ilkel topluluklar sanıldığı, öğretildiği gibi puta tapıyorlardı. Bu bir geri zekalılık değil o zamanın teknolojisi, düşünce biçimine göre normal olandır. Zaten peygamberlerin gönderilmesi de bu yüzden. İnsanlar gelişsin ilerlesin, hakkı tanısın diye.
Putperestlikte putlar tanrıya ulaşma aracı falan değildir. İnanç eleştirmek istemem, insanlar inanır bu hassas bir konu ancak, bildiğin taşa, toprağa tapıyorlarmış. Bununla beraber her şey tanrı onlar için, en ufak tanrıdan en büyük tanrıya kadar.
İslam apaçık putperestlik değildir. Her dine olduğu gibi dini ritüeller vardır. Bunlar bir Müslüman için allaha ulaşma aracı değildir. Ritüeller puta tapmak anlamı taşımaz.
Kabe kutsal bir mekandır, pergamber kutsal bir mekandır, Allah kavuşmada aracı değildir belki ama dinimizin gereğidir.
İslamı dinen zaten bilmeyen, sosyolojik,piskolojik açıdan bakmadan arap putperesliği diyen beyincik sadece kelime oyunu yapıyor.
bu gün binlerce insan kabeyi ziyaret ediyorsa bu kabeye tapmak anlamı taşımaz. hac ibadeti bir ibadettir evet ancak ibadet olmasının yanında Müslümanların kaynaşması, birlik olması adına sosyolojik bir eylemdir.
Azıcık araştırırsanız görürsünüz ki insan yararına, bilim yararına olan her şey islamda düzenlenmiştir ve islam kusursuzdur.
Örneğin alkol haramdır. Sebebi insan vücuduna verdiği zarar, çevreye verilebilecek zararlar, bilinç kaybı ve buna benzer bir sürü sebep.
Rakı da haramdır. Yeni rakı da haramdır.
Hz. Mevlana'nın Allah'a kavuştuğu, vuslatı, Şebi Arus yani düğün gecesi..
“Bence bu dünyadan göçüp gitmek yolculukların en hayırlısı en güzelidir !
O nedenle bizim ölümümüz ebedi düğün bayram günüdür ! ”
Hz.Mevlânâ
“Ecel günü gelipte ben bu dünyadan göçünce, sakın beni mezarda aramayız !
Bizim mezarımız sadece Hak âşıklarının gönüldür ! ”
Hz.Mevlana
Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi bugün Twitter'dan şöyle yazmış:
“Sevgili dostlarımız Hz.Pir Efendimizin 742'inci vuslat yıldönümünü kutluyor bizlerinde gidişinin AŞK düğün bayram olmasını niyaz ediyoruz.
Bu fâni dünyada iken \"Ölmezden evvel ölme\" lutfuna erenlerin gidişide düğün bayram olur ! Çünkü onların kıyameti daha yaşarken kopmuştur. ”
“Bence bu dünyadan göçüp gitmek yolculukların en hayırlısı en güzelidir !
O nedenle bizim ölümümüz ebedi düğün bayram günüdür ! ”
Hz.Mevlânâ
“Ecel günü gelipte ben bu dünyadan göçünce, sakın beni mezarda aramayız !
Bizim mezarımız sadece Hak âşıklarının gönüldür ! ”
Hz.Mevlana
Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi bugün Twitter'dan şöyle yazmış:
“Sevgili dostlarımız Hz.Pir Efendimizin 742'inci vuslat yıldönümünü kutluyor bizlerinde gidişinin AŞK düğün bayram olmasını niyaz ediyoruz.
Bu fâni dünyada iken \"Ölmezden evvel ölme\" lutfuna erenlerin gidişide düğün bayram olur ! Çünkü onların kıyameti daha yaşarken kopmuştur. ”
AYRICA ŞU ÜÇ ŞEYI SÜREKLI YAPARIM:
Annem her sabah bir limon sıkar ve sıcak suyla şekersiz limonata yapar, yağlarımı eritiyor. İkincisi, kahvaltıda ve arada günde bir bağ maydanoz yiyorum.
Üçüncüsü, bol bol litrelerce su içerim. Yemeklerden iki saat sonra…
***
Bütün bunları, yıllardır okuduğum kitap ve yazılar, dinlediğim sohbetlerden uygulayarak yıllardır tecrübe ettim. Evet işe yarıyorki, kilo almıyorum.
Annem her sabah bir limon sıkar ve sıcak suyla şekersiz limonata yapar, yağlarımı eritiyor. İkincisi, kahvaltıda ve arada günde bir bağ maydanoz yiyorum.
Üçüncüsü, bol bol litrelerce su içerim. Yemeklerden iki saat sonra…
***
Bütün bunları, yıllardır okuduğum kitap ve yazılar, dinlediğim sohbetlerden uygulayarak yıllardır tecrübe ettim. Evet işe yarıyorki, kilo almıyorum.
ŞU IKI ŞEYI YAPARAK UYGULUYORUM:
1. İnsan, her öğün protein almazsa beynine doyduğuna dair sinyal gitmiyor. Her öğün az protein alırım. Tavuk, kıyma, yumurta, balık, peynir, mantar, vs.
Bir de bildiğimiz ekmeği kesinlikle yemem, her öğün bir-iki dilim kepekli veya tam buğday ekmeği yerim.
Gençken bir tencere makarna yerdim ama hala açlık hissederdim. Şimdi bir tabak makarnayla doyuyorum çünkü makarnaya annem kıyma katıyor. Yani protein…
2. Ben yemek yerken ve de yedikten sonra, bir-bir buçuk saat hiç su içmiyorum.
İnsanın midesi aynen bir tencere gibidir. Yediğimiz gıda ve yemeklerin hepsi bu tencerede tekrar pişirilir, hücrelere gönderilir. Fakat çok su içince neye benzer biliyor musunuz?
Mesela yemek pişirirken üzerine su boşaltırsanız nolur, yemeğin besleyici özelliği kalmaz, tadı bozulur. Atasözünü bilirsiniz; “Pişmiş aşa su katmak”
Yemekten hemen sonra su içersek aynen bunun gibi dağılır, besleyici özelliği kalmaz ve çabuk acıkırız.
Yemek yerken içtiğimiz su ise, ocakta pişirirken yemeğe koyduğumuz gibi bir-iki bardak civarı olmalıdır.
Ben doymadan yemeyi bırakıyorum, fakat az yediğim bu yemeği, mide tencerem pişirinceye kadar sabrediyorum.
Yemekten bir-iki saat sonra istediğim kadar su içiyorum.
Tabi bunlar ana öğünler. Sabah ve akşam arasında, minik ara öğünlerim oluyor. Bisküvi, hurma, meyve, yağsız kuruyemiş, vs…
1. İnsan, her öğün protein almazsa beynine doyduğuna dair sinyal gitmiyor. Her öğün az protein alırım. Tavuk, kıyma, yumurta, balık, peynir, mantar, vs.
Bir de bildiğimiz ekmeği kesinlikle yemem, her öğün bir-iki dilim kepekli veya tam buğday ekmeği yerim.
Gençken bir tencere makarna yerdim ama hala açlık hissederdim. Şimdi bir tabak makarnayla doyuyorum çünkü makarnaya annem kıyma katıyor. Yani protein…
2. Ben yemek yerken ve de yedikten sonra, bir-bir buçuk saat hiç su içmiyorum.
İnsanın midesi aynen bir tencere gibidir. Yediğimiz gıda ve yemeklerin hepsi bu tencerede tekrar pişirilir, hücrelere gönderilir. Fakat çok su içince neye benzer biliyor musunuz?
Mesela yemek pişirirken üzerine su boşaltırsanız nolur, yemeğin besleyici özelliği kalmaz, tadı bozulur. Atasözünü bilirsiniz; “Pişmiş aşa su katmak”
Yemekten hemen sonra su içersek aynen bunun gibi dağılır, besleyici özelliği kalmaz ve çabuk acıkırız.
Yemek yerken içtiğimiz su ise, ocakta pişirirken yemeğe koyduğumuz gibi bir-iki bardak civarı olmalıdır.
Ben doymadan yemeyi bırakıyorum, fakat az yediğim bu yemeği, mide tencerem pişirinceye kadar sabrediyorum.
Yemekten bir-iki saat sonra istediğim kadar su içiyorum.
Tabi bunlar ana öğünler. Sabah ve akşam arasında, minik ara öğünlerim oluyor. Bisküvi, hurma, meyve, yağsız kuruyemiş, vs…
işte "Gönül" sözü geçen BAZI türkülerden O mısralar:
Kaşların karasına
Kurbanım arasına
Ancak sen melhem olun
Göynümün yarasına
********************
Söylerim sözüm almıyo
O yar yüzüme gülmüyo
Garip gönlümü bilmiyo (eyvah ey...)
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
************************
Kurusa fidanım güllerim solsa
Gönlümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan, dalımsın benim
*************************
Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
*************************
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
**************************
Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahırım sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
***************************
Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
***************************
Ben bu yıl yarimden ayrı düşeli
Her günüm bir yıla döndü gidiyor
Gine zindan oldu dünya başıma
Gönlüm ataşlara yandı gidiyor
Ömrüm boş hayale kandı gidiyor
****************************
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Rengi gönlümde solan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
Sana karşı benim hayalim çoğdu
Felek bulut oldu üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
*****************************************************************
TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ
Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler
Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler
Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler
Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler
Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler
En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler
Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler
Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler
Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler
Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler
Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler
Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler
Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler
Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir.
Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Bir başka türküsünde:
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.
Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Muharrem Babaya ağıt
Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde
O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde
Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde
Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
Neşet Ertaş
NEYLEDİN DÜNYA
Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
Neşet Ertaş
http://www.haberahval.com/1593-YASAM-buyuk-usta-neset-ertas-iste-hayat-oykusu.html
Kaşların karasına
Kurbanım arasına
Ancak sen melhem olun
Göynümün yarasına
********************
Söylerim sözüm almıyo
O yar yüzüme gülmüyo
Garip gönlümü bilmiyo (eyvah ey...)
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
************************
Kurusa fidanım güllerim solsa
Gönlümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan, dalımsın benim
*************************
Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
*************************
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
**************************
Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahırım sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
***************************
Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
***************************
Ben bu yıl yarimden ayrı düşeli
Her günüm bir yıla döndü gidiyor
Gine zindan oldu dünya başıma
Gönlüm ataşlara yandı gidiyor
Ömrüm boş hayale kandı gidiyor
****************************
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Rengi gönlümde solan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
Sana karşı benim hayalim çoğdu
Felek bulut oldu üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada
*****************************************************************
TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ
Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler
Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler
Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler
Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler
Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler
En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler
Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler
Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler
Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler
Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler
Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler
Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler
Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler
Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir.
Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Bir başka türküsünde:
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.
Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Muharrem Babaya ağıt
Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde
O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde
Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde
Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
Neşet Ertaş
NEYLEDİN DÜNYA
Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
Neşet Ertaş
http://www.haberahval.com/1593-YASAM-buyuk-usta-neset-ertas-iste-hayat-oykusu.html
Ben emekli bir engelliyim biliyorsunuz. Güne radyo dinleyerek başlıyorum. Dün yine her sabah olduğu gibi Radyo7'de kalbi güzel, samimi, sevgi dolu dost Erkan Koç'un programını dinlemeye başladım. Seçtiği güzel müziklerle çayımı yudumlarken o üzücü haberi paylaştı, büyük ozan Neşet Ertaş'ı kaybettik dedi, ilk ondan duydum ve çok üzüldüm herkes gibi... (25 Eylül 2012)
Erkan Koç radyo programına Neşet Ertaş'ı tanıyan bir çok ünlü ismi aldı. Fatih Kısaparmak bağlandığında bir cümle söyledi, gün boyu beynimde o söz yankılandı. "Size bir ipucu. Neşet Ertaş'ın hemen hemen her türküsünde "Gönül" sözü geçer" dedi.
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Akşam boş kalınca bunu araştırayım, dedim. Hemen her haber sitesinde kısaca hayatını anlatmışlar. Bir haber sitesinde rahmetlinin kendi ağzından hayatını şiir şeklinde anlattığı şiirde bir dörtlük dikkatimi çekti. Sonra internetten türkü sözlerini inceledim.
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Kimdi bu Gönül?
Ben naçizane şöyle bir tahminde bulundum. Neşet baba çocukken bir kıza aşık olur. Kız da ona aşık olur. Bu aşk yaşanırken kız -nedenini bilemiyorum- vefat eder. Ve Neşet babanın o gönül sızısı bir ömür geçmez ve bize muhteşem türküler olarak yansır. Evet türkülerinde anlattığına göre ceylan gözlü, kaşı keman kirpiği yay gibi, burnu fındık, ağzı kahve fincanı, tatlı dilli, güler yüzlü bir acem kızıdır. Ve o kızın ismi "Gönül" diye düşünmekteyim.
Şu dörtlükten de aşıkların henüz onbeş yaşından küçük olduklarını anlıyorum:
Kar mı yağmış yüce dağlar başına
Merhamet eylemez gözlerimin yaşına
Daha değmemiştim on beş yaşına
Vurdu felek kırdı kollarımı dalından
Nerelere gidem arz edeyim halimden
İnşallah Neşet Ertaş şimdi o sevdiğiyle cennet bahçesinde buluşmuştur. Dün namazda onun için ağlayarak dua ettim.
Erkan Koç radyo programına Neşet Ertaş'ı tanıyan bir çok ünlü ismi aldı. Fatih Kısaparmak bağlandığında bir cümle söyledi, gün boyu beynimde o söz yankılandı. "Size bir ipucu. Neşet Ertaş'ın hemen hemen her türküsünde "Gönül" sözü geçer" dedi.
Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Akşam boş kalınca bunu araştırayım, dedim. Hemen her haber sitesinde kısaca hayatını anlatmışlar. Bir haber sitesinde rahmetlinin kendi ağzından hayatını şiir şeklinde anlattığı şiirde bir dörtlük dikkatimi çekti. Sonra internetten türkü sözlerini inceledim.
O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler
Kimdi bu Gönül?
Ben naçizane şöyle bir tahminde bulundum. Neşet baba çocukken bir kıza aşık olur. Kız da ona aşık olur. Bu aşk yaşanırken kız -nedenini bilemiyorum- vefat eder. Ve Neşet babanın o gönül sızısı bir ömür geçmez ve bize muhteşem türküler olarak yansır. Evet türkülerinde anlattığına göre ceylan gözlü, kaşı keman kirpiği yay gibi, burnu fındık, ağzı kahve fincanı, tatlı dilli, güler yüzlü bir acem kızıdır. Ve o kızın ismi "Gönül" diye düşünmekteyim.
Şu dörtlükten de aşıkların henüz onbeş yaşından küçük olduklarını anlıyorum:
Kar mı yağmış yüce dağlar başına
Merhamet eylemez gözlerimin yaşına
Daha değmemiştim on beş yaşına
Vurdu felek kırdı kollarımı dalından
Nerelere gidem arz edeyim halimden
İnşallah Neşet Ertaş şimdi o sevdiğiyle cennet bahçesinde buluşmuştur. Dün namazda onun için ağlayarak dua ettim.
Nasrettin hocaya atfedilen inşallah söylemenin önemini belirten bir hikaye vardır.
Nasrettin Hoca bir akşam karısına;
- "Yarın hava yağmurlu olursa ormana, açık olursa çift sürmeye gideceğim." demiş.
- "İnşallah de Efendi" demiş karısı. Hoca karısını dinlememiş bile.
Ertesi gün hava yağmurlu olmuş. O'da ormana gitmek için erkenden çıkmış. Bir süre sonra bir sipahiye rastlamış. Sipahi sormuş:
- "Filan köye nasıl gidilir?". "Bilmem" deyip orman yolunu tutmak istemiş Hoca. Sipahi, kamçıyla vurarak:
- "Çabuk önüme düş!. Beni o köye götüreceksin" diye emretmiş. Hoca istemeye istemeye yolunu değiştirip adamı epey uzaktaki köye götürmüş. Evine de ancak akşam dönebilmiş. Kapıyı çalıpta karısı "kim o?" diye seslenince
Hoca:
- "Aç hanım aç. İnşallah ben geldim." demiş...
Nasrettin Hoca bir akşam karısına;
- "Yarın hava yağmurlu olursa ormana, açık olursa çift sürmeye gideceğim." demiş.
- "İnşallah de Efendi" demiş karısı. Hoca karısını dinlememiş bile.
Ertesi gün hava yağmurlu olmuş. O'da ormana gitmek için erkenden çıkmış. Bir süre sonra bir sipahiye rastlamış. Sipahi sormuş:
- "Filan köye nasıl gidilir?". "Bilmem" deyip orman yolunu tutmak istemiş Hoca. Sipahi, kamçıyla vurarak:
- "Çabuk önüme düş!. Beni o köye götüreceksin" diye emretmiş. Hoca istemeye istemeye yolunu değiştirip adamı epey uzaktaki köye götürmüş. Evine de ancak akşam dönebilmiş. Kapıyı çalıpta karısı "kim o?" diye seslenince
Hoca:
- "Aç hanım aç. İnşallah ben geldim." demiş...
Seçime Kalp Kırmadan Girelim
(ALLAH, BU SEÇİMLERDE AZİZ MİLLETİMİZ İÇİN EN HAYIRLI NETİCEYİ NASİP ETSİN. Amin)
(SEVGİ, MUHABBET, DOSTLUK İNSANIN VE ÖZELLİKLE BİZ MÜSLÜMANLARIN OLMAZSA OLMAZIDIR. BU SEBEPLE BU YAZIYI BİRKEZ DAHA OKUMANIZI VE İNŞALLAH UYGULAMANIZI DİLERİM. SİZİ SEVİYORUM.)
7 Haziran 2015 Genel Seçimine çok az kaldı. Toplumda bir gerginlik var. Dostane sohbetlerimiz devam ederken konu siyasete gelince neredeyse birbirimizle yaka paça kavga edeceğiz.
Bugünler gelir geçer ama o kırgınlıklar kalıcı iz bırakıyor. Hani duyarız ya, senin görüşüne saygı duyuyorum diye... Aslında hepimiz öyle olmalıyız.
Allah birbirinin aynı milyonlarca hayvan yarattı. Penguen, arı, karınca, koyun, keçi gibi... Ama hem yüzleri, renkleri, gözleri, saçları, boyları, vs. farklı milyonlarca insan yaratmıştır.
Yüz olarak birbirinin birebir aynısı olan insan hiç yokken, düşünce yapısı olarak da birbirinin aynısı olan hiç insan yoktur.
Onun için Necmeddîni Kübrâ Hazretleri buyurur ki: “Allâh’a giden yollar, mahlûkların nefesleri kadar çoktur.” O yüzden karşımızdakine saygı duymalıyız.
Sağcı da, solcu da hepsi huzurlu özgür bir ülke istiyor. Bizim her görüşten komşularımız vardır. Hepsi dürüst, çalışkan, ahlaklı, namuslu insanlardır.
Şundan eminim, vatan bölünsün, halk fakirleşsin, gelişmesin diyen hiç kimse yoktur. Çanakkale’de, Kore’de, Kıbrıs’ta şehit olan askerlerin kimisi sağcı, kimisi solcuydu.
Bugün bir savaş çıksa hepbirden cepheye koşarız. Dinimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız bir, köyümüz bir, camimiz bir, okulumuz, işyerimiz, milli takımımız bir, aynı trafikteyiz...
Sohbetlerimizde siyasi konulardan kaçınalım. Tartışmaya giren insanlar savundukları liderleri kendi güzel düşüncelerine göre iyi olduğuna inandıkları için savunuyorlar.
Ben siyasi asla yazmadım ve yazmam da. Diyelim ki, siz bir lideri, sizce iyi olduğu için savunurken, karşınızdaki kişi de liderinin iyi olduğuna inanıyor ki savunuyor.
Gerçeği ancak Allah bilir. Liderler geçici, yarın o komşumuzla, arkadaşımızla hep yüzyüze görüşeceğiz. Kabe yıkmaktan beterdir mümin kalbini kırmak, değer mi Allah aşkına?
Keşke liderler birbirini düşman gibi görmeseler, keşke herkes birbirini gerçekten sevseler..
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır” (İbn-i Ebi’d-Dünya, Kitabu’s-Samt, No: 27)
Geçen yıl yerel seçimler öncesi bir anım şöyle: (Mart 2014)
İki değerli komşu amca camiden ikindi namazından çıkınca beni ziyarete geldiler. Çünkü engelli ve hastaları ziyaretin sevabının büyüklüğünü biliyorlardı. Herneyse...
Odamda babamda vardı. Dördümüz sohbet ederken konu seçimlerden açıldı. Aynı kıbleye dönüp yanyana namaz kılan iki insan birden değişti.
İkisi de vatanın, milletin hayrını destekledikleri partide görüyorlardı. İkisi de parti liderleri hakkında tartışırken kırıcı sözler söylediler. Surat ifadelerinden birbirlerine kırıldıklarını anladım.
Sonra saate baktılar. Akşam namazı için tekrar camiye gitmek için müsade istediler. Aslında ben de çok üzüldüm. Liderlerdeki bu gerilim cami cemaatini bile etkilemişti.
Aradan bir hafta geçince, o amcalardan bitanesi yine bana uğradı. Ben, o olaya çok üzüldüğümü söyledim. Biz onunla ogünden beri hiç görüşmedik ama ben hacı abimi kırmış olabilirim diye hala üzülüyorum, dedi.
Dedim ki, hadi al telefonu eline ara, bir helalik al, kalp kırmaya değmez bu konuda. Haklısın deyip yanımda hemen aradı.
Kalbini kırdım, o günden beri hep düşündüm ama aramaya korktum, hakkını helal et, dedi. Meğer öteki amca da o günden beri hep kafasına takıyormuş.
İkisi de telefonda birbirinden af dileyip helalleştiler. Sonunda giderken, Celal, Allah senden razı olsun, aramama sen vesile oldun, sağol, dedi. Ben de çok mutlu oldum.
Karşımızdakinin görüşüne saygı duymak onun kalbini kırmamaktır.
Allah’ım, ülkemize yönelik iç ve dış hain şer odaklarının kurduğu tuzak, hile, oyunlarına bizleri düşürme… onlara fırsat verme.
Allah’ım, askerimize, polisimize tüm güvenlik güçlerimize işlerinde uyanıklık ve başarı lütfet. Milletimize basiret ve sağduyu ver. Birlik ve beraberlikten ayırma.
Allah’ım, ülkemize bolluk, bereket ver. Miletimizi hep veren el yap. AMİN
(ALLAH, BU SEÇİMLERDE AZİZ MİLLETİMİZ İÇİN EN HAYIRLI NETİCEYİ NASİP ETSİN. Amin)
(SEVGİ, MUHABBET, DOSTLUK İNSANIN VE ÖZELLİKLE BİZ MÜSLÜMANLARIN OLMAZSA OLMAZIDIR. BU SEBEPLE BU YAZIYI BİRKEZ DAHA OKUMANIZI VE İNŞALLAH UYGULAMANIZI DİLERİM. SİZİ SEVİYORUM.)
7 Haziran 2015 Genel Seçimine çok az kaldı. Toplumda bir gerginlik var. Dostane sohbetlerimiz devam ederken konu siyasete gelince neredeyse birbirimizle yaka paça kavga edeceğiz.
Bugünler gelir geçer ama o kırgınlıklar kalıcı iz bırakıyor. Hani duyarız ya, senin görüşüne saygı duyuyorum diye... Aslında hepimiz öyle olmalıyız.
Allah birbirinin aynı milyonlarca hayvan yarattı. Penguen, arı, karınca, koyun, keçi gibi... Ama hem yüzleri, renkleri, gözleri, saçları, boyları, vs. farklı milyonlarca insan yaratmıştır.
Yüz olarak birbirinin birebir aynısı olan insan hiç yokken, düşünce yapısı olarak da birbirinin aynısı olan hiç insan yoktur.
Onun için Necmeddîni Kübrâ Hazretleri buyurur ki: “Allâh’a giden yollar, mahlûkların nefesleri kadar çoktur.” O yüzden karşımızdakine saygı duymalıyız.
Sağcı da, solcu da hepsi huzurlu özgür bir ülke istiyor. Bizim her görüşten komşularımız vardır. Hepsi dürüst, çalışkan, ahlaklı, namuslu insanlardır.
Şundan eminim, vatan bölünsün, halk fakirleşsin, gelişmesin diyen hiç kimse yoktur. Çanakkale’de, Kore’de, Kıbrıs’ta şehit olan askerlerin kimisi sağcı, kimisi solcuydu.
Bugün bir savaş çıksa hepbirden cepheye koşarız. Dinimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız bir, köyümüz bir, camimiz bir, okulumuz, işyerimiz, milli takımımız bir, aynı trafikteyiz...
Sohbetlerimizde siyasi konulardan kaçınalım. Tartışmaya giren insanlar savundukları liderleri kendi güzel düşüncelerine göre iyi olduğuna inandıkları için savunuyorlar.
Ben siyasi asla yazmadım ve yazmam da. Diyelim ki, siz bir lideri, sizce iyi olduğu için savunurken, karşınızdaki kişi de liderinin iyi olduğuna inanıyor ki savunuyor.
Gerçeği ancak Allah bilir. Liderler geçici, yarın o komşumuzla, arkadaşımızla hep yüzyüze görüşeceğiz. Kabe yıkmaktan beterdir mümin kalbini kırmak, değer mi Allah aşkına?
Keşke liderler birbirini düşman gibi görmeseler, keşke herkes birbirini gerçekten sevseler..
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır” (İbn-i Ebi’d-Dünya, Kitabu’s-Samt, No: 27)
Geçen yıl yerel seçimler öncesi bir anım şöyle: (Mart 2014)
İki değerli komşu amca camiden ikindi namazından çıkınca beni ziyarete geldiler. Çünkü engelli ve hastaları ziyaretin sevabının büyüklüğünü biliyorlardı. Herneyse...
Odamda babamda vardı. Dördümüz sohbet ederken konu seçimlerden açıldı. Aynı kıbleye dönüp yanyana namaz kılan iki insan birden değişti.
İkisi de vatanın, milletin hayrını destekledikleri partide görüyorlardı. İkisi de parti liderleri hakkında tartışırken kırıcı sözler söylediler. Surat ifadelerinden birbirlerine kırıldıklarını anladım.
Sonra saate baktılar. Akşam namazı için tekrar camiye gitmek için müsade istediler. Aslında ben de çok üzüldüm. Liderlerdeki bu gerilim cami cemaatini bile etkilemişti.
Aradan bir hafta geçince, o amcalardan bitanesi yine bana uğradı. Ben, o olaya çok üzüldüğümü söyledim. Biz onunla ogünden beri hiç görüşmedik ama ben hacı abimi kırmış olabilirim diye hala üzülüyorum, dedi.
Dedim ki, hadi al telefonu eline ara, bir helalik al, kalp kırmaya değmez bu konuda. Haklısın deyip yanımda hemen aradı.
Kalbini kırdım, o günden beri hep düşündüm ama aramaya korktum, hakkını helal et, dedi. Meğer öteki amca da o günden beri hep kafasına takıyormuş.
İkisi de telefonda birbirinden af dileyip helalleştiler. Sonunda giderken, Celal, Allah senden razı olsun, aramama sen vesile oldun, sağol, dedi. Ben de çok mutlu oldum.
Karşımızdakinin görüşüne saygı duymak onun kalbini kırmamaktır.
Allah’ım, ülkemize yönelik iç ve dış hain şer odaklarının kurduğu tuzak, hile, oyunlarına bizleri düşürme… onlara fırsat verme.
Allah’ım, askerimize, polisimize tüm güvenlik güçlerimize işlerinde uyanıklık ve başarı lütfet. Milletimize basiret ve sağduyu ver. Birlik ve beraberlikten ayırma.
Allah’ım, ülkemize bolluk, bereket ver. Miletimizi hep veren el yap. AMİN
Ben tekerlekli sandalyede bir engelliyim. 19 yıl önce babama doktorlar “Bu çocuk hiçbir iş yapamaz, götür evine yatsın” demişler. Fakat Allah her şeyi işitir, görür.
Allah kaderimde öyle bir iş nasip etti ki, hem mesleğime göre bilgisayar başındaydı, hem de işyeri evime yakındı.
Gerçekten ben o doktorun dediği gibi, sonraları yatalak hale geldim ama Allah’a şükür babam var. Babam giydirdi, banyo yaptırdı, tuvalete götürdü, tekerlekli sandalyeye bindirdi, işe götürüp getirdi. Allah babamdan razı olsun.
Allah devletimize de zeval (yokluk) vermesin. Devletimizin biz engellilere verdiği erken emeklilik hakkı ile 16 yıl çalışarak 2010 da emekli oldum elhamdülillah...
Ben yedi yıldır namaz kılıyorum. Teyemmümle tekerlekli sandalyede kılıyorum. Çalışırken kılamazdım ama eve gelince kılamadığım namazları kaza ederdim.
Emekli olduğumdan beri hamdolsun namazlarımı kaçırmadan kılıyorum. Artık duamı uzunca yapabiliyorum.
Evimizin yakınına yeni bir mescit yapıldı. Sokaktan girişi düz ve kolay. Babam Allah razı olsun her Cuma sabah kahvaltıdan sonra banyo yaptırıyor ve tekerlekli sandalyeyle o mescite Cuma namazına götürüyor. Camiye girerken de götürdüğümüz nemli bezle tekerleri güzelce temizliyor.
Fakat Cuma namazı için mescite girince bazılarının bana bakışlarından şunu anlıyorum: “Sen engellisin. Canım Cuma namazı sana farz değil ki.” Bunun bende farkındayım ama birde şöyle düşünsek:
Devletimiz camileri tüm vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onunda hakkıdır.
Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu J Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…
Eskiden 9-10 yaş çocukları namaza alıştırmak için Cuma namazlarına götürürlermiş. Cuma namazından çıkınca dedesi çocuğun elinden tutup dondurmacı, tatlıcı, lunapark gibi yerlere götürürlermiş. Bu adet günümüzde biraz unutuldu. Ama babam bu adeti uyguluyor. Nasıl mı?
Ben hareketsizlikten epey kilo aldım. Emekli olduğumdan beri diyetteyim. Günde az az iki öğün yiyorum. Sebze meyve ağırlıklı besleniyorum. Fakat babam haftada bir bana ödül veriyor.
Her Cuma, namazdan çıkınca dönerciye gidiyoruz. Bir hafta diyetin ardından o döner ne lezzetli geliyor bilseniz. Böylelikle babam hala o adeti yaşatıyor hamdolsun.
Her Cuma sabah banyodan önce sevdiğim dostların bazısını telefonla arayıp Cumalarını tebrik ediyorum. Hayırlı cumalar diyorum. Böylece Allah muhabbetimizi artırıyor hamdolsun.
Sevgili dostum Efkan Vural hocam her zaman benim için okuldan çıkıp bulunduğum mescite gelir sağolsun. Geçen Cuma namazı çıkışında Efkan hocam “Celal sen bu namazdan çıkışta yemeğe gidiyorsunuz ya, inşallah onunla ilgili bir yazı yazar mısın” dedi. Bende olur hocam dedim ve bu yazıyı yazdım.
Allah'ın bana nasip ettiği nimetleri saymaya kalksam bitiremem . En büyük nimetim anne ve babamın sağlıklı ve yanımda olması ... Allah anne ve babamdan razı olsun , sağlıklı ve hayırlı uzun ömür versin.
Anne veya babası vefat etmiş olanlarımız mutlaka vardır. Ayrılıklarımız sadece kısacık bu fani dünyada olsun. Allah lütfuyla bizleri sonsuz hayatımız cennetinde de birbirimizden ayırmasın.
“Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür."
(İbrahim suresi, 34. ayet)
Allah kaderimde öyle bir iş nasip etti ki, hem mesleğime göre bilgisayar başındaydı, hem de işyeri evime yakındı.
Gerçekten ben o doktorun dediği gibi, sonraları yatalak hale geldim ama Allah’a şükür babam var. Babam giydirdi, banyo yaptırdı, tuvalete götürdü, tekerlekli sandalyeye bindirdi, işe götürüp getirdi. Allah babamdan razı olsun.
Allah devletimize de zeval (yokluk) vermesin. Devletimizin biz engellilere verdiği erken emeklilik hakkı ile 16 yıl çalışarak 2010 da emekli oldum elhamdülillah...
Ben yedi yıldır namaz kılıyorum. Teyemmümle tekerlekli sandalyede kılıyorum. Çalışırken kılamazdım ama eve gelince kılamadığım namazları kaza ederdim.
Emekli olduğumdan beri hamdolsun namazlarımı kaçırmadan kılıyorum. Artık duamı uzunca yapabiliyorum.
Evimizin yakınına yeni bir mescit yapıldı. Sokaktan girişi düz ve kolay. Babam Allah razı olsun her Cuma sabah kahvaltıdan sonra banyo yaptırıyor ve tekerlekli sandalyeyle o mescite Cuma namazına götürüyor. Camiye girerken de götürdüğümüz nemli bezle tekerleri güzelce temizliyor.
Fakat Cuma namazı için mescite girince bazılarının bana bakışlarından şunu anlıyorum: “Sen engellisin. Canım Cuma namazı sana farz değil ki.” Bunun bende farkındayım ama birde şöyle düşünsek:
Devletimiz camileri tüm vatandaşlarının hizmetine sunmuştur. Engelli de bir vatandaştır. Camiye gitmek onunda hakkıdır.
Ayrıca camide yanımdaki yaşlı amca da sandalyede kılıyor. Benim sandalyem tekerli… Fark bu J Keşke tüm camilerimiz engellilere uygun olsa…
Eskiden 9-10 yaş çocukları namaza alıştırmak için Cuma namazlarına götürürlermiş. Cuma namazından çıkınca dedesi çocuğun elinden tutup dondurmacı, tatlıcı, lunapark gibi yerlere götürürlermiş. Bu adet günümüzde biraz unutuldu. Ama babam bu adeti uyguluyor. Nasıl mı?
Ben hareketsizlikten epey kilo aldım. Emekli olduğumdan beri diyetteyim. Günde az az iki öğün yiyorum. Sebze meyve ağırlıklı besleniyorum. Fakat babam haftada bir bana ödül veriyor.
Her Cuma, namazdan çıkınca dönerciye gidiyoruz. Bir hafta diyetin ardından o döner ne lezzetli geliyor bilseniz. Böylelikle babam hala o adeti yaşatıyor hamdolsun.
Her Cuma sabah banyodan önce sevdiğim dostların bazısını telefonla arayıp Cumalarını tebrik ediyorum. Hayırlı cumalar diyorum. Böylece Allah muhabbetimizi artırıyor hamdolsun.
Sevgili dostum Efkan Vural hocam her zaman benim için okuldan çıkıp bulunduğum mescite gelir sağolsun. Geçen Cuma namazı çıkışında Efkan hocam “Celal sen bu namazdan çıkışta yemeğe gidiyorsunuz ya, inşallah onunla ilgili bir yazı yazar mısın” dedi. Bende olur hocam dedim ve bu yazıyı yazdım.
Allah'ın bana nasip ettiği nimetleri saymaya kalksam bitiremem . En büyük nimetim anne ve babamın sağlıklı ve yanımda olması ... Allah anne ve babamdan razı olsun , sağlıklı ve hayırlı uzun ömür versin.
Anne veya babası vefat etmiş olanlarımız mutlaka vardır. Ayrılıklarımız sadece kısacık bu fani dünyada olsun. Allah lütfuyla bizleri sonsuz hayatımız cennetinde de birbirimizden ayırmasın.
“Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür."
(İbrahim suresi, 34. ayet)
Önceden engellileri görürdüm fakat görmezden gelir geçerdim. Bu Friedreich Ataksisi hastalığının bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.
Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)
Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.
Hayatta en büyük nimetim, annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor. Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor. Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.
Merak edenler buradan babamın beni yataktan tuvalete götürüşünü ve vinçle klozet üzerinde nasıl kaldırdığını izleyebilirler:
http://www.youtube.com/watch?v=RlON3jULbLc
Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın, demiş.
Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla 16 yıl çalıştım ve emekli oldum.
Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.
Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.
Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.
Sağlıklı insanlar engellilere bakıp şükretmeliler. Ama, çok şükür deyip kulak memelerini çekmek değil de, ibadet ederek Allah’a teşekkür etmeliler.
Engelliler, sağlıklı insanlara şükretmeleri için vesiledir evet ama aynı zamanda engelli insan sağlıklı insanlara ibretlik örnek olmalıdır.
Namaz kılan bir engelliyi gören veya evde oturmak yerine çalışan bir engelliyi gören boş oturup vakit öldüren sağlıklı insanlar, hallerini gözden geçirmeliler.
İnsan, ezelde ruhlar aleminde Rabbine seni seviyorum, sana aşığım, demişti. Cenab-ı Allah, mademki öyle, o halde aşkını ispatla, diye bizi bu dünyaya sabır ve şükür imtihanına gönderdi. Giriş yazısında anlatmıştık.
Ama biz insanlar, nefsin arzu ve isteklerinin peşinde koşmaktan geldiğimiz yeri, verdiğimiz sözü, gideceğimiz yeri, aslında Allah’ı unuturuz.
Ama Rabbimiz öylesine merhametlli ki… Kusurlarımıza bakmadan, unutkanlığımızı, gafletimizi, cehaletimizi hoşgörür, yine de merhamet eder.
Bu merhamet neticesinde, kendisini hatırlatmak için, yani Kıblemizi Zat’ına çevirmemiz için şahsımıza özel peygamberler gönderir.
Bu elçiler aklını kullananlar için Dön Rabbine diyen uyarıcılardır.
Bu elçilerin adı, acı, keder, ızdırap, bela, hastalıktır…
“Gönüle gamdan kederden bir peygamber gelince, ötelerden Cebrail de gönüle iner. Düşünce, Meryem gibi yüzlerce İsa’ya gebe kalır.”
Allah kusurlarıma bakmadan bana Friedreich Ataksisi hastalığı peygamberini bana özel gönderdi. Gafletten uyandırdı, bu hastalık sayesinde doğruyu buldum.
Engelli olmak bana Alah’ın hediyesidir.
3 Aralık Dünya Engelliler Gününüz kutlu olsun kader arkadaşlarım. Bu Gün, kalplerinde engel olmayan yüce gönüllü bütün insanların empati yapmalarına vesile olsun inşallah.
Dert etme!
Duâ et,
Hepsi imtihan, geçecek bir gün elbet...
Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)
Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.
Hayatta en büyük nimetim, annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor. Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor. Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.
Merak edenler buradan babamın beni yataktan tuvalete götürüşünü ve vinçle klozet üzerinde nasıl kaldırdığını izleyebilirler:
http://www.youtube.com/watch?v=RlON3jULbLc
Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın, demiş.
Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla 16 yıl çalıştım ve emekli oldum.
Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.
Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.
Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.
Sağlıklı insanlar engellilere bakıp şükretmeliler. Ama, çok şükür deyip kulak memelerini çekmek değil de, ibadet ederek Allah’a teşekkür etmeliler.
Engelliler, sağlıklı insanlara şükretmeleri için vesiledir evet ama aynı zamanda engelli insan sağlıklı insanlara ibretlik örnek olmalıdır.
Namaz kılan bir engelliyi gören veya evde oturmak yerine çalışan bir engelliyi gören boş oturup vakit öldüren sağlıklı insanlar, hallerini gözden geçirmeliler.
İnsan, ezelde ruhlar aleminde Rabbine seni seviyorum, sana aşığım, demişti. Cenab-ı Allah, mademki öyle, o halde aşkını ispatla, diye bizi bu dünyaya sabır ve şükür imtihanına gönderdi. Giriş yazısında anlatmıştık.
Ama biz insanlar, nefsin arzu ve isteklerinin peşinde koşmaktan geldiğimiz yeri, verdiğimiz sözü, gideceğimiz yeri, aslında Allah’ı unuturuz.
Ama Rabbimiz öylesine merhametlli ki… Kusurlarımıza bakmadan, unutkanlığımızı, gafletimizi, cehaletimizi hoşgörür, yine de merhamet eder.
Bu merhamet neticesinde, kendisini hatırlatmak için, yani Kıblemizi Zat’ına çevirmemiz için şahsımıza özel peygamberler gönderir.
Bu elçiler aklını kullananlar için Dön Rabbine diyen uyarıcılardır.
Bu elçilerin adı, acı, keder, ızdırap, bela, hastalıktır…
“Gönüle gamdan kederden bir peygamber gelince, ötelerden Cebrail de gönüle iner. Düşünce, Meryem gibi yüzlerce İsa’ya gebe kalır.”
Allah kusurlarıma bakmadan bana Friedreich Ataksisi hastalığı peygamberini bana özel gönderdi. Gafletten uyandırdı, bu hastalık sayesinde doğruyu buldum.
Engelli olmak bana Alah’ın hediyesidir.
3 Aralık Dünya Engelliler Gününüz kutlu olsun kader arkadaşlarım. Bu Gün, kalplerinde engel olmayan yüce gönüllü bütün insanların empati yapmalarına vesile olsun inşallah.
Dert etme!
Duâ et,
Hepsi imtihan, geçecek bir gün elbet...
13 Kasım 2015'te Fransa’da kanlı terör hadisesi oldu. 130’a yakın insan öldü.
Öncelikle söylemek istiyorum, bu olayı yapan ve azmettirenlerin İslam’la, müslümanlıkla yakından, uzaktan en küçük alakaları olduğunu sanmıyorum. Delilim de şu ayettir:
“…Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (suçsuz) bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir!..” (Maide suresi, 32. ayet)
Müslüman sadece sulhün, barışın ve huzurun sembolüdür ve hep öyle olmalıdır. Bu sebeple hiçbir teröristin Müslüman olması mümkün olmadığı gibi, hakiki bir Müslümanın da terörist olması söz konusu olamaz.
İslam güzel ahlaktır. Peygamber Efendimiz SAV Mekke’nin fethine giderken ordunun güzergahını S şeklinde değiştiriyor. Sebebi ne biliyor musunuz?
Bir köpek yavrularını emziriyor. Haberi alan Efendimiz SAV, o köpeğin başına bir sahabiyi görevlendiriyor. Ve ordu sırf o köpeği rahatsız etmemek için yolunu değiştiriyor. (eş-Şâmî, Sübülü`l-hüda ve`r-reşâd, VII,51.)
Savaşta bile çocuk, kadın, yaşlıları öldürmeyi, hatta ağaçlara zarar vermeyi yasaklayan İslam dini, nasıl olur da terörle özdeşleştiriliyor.
Evet ben onların ölülerine yas tutalım, demiyorum. Güya bu eylem Hz. Muhammed’i SAV korumak için yapılmış. Fakat islam barış, sevgi, hoşgörü dinidir.
Şimdi acizane öngörülerim şöyle:
*** Nefret, kin nefreti doğurur. Adamlar şimdi intikam alacaz diye, tüm Ortadoğuyu kan gölüne çevirebilirler. Binlerce masum müslüman kardeşimiz ölebilir.
*** Avrupa tamamen mültecilere kapılarını kapatabilir, açlık ve soğuğa terkedebilir.
*** Avrupa’da ve tüm dünyada müslümanlar toplumdan dışlanabilir, özellikle gurbetçilerimiz.
Allah aklımızı nefretle değil, basiretle kullanmamızı nasip etsin.
***
Sanıyorum bütün dünyanın toptan rehabiliteye ihtiyacı var, ben de dahil. Acizane bütün televizyon kanallarında dünya, bütün cazibesiyle kendine çekiyor.
Sosyal yaşantımızda da sinema, AVM, park, piknik, plaj, TV, internet ile dünya sevgisi o kadar içimize işlemiş ki..
Duyduğumuz vefat haberleri, kaybettiğimiz sevdiklerimiz bile bizi gaflet uykusundan uyandıramıyor. Bir süre sonra tekrar eski aktif sosyal hayatımıza dönüyoruz.
Baba veya annesini kaybettikten sonra bile tövbe edip namaza başlayan insana çok az rastladım.
Oysa hepimiz birgün öleceğimizi biliyoruz. Ama dünya sevgisi bunu unutturuyor.
İnsanlığın İftihar Tablosu, Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor:
“Lezzetleri kesip atan ölümü çokça anınız.” (Tirmizî)
Hz. Ömer’in şu meşhur kıssasını duymuşşunuzdur:
Halife Hazreti Ömer (r.a.) Hilâfeti zamanında belki birgün olur da bir haksızlık yaparım korkusuyla kendisine hergün ölümü hatırlatması için kendi kesesinden bir memur tutmuştu.
Bu memur hergün Halifenin yanına gelir: «Ölüm var ya Ömer!» der giderdi.
Hatta birçok kerre Hazreti Ömer, bu memuru gittiği yerlere yanında götürür, günde birkaç defa memur aynı kelimeyi tekrarlayarak Hazreti Ömer'e ölümü hatırlatırdı.
Yine bir gün memur Halifenin huzuruna çıkıp: «Ölüm var ya Ömer!..» diye ikaz ettikten sonra Hazreti Ömer:
— Artık seni bu vazifeden azlediyorum, dedi. Memur:
— Ya Ömer bu güzel huyundan vaz mı geçiyorsun? Halbuki sen bunu âdet haline getirmiştin. Seni bundan vazgeçiren cebeb nedir? diye sordu.
Hazreti Ömer (r.a.):
— Artık sakalıma ak düştü. Ölümü bana haber veren, şimdi her zaman benimle beraber olduğu için, senin ikazına lüzum kalmadı, buyurdu.
Eskiden mezarlıklar şehrin tam ortasına yaptırıldı ki, hergün önünden geçenler ibret alsın.
Sanırım 10-15 yıl önce bir tanıdığın babası ölmüştü. Cenaze için kasabalarına gittik.
Şehrin ortasındaki camide cenaze namazı kılındı. Sonra cenaze, birkaç kilometre ilerdeki mezarlığa kasaba sokaklarında kalabalığın omuzlarında götürüldü. Neden diye sordum.
Tüm esnaflar ve kasabalılar tabutu görsün, ölümü hatırlasın, birgün kendilerinin de o tabutta mezarlığa götürüleceğini düşünsünler, gaflete dalmasınlar diye, imiş…
Evet ölümü unuttuk, hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Kuzenim bu yüzden çok sık mezarlığa gidiyor ve ölmüş yakınlarını ziyaret ediyor…
Ölümü hatırlamak bizi dünyanın fani olduğunu unutturmayan bir ilaçtır.
Allah hepimizi Sırat-ı Müstakim’de sabit eylesin…
Öncelikle söylemek istiyorum, bu olayı yapan ve azmettirenlerin İslam’la, müslümanlıkla yakından, uzaktan en küçük alakaları olduğunu sanmıyorum. Delilim de şu ayettir:
“…Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (suçsuz) bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir!..” (Maide suresi, 32. ayet)
Müslüman sadece sulhün, barışın ve huzurun sembolüdür ve hep öyle olmalıdır. Bu sebeple hiçbir teröristin Müslüman olması mümkün olmadığı gibi, hakiki bir Müslümanın da terörist olması söz konusu olamaz.
İslam güzel ahlaktır. Peygamber Efendimiz SAV Mekke’nin fethine giderken ordunun güzergahını S şeklinde değiştiriyor. Sebebi ne biliyor musunuz?
Bir köpek yavrularını emziriyor. Haberi alan Efendimiz SAV, o köpeğin başına bir sahabiyi görevlendiriyor. Ve ordu sırf o köpeği rahatsız etmemek için yolunu değiştiriyor. (eş-Şâmî, Sübülü`l-hüda ve`r-reşâd, VII,51.)
Savaşta bile çocuk, kadın, yaşlıları öldürmeyi, hatta ağaçlara zarar vermeyi yasaklayan İslam dini, nasıl olur da terörle özdeşleştiriliyor.
Evet ben onların ölülerine yas tutalım, demiyorum. Güya bu eylem Hz. Muhammed’i SAV korumak için yapılmış. Fakat islam barış, sevgi, hoşgörü dinidir.
Şimdi acizane öngörülerim şöyle:
*** Nefret, kin nefreti doğurur. Adamlar şimdi intikam alacaz diye, tüm Ortadoğuyu kan gölüne çevirebilirler. Binlerce masum müslüman kardeşimiz ölebilir.
*** Avrupa tamamen mültecilere kapılarını kapatabilir, açlık ve soğuğa terkedebilir.
*** Avrupa’da ve tüm dünyada müslümanlar toplumdan dışlanabilir, özellikle gurbetçilerimiz.
Allah aklımızı nefretle değil, basiretle kullanmamızı nasip etsin.
***
Sanıyorum bütün dünyanın toptan rehabiliteye ihtiyacı var, ben de dahil. Acizane bütün televizyon kanallarında dünya, bütün cazibesiyle kendine çekiyor.
Sosyal yaşantımızda da sinema, AVM, park, piknik, plaj, TV, internet ile dünya sevgisi o kadar içimize işlemiş ki..
Duyduğumuz vefat haberleri, kaybettiğimiz sevdiklerimiz bile bizi gaflet uykusundan uyandıramıyor. Bir süre sonra tekrar eski aktif sosyal hayatımıza dönüyoruz.
Baba veya annesini kaybettikten sonra bile tövbe edip namaza başlayan insana çok az rastladım.
Oysa hepimiz birgün öleceğimizi biliyoruz. Ama dünya sevgisi bunu unutturuyor.
İnsanlığın İftihar Tablosu, Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor:
“Lezzetleri kesip atan ölümü çokça anınız.” (Tirmizî)
Hz. Ömer’in şu meşhur kıssasını duymuşşunuzdur:
Halife Hazreti Ömer (r.a.) Hilâfeti zamanında belki birgün olur da bir haksızlık yaparım korkusuyla kendisine hergün ölümü hatırlatması için kendi kesesinden bir memur tutmuştu.
Bu memur hergün Halifenin yanına gelir: «Ölüm var ya Ömer!» der giderdi.
Hatta birçok kerre Hazreti Ömer, bu memuru gittiği yerlere yanında götürür, günde birkaç defa memur aynı kelimeyi tekrarlayarak Hazreti Ömer'e ölümü hatırlatırdı.
Yine bir gün memur Halifenin huzuruna çıkıp: «Ölüm var ya Ömer!..» diye ikaz ettikten sonra Hazreti Ömer:
— Artık seni bu vazifeden azlediyorum, dedi. Memur:
— Ya Ömer bu güzel huyundan vaz mı geçiyorsun? Halbuki sen bunu âdet haline getirmiştin. Seni bundan vazgeçiren cebeb nedir? diye sordu.
Hazreti Ömer (r.a.):
— Artık sakalıma ak düştü. Ölümü bana haber veren, şimdi her zaman benimle beraber olduğu için, senin ikazına lüzum kalmadı, buyurdu.
Eskiden mezarlıklar şehrin tam ortasına yaptırıldı ki, hergün önünden geçenler ibret alsın.
Sanırım 10-15 yıl önce bir tanıdığın babası ölmüştü. Cenaze için kasabalarına gittik.
Şehrin ortasındaki camide cenaze namazı kılındı. Sonra cenaze, birkaç kilometre ilerdeki mezarlığa kasaba sokaklarında kalabalığın omuzlarında götürüldü. Neden diye sordum.
Tüm esnaflar ve kasabalılar tabutu görsün, ölümü hatırlasın, birgün kendilerinin de o tabutta mezarlığa götürüleceğini düşünsünler, gaflete dalmasınlar diye, imiş…
Evet ölümü unuttuk, hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Kuzenim bu yüzden çok sık mezarlığa gidiyor ve ölmüş yakınlarını ziyaret ediyor…
Ölümü hatırlamak bizi dünyanın fani olduğunu unutturmayan bir ilaçtır.
Allah hepimizi Sırat-ı Müstakim’de sabit eylesin…
Ölüm,... insanlık tarihi başladığından beri değişmeyen ve değişmeyecek tek gerçek, ölüm...
10 Ekim 2015 Cumartesi günü kanlı bir eylem gerçekleşti biliyorsunuz. Ankara Garı’nın önünde toplanan binlerce insan içinde iki hain intihar bombacısı ardarda kendilerini patlattı.
Şu an 97 ölü ve yüzlerce yaralı var. Ölüm bize o kadar yakın ki…
2014’te de hainler yine Kızılay Kumrular sokakta bomba patlatmış, onlarca kişi ölmüştü.
Niye hatırlattım bunu. Çünkü babamın içinde bulunduğu otobüs saniyelerle o patlamadan kurtulmuştu. Babam o dehşetli dakikaları uzun süre unutamamıştı.
Yani demem o ki, her an sevdiklerimizi bırakıp bu dünyaya veda edebiliriz.
Allah birlik beraberlik, huzurumuzu bozdurmasın. Allah patlamalardaki ölenlere rahmet etsin, yaralılara acil şifa versin. Allah yakınlarına sabr-ı cemil versin…
10 Ekim 2015 Cumartesi günü kanlı bir eylem gerçekleşti biliyorsunuz. Ankara Garı’nın önünde toplanan binlerce insan içinde iki hain intihar bombacısı ardarda kendilerini patlattı.
Şu an 97 ölü ve yüzlerce yaralı var. Ölüm bize o kadar yakın ki…
2014’te de hainler yine Kızılay Kumrular sokakta bomba patlatmış, onlarca kişi ölmüştü.
Niye hatırlattım bunu. Çünkü babamın içinde bulunduğu otobüs saniyelerle o patlamadan kurtulmuştu. Babam o dehşetli dakikaları uzun süre unutamamıştı.
Yani demem o ki, her an sevdiklerimizi bırakıp bu dünyaya veda edebiliriz.
Allah birlik beraberlik, huzurumuzu bozdurmasın. Allah patlamalardaki ölenlere rahmet etsin, yaralılara acil şifa versin. Allah yakınlarına sabr-ı cemil versin…
''İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız, kendi kendini öğütür.'' demiş.
Ya şu bayramlar hiç yasanmasın
Ya da bayramda et yemeyen kalmasın
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola
Ya da bayramda et yemeyen kalmasın
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola
Memleketim Konya Ereğli yerel bir haber sitesinde köşe yazarlığına başladım.
işte ilk yazım :
http://www.erturkhaber.com/celalin-penceresinden/
işte ilk yazım :
http://www.erturkhaber.com/celalin-penceresinden/
tassavuf edebiyatının en önemli alimlerinden biri.
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevgi için
Dost'un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim
***
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz
(bkz:Allah bizleri sevgisiz bırakmasın)...
Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevgi için
Dost'un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim
***
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz
(bkz:Allah bizleri sevgisiz bırakmasın)...
Öncelikle, Peygamber Efendimizin SAV tavsiyeleri uyarınca şu üç şeyi prensip edindim:
* Acıkmadan yemek yemem. Annem sorunca daha acıkmadım, akşam namazından sonra hazırla anneciğim, derim mesela.
* Tam doymadan yemeyi bırakırım. Nefsime, biz dünyaya yemek yemeye gelmedik, sabret, inşallah cennette tonlarca kebap, baklava yiyeceksin Celal, bu kadar yeter, ölmezsin, derim.
* Günde iki ana öğün yemek yeter. Sabah ve akşam…
* Acıkmadan yemek yemem. Annem sorunca daha acıkmadım, akşam namazından sonra hazırla anneciğim, derim mesela.
* Tam doymadan yemeyi bırakırım. Nefsime, biz dünyaya yemek yemeye gelmedik, sabret, inşallah cennette tonlarca kebap, baklava yiyeceksin Celal, bu kadar yeter, ölmezsin, derim.
* Günde iki ana öğün yemek yeter. Sabah ve akşam…
1-Toplumun bir gerçeği olan “Engelli vatandaşlarımızın” farkında olmalıyız.
2-Engelli olan kimselerle iyi ilişkiler için de olmalıyız.
3-Komşu,akraba ve çevremizde yaşayan engellilerle dostluk kurmalıyız.Onlarla zaman zaman görüşmeliyiz.
4-Engellilerin en fazla ihtiyaç duydukları şey, dostluk ve arkadaşlıktır.
5-Onları yalnızlığa itmemeliyiz.
6-Unutmamalıyız ki engelli kişilerden de öğreneceğimiz çok şey vardır.
7-Engelli kişilerin dua listesine girmek istiyorsak,onlarla iyi ilişkiler kurmalıyız.
8-Sigara içerek ve alkol alarak kendi kendimize kıymamalıyız.
9-Allah vucüdumuzu bize emanet olarak vermiştir. Emanete ihanet etmemeliyiz.
10-Her zaman sağlığımıza dikkat etmeliyiz.
2-Engelli olan kimselerle iyi ilişkiler için de olmalıyız.
3-Komşu,akraba ve çevremizde yaşayan engellilerle dostluk kurmalıyız.Onlarla zaman zaman görüşmeliyiz.
4-Engellilerin en fazla ihtiyaç duydukları şey, dostluk ve arkadaşlıktır.
5-Onları yalnızlığa itmemeliyiz.
6-Unutmamalıyız ki engelli kişilerden de öğreneceğimiz çok şey vardır.
7-Engelli kişilerin dua listesine girmek istiyorsak,onlarla iyi ilişkiler kurmalıyız.
8-Sigara içerek ve alkol alarak kendi kendimize kıymamalıyız.
9-Allah vucüdumuzu bize emanet olarak vermiştir. Emanete ihanet etmemeliyiz.
10-Her zaman sağlığımıza dikkat etmeliyiz.
Bugün kendinize bir iyilik yapın. Çevrenizdeki akraba, dost, komşulardan veya tanımasanızda evini bildiğiniz bir hasta veya engelliyi ziyaret ederek sevindirin...
Evet sevindirin. Çünkü benim gibi bütün engelliler her kapı çalışında televizyonun sesini kapatırlar, acaba bir ziyaretçi mi gelmiş, diyerek kulak kabartırlar.
Hoş sohbetinizle ona moral verin ve eğer bir sıkıntınız varsa, ondan samimi bir dua isteyerek kendinize iyilik yapın. Çok hadiste, hastaların duasının makbuluyeti haber veriliyor.
Kur’ân-ı Kerim’de “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan suresi, 77.ayet) diye buyuran Cenab-ı Hak, insanın yaradılış gayesinden birinin de duâ olduğunu beyan ediyor.
Samimi duâ etmenin ve Allah’a yalvarmanın bir sebebi olan hastalıklar, insana acizliğini zayıflığını hissettirir. İnsan da dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip o acizlik ve zayıflığın diliyle çok içten, riyasız bir duâ eder.
Şöyle bir misal vermek istiyorum: Normal günlerde bir annenin çocuğuna muamelesi nasıldır? Bazen bağırır, bazen terlik :) Ama çocuğu hastalandığında annenin varolan o şefkati coşar.
Battaniyelerle üstünü örtmeler, sıcak tarhana çorbaları, hatta çocuğun canı bişey istese, annesi, kar da yağsa koşa koşa markete giderek alır.
İşte annelere o şefkati veren Rabb-i Rahim’imiz, kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse, üstüne birde ibadet ederse onun ettiği duaları kabul etmez mi hiç?
Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.
Evet sevindirin. Çünkü benim gibi bütün engelliler her kapı çalışında televizyonun sesini kapatırlar, acaba bir ziyaretçi mi gelmiş, diyerek kulak kabartırlar.
Hoş sohbetinizle ona moral verin ve eğer bir sıkıntınız varsa, ondan samimi bir dua isteyerek kendinize iyilik yapın. Çok hadiste, hastaların duasının makbuluyeti haber veriliyor.
Kur’ân-ı Kerim’de “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan suresi, 77.ayet) diye buyuran Cenab-ı Hak, insanın yaradılış gayesinden birinin de duâ olduğunu beyan ediyor.
Samimi duâ etmenin ve Allah’a yalvarmanın bir sebebi olan hastalıklar, insana acizliğini zayıflığını hissettirir. İnsan da dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip o acizlik ve zayıflığın diliyle çok içten, riyasız bir duâ eder.
Şöyle bir misal vermek istiyorum: Normal günlerde bir annenin çocuğuna muamelesi nasıldır? Bazen bağırır, bazen terlik :) Ama çocuğu hastalandığında annenin varolan o şefkati coşar.
Battaniyelerle üstünü örtmeler, sıcak tarhana çorbaları, hatta çocuğun canı bişey istese, annesi, kar da yağsa koşa koşa markete giderek alır.
İşte annelere o şefkati veren Rabb-i Rahim’imiz, kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse, üstüne birde ibadet ederse onun ettiği duaları kabul etmez mi hiç?
Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.
Önce indirmek istediğimiz Youtube videosunu açarız ve sayfanın üzerindeki adres çubuğundaki videonun url adresini seçip kopyalarız.
(url adresi;http://www.youtube.com/... diye başlayan web sitenin adresidir.)
Sonra kullandığımız internet explorer'ında yeni bir sayfa ya da yeni bir sekme açarız, ve videoyu indirmek için kullanacağımız şu web sitesini açarız.
Dilerseniz bu sitenin adresini, sık kullanılanlar'a ekleyebilirsiniz ki, daha sonraki video indirmelerinizde hızlıca bu sayfayı açabilirsiniz. İşte bu site:
http://www.youtubevideoindir.org/
Açtığımız bu sitede, gördüğümüz üstteki boş satıra, az önce kopyaladığımız url adresini yapıştırırız ve video indir butonuna tıklarız.
Tıklayınca aynen Youtube'daki gibi o videonun oynatma görüntüsü belirir ve hemen üstünde ise, videonun adının yazılı olduğu, kırmızı renkli bir buton vardır.
Bu kırmızı renkli yazıya tıklayınca, küçük bir pencere açılacaktır.
Bu küçük penceredeki, videoyu hangi türde indirmek istiyorsanız, o linke tıklayın, klasik kaydetme işlemi başlayacaktır.
Ben genelde mp4 video türünde indiriyorum. Mp4 orta kalite linkine tıklıyorum.
***
Şu an hatırıma geldi. Eğer bu site bir şekilde kapanırsa Google'dan, Youtube'dan video indirme, diye aratabilirsiniz ve yeni sitede aynı şekilde url adresini yapıştırarak indirebilirsiniz…
(url adresi;http://www.youtube.com/... diye başlayan web sitenin adresidir.)
Sonra kullandığımız internet explorer'ında yeni bir sayfa ya da yeni bir sekme açarız, ve videoyu indirmek için kullanacağımız şu web sitesini açarız.
Dilerseniz bu sitenin adresini, sık kullanılanlar'a ekleyebilirsiniz ki, daha sonraki video indirmelerinizde hızlıca bu sayfayı açabilirsiniz. İşte bu site:
http://www.youtubevideoindir.org/
Açtığımız bu sitede, gördüğümüz üstteki boş satıra, az önce kopyaladığımız url adresini yapıştırırız ve video indir butonuna tıklarız.
Tıklayınca aynen Youtube'daki gibi o videonun oynatma görüntüsü belirir ve hemen üstünde ise, videonun adının yazılı olduğu, kırmızı renkli bir buton vardır.
Bu kırmızı renkli yazıya tıklayınca, küçük bir pencere açılacaktır.
Bu küçük penceredeki, videoyu hangi türde indirmek istiyorsanız, o linke tıklayın, klasik kaydetme işlemi başlayacaktır.
Ben genelde mp4 video türünde indiriyorum. Mp4 orta kalite linkine tıklıyorum.
***
Şu an hatırıma geldi. Eğer bu site bir şekilde kapanırsa Google'dan, Youtube'dan video indirme, diye aratabilirsiniz ve yeni sitede aynı şekilde url adresini yapıştırarak indirebilirsiniz…
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?