doğu Anadolu bölgesinde sevilmeyen ermeni vatandaşlar için kullanılan güzel bir sıfat.
Allah ameline gore rahmet eylesin..
tek derdimiz bu olsaydi keşke..
T.C
vatan sasmaz diye aglarken musul ile telaferdekiler vatan da vatan diye agliyor duyan yok gören yok..
90 yillik narkozdan uyaniyoruz diyenler Turkiye'yi narkzdan uyandirmadan masada birakmisdir..
kerkük'ten telafer'e
herkeste var bir yara
siz dertli, biz yarali
kimden istiyağ çara..!!!
tek derdimiz bu olsaydi keşke..
T.C
vatan sasmaz diye aglarken musul ile telaferdekiler vatan da vatan diye agliyor duyan yok gören yok..
90 yillik narkozdan uyaniyoruz diyenler Turkiye'yi narkzdan uyandirmadan masada birakmisdir..
kerkük'ten telafer'e
herkeste var bir yara
siz dertli, biz yarali
kimden istiyağ çara..!!!
Türk gazeteci, yazar. 1996 yılında kurduğu Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları'nın başkanlığını 2010 yılına kadar sürdürmüştür. Halen Sözcü Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapmaktadır.
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/ayse-sucu/iyi-ve-kotunun-yuzu-1262886/
kadının sosyal ve ekonomik alanda yer almasını sağlamayı amaçlayan çalışmalarıyla ve bunun yanı sıra kendisinin saçıyla, baş örtüsüyle uğraşılmaması gerekilen, değerli bir insandır.
Kitapları : Din ve Kadın /2005,
İnsan Olmaktır Dindarlık/ 2011,
Sözde Dindarlık ve Akıl Tutulması/ 2014
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/ayse-sucu/iyi-ve-kotunun-yuzu-1262886/
kadının sosyal ve ekonomik alanda yer almasını sağlamayı amaçlayan çalışmalarıyla ve bunun yanı sıra kendisinin saçıyla, baş örtüsüyle uğraşılmaması gerekilen, değerli bir insandır.
Kitapları : Din ve Kadın /2005,
İnsan Olmaktır Dindarlık/ 2011,
Sözde Dindarlık ve Akıl Tutulması/ 2014
(bkz: midye)
gömmeli hali daha zevklidir.
insanların paylaştıkları hemen hemen her ortamda çatışma ve çekişme var. hayatı, olan biteni farklı idrak etmenin, algılamanın hayli tabii bir neticesi bu. fakat hakikaten de haklı çıkmak bu kadar önemli mi? evet, bazen gerçekten aslında sahip olmamız için çaba sarf etmememiz gereken, yani doğal olarak sahip olmamız gereken hakları elde edebilmek için mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. herkes aynı ölçüde vicdan ve ahlak sahibi olmadığı için bunu yapmaya mecburuz da hem. ancak bununla beraber asıl değinmek istediğim farklı bir nokta var. bu ve benzeri zaruri durumların dışında kalan, basit meseleler sebebiyle yaşanan çekişmeler yüzünden meydana gelen tartışmalarda haklı çıkmak için kalp kırma pahasına canhıraş bir şekilde mücadele edilmesi bu dikkat çekmek istediğim nokta. yani neden incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler için hem kendi hem karşısındakini yıpratır insan?
bir hadis-i şerif: "ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından, şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk (verilmesine kefilim."))
bir hadis-i şerif: "ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından, şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk (verilmesine kefilim."))
belli bir dersle alakalı, öğrencilerin yapması istenen çalışmalar.
(bkz:ev ödevi)
(bkz:ev ödevi)
milli eğitim şube müdürlüğü sözlü sınavında matematik öğretmenine sorulan soru
kişiliğimden esinlenerek en fazla kongo'lu en az ise japon çıktığımı söylüyor.
https://www.bbc.com/future/article/20180409-whats-your-secret-nationality
https://www.bbc.com/future/article/20180409-whats-your-secret-nationality
ismet özel şiiri.
--- alıntı ---
amentü
insan
eşref-i mahlûkattır, derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklâmların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
tokat
aklıma niye gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, gide meselâ.
kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa her gün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
forbes firmasına satan
babamdı.
budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbelâ kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilâl haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
insanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çığırmak:
ezan sesi duyulmuyor
haç dikilmiş minbere
kâfir yunan bayrak asmış
camilere, her yere
Ãyle ise gel kardeşim
hep verelim elele
patlatalım bombaları
Ãanlar sussun her yerde
Ãanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:
tanrı uludur tanrı uludur
polistir babam
cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly pan-am
drink coca-cola.
tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ãlümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamayı.
hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahîm olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifirî korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
amentü
insan
eşref-i mahlûkattır, derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklâmların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.
dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
tokat
aklıma niye gelmezdi
babam onbeşli olmasa.
meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, gide meselâ.
kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa her gün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
forbes firmasına satan
babamdı.
budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güçbelâ kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilâl haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir.
insanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çığırmak:
ezan sesi duyulmuyor
haç dikilmiş minbere
kâfir yunan bayrak asmış
camilere, her yere
Ãyle ise gel kardeşim
hep verelim elele
patlatalım bombaları
Ãanlar sussun her yerde
Ãanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:
tanrı uludur tanrı uludur
polistir babam
cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sayarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak için saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly pan-am
drink coca-cola.
tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ãlümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamayı.
hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahîm olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifirî korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi âlemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
--- alıntı ---
böyle bir başlık vardı daha önce, burada da olsun bakalım tutacak mı?
en çılgını (gbkz:küllerindendoğanankakuşu)
en diktatörü (gbkz:memur sözlük)
en sevimlisi (gbkz:casper)
en doğru sözlüsü ve savunduklarının arkasında duranı (gbkz:spazmoldum)
en tuhafı (gbkz:karakedisi)
en çılgını (gbkz:küllerindendoğanankakuşu)
en diktatörü (gbkz:memur sözlük)
en sevimlisi (gbkz:casper)
en doğru sözlüsü ve savunduklarının arkasında duranı (gbkz:spazmoldum)
en tuhafı (gbkz:karakedisi)
yakın zamanda değiştirmem gereken resim.
adaletin olmadığı yerde başlayandır.
--- (gbkz: spoiler) ---
(gbkz:في مكان لا توجد فيه العدالة يبدأ الفوضى)
(gbkz:Adaletin olmadığı yerde anarşi başlar. )
--- (gbkz: spoiler) ---
Mökemmeeeel bir film en yakın zamanda izlemelisin (gbkz:kunta kinte)
yedi yaşında bağlama, 12 yaşında tanbur çalmayı öğrenmiş.
İlk bestesini 13 yaşında yapmış (gbkz:ölüm var neticede) ile.
İlk bestesini 13 yaşında yapmış (gbkz:ölüm var neticede) ile.
.(bkz: güldüren başlıklar )
kara kuvvetleri komutanlığının sitesine girerken herkesin bir defa görüp merak ettiği bir internet sitesi var.
demek ki dün cumartesiydi, yarın da pazartesi.
(bkz: bugün )
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?