 1890'lı yıllarda Fransa'dan getirdiği oyuncak at ve bisiklet ile diğer oyuncakları kullanarak çocukların fotoğraflarını çekerek ün salmıştır.
Tarkulyan, fotoğrafçılığı Karakaşyan biraderlerin yanında öğrenmeye başlamış daha sonra Abdullah Biraderlerin yanında kendini daha da geliştirmiştir. 1890 yılında ''Phebus'' adlı bir stüdyo açar ve adı Febus Efendi olarak anılmaya başlar. Uzun seneler resim ile ilgilenen Tarkulyan, özellikle portre resimleri konusunda başarılı çalışmalar ortaya koymuş ve çektiği fotoğrafları pastel renklere boyama konusunda büyük ustalık kazanmıştır. Daha sonra II. Abdülhamid'in saray fotoğrafçısı olarak 23 sene çalışmıştır.
V.Mehmet zamanında saray erkânının fotoğraflarını çekmiş ve beşinci derecede bir Mecidiye nişanıyla ödüllendirilmiştir. 1890'lı yıllarda Fransa'dan getirdiği oyuncak at ve bisiklet ile diğer oyuncakları kullanarak çocukların fotoğraflarını çekerek ün salmıştır.
Türkiye'de erkeklerde görülen cinsel sorunların çoğu bu kanala aittir. İlk 25 saniyesini gösterdikten sonra şifreli yayına geçmesinden dolayı o 25 saniye şimdilerde bela olmuştur.
Hayatımıza normal bir şekilde devam edemememizin göstergesidir.
sizin öğrettiğiniz ve normalde bilmediği bir oyunda rakibinizin daha ilk oyundan başarılı gelmesi, sizi yenmesidir. arada denk gelir.
aşıkın yad etmeyip ağyarı dil-şad eyledin
kabe'yi yıktın diriğa deyri abad eyledin.
Hersekli Arif hikmet bey
kabe'yi yıktın diriğa deyri abad eyledin.
Hersekli Arif hikmet bey
Nohut olur mu bilmem ama; kapalı otoparktır, evdir sokulmaması gereken şahıstır...
http://youtu.be/ovfUl9b5hgg
türk sanatçı. Bu akşam ölürüm şarkısı ile meşhur sanatçıdır. Haberaktuel internet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.
bir şeyin kendisinin olduğunu öne sürmek.
görmeyi sağlayan, nurdan yaratılmış organımız. bu dünyada görmemiz sınırlı iken, ahiret hayatına geçtiğimizde o sınırlar/perdeler kaldırılacak ve görünenin ardındakini de göreceğiz. dediğim durum.
bazı varlıklar bizden daha fazla görüş alanına sahiptir. örneğin, biz cinleri göremiyoruz ama onlar bizi görüyorlar.
Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.(6:103)
bazı varlıklar bizden daha fazla görüş alanına sahiptir. örneğin, biz cinleri göremiyoruz ama onlar bizi görüyorlar.
Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.(6:103)
Mescitlerde sadece dua edilmediğini bilmeyen belki de hayatının hiç bir döneminde gitmeyen insanların isteği ve icraati.
Yazık.
Yazık.
iyi bayramlar dilerim sözlük ahalisine.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

