Geçenlerde internette bişey okudum.
Bir anne bayan arkadaşına çocuğundan dert yanıyordu.
"Çocuğum çok mükemmel bir çocuk. Sabah kalkınca yatağını kendi topluyor, pijamasını katlayıp dolabına koyuyor. Kahvaltıda kendi çayını kendi dolduruyor. Ödevlerini zamanında yapıyor ve sürekli ders çalışıyor. Ama şekerim ben istiyorum ki çocuğum biraz dağınık olsun da arkasından toplayayım, ona sürpriz yemekler yapayım, istiyorum. Tamam yaramaz olmasın ama azıcık hata yapsın ve gelsin benden af dilesin istiyorum. Anneliği yaşamak istiyorum."
Bu yazıyı okuyunca Peygamber Efendimizin SAV bir Hadis-i Şerifini hatırladım :
"Eğer siz hiç günah işlemez olsaydınız, Allah sizi toptan helak eder, başka insanlar yaratır, onlar günah işlerler, tövbe ederler, kendisi de onları bağışlardı." (Müslim, tevbe,9)
Fakat lütfen bu hadisi yanlış anlamayalım. Yani günah işlemeyi teşvik etmiyor. Aksine, Allah bizi günah işlemeye meyilli yaratmıştır; bizim günah işleyeceğimizi biliyor ve bizi tövbe-istiğfar etmeye teşvik ediyor.
Tıpkı hata yapınca annesinin eteğine sarılıp ağlayan çocuk gibi, Allah, bizim de hata yaptığımızda kendisine yönelip, tövbe edip af dilememizi istiyor. Kuran'da elliden fazla ayette Rabbimiz tövbe etmeyi teşvik etmektedir. Mesela:
"Kötülük işleyip bunun ardından tövbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tövbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. " (Araf suresi, 153)
Efendimiz SAV buyurur ki:
"Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."
Asrımızın imani problemlerine çözüm sunan Kuran tefsiri Risale-i Nur ile tövbe edip hayatına temiz bir sayfa açan Mersin’li Nimet isminde bayan kardeşimizin kendi ağzından tövbe hikayesini aktarmak istiyorum:
Babam gazino çalıştırırdı
“ Nurlarla nurlandım. Evet şuan Risale-i Nur hayatıma gireli 5 sene oluyor ve ben 40 yaşındayım. Ama aslında 5 yaşına girdim diyebilirim. Babam gazino çalıştırır ve sık sık hapishanelerde geçerdi ömrü; beş kardeş nasıl büyüdük anlamadan 17 yaşında evlendim.
Kuafördüm eşimde ses sanatçısı. Babam gazinocu ve ben nefsin hoşuna giden bir dünyanın içindeydim süslenmek giyinmek gezmek ve geceleri eşimle sahne ortamı ama oradan gelince ellerimde titreme olur bütün gece sabaha kadar huzursuz bir şekilde uyurdum.
Vicdanım rahatsızmış meğerse, günlerim günler, fallar, pikniklerle geçerken 3 çocuk oluverdi. Ayet-el kürsüyü ezberledim diye kendimi tam bir Müslüman sanarken aşağı taşınan bir komşum dikkatimi çekti evi doluyor taşıyordu.
Bir gün kapısına dayandım bende sizinle oturabilir miyim diye kendimi davet ettirdim eve.Tesettürlü hanımlar pek güzel gözüküyorlardı. Oysaki en son tesettüre girecek kişi bendim ve onların o hanımefendilikleri beni büyülemişti.
Altı ay o komşumla onun sohbetlerini gezdim ve birinci sene tesettüre girdim, ikinci sene Kuran okumaya başladım ve üçüncü sene haccım çıktı.
Ben sadece rabbimin kapısını tıklattım oda sonuna kadar açtı buyur kulum dedi beni muhatap aldı binlerce şükür ki risaleler o kapının tokmağı oldu.
Şuan cuma günleri benim evde sohbet ediyoruz diğer günlerimde hep dolu artık ne elim titriyor nede vicdanım rahatsız elhamdülillah 5 yaşını bitirmek üzereyim üstadım sen kışta geldin ama bizler baharı yaşayacağız inşallah.
Nimet / Mersin / Bayan Kuaförü “
http://www.nurmektebi.net/risaleinur/degisenhayatlar/3239-babam-gazino-çalıştırırdı
HEPİMİZİN GÜNAHLARI VARDIR. ALLAH HEPİMİZİ GÜNAHINA TÖVBE EDİP GECELERİ RABBİNE GÖZYAŞLARIYLA DUA EDEN SALİH KULLARDAN EYLESİN.
Kestiğimiz kurbanlar, bir yıl boyunca bize, çocuklarımıza ve yakınlarımıza gelecek bela, kaza ve musibetleri önler.
Günümüzde aramızda çok yaygın bir söz vardır. "Arkadaşım, senin için çiğ tavuk yerim." Bu dünyayı ve kainatı yaratan Yüce Allah, bazen kendisine yönelen samimi kullarını dost edinir ve bu dostluğun samimiyetini ara ara test eder.
Hz. İbrahim peygamber'i, Allah kendine dost edinmiştir. O zamanki hükümdar, yani nemrut, Hz. İbrahim'i, halkı Allah'a ibadete çağırdığıiçin (çünkü nemrutun işine gelmiyordu.), şehir meydanında , etrafını odunlarla çevirip diri diri ateşin içine attı. Hz. İbrahim Allah'a güvendi. Dostum beni korur dedi. Ve ateşonu yakmadı...Allah ateşe “Yakma” emrini vermişti.
İbrahim Peygamber’in çocuğuda olmuyordu. Allah'a günlerce, gecelerce dua edip yalvardı.Ve sonunda duası kabul olmuş ve İsmail doğmuştu.
Hz. İbrahim Mekke'deydi. Rüyasında bir ses: "Ey İbrahim! Allah, oğlunİsmail'i kurban etmeni emrediyor." diyordu. Bu rüya Allah'tan mı, yoksaşeytandan mı bilemedi. Zilhicce ayının sekizinci günüydü. Ertesi gün, aynıvakitte aynı rüyayı görünce, rüyanın Allah'tan olduğunu anladı. Bu bir dostluk imtihanıydı. Allahu Teâlâ'nın dostluğuyla şereflenen Hz. İbrahim'den en sevgili varlığını kurban etmesi isteniyordu. En sevgilinin adı İsmail olduğu için, kurban İsmail'in adıydı.
Zilhicce'nin onuncu günüydü. Hz. İbrahim o sabah İsmail'e, ip ve bıçak almasını, oduna gideceklerini söyledi. İsmail hiç şüphelenmedi. Mina mevkiine gelince Hz. İbrahim rüyayı yavaş yavaş oğluna anlatmaya başladı. Hayatıveren ve alan Allah değil miydi? Allahu Teâlâ şimdi ondan emanet ettiği hayatıgeri istiyordu. Bu çok şerefli bir alışverişti. İsmail, babasına teslimiyet ve tevekkülle şu cevabı verdi:
"Babacığım, ne ile emrolunduysan o işi yap. Beni İnşaallah sabredenlerden bulacaksın."
Hz. İbrahim uzun yıllar sahip olamadığı ve yıllar yılı yaptığıduaların kabulü olarak kendisine verilen oğlunu Rabbine takdim ediyordu. İsmail'in son sözleri şu oldu:
"Babacığım ellerimi, ayaklarımı bağla ki fazla çırpınmayayım. Elbiseni topla ki, kan sıçrayıp kirletmesin. Annem görür ve üzülür. Bıçağı şiddetle çal ki ölüm kolay olsun. Beni yüzümün üzerine yatır, yüzüme bakarsan bana acırsın. Ayrıca ben de bıçağı görmeyeyim, korkuveririm. Annemin yanına vardığında selâmımı söyle. (Kurtubi, 15-104)
Hz. İbrahim oğlunu sağ tarafına yatırdı, gözlerini bağladı. Bıçağı oğlunun boynuna olanca gücüyle sürerken "Bismillah" dedi, fakat bıçak kesmedi. Bıçağa baktı, keskindi. İkinci, üçüncü defa denedi, bıçak yine kesmedi. Hz. İbrahim yıllar evvel kendisini ateşin yakmadığını hatırladı. Demek ki bu defa da Cenab-ı Hak, bıçağa "Kesme!" emrini vermişti, kesmiyordu.
Bir ses duydu. "Allahu Ekber! Allahu Ekber!" diyordu. Başınıkaldırdı: Cibril-i Emin(Cebrail) yanında semiz bir koç olduğu halde inmekteydi. Hamd ve şükür duyguları içinde "La ilahe illallahu vallahu ekber" dedi. Durumu fark eden Hz. İsmail, Cenab-ı Hakk'a minnet ve şükranlarını dile getirerek "Allahu Ekber ve lillahil hamd" dedi. " (Kaynak:internet)
Kurban, kelime manası olarak, yaklaşmak yani Allah'a yakınlaşmak demektir. Kurban sadece Allah'ın rızasını umarak kesilir.
Farkındasınız herhalde değil mi? Yüce Allah, bir kurban edilen koç karşılığında Hz. İsmail’in hayatını bağışlamıştır. Kestiğimiz kurbanlar, bize, çocuklarımıza ve yakınlarımıza gelecek bela, kaza ve musibetleri de bir yıl boyunca önler.
Günümüzde aramızda çok yaygın bir söz vardır. "Arkadaşım, senin için çiğ tavuk yerim." Bu dünyayı ve kainatı yaratan Yüce Allah, bazen kendisine yönelen samimi kullarını dost edinir ve bu dostluğun samimiyetini ara ara test eder.
Hz. İbrahim peygamber'i, Allah kendine dost edinmiştir. O zamanki hükümdar, yani nemrut, Hz. İbrahim'i, halkı Allah'a ibadete çağırdığıiçin (çünkü nemrutun işine gelmiyordu.), şehir meydanında , etrafını odunlarla çevirip diri diri ateşin içine attı. Hz. İbrahim Allah'a güvendi. Dostum beni korur dedi. Ve ateşonu yakmadı...Allah ateşe “Yakma” emrini vermişti.
İbrahim Peygamber’in çocuğuda olmuyordu. Allah'a günlerce, gecelerce dua edip yalvardı.Ve sonunda duası kabul olmuş ve İsmail doğmuştu.
Hz. İbrahim Mekke'deydi. Rüyasında bir ses: "Ey İbrahim! Allah, oğlunİsmail'i kurban etmeni emrediyor." diyordu. Bu rüya Allah'tan mı, yoksaşeytandan mı bilemedi. Zilhicce ayının sekizinci günüydü. Ertesi gün, aynıvakitte aynı rüyayı görünce, rüyanın Allah'tan olduğunu anladı. Bu bir dostluk imtihanıydı. Allahu Teâlâ'nın dostluğuyla şereflenen Hz. İbrahim'den en sevgili varlığını kurban etmesi isteniyordu. En sevgilinin adı İsmail olduğu için, kurban İsmail'in adıydı.
Zilhicce'nin onuncu günüydü. Hz. İbrahim o sabah İsmail'e, ip ve bıçak almasını, oduna gideceklerini söyledi. İsmail hiç şüphelenmedi. Mina mevkiine gelince Hz. İbrahim rüyayı yavaş yavaş oğluna anlatmaya başladı. Hayatıveren ve alan Allah değil miydi? Allahu Teâlâ şimdi ondan emanet ettiği hayatıgeri istiyordu. Bu çok şerefli bir alışverişti. İsmail, babasına teslimiyet ve tevekkülle şu cevabı verdi:
"Babacığım, ne ile emrolunduysan o işi yap. Beni İnşaallah sabredenlerden bulacaksın."
Hz. İbrahim uzun yıllar sahip olamadığı ve yıllar yılı yaptığıduaların kabulü olarak kendisine verilen oğlunu Rabbine takdim ediyordu. İsmail'in son sözleri şu oldu:
"Babacığım ellerimi, ayaklarımı bağla ki fazla çırpınmayayım. Elbiseni topla ki, kan sıçrayıp kirletmesin. Annem görür ve üzülür. Bıçağı şiddetle çal ki ölüm kolay olsun. Beni yüzümün üzerine yatır, yüzüme bakarsan bana acırsın. Ayrıca ben de bıçağı görmeyeyim, korkuveririm. Annemin yanına vardığında selâmımı söyle. (Kurtubi, 15-104)
Hz. İbrahim oğlunu sağ tarafına yatırdı, gözlerini bağladı. Bıçağı oğlunun boynuna olanca gücüyle sürerken "Bismillah" dedi, fakat bıçak kesmedi. Bıçağa baktı, keskindi. İkinci, üçüncü defa denedi, bıçak yine kesmedi. Hz. İbrahim yıllar evvel kendisini ateşin yakmadığını hatırladı. Demek ki bu defa da Cenab-ı Hak, bıçağa "Kesme!" emrini vermişti, kesmiyordu.
Bir ses duydu. "Allahu Ekber! Allahu Ekber!" diyordu. Başınıkaldırdı: Cibril-i Emin(Cebrail) yanında semiz bir koç olduğu halde inmekteydi. Hamd ve şükür duyguları içinde "La ilahe illallahu vallahu ekber" dedi. Durumu fark eden Hz. İsmail, Cenab-ı Hakk'a minnet ve şükranlarını dile getirerek "Allahu Ekber ve lillahil hamd" dedi. " (Kaynak:internet)
Kurban, kelime manası olarak, yaklaşmak yani Allah'a yakınlaşmak demektir. Kurban sadece Allah'ın rızasını umarak kesilir.
Farkındasınız herhalde değil mi? Yüce Allah, bir kurban edilen koç karşılığında Hz. İsmail’in hayatını bağışlamıştır. Kestiğimiz kurbanlar, bize, çocuklarımıza ve yakınlarımıza gelecek bela, kaza ve musibetleri de bir yıl boyunca önler.
Seninle olmak var ya - Ağlatan pop şarkısı
Geçen gece radyoda dinlediğim bir pop şarkısı beni hüngür hüngür ağlattı. Bu nasıl oldu derseniz, kısaca anlatayım:
Geçen gece yatağımın kenarındaki radyoda frekansları dolaşırken bir şiir hoşuma gitti. Şiir bittikten sonra programcı bir anısını anlattı ve konu başlığındaki şarkıyı çaldı. Kral fm de Bedirhan Gökçe'nin programıydı. Bedirhan Gökçe'nin ağzından yazacağım. Ben araya girmeyeceğim Dedi ki:
"Yıllar önce bir hapishanedeki mahkumdan bir mektup aldım. Programımı her gece dinlediğini ve sevdiğini söyledikten sonra kendini anlatmış. Telefon olmadığı için mahkumlar genelde mektup yazar. Maddi durumunun çok zayıf oldugunu, kendisinin Edirne'deki hapishanede ailesinin Gaziantepte yaşadıgını belirtmiş. Küçük çocukları olduğunu ve çok özlediğini yazmış.
Ben bu mahkumun ailesinin telefonunu buldum. Gündüz aradım. Durumu anlattım. Gece canlı yayına bağlayacağımı söyledim. O mahkum sürekli bizi dinlediğine göre mutlaka dinleyecekti ve sürpriz olacaktı.
Gece canlı yayında çocuklar çok güzel konuştular, babalarının dinlediğini bildiklerini ve onu çok sevdiklerini, çok özlediklerini söylediler. Bağlantının sonunda 7 yaşında kız çocuğuna sordum. Baban bizi şu an dinliyor. Ona bir şarkı armağan etmek istermisin diye sordum.
Evet dedi, Seninle olmak var ya !!! dedi.
Şarkının sözlerini düşününce kendimi o kızın yerine koydum, gözyaşımı tutamadım, ağladığımı belli etmemek için epey uğraştım...."
Fazla detaya girmeden kısaca anlattım. Hikayeyi anlattıktan sonra o şarkıyı çaldı. Ağladım ve bu hikayeyi anlatayım dedim.
Bu şarkıyı dinlemek için:
--- (gbkz: spoiler) ---
Kim bilir kaç yıl daha böyle canım yanacak
Seninle olmak var ya , yeniden doğmak var ya
Kim bilir kaç yıl daha sürgün çeker bu gönül
Seninle olmak var ya , yeniden doğmak var ya
--- (gbkz: spoiler) ---
Geçen gece radyoda dinlediğim bir pop şarkısı beni hüngür hüngür ağlattı. Bu nasıl oldu derseniz, kısaca anlatayım:
Geçen gece yatağımın kenarındaki radyoda frekansları dolaşırken bir şiir hoşuma gitti. Şiir bittikten sonra programcı bir anısını anlattı ve konu başlığındaki şarkıyı çaldı. Kral fm de Bedirhan Gökçe'nin programıydı. Bedirhan Gökçe'nin ağzından yazacağım. Ben araya girmeyeceğim Dedi ki:
"Yıllar önce bir hapishanedeki mahkumdan bir mektup aldım. Programımı her gece dinlediğini ve sevdiğini söyledikten sonra kendini anlatmış. Telefon olmadığı için mahkumlar genelde mektup yazar. Maddi durumunun çok zayıf oldugunu, kendisinin Edirne'deki hapishanede ailesinin Gaziantepte yaşadıgını belirtmiş. Küçük çocukları olduğunu ve çok özlediğini yazmış.
Ben bu mahkumun ailesinin telefonunu buldum. Gündüz aradım. Durumu anlattım. Gece canlı yayına bağlayacağımı söyledim. O mahkum sürekli bizi dinlediğine göre mutlaka dinleyecekti ve sürpriz olacaktı.
Gece canlı yayında çocuklar çok güzel konuştular, babalarının dinlediğini bildiklerini ve onu çok sevdiklerini, çok özlediklerini söylediler. Bağlantının sonunda 7 yaşında kız çocuğuna sordum. Baban bizi şu an dinliyor. Ona bir şarkı armağan etmek istermisin diye sordum.
Evet dedi, Seninle olmak var ya !!! dedi.
Şarkının sözlerini düşününce kendimi o kızın yerine koydum, gözyaşımı tutamadım, ağladığımı belli etmemek için epey uğraştım...."
Fazla detaya girmeden kısaca anlattım. Hikayeyi anlattıktan sonra o şarkıyı çaldı. Ağladım ve bu hikayeyi anlatayım dedim.
Bu şarkıyı dinlemek için:
--- (gbkz: spoiler) ---
Kim bilir kaç yıl daha böyle canım yanacak
Seninle olmak var ya , yeniden doğmak var ya
Kim bilir kaç yıl daha sürgün çeker bu gönül
Seninle olmak var ya , yeniden doğmak var ya
--- (gbkz: spoiler) ---
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?