epey bi zamandır hissiz, tatsız, tutsuz yaşıyorum. Tepkim yok tepki veremiyorum. Bu gün mesela mesai saatim bir saat uzatıldı buna kızamadım. Bu kızamama hem dış tepki olarak hem içsel olarak. Kızmama olayı nedendir bilmem ama uzun zamandır bu şekilde gidiyor hayatım. Sadece mesai değil, canımı derinden sıkan konular için de aynı şekilde.
Bir çocuğu bir kaç defa döversin de artık seni dövemeyeceğini kabullenir ya ben de aynı şekilde hissediyorum artık hayata karşı. O kadar sıkıldım ki, o kadar bunaldım ki tarifi mümkün değil. Hayat beni öyle korkuttu ki artık kıymetli ne varsa bi anda yok olacakmış gibi kabul etmişim. Kıymetli olan o şeyler için savaşmayı bırakmışım. Hiç bir şey istediğim gibi olmayacakmış ne yaparsam yapayım olmayacak ı aklıma yer etmiş ve kabullenmişim.
kıymetli olan belki içimizdedir de biz dışarıda arıyoruruzdur.
smmm sözlük yazarlarının itirafları
İnsana sağlığı veren Allah'a şükürler olsun.
İnsan her şeyi unutuyor da, en ihtiyacı olduğu zaman yanında olmayanı, aklını kaybetse unutmuyor.
Ece Temelkuran
İnsan her şeyi unutuyor da, en ihtiyacı olduğu zaman yanında olmayanı, aklını kaybetse unutmuyor.
Ece Temelkuran
Şu başlıkta bir tane itiraf görmedim.
Başlığa biri yazdığında bir suç itirafı gelecek zannediyorum. baş parmağımı hala emiyorum, insanlara değer vermeyeceksin falan yazılıyor.
Başlığa biri yazdığında bir suç itirafı gelecek zannediyorum. baş parmağımı hala emiyorum, insanlara değer vermeyeceksin falan yazılıyor.
kalbin deliler gibi özleyip, aklın hiçbir şey yaptırmaması...
Bugünler var elimde, bir de sözcüklerim... Güzel anılarım da var tabi. Cümle eğip bükme takıntısı ve buna eklenen kuralcılık zor... cüsseli ama gösterişli bir adımın peşinde insanın kendince oynadığı tüm oyunlarda. Sınır demek pek mümkün ama ya ufuk ya martı? Ya o binlercesi yine bile insanda çınlayan tutulmamış sözler, yalnızlığın dayanılmaz itişi, ya okyanustaki inci tanesi...
Bu ülke insanın bahsedildiği kadar irfan ve hikmet sahibi bir toplum olduğuna dair tespit ve fikirlere olan inancım gün geçtikçe azalıyor.
Bu cehaletten öte bir hal...
Bu cehaletten öte bir hal...
Kin beslemek, intikam almak filan hep gençlik enerji siymiş. Şimdi bunlara harcayacağım zamanı işime gücüme ve sevdiklerime harcıyorum. Ayrıca umursanmamak adam olana en büyük ceza olmalı..
bu akşam eve gelirken bi çocuk yanımda bir adam yürüyordu. İleriden bir çocuk koşmaya başladı ben ve yanımdaki adamın ortasına doğru. 7-8 yaşlarında bir çocuk. sonra o çocuk geldi adamın bacağına doğru sarılır gibi yaptı ve adam çocuğa sarılmadı.
ne yaptın şımarmadın di mi bu gün dedi. Adama bir uyuz oldum bir uyuz oldum anlatamam. Yaşamasın lan bu adamlar yok yok yaşasın o çocuk için yaşasın.
ne yaptın şımarmadın di mi bu gün dedi. Adama bir uyuz oldum bir uyuz oldum anlatamam. Yaşamasın lan bu adamlar yok yok yaşasın o çocuk için yaşasın.
Valla şu lafı hiç üşenmeden bir milyon kez yazabilirim; bir insan en çok hangi yönünü ön plana çıkarıyorsa kendisinde en eksik taraf odur. Bunun en iğrenci de dilinden namus, ahlak laflarını düşürmeyip fırsatını bulunca fazla fazla her şeyi kendisi yapan kişiler.
yapmak istediğim hiçbir şeyi yapmıyorum. erteliyorum sürekli...
birisini bir kere sevemediysem bir daha hiç sevemiyorum.
Deplasmanda iyiyim ama iç sahada kötüyüm. Ruhen kötü bir haldeyim... Bir şeyler eksik, yarım kalıyorum maalesef...
içim acıyor, yüreğim kanıyor, cami bahçesine bırakılmış çocuk ağlaması ile karşılık vermek istiyorum.
ona ne kadar muhtaç olduğumu şimdi anlıyordum. ben hayatta yalnız başına yürüyebilecek bir insan değildim. daima onun gibi bir desteğe muhtaçtım. bunlardan mahrum olarak yaşamam mümkün olamazdı. buna rağmen yaşadım.. ama, işte netice meydanda.. eğer buna yaşamak demek caizse, yaşadım.
özlemişim burayı be!
geçen haftalarda Ankara'da çalıştığım işten terfi mi tayin mi ne olduğunu anlamadığım ama deli gibi istediğim durum sebebiyle İstanbul'a geçtim.
Yeni geldiğim yer kartalda yeni açılacak bir öğretmenevi. İnşaat halindeki binada bekçilik yapıyorum. Ayrıca açılış işlemleri ile ilgili yapılması gerekenler ile uğraşıyorum.
Binanın tesisatlarının olduğu bir oda var o odada geçenlerde bir kedi doğum yaptı. Çok güzel dört adet kedi doğurdu. Kedileri görünce ya şimdi kim uğraşacak bunlarla diye geçmedi değil içimde ancak sonra bakmakla yükümlü hissettim kendimi.
Kediler için gidip süt ve mama aldım. Sütü ilk gün içti anne kedi sonra hiç içmedi. Her akşam gelip kapıda miyavlayıp durdu. Dışarı çıkmak istediğini geç anladım. Akşamları kapıyı açıp gece geç saatte geri kapatıyordum. Anne kedi kendini doyurup sonra gelip yavruları emziriyordu.
Bi gün indim aşağıya kediler yok. Oh be dedim almış götürmüş demek ki! Bi hafta ses soluk çıkmadı. Anne kedi yine her akşam gelip miyavlamaya başladı kapıda. Yavruları götürdü diye bende içeri almamaya başladım. Bir, iki, üç, dört gün derken anne kedi artık gelmemeye başladı.
İki üç gün önce katta felaket bir koku yayılmaya başladı. Çalışanlardan biri gelip haber verdi ama ne haber vermek adam ayılıp bayılıyor o derece. Gittim baktım dört yavru kedi de hayatını kaybetmiş ve çürümeye başlamış. Nasıl üzüldüğümü tarif edemem. Mümkün değil bu üzüntünün tarifi. Kendimi katil gibi hissediyorum resmen.
Anne kedi yavruları alıp kata çıkarmış. Komodinin alt çekmecesine koymuş. Bizim komodinler otomatik olarak kapanıyor. Yavru kedileri komodine koyarken çekmece kapanmış ve yavru kediler hayatını kaybetmiş.
Çalışan arkadaş haber verince gittim bir şekilde o yavru kedilerin ölü hallerini aldım. Dışarıda bir çukur kazdım ve gömdüm. Gömerken içim o kadar acıdı ki anlatamam. Bi yavru kedi ile göz göze geldim gömerken. Gözlerimden hiç gitmiyor.
Bu gün ana kediyi gördüm görür görmez hemen içeri geldim. Kapıya çıktıkça karşılaşıyoruz. Kedi beni affet diye bağırasım geliyor ama nafile. Hiçbir şey o kedileri geri getirmiyor.
Yeni geldiğim yer kartalda yeni açılacak bir öğretmenevi. İnşaat halindeki binada bekçilik yapıyorum. Ayrıca açılış işlemleri ile ilgili yapılması gerekenler ile uğraşıyorum.
Binanın tesisatlarının olduğu bir oda var o odada geçenlerde bir kedi doğum yaptı. Çok güzel dört adet kedi doğurdu. Kedileri görünce ya şimdi kim uğraşacak bunlarla diye geçmedi değil içimde ancak sonra bakmakla yükümlü hissettim kendimi.
Kediler için gidip süt ve mama aldım. Sütü ilk gün içti anne kedi sonra hiç içmedi. Her akşam gelip kapıda miyavlayıp durdu. Dışarı çıkmak istediğini geç anladım. Akşamları kapıyı açıp gece geç saatte geri kapatıyordum. Anne kedi kendini doyurup sonra gelip yavruları emziriyordu.
Bi gün indim aşağıya kediler yok. Oh be dedim almış götürmüş demek ki! Bi hafta ses soluk çıkmadı. Anne kedi yine her akşam gelip miyavlamaya başladı kapıda. Yavruları götürdü diye bende içeri almamaya başladım. Bir, iki, üç, dört gün derken anne kedi artık gelmemeye başladı.
İki üç gün önce katta felaket bir koku yayılmaya başladı. Çalışanlardan biri gelip haber verdi ama ne haber vermek adam ayılıp bayılıyor o derece. Gittim baktım dört yavru kedi de hayatını kaybetmiş ve çürümeye başlamış. Nasıl üzüldüğümü tarif edemem. Mümkün değil bu üzüntünün tarifi. Kendimi katil gibi hissediyorum resmen.
Anne kedi yavruları alıp kata çıkarmış. Komodinin alt çekmecesine koymuş. Bizim komodinler otomatik olarak kapanıyor. Yavru kedileri komodine koyarken çekmece kapanmış ve yavru kediler hayatını kaybetmiş.
Çalışan arkadaş haber verince gittim bir şekilde o yavru kedilerin ölü hallerini aldım. Dışarıda bir çukur kazdım ve gömdüm. Gömerken içim o kadar acıdı ki anlatamam. Bi yavru kedi ile göz göze geldim gömerken. Gözlerimden hiç gitmiyor.
Bu gün ana kediyi gördüm görür görmez hemen içeri geldim. Kapıya çıktıkça karşılaşıyoruz. Kedi beni affet diye bağırasım geliyor ama nafile. Hiçbir şey o kedileri geri getirmiyor.
uzun zamandır bu kadar keyifsiz olduğumu hatırlamıyorum maalesef.
iş düzensizliği, ev düzensizliği, gönül yoksunluğu, sınav stresi hep üst üste geliyor.
vücudumda taşıdığım ego sanırım süper ego. çocukluğumdan beri bu bende ileri ölçüde kibir oluşturuyor. kendi kibrimden kendim usandım. düşünüp lan keşke sünepe bi kişilik olsaydım, olabilir miyim acaba diye düşünüyor değilim.
ideallerimin dışında her bokla uğraşıyorum. hayat kalitemden ödün verdikçe veriyorum. uykuya doymayan ben uyuyamaz hale geldim.
iş düzensizliği, ev düzensizliği, gönül yoksunluğu, sınav stresi hep üst üste geliyor.
vücudumda taşıdığım ego sanırım süper ego. çocukluğumdan beri bu bende ileri ölçüde kibir oluşturuyor. kendi kibrimden kendim usandım. düşünüp lan keşke sünepe bi kişilik olsaydım, olabilir miyim acaba diye düşünüyor değilim.
ideallerimin dışında her bokla uğraşıyorum. hayat kalitemden ödün verdikçe veriyorum. uykuya doymayan ben uyuyamaz hale geldim.
hiç sevmem ama hiç sevmem şu miladi yıl başlarını.
yıllar geçti içimdeki travma geçmiyor.
elimde bir adet gül ile, 5 saatlik yol yorgunluğu ile, havanın buz gibi soğukluğu ile yetişmeye çalıştığım 00:00'a yetişememiştim.
bütün bunlar düzensiz hayat ve uykusuzluktan...
yıllar geçti içimdeki travma geçmiyor.
elimde bir adet gül ile, 5 saatlik yol yorgunluğu ile, havanın buz gibi soğukluğu ile yetişmeye çalıştığım 00:00'a yetişememiştim.
bütün bunlar düzensiz hayat ve uykusuzluktan...
Freud diyor ki; “İtiraf edilmemiş hiçbir his asla ölmez.” Bu böyledir. Bilinçaltı dediğimiz çöplük, tamamen ertelenmiş, bastırılmış hislerle doludur. Hepsi, orda öylece nefes alır ve bekler. En alakasız zamanı; rüyaları ve mutlu anları mesela. Söylemeli bekletmeden her şeyi, şuan
Okulu ozledim...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?