Her insan yaşadığı acıyı bilir,
Kendi yağmurunda ıslanır
Bir başına.
Kendisine bestelenmiş
Hüzün dolu bir müziği dinler
Bir başına
Ömrü boyunca
Çok isterdim
Başka acıları da anlamayı
Yani insanları anlamayı
Başka müzikleri de dinlemek isterdim
En çok da annemin
En çok da babamın
Ama en çok da annemin müziğini
Dinlemek isterdim.
Farklı yağmurlarda da ıslanmak
Farklı keman, piyano sesleriyle
Hüzünlenerek gözlerimin göğünde
Yağmur yağmasını
Çok isterdim.
Lakin her insan
Kendi acısıyla yaşar,
Her insan yalnızdır
Bir yağmur damlası kadar yalnız.
güne bir şiir bırak
Bir cümleyi kaçıncı kattan atmak gerekir
parçalanması için
basit değil konuşulmayanların dili
güneşin yetmediği yaprakların ülkesindeyiz aslında
bunu bilmiyorsun
elimizde kelebek tohumları
artık kurtulamayız metaforlardan
yeşilin sonu yok ki ağlasın/aybars şenyıldız
parçalanması için
basit değil konuşulmayanların dili
güneşin yetmediği yaprakların ülkesindeyiz aslında
bunu bilmiyorsun
elimizde kelebek tohumları
artık kurtulamayız metaforlardan
yeşilin sonu yok ki ağlasın/aybars şenyıldız
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Starbaksları kundaklayalım istersen! Yeşilay derneği başkanından ateş isteyelim sigaralarımıza, kahveden adam toplayalım apar topar bir akşam aniden, gökyüzündeki tabelaları değiştirelim.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Emperyalistlere küfredelim istersen, kapitalistlere nasihat edelim, modernistleri en yakın hastaneye sevk edelim. Doğayı sevip, yeşili koruyan bir çocuğa çok masallar anlatalım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Bir gece tüm duvarlara -belki bir gün yeniden- yazalım. Kaşhuş'tan şarkılar patlatalım ve tüm liberalleri vuralım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Dianar'dan Ala dergisi alalım; sen o neo-müminelere uyma sevgilim, gel polemiğe girelim tüm gücümüzle ekmeğimizi çalanlarla, Kudüs'ü özlerken çaresiz, ceket değil kafa tutalım bu akşam.
10 numara anarşistiz işte güzelim
Bu dramatik finalin son kaybedeni ya da!
Bu faça dağılmaz sen bana bakarsan
Sen bana bakarsan ben devletten maaş alırım
Devlet sponsordur bu aşka, sen bana bakma
Bir romantik gibi ölelim ama mutlaka; aleyküm selam, haydi bir bardak daha.
Köpekler yesin ciğerini ey dünya!
Güven ADIGÜZEL
Starbaksları kundaklayalım istersen! Yeşilay derneği başkanından ateş isteyelim sigaralarımıza, kahveden adam toplayalım apar topar bir akşam aniden, gökyüzündeki tabelaları değiştirelim.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Emperyalistlere küfredelim istersen, kapitalistlere nasihat edelim, modernistleri en yakın hastaneye sevk edelim. Doğayı sevip, yeşili koruyan bir çocuğa çok masallar anlatalım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Bir gece tüm duvarlara -belki bir gün yeniden- yazalım. Kaşhuş'tan şarkılar patlatalım ve tüm liberalleri vuralım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Dianar'dan Ala dergisi alalım; sen o neo-müminelere uyma sevgilim, gel polemiğe girelim tüm gücümüzle ekmeğimizi çalanlarla, Kudüs'ü özlerken çaresiz, ceket değil kafa tutalım bu akşam.
10 numara anarşistiz işte güzelim
Bu dramatik finalin son kaybedeni ya da!
Bu faça dağılmaz sen bana bakarsan
Sen bana bakarsan ben devletten maaş alırım
Devlet sponsordur bu aşka, sen bana bakma
Bir romantik gibi ölelim ama mutlaka; aleyküm selam, haydi bir bardak daha.
Köpekler yesin ciğerini ey dünya!
Güven ADIGÜZEL
Güllerin içinden canım
Koşarak koşarak gel bana gel
O güzel gözlerini canım
Süzerek süzerek gel bana gel
Bu küskün yüzün gayrı gülsün canım
Gülerek gülerek gel bana gel
Dayanamadım gayrı döndüm canım
Diyerek diyerek gel bana gel.
Koşarak koşarak gel bana gel
O güzel gözlerini canım
Süzerek süzerek gel bana gel
Bu küskün yüzün gayrı gülsün canım
Gülerek gülerek gel bana gel
Dayanamadım gayrı döndüm canım
Diyerek diyerek gel bana gel.
Sitare
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre” Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays'ı Antere'yi A'şa'yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum ....Dilaver Cebeci
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre” Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays'ı Antere'yi A'şa'yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum ....Dilaver Cebeci
"Aşktan ölelim mi?
Sonu en başa yazılmış bir şiir gibi,
Yaşanmamış...
Belki de hiç yaşanmayacak olan bir gün,
Bakarsan gökyüzüne gözlerinden,
Ama benim gibi kırmızı göreceksin.
Ne haber!
Tam şimdi ölelim mi aşktan?"
24 Ekim 2016 - 05.08
Sonu en başa yazılmış bir şiir gibi,
Yaşanmamış...
Belki de hiç yaşanmayacak olan bir gün,
Bakarsan gökyüzüne gözlerinden,
Ama benim gibi kırmızı göreceksin.
Ne haber!
Tam şimdi ölelim mi aşktan?"
24 Ekim 2016 - 05.08
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar girsin rüyana;
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar..
Uyu da turnalar girsin rüyana;
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar..
Gittin...
Gelmelerinde gizli gidişlerin varmış aslında fark edememişim..
Uçsuz bucaksız sandığımız bu yol aslında dar bi sokaktan başka bir şey değilmiş..
Yan yana gelmeden, elinin sıcaklığı yüreğime işlemeden, gözlerinin kahveliğinde boğulmadan gittin.
Ne çabuk yoruldun oysa ki..
Ben senin avucunun içindeki yollarda kayboldum.
Kader çizgileri derlermiş haklılarmış.
Benim kaderim ellerinde çiziliymiş.
Sen en çıkmaz yolummuşsun meğer..
Ben seni bulmaya çalıştıkça kaybetmişim..
Umarsız bir hastalık gibi yayılırken yüreğime,
Seni bir giz gibi susuşlarımda saklamışım...
Kelimeler yardım etmediğinde derdimi anlatmaya,
boğazımdan bir düğüm çıkarmışım..
Sonra susamadım hiç..
Sensizlikle konuştum, Ona dokundum..
Yağmurlu günlerin ıslaklığını sensiz yaşadım..
Hani haberin olursa diye göz yaşlarımdan, sensiz aciz olduğumu görme diye hep yağmurlarda ağladım..
Aslında gözyaşlarımın yanağımda yaptığı yolu gör istedim..
O yoldan bir gün sen geç istedim, bir gün uyandığında sol yanın yansın istedim..
Kilitler vurdum gel deyişlerime.
Paslı kaldım sensizlik sağanağından.
Anlatamadım kimselere sen gitmeyenimdin.
Bana Benden çok yakın bildiğimdin.
Oysa sen gittin.
Yokluğuna gebe geceler her güneş batışında sensizlik doğurdu.
Ben Sensizlikten eksildim.
Yok oldum günden güne..
Herkesi sığdırdığın kalbine bir benlik yer açamadın sadece..
Sen gittin..
Ben yokluğumu varlığına armağan ettim..
Giderken bastığın topraklara gelişler ektim..
Tek mevsim yaşadım ayrılığı; Hep yağmurlu Hep Sonbahar..
Sessiz cinnetler biriktirip yokluğunun yarattığı kaosla savaştım.
Bir gün aralayacağını bilseydim kapımı; Bu savaşın kahramanı ben çıkardım..
Ama sen..
Ama sen gittin..
Sen önümüze çıkan ilk yol ayrımında terk ettin..
Sen gidince bu şehirden; Dar geldi bu dünya,
Misafir saydım kendime kendimi.
Geç oldu artık..
Bende kendimde çok duramadım.. Gittim.. Gittin.. Gittim..
Gelmelerinde gizli gidişlerin varmış aslında fark edememişim..
Uçsuz bucaksız sandığımız bu yol aslında dar bi sokaktan başka bir şey değilmiş..
Yan yana gelmeden, elinin sıcaklığı yüreğime işlemeden, gözlerinin kahveliğinde boğulmadan gittin.
Ne çabuk yoruldun oysa ki..
Ben senin avucunun içindeki yollarda kayboldum.
Kader çizgileri derlermiş haklılarmış.
Benim kaderim ellerinde çiziliymiş.
Sen en çıkmaz yolummuşsun meğer..
Ben seni bulmaya çalıştıkça kaybetmişim..
Umarsız bir hastalık gibi yayılırken yüreğime,
Seni bir giz gibi susuşlarımda saklamışım...
Kelimeler yardım etmediğinde derdimi anlatmaya,
boğazımdan bir düğüm çıkarmışım..
Sonra susamadım hiç..
Sensizlikle konuştum, Ona dokundum..
Yağmurlu günlerin ıslaklığını sensiz yaşadım..
Hani haberin olursa diye göz yaşlarımdan, sensiz aciz olduğumu görme diye hep yağmurlarda ağladım..
Aslında gözyaşlarımın yanağımda yaptığı yolu gör istedim..
O yoldan bir gün sen geç istedim, bir gün uyandığında sol yanın yansın istedim..
Kilitler vurdum gel deyişlerime.
Paslı kaldım sensizlik sağanağından.
Anlatamadım kimselere sen gitmeyenimdin.
Bana Benden çok yakın bildiğimdin.
Oysa sen gittin.
Yokluğuna gebe geceler her güneş batışında sensizlik doğurdu.
Ben Sensizlikten eksildim.
Yok oldum günden güne..
Herkesi sığdırdığın kalbine bir benlik yer açamadın sadece..
Sen gittin..
Ben yokluğumu varlığına armağan ettim..
Giderken bastığın topraklara gelişler ektim..
Tek mevsim yaşadım ayrılığı; Hep yağmurlu Hep Sonbahar..
Sessiz cinnetler biriktirip yokluğunun yarattığı kaosla savaştım.
Bir gün aralayacağını bilseydim kapımı; Bu savaşın kahramanı ben çıkardım..
Ama sen..
Ama sen gittin..
Sen önümüze çıkan ilk yol ayrımında terk ettin..
Sen gidince bu şehirden; Dar geldi bu dünya,
Misafir saydım kendime kendimi.
Geç oldu artık..
Bende kendimde çok duramadım.. Gittim.. Gittin.. Gittim..
t: bir demet erdoğan şiiri ile açılışını yapmak istediğim şiir başlığıdır.
Yakalamak lazım hayatı
Sonbaharda esen ılık rüzgârı
Yere düşen ilk yaprağı
Uçan kuşun gökyüzüyle olan ilk aşkını
İliklerine kadar duymak nefesini
Bedenin kapı olan penceresinde
Işığı görmek gözlerinin siyahında
Ve tutmak bulutu
Yağmuru çağıran yersiz, yurtsuz bir gezgin gibi
Yakalamak lazım hayatı
Sonbaharda esen ılık rüzgârı
Yere düşen ilk yaprağı
Uçan kuşun gökyüzüyle olan ilk aşkını
İliklerine kadar duymak nefesini
Bedenin kapı olan penceresinde
Işığı görmek gözlerinin siyahında
Ve tutmak bulutu
Yağmuru çağıran yersiz, yurtsuz bir gezgin gibi
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?