bulaşık makinasının aksine var olan bir izlettirme çabası.
kapağın arasına sıkışan çorabı gör sinir ol falan diye heralde.
gerçi artık fileye falan koyuyorlar sıkışmıyo.
#yaşam tarzı
4 bin yıllık bir geçmişi olan olay.
Asur'da oturan genç bir gelin, Kayseri-Kültepe'de tüccarlık yapan kocasına gönderdiği çivi yazılı tablet mektubunda ''Annenden çok çekiyorum. Bana büyük kötülük yapıyor. Artık bunu taşıyacak halim kalmadı. Bir an önce dön ve beni bu kadından kurtar'' diyor. Tüccarın sitem dolu bu mektuba cevap verip vermediği bilinmiyor ama aynı gelinin gönderdiği ikinci mektupta ise ''Çocukların da büyüdü. Onlara da söz dinletemiyorum. Annen ve çocukların beni öldürmeden çabuk gel'' diye yazıyor.
Asur'da oturan genç bir gelin, Kayseri-Kültepe'de tüccarlık yapan kocasına gönderdiği çivi yazılı tablet mektubunda ''Annenden çok çekiyorum. Bana büyük kötülük yapıyor. Artık bunu taşıyacak halim kalmadı. Bir an önce dön ve beni bu kadından kurtar'' diyor. Tüccarın sitem dolu bu mektuba cevap verip vermediği bilinmiyor ama aynı gelinin gönderdiği ikinci mektupta ise ''Çocukların da büyüdü. Onlara da söz dinletemiyorum. Annen ve çocukların beni öldürmeden çabuk gel'' diye yazıyor.
benim direk ayağıma vuran şey.
ayağımdan aldım mı o gün mahvoluyor. Normalde üşüyünce insan titrer ben azer bülbül'e dönüyorum.
ayağımdan aldım mı o gün mahvoluyor. Normalde üşüyünce insan titrer ben azer bülbül'e dönüyorum.
bozuk para çıkartmamaları. 21 tl tutsa 25 versen yeter demeleri beni benden alıyor.
Kadınlar ateşli silahlar ile intihar etmiyormuş. Genellikle hap veya bilek kısımları kullanırlarmış. Erkekler ise ateşli silahlar vb şeyleri kullanıyorlarmış.
İnsan yapısı bunda bile etkili.
İnsan yapısı bunda bile etkili.
Yaşamak
AYRICA ŞU ÜÇ ŞEYI SÜREKLI YAPARIM:
Annem her sabah bir limon sıkar ve sıcak suyla şekersiz limonata yapar, yağlarımı eritiyor. İkincisi, kahvaltıda ve arada günde bir bağ maydanoz yiyorum.
Üçüncüsü, bol bol litrelerce su içerim. Yemeklerden iki saat sonra…
***
Bütün bunları, yıllardır okuduğum kitap ve yazılar, dinlediğim sohbetlerden uygulayarak yıllardır tecrübe ettim. Evet işe yarıyorki, kilo almıyorum.
Annem her sabah bir limon sıkar ve sıcak suyla şekersiz limonata yapar, yağlarımı eritiyor. İkincisi, kahvaltıda ve arada günde bir bağ maydanoz yiyorum.
Üçüncüsü, bol bol litrelerce su içerim. Yemeklerden iki saat sonra…
***
Bütün bunları, yıllardır okuduğum kitap ve yazılar, dinlediğim sohbetlerden uygulayarak yıllardır tecrübe ettim. Evet işe yarıyorki, kilo almıyorum.
ŞU IKI ŞEYI YAPARAK UYGULUYORUM:
1. İnsan, her öğün protein almazsa beynine doyduğuna dair sinyal gitmiyor. Her öğün az protein alırım. Tavuk, kıyma, yumurta, balık, peynir, mantar, vs.
Bir de bildiğimiz ekmeği kesinlikle yemem, her öğün bir-iki dilim kepekli veya tam buğday ekmeği yerim.
Gençken bir tencere makarna yerdim ama hala açlık hissederdim. Şimdi bir tabak makarnayla doyuyorum çünkü makarnaya annem kıyma katıyor. Yani protein…
2. Ben yemek yerken ve de yedikten sonra, bir-bir buçuk saat hiç su içmiyorum.
İnsanın midesi aynen bir tencere gibidir. Yediğimiz gıda ve yemeklerin hepsi bu tencerede tekrar pişirilir, hücrelere gönderilir. Fakat çok su içince neye benzer biliyor musunuz?
Mesela yemek pişirirken üzerine su boşaltırsanız nolur, yemeğin besleyici özelliği kalmaz, tadı bozulur. Atasözünü bilirsiniz; “Pişmiş aşa su katmak”
Yemekten hemen sonra su içersek aynen bunun gibi dağılır, besleyici özelliği kalmaz ve çabuk acıkırız.
Yemek yerken içtiğimiz su ise, ocakta pişirirken yemeğe koyduğumuz gibi bir-iki bardak civarı olmalıdır.
Ben doymadan yemeyi bırakıyorum, fakat az yediğim bu yemeği, mide tencerem pişirinceye kadar sabrediyorum.
Yemekten bir-iki saat sonra istediğim kadar su içiyorum.
Tabi bunlar ana öğünler. Sabah ve akşam arasında, minik ara öğünlerim oluyor. Bisküvi, hurma, meyve, yağsız kuruyemiş, vs…
1. İnsan, her öğün protein almazsa beynine doyduğuna dair sinyal gitmiyor. Her öğün az protein alırım. Tavuk, kıyma, yumurta, balık, peynir, mantar, vs.
Bir de bildiğimiz ekmeği kesinlikle yemem, her öğün bir-iki dilim kepekli veya tam buğday ekmeği yerim.
Gençken bir tencere makarna yerdim ama hala açlık hissederdim. Şimdi bir tabak makarnayla doyuyorum çünkü makarnaya annem kıyma katıyor. Yani protein…
2. Ben yemek yerken ve de yedikten sonra, bir-bir buçuk saat hiç su içmiyorum.
İnsanın midesi aynen bir tencere gibidir. Yediğimiz gıda ve yemeklerin hepsi bu tencerede tekrar pişirilir, hücrelere gönderilir. Fakat çok su içince neye benzer biliyor musunuz?
Mesela yemek pişirirken üzerine su boşaltırsanız nolur, yemeğin besleyici özelliği kalmaz, tadı bozulur. Atasözünü bilirsiniz; “Pişmiş aşa su katmak”
Yemekten hemen sonra su içersek aynen bunun gibi dağılır, besleyici özelliği kalmaz ve çabuk acıkırız.
Yemek yerken içtiğimiz su ise, ocakta pişirirken yemeğe koyduğumuz gibi bir-iki bardak civarı olmalıdır.
Ben doymadan yemeyi bırakıyorum, fakat az yediğim bu yemeği, mide tencerem pişirinceye kadar sabrediyorum.
Yemekten bir-iki saat sonra istediğim kadar su içiyorum.
Tabi bunlar ana öğünler. Sabah ve akşam arasında, minik ara öğünlerim oluyor. Bisküvi, hurma, meyve, yağsız kuruyemiş, vs…
Ben tekerlekli sandalyede bir engelliyim. 19 yıl önce babama doktorlar “Bu çocuk hiçbir iş yapamaz, götür evine yatsın” demişler. Fakat Allah her şeyi işitir, görür.
Allah kaderimde öyle bir iş nasip etti ki, hem mesleğime göre bilgisayar başındaydı, hem de işyeri evime yakındı.
Gerçekten ben o doktorun dediği gibi, sonraları yatalak hale geldim ama Allah’a şükür babam var. Babam giydirdi, banyo yaptırdı, tuvalete götürdü, tekerlekli sandalyeye bindirdi, işe götürüp getirdi. Allah babamdan razı olsun.
Allah devletimize de zeval (yokluk) vermesin. Devletimizin biz engellilere verdiği erken emeklilik hakkı ile 16 yıl çalışarak 2010 da emekli oldum elhamdülillah...
Ben yedi yıldır namaz kılıyorum. Teyemmümle tekerlekli sandalyede kılıyorum. Çalışırken kılamazdım ama eve gelince kılamadığım namazları kaza ederdim.
Emekli olduğumdan beri hamdolsun namazlarımı kaçırmadan kılıyorum. Artık duamı uzunca yapabiliyorum.
Evimizin yakınına yeni bir mescit yapıldı. Sokaktan girişi düz ve kolay. Babam Allah razı olsun her Cuma sabah kahvaltıdan sonra banyo yaptırıyor ve tekerlekli sandalyeyle o mescite Cuma namazına götürüyor. Camiye girerken de götürdüğümüz nemli bezle tekerleri güzelce temizliyor.
Fakat Cuma namazı için mescite girince bazılarının bana bakışlarından şunu anlıyorum: “Sen engellisin. Canım Cuma namazı sana farz değil ki.” Bunun bende farkındayım ama birde şöyle düşünsek:
Devletimiz camileri tüm vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onunda hakkıdır.
Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu J Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…
Eskiden 9-10 yaş çocukları namaza alıştırmak için Cuma namazlarına götürürlermiş. Cuma namazından çıkınca dedesi çocuğun elinden tutup dondurmacı, tatlıcı, lunapark gibi yerlere götürürlermiş. Bu adet günümüzde biraz unutuldu. Ama babam bu adeti uyguluyor. Nasıl mı?
Ben hareketsizlikten epey kilo aldım. Emekli olduğumdan beri diyetteyim. Günde az az iki öğün yiyorum. Sebze meyve ağırlıklı besleniyorum. Fakat babam haftada bir bana ödül veriyor.
Her Cuma, namazdan çıkınca dönerciye gidiyoruz. Bir hafta diyetin ardından o döner ne lezzetli geliyor bilseniz. Böylelikle babam hala o adeti yaşatıyor hamdolsun.
Her Cuma sabah banyodan önce sevdiğim dostların bazısını telefonla arayıp Cumalarını tebrik ediyorum. Hayırlı cumalar diyorum. Böylece Allah muhabbetimizi artırıyor hamdolsun.
Sevgili dostum Efkan Vural hocam her zaman benim için okuldan çıkıp bulunduğum mescite gelir sağolsun. Geçen Cuma namazı çıkışında Efkan hocam “Celal sen bu namazdan çıkışta yemeğe gidiyorsunuz ya, inşallah onunla ilgili bir yazı yazar mısın” dedi. Bende olur hocam dedim ve bu yazıyı yazdım.
Allah'ın bana nasip ettiği nimetleri saymaya kalksam bitiremem . En büyük nimetim anne ve babamın sağlıklı ve yanımda olması ... Allah anne ve babamdan razı olsun , sağlıklı ve hayırlı uzun ömür versin.
Anne veya babası vefat etmiş olanlarımız mutlaka vardır. Ayrılıklarımız sadece kısacık bu fani dünyada olsun. Allah lütfuyla bizleri sonsuz hayatımız cennetinde de birbirimizden ayırmasın.
“Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür."
(İbrahim suresi, 34. ayet)
Allah kaderimde öyle bir iş nasip etti ki, hem mesleğime göre bilgisayar başındaydı, hem de işyeri evime yakındı.
Gerçekten ben o doktorun dediği gibi, sonraları yatalak hale geldim ama Allah’a şükür babam var. Babam giydirdi, banyo yaptırdı, tuvalete götürdü, tekerlekli sandalyeye bindirdi, işe götürüp getirdi. Allah babamdan razı olsun.
Allah devletimize de zeval (yokluk) vermesin. Devletimizin biz engellilere verdiği erken emeklilik hakkı ile 16 yıl çalışarak 2010 da emekli oldum elhamdülillah...
Ben yedi yıldır namaz kılıyorum. Teyemmümle tekerlekli sandalyede kılıyorum. Çalışırken kılamazdım ama eve gelince kılamadığım namazları kaza ederdim.
Emekli olduğumdan beri hamdolsun namazlarımı kaçırmadan kılıyorum. Artık duamı uzunca yapabiliyorum.
Evimizin yakınına yeni bir mescit yapıldı. Sokaktan girişi düz ve kolay. Babam Allah razı olsun her Cuma sabah kahvaltıdan sonra banyo yaptırıyor ve tekerlekli sandalyeyle o mescite Cuma namazına götürüyor. Camiye girerken de götürdüğümüz nemli bezle tekerleri güzelce temizliyor.
Fakat Cuma namazı için mescite girince bazılarının bana bakışlarından şunu anlıyorum: “Sen engellisin. Canım Cuma namazı sana farz değil ki.” Bunun bende farkındayım ama birde şöyle düşünsek:
Devletimiz camileri tüm vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onunda hakkıdır.
Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu J Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…
Eskiden 9-10 yaş çocukları namaza alıştırmak için Cuma namazlarına götürürlermiş. Cuma namazından çıkınca dedesi çocuğun elinden tutup dondurmacı, tatlıcı, lunapark gibi yerlere götürürlermiş. Bu adet günümüzde biraz unutuldu. Ama babam bu adeti uyguluyor. Nasıl mı?
Ben hareketsizlikten epey kilo aldım. Emekli olduğumdan beri diyetteyim. Günde az az iki öğün yiyorum. Sebze meyve ağırlıklı besleniyorum. Fakat babam haftada bir bana ödül veriyor.
Her Cuma, namazdan çıkınca dönerciye gidiyoruz. Bir hafta diyetin ardından o döner ne lezzetli geliyor bilseniz. Böylelikle babam hala o adeti yaşatıyor hamdolsun.
Her Cuma sabah banyodan önce sevdiğim dostların bazısını telefonla arayıp Cumalarını tebrik ediyorum. Hayırlı cumalar diyorum. Böylece Allah muhabbetimizi artırıyor hamdolsun.
Sevgili dostum Efkan Vural hocam her zaman benim için okuldan çıkıp bulunduğum mescite gelir sağolsun. Geçen Cuma namazı çıkışında Efkan hocam “Celal sen bu namazdan çıkışta yemeğe gidiyorsunuz ya, inşallah onunla ilgili bir yazı yazar mısın” dedi. Bende olur hocam dedim ve bu yazıyı yazdım.
Allah'ın bana nasip ettiği nimetleri saymaya kalksam bitiremem . En büyük nimetim anne ve babamın sağlıklı ve yanımda olması ... Allah anne ve babamdan razı olsun , sağlıklı ve hayırlı uzun ömür versin.
Anne veya babası vefat etmiş olanlarımız mutlaka vardır. Ayrılıklarımız sadece kısacık bu fani dünyada olsun. Allah lütfuyla bizleri sonsuz hayatımız cennetinde de birbirimizden ayırmasın.
“Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür."
(İbrahim suresi, 34. ayet)
Öncelikle, Peygamber Efendimizin SAV tavsiyeleri uyarınca şu üç şeyi prensip edindim:
* Acıkmadan yemek yemem. Annem sorunca daha acıkmadım, akşam namazından sonra hazırla anneciğim, derim mesela.
* Tam doymadan yemeyi bırakırım. Nefsime, biz dünyaya yemek yemeye gelmedik, sabret, inşallah cennette tonlarca kebap, baklava yiyeceksin Celal, bu kadar yeter, ölmezsin, derim.
* Günde iki ana öğün yemek yeter. Sabah ve akşam…
* Acıkmadan yemek yemem. Annem sorunca daha acıkmadım, akşam namazından sonra hazırla anneciğim, derim mesela.
* Tam doymadan yemeyi bırakırım. Nefsime, biz dünyaya yemek yemeye gelmedik, sabret, inşallah cennette tonlarca kebap, baklava yiyeceksin Celal, bu kadar yeter, ölmezsin, derim.
* Günde iki ana öğün yemek yeter. Sabah ve akşam…
Allah’ın beni hidayete erdirmesinden sonra, yani uzay okyanusunda yüzen dünya gemisine neden bindirildiğimi hatırladığım zaman, kendimce bir araştırmaya girdim.
Farklı mezhepler, farklı tarikatlar ve değişik cemaatler vardı. İslam dini tek değil miydi, bu ayrılığın sebebi neydi. İlahiyatçı dostum Efkan Vural hocama sordum.
Celal, mezhep, tarikat; arapça yol demektir. Amaç, Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Yüz olarak birbirinin birebir aynı insan hiç yokken, düşünce yapısı olarak da birbirinin aynısı insan hiç yoktur. Her insan karakterine uygun bir yolla Allah’a ulaşabilir.
Onun için Necmeddîni Kübrâ Hazretleri buyurur ki: “Allâh’a giden yollar, mahlûkların nefesleri kadar çoktur.”
Tarikatlar, bu amacımıza hızlıca ulaşabilmek için nefsin terbiye metodlarını ve çeşitli ibadet ritüellerini bir sisteme oturtmuş dini topluluklardır, dedi.
Mesela burası Ankara. Ankara’ya nasıl ulaşırsın? İsteyen İstanbul yolundan, isteyen Samsun yolundan, isteyen Eskişehir yolundan veya Konya yolundan şehre girebilir.
Ya da isteyen trenle veya uçakla gelebilir, diye ekledi. Hmm, Anladım hocam.
Peki, ben de bir tarikata girmeli miyim? dedim. Hayır Celal, bu devirde artık gerekmez.
Eskiden internet, kitap, radyo, TV, vs. yoktu, insanlar dini bilgileri bir mürşitten alıyorlardı.
Celal, sana dini bilgileri güzelce öğrenmen için bir tavsiyem ve uyarım olacak; Bol bol kitap oku, çok sohbet dinle… Ama, …
Ama kitap alırken, radyo, TV ve internetten sohbet dinlerken tek ölçün şu olsun;
Bir insan, Kuran ve hadislere uygun konuşmuyor ve anlattıklarını yaşamıyorsa, onun kitabını okuma ve sohbetini hemen kapat.
Bir insanın havada uçması veya suyun üzerinde yürümesi önemli değildir. Önemli olan, o kimsenin Kur’an ve sünnete uymasıdır.
Çünkü Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor ki: “Ben size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılın. Onlar: Kuran ve sünnetimdir.”
Evet, Efkan hocamın bu tavsiyesini yıllardır tutuyorum. Balarısı gibi her çiçekten öz topluyorum. Ehli sünnet pekçok alimin sohbetlerinden hergün yeni bilgiler öğreniyorum.
Namaz kıldığımı bilen ve Facebook’ta paylaştığım resim ve videoları gören bazı arkadaşlar, beni bir cemaatten sanıyorlar ve; Sen hangi tarikat veya cemaattensin, diyorlar.
Onlara şunu derim:
Lütfen önyargınızı kırın. Paylaştığım resimdeki söz, Nakşibendi tarikatının bir kolunun lideri rahmetli Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan Hocaefendiye (1938-2001) ait bir sözdü.
Dünkü paylaştığım video ise, Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eseri Risale-i Nur’da geçen bir konuyu müzakere eden Nur talebelerinin sohbetindendi.
Bunlar, Hz. Mevlana ve benzer daha pekçok ehli sünnet alimin sözlerini paylaştım.
Evet, balarısı gibi her güzel çiçekten temiz bir öz topluyorum. Fakat ben hiçbir cemaate girmedim, ki zaten giremem; Ben yattığım yerde namazını kılan yatalak bir engelliyim.
Suizan ederek günaha girmeyin. Ünlü fizikçi Einstein, “İnsanların önyargılarını yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur”, der.
Farklı mezhepler, farklı tarikatlar ve değişik cemaatler vardı. İslam dini tek değil miydi, bu ayrılığın sebebi neydi. İlahiyatçı dostum Efkan Vural hocama sordum.
Celal, mezhep, tarikat; arapça yol demektir. Amaç, Allah’ın rızasını kazanmaktır.
Yüz olarak birbirinin birebir aynı insan hiç yokken, düşünce yapısı olarak da birbirinin aynısı insan hiç yoktur. Her insan karakterine uygun bir yolla Allah’a ulaşabilir.
Onun için Necmeddîni Kübrâ Hazretleri buyurur ki: “Allâh’a giden yollar, mahlûkların nefesleri kadar çoktur.”
Tarikatlar, bu amacımıza hızlıca ulaşabilmek için nefsin terbiye metodlarını ve çeşitli ibadet ritüellerini bir sisteme oturtmuş dini topluluklardır, dedi.
Mesela burası Ankara. Ankara’ya nasıl ulaşırsın? İsteyen İstanbul yolundan, isteyen Samsun yolundan, isteyen Eskişehir yolundan veya Konya yolundan şehre girebilir.
Ya da isteyen trenle veya uçakla gelebilir, diye ekledi. Hmm, Anladım hocam.
Peki, ben de bir tarikata girmeli miyim? dedim. Hayır Celal, bu devirde artık gerekmez.
Eskiden internet, kitap, radyo, TV, vs. yoktu, insanlar dini bilgileri bir mürşitten alıyorlardı.
Celal, sana dini bilgileri güzelce öğrenmen için bir tavsiyem ve uyarım olacak; Bol bol kitap oku, çok sohbet dinle… Ama, …
Ama kitap alırken, radyo, TV ve internetten sohbet dinlerken tek ölçün şu olsun;
Bir insan, Kuran ve hadislere uygun konuşmuyor ve anlattıklarını yaşamıyorsa, onun kitabını okuma ve sohbetini hemen kapat.
Bir insanın havada uçması veya suyun üzerinde yürümesi önemli değildir. Önemli olan, o kimsenin Kur’an ve sünnete uymasıdır.
Çünkü Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor ki: “Ben size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılın. Onlar: Kuran ve sünnetimdir.”
Evet, Efkan hocamın bu tavsiyesini yıllardır tutuyorum. Balarısı gibi her çiçekten öz topluyorum. Ehli sünnet pekçok alimin sohbetlerinden hergün yeni bilgiler öğreniyorum.
Namaz kıldığımı bilen ve Facebook’ta paylaştığım resim ve videoları gören bazı arkadaşlar, beni bir cemaatten sanıyorlar ve; Sen hangi tarikat veya cemaattensin, diyorlar.
Onlara şunu derim:
Lütfen önyargınızı kırın. Paylaştığım resimdeki söz, Nakşibendi tarikatının bir kolunun lideri rahmetli Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan Hocaefendiye (1938-2001) ait bir sözdü.
Dünkü paylaştığım video ise, Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eseri Risale-i Nur’da geçen bir konuyu müzakere eden Nur talebelerinin sohbetindendi.
Bunlar, Hz. Mevlana ve benzer daha pekçok ehli sünnet alimin sözlerini paylaştım.
Evet, balarısı gibi her güzel çiçekten temiz bir öz topluyorum. Fakat ben hiçbir cemaate girmedim, ki zaten giremem; Ben yattığım yerde namazını kılan yatalak bir engelliyim.
Suizan ederek günaha girmeyin. Ünlü fizikçi Einstein, “İnsanların önyargılarını yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur”, der.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?