Ovarlok makinesinin ayağına gelmesine sevinen bir neslin dünya elinin ucunda olduğu halde kulaktan dolma mutluluk yaşayan evlatlarına...
Ölüm çekiyorum boylu boyunca, insanlardan nefret dahi etmiyorum oysa...
Sevmek mi ?
Bayır yukarı sigara içerken koşmak gibi...
Öksürükle...
Sevmek mi ?
Bayır yukarı sigara içerken koşmak gibi...
Öksürükle...
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Starbaksları kundaklayalım istersen! Yeşilay derneği başkanından ateş isteyelim sigaralarımıza, kahveden adam toplayalım apar topar bir akşam aniden, gökyüzündeki tabelaları değiştirelim.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Emperyalistlere küfredelim istersen, kapitalistlere nasihat edelim, modernistleri en yakın hastaneye sevk edelim. Doğayı sevip, yeşili koruyan bir çocuğa çok masallar anlatalım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Bir gece tüm duvarlara -belki bir gün yeniden- yazalım. Kaşhuş'tan şarkılar patlatalım ve tüm liberalleri vuralım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Dianar'dan Ala dergisi alalım; sen o neo-müminelere uyma sevgilim, gel polemiğe girelim tüm gücümüzle ekmeğimizi çalanlarla, Kudüs'ü özlerken çaresiz, ceket değil kafa tutalım bu akşam.
10 numara anarşistiz işte güzelim
Bu dramatik finalin son kaybedeni ya da!
Bu faça dağılmaz sen bana bakarsan
Sen bana bakarsan ben devletten maaş alırım
Devlet sponsordur bu aşka, sen bana bakma
Bir romantik gibi ölelim ama mutlaka; aleyküm selam, haydi bir bardak daha.
Köpekler yesin ciğerini ey dünya!
Güven ADIGÜZEL
Starbaksları kundaklayalım istersen! Yeşilay derneği başkanından ateş isteyelim sigaralarımıza, kahveden adam toplayalım apar topar bir akşam aniden, gökyüzündeki tabelaları değiştirelim.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Emperyalistlere küfredelim istersen, kapitalistlere nasihat edelim, modernistleri en yakın hastaneye sevk edelim. Doğayı sevip, yeşili koruyan bir çocuğa çok masallar anlatalım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Bir gece tüm duvarlara -belki bir gün yeniden- yazalım. Kaşhuş'tan şarkılar patlatalım ve tüm liberalleri vuralım sonra.
Gel içimdeki uranyumu zenginleştir sevgilim!
Dianar'dan Ala dergisi alalım; sen o neo-müminelere uyma sevgilim, gel polemiğe girelim tüm gücümüzle ekmeğimizi çalanlarla, Kudüs'ü özlerken çaresiz, ceket değil kafa tutalım bu akşam.
10 numara anarşistiz işte güzelim
Bu dramatik finalin son kaybedeni ya da!
Bu faça dağılmaz sen bana bakarsan
Sen bana bakarsan ben devletten maaş alırım
Devlet sponsordur bu aşka, sen bana bakma
Bir romantik gibi ölelim ama mutlaka; aleyküm selam, haydi bir bardak daha.
Köpekler yesin ciğerini ey dünya!
Güven ADIGÜZEL
Anadolu
Döner kebap dönmez olsun
Taştan mantar tarlası
Çok yaşasın ölüler!
Taştan mantar tarlası
Çok yaşasın ölüler!
Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz...
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz...
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu'le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine...
O belde
Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem... Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz...
Gidiyorum bu
Bir kaplanın işlek kısımlarını çok yüksek seviyede
tahlil de eder.
Oksijen körükten ayrı tutulur padişah
Yüzüğündeki zehri hatırlar
Anne çöker iş gücü
Tartışmasız mescid kor.Ah aşk!
Bir topluluğun fotograf çekildikten sonra
Dağıldığı
An.
Bir kaplanın işlek kısımlarını çok yüksek seviyede
tahlil de eder.
Oksijen körükten ayrı tutulur padişah
Yüzüğündeki zehri hatırlar
Anne çöker iş gücü
Tartışmasız mescid kor.Ah aşk!
Bir topluluğun fotograf çekildikten sonra
Dağıldığı
An.
Tabiki 1,2,3,4,5...
Saksağan
heyt
Ve selfie modası bu fotoğraf ile başlar :)
Aynı kuzenimin küçüklüğü. Kuzen miyiz yoksam ki
Aynı kuzenimin küçüklüğü. Kuzen miyiz yoksam ki
"Döner kebap dönmez olsun. Taştan mantar tarlası. Çok yaşasın ölüler..."
Arif Dino
Arif Dino
Ateş
Rezervasyon gerektiren bir mekan ,boş yer vardır diyip gelmeyin benden size tavsiye. Oturacak yer yok yer
Tıpkı sevilmeyen bir öğretmen gibiydi kalbim. Parmak kaldıranlara inat, hep dersten anlamayanları seçti.
Sunay Akın
Sunay Akın
Kan ter içerisinde kaldığım bir sabah sporunun ardından eve gidiş yolu baya uzun görünmüş ve bir bankta dinlenmek için oturmuştum. Sabahın vehameti bütün solgun yaprakların üstünü örtüyor ve gelen misafiri ağırlarcasına heyecanlı bir rüzgar bırakıyordu yüzüme. Kıyıya vuran dalganın geri dönüşünü izlemekten yorgun düşmüş bir çocuğa dikildi gözlerim. Üstünde yeşil bir hırka ve beyaz bir tişört , altında kahverengi pantolon ve yarısı yırtık bir spor ayakkabı ile oturuyordu sahilde.
Arkasındaki bankın boş olduğundan habersizdi herhalde. Yere oturmasının başka bir açıklaması olamazdı lakin hava soğuktu. Çocuk yorgun haliyle bir defa esnedi önce ,sonra yerde duran poşeti açtı içinden kuru bir ekmek ile bir domates çıkarttı başladı ulu orta savurmaya kahkahalarını. Kendi kendine durmadan gülüyor bir yandan elindekileri yerken yoldan geçenlere aldırmıyor ve havanın soğukluğu bile kahkahaya engel olamıyordu. Nedendi bu gülüş ? Komik olan neydi ?
Kalktım banktan ,evime doğru yola koyuldum. Hava iyice soğuğunu hissettiriyordu. Üstümdeki kalın hırkaya rağmen iliklerime kadar üşümenin verdiği buruk bir ifadeyi yüzüme takıp eve girmiştim.
Aklımda çocuğun kahkahası var diyemeyeceğim, çoktan aklımdan uçup gitmişti çocuk. Isınmak için kalorifere yasladım kendimi, elimde bir bardak kahve ile yazmaya hazırlandığım kitap için araştırmaya koyuldum.
Uzun araştırmalar sonucunda bulamadığım şeyi çöpe atıp kendime yeni şeyler bulamama konusunda cesaret veriyordum. Akşama doğru hava iyice soğumaya başlamış ve çocuk nihayet aklıma takılmıştı. Neredeydi acaba ? Neden gülümsüyordu o kadar ? Kahkahasının sebebi neydi ? Benim bunca yıl uğraşıp yapamadığım şeyi bulamadığım mutluluğu kuru ekmek ve domateste bulması haksızlık olmaz mıydı bana? Ölümüme yaklaştığımı hissettim. Hemen ölmek için yatağa girdim ve dirilmek için Allah'a ellerimi açtığımda bir neden bulamadığımı fark ettim. Tekrar dirilmem için bir sebep yoktu sanki , ne diye yalvaracaktım peki? Neden isteyecektim dirilmeyi? Sen en iyisini bilirsin deyip yavaş yavaş ölüme doğru gözlerimin kapanışına bıraktım kendimi.
Sabah saat 7:00 da çalan lanet bir alarm sesi ile dirilişimin hiç bu kadar kötü karşılanacağını bilmiyordum kendim tarafından. Beş dakika daha ölmek için yalvaracağım kimsenin olmadığını fark edince alarm sesine bıraktım kendimi. Sabah sporunu yapmak için dün gittiğim yere tekrar gittim. Çocuk hala oradaydı , yanindaki poşetten yoksun ve yüzüne vuran yağmuru ah sesi ile dağıtmaya çalışarak oturuyordu dün oturduğu yerde. Dikkatimi iyice cezbetti ve birden çocuğun yanında buldum kendimi...
Devami birkaç gün sonra huzurlarınızda...
Arkasındaki bankın boş olduğundan habersizdi herhalde. Yere oturmasının başka bir açıklaması olamazdı lakin hava soğuktu. Çocuk yorgun haliyle bir defa esnedi önce ,sonra yerde duran poşeti açtı içinden kuru bir ekmek ile bir domates çıkarttı başladı ulu orta savurmaya kahkahalarını. Kendi kendine durmadan gülüyor bir yandan elindekileri yerken yoldan geçenlere aldırmıyor ve havanın soğukluğu bile kahkahaya engel olamıyordu. Nedendi bu gülüş ? Komik olan neydi ?
Kalktım banktan ,evime doğru yola koyuldum. Hava iyice soğuğunu hissettiriyordu. Üstümdeki kalın hırkaya rağmen iliklerime kadar üşümenin verdiği buruk bir ifadeyi yüzüme takıp eve girmiştim.
Aklımda çocuğun kahkahası var diyemeyeceğim, çoktan aklımdan uçup gitmişti çocuk. Isınmak için kalorifere yasladım kendimi, elimde bir bardak kahve ile yazmaya hazırlandığım kitap için araştırmaya koyuldum.
Uzun araştırmalar sonucunda bulamadığım şeyi çöpe atıp kendime yeni şeyler bulamama konusunda cesaret veriyordum. Akşama doğru hava iyice soğumaya başlamış ve çocuk nihayet aklıma takılmıştı. Neredeydi acaba ? Neden gülümsüyordu o kadar ? Kahkahasının sebebi neydi ? Benim bunca yıl uğraşıp yapamadığım şeyi bulamadığım mutluluğu kuru ekmek ve domateste bulması haksızlık olmaz mıydı bana? Ölümüme yaklaştığımı hissettim. Hemen ölmek için yatağa girdim ve dirilmek için Allah'a ellerimi açtığımda bir neden bulamadığımı fark ettim. Tekrar dirilmem için bir sebep yoktu sanki , ne diye yalvaracaktım peki? Neden isteyecektim dirilmeyi? Sen en iyisini bilirsin deyip yavaş yavaş ölüme doğru gözlerimin kapanışına bıraktım kendimi.
Sabah saat 7:00 da çalan lanet bir alarm sesi ile dirilişimin hiç bu kadar kötü karşılanacağını bilmiyordum kendim tarafından. Beş dakika daha ölmek için yalvaracağım kimsenin olmadığını fark edince alarm sesine bıraktım kendimi. Sabah sporunu yapmak için dün gittiğim yere tekrar gittim. Çocuk hala oradaydı , yanindaki poşetten yoksun ve yüzüne vuran yağmuru ah sesi ile dağıtmaya çalışarak oturuyordu dün oturduğu yerde. Dikkatimi iyice cezbetti ve birden çocuğun yanında buldum kendimi...
Devami birkaç gün sonra huzurlarınızda...
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Dadaş
Sarı kız
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?