bir yazarımızın entrye yazdığı şu cümleden yola çıkıyorum: ... başlık altını baştan sona okuyan herhangi bir kişi ak partili grupların demokrasiden ne kadar uzaklaştığını görür.. (kelimesi kelimesine aynı olmasa da bunu demiş) evet başlık altını baştan sona okudum (üşenmedim, aksine oldukça heyecanlıydı) ve evet yazarımıza hak veriyorum. cidden demokrasiyle yakından uzaktan ilgileri yok. erdoğan isterse karşısında hiçbir şey duramazmış, istediğini yaparmış, başkanlık da gelsin miş ohh o zaman iyice bastırılmış olacakmışız... hayterler içinde okudum gerçekten. türkiye cumhuriyeti devleti 'nde yaşayan bir türkiye cumhuriyeti devleti vatandaşının böyle bir düşüncede olması mantık dışı. bence bu grubun kendine bu topraklar dışında başka bir ülke kurmasının vakti gelmiş. orda istedikleri sistemi uygulayabilirler. başkanlarını da alıp. ! ama atatürk'ün kurduğu cumhuriyetle yönetilen ! ülkemde demokrasinin bu kadar alaşağı edilmesi gerçekten sindirilebilir değil.
-demokrasi gereksiz miş,
-o ne isterse yaparmış , kimse karışmaz mış,
-diktatörmüş evet nolmuş...
şaka gibi.
4 mayıs 2016 akp olağanüstü kongre kararı
.....
@17 (u: :D :D :D :D :D)
Bunu ben demiyorum ki, gelmiş geçmiş en zeki devlet adamlarından biri demiş zaten
Rahmetli Turgut Özal diyor ki
“Ben icraat yapacağım zaman, sol kafaların yazdıklarına bakarım..
Eğer hiç sesleri çıkmıyorsa, o projeyi yapmam..
Eğer bütün sol kesim bir projeyi engellemek için yaygara koparıyorsa, hiç kimseyi dinlemem o projeyi aynen yapar ve bitiririm..
Çünkü, o proje memleket için hayırlara vesiledir..”
(bkz: Aklın yolu bir)
(bkz: Görünen köy klavuz istemez )
Bunu ben demiyorum ki, gelmiş geçmiş en zeki devlet adamlarından biri demiş zaten
Rahmetli Turgut Özal diyor ki
“Ben icraat yapacağım zaman, sol kafaların yazdıklarına bakarım..
Eğer hiç sesleri çıkmıyorsa, o projeyi yapmam..
Eğer bütün sol kesim bir projeyi engellemek için yaygara koparıyorsa, hiç kimseyi dinlemem o projeyi aynen yapar ve bitiririm..
Çünkü, o proje memleket için hayırlara vesiledir..”
(bkz: Aklın yolu bir)
(bkz: Görünen köy klavuz istemez )
adam mevcut durumu çift başlılık olarak görüyor. aslına bakarsanız lider dediklerine sorsanız bu milletvekilliği olayı falan da saçma, her şeyi o biliyor her şeyi ona soracaksınız.... bir tanıdığım söz konusu parti ve lideriyle ilgili 'bunlar haşa allah'ı bile pazarlar' demişti. söylediği çok doğru fakat bunun pazarlayanın becerisi ile ilgisi yok, böyle müşteri bulmuş kendisine secde ettirmeyip ne yapacak.
başlıkta yazılanları baştan sona okuyan biri, standart bir akp seçmeninin, bilgi düzeyini, algı biçimini, hayata ve olaylara bakış açısını, beklentilerini ve fikirlerini (aslında bu cümlede 'fikir' kelimesi boş kümeyi ifade ediyor, onun yerine 'kendisine dikte ettirilenleri' demek daha doğru olur) hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde görebilme imkanına sahip.
bu güruhun demokrasiyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını daha önce belirtmiştim. o konuya girmeyeceğim. zaten, mecliste muhalefetin yetkilerinin şimdiki simgesel durumundan da daha azaltılmasını isteyen bir organizmadan, demokrasiyi içselleştirmesini beklemek, bekleyen kişiyi komik duruma düşüreceği için, böyle bir beklentimiz olamaz.
ancak, siyasetle ilişkisi hülooğğğğ seviyesinden daha yukarıya çıkamayan ve çıkamayacak kitleyle ilgili söyleyeceklerimizin bitmesi anlamına da gelmiyor bu durum.
iki üç yıl önce, serviste akp seçmeni bir meslektaşıma şunu sormuştum: ''üstad, zamanında baskıya uğramış, haksızlıklarla karşı karşıya kalmış, sesi kısılmış, hakları elinden alınmış bir topluluk olarak, sizin şimdi tam tersini yapıp, 'bakın, zamanında bizleri yaşam biçiminize ve inançlarınıza birer tehdit olarak görüyordunuz ancak gördüğünüz gibi bizim tüm derdimiz, kendi inandığımız gibi yaşayabilmenin mücadelesiydi. bizim iktidarımız herkesin inandığı biçimde yaşayabileceği bir ülkenin teminatıdır.' demeniz gerekmiyor mu?''
cevabı şu olmuştu: ''ya ne alakası var. bilakis, onların bizlere yaşattırdıklarını, onlara on misliyle yaşatmadıkça bizim içimiz soğumaz. artık devir değişti. şimdi güç bizde ve bizim istediğimiz gibi olacak...''
bu iki satır, standart bir akp seçmeninin içinden geçenlerin özeti (bu arada, yukarda anlattığım konuşma kelimesi kelimesine doğrudur.)
...
bir hüloooğğğcuya sorun. size geçmişe dair onlarca yüzlerce mağduriyetten söz edecektir. konuşmasının içinde muhakkak ama muhakkak 28 şubat'a atıfta bulunacaktır. orada konuşmayı durdurun ve ona şu soruyu sorun: ''28 şubatta ne olmuştu?'' size garanti veriyorum, bu soruyu sorduğunuz her 10 hüloooğğğğcudan 8 ya da 9'u geveleyecek ve net bir şey söyleyemeyecektir. konuşabilen de, 'ya bize darbe yaptılar vs.' diyecek olayları anlatamayacaktır. niye? çünkü bunlar okumaz. okusa da anlamaz. anlasa da hatırlamaz. hatırlasa da yorumlayamaz...
peki, kendilerine öğretelim. 28 şubat'ta ne olmuştu?
iktidardada refahyol hükümeti vardı. refah partisi ve doğru yol partisi, başbakanlığı dönüşümlü yapmak üzere anlaşmışlardı. rahmetli erbakan başbakanlığı tansu çiller'e devretmek için başbakanlıktan istifa etmişti. cumhurbaşkanı demirel'in yapması gereken şey, başbakanlığı tansu çiller'e vererek ondan hükümeti kurmasını istemekti. o ne yaptı? hükümeti gitti mesut yılmaz'a verdi.
şekil olarak anayasaya uygundu ancak ne teamüllere uygundu ne de milli iradeye...
bu açıkça milli iradeye karşı yapılmış bir sivil görünümlü darbeydi. zaten ateşlenen bu fitil, orta vadede akp'nin kurulmasına ve bugünlere gelmemize neden oldu.
dönelim günümüze ve soralım. 28 şubat'ta olanla günümüzde olan arasındaki 7 farkı bulunuz.
(sorum hüloooğğğculara değil. onlarda ne bu yazıyı algılayabilecek düzey var ne de soruyu cevaplayabilecek bilgi birikimi ve vicdan...)
bu güruhun demokrasiyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını daha önce belirtmiştim. o konuya girmeyeceğim. zaten, mecliste muhalefetin yetkilerinin şimdiki simgesel durumundan da daha azaltılmasını isteyen bir organizmadan, demokrasiyi içselleştirmesini beklemek, bekleyen kişiyi komik duruma düşüreceği için, böyle bir beklentimiz olamaz.
ancak, siyasetle ilişkisi hülooğğğğ seviyesinden daha yukarıya çıkamayan ve çıkamayacak kitleyle ilgili söyleyeceklerimizin bitmesi anlamına da gelmiyor bu durum.
iki üç yıl önce, serviste akp seçmeni bir meslektaşıma şunu sormuştum: ''üstad, zamanında baskıya uğramış, haksızlıklarla karşı karşıya kalmış, sesi kısılmış, hakları elinden alınmış bir topluluk olarak, sizin şimdi tam tersini yapıp, 'bakın, zamanında bizleri yaşam biçiminize ve inançlarınıza birer tehdit olarak görüyordunuz ancak gördüğünüz gibi bizim tüm derdimiz, kendi inandığımız gibi yaşayabilmenin mücadelesiydi. bizim iktidarımız herkesin inandığı biçimde yaşayabileceği bir ülkenin teminatıdır.' demeniz gerekmiyor mu?''
cevabı şu olmuştu: ''ya ne alakası var. bilakis, onların bizlere yaşattırdıklarını, onlara on misliyle yaşatmadıkça bizim içimiz soğumaz. artık devir değişti. şimdi güç bizde ve bizim istediğimiz gibi olacak...''
bu iki satır, standart bir akp seçmeninin içinden geçenlerin özeti (bu arada, yukarda anlattığım konuşma kelimesi kelimesine doğrudur.)
...
bir hüloooğğğcuya sorun. size geçmişe dair onlarca yüzlerce mağduriyetten söz edecektir. konuşmasının içinde muhakkak ama muhakkak 28 şubat'a atıfta bulunacaktır. orada konuşmayı durdurun ve ona şu soruyu sorun: ''28 şubatta ne olmuştu?'' size garanti veriyorum, bu soruyu sorduğunuz her 10 hüloooğğğğcudan 8 ya da 9'u geveleyecek ve net bir şey söyleyemeyecektir. konuşabilen de, 'ya bize darbe yaptılar vs.' diyecek olayları anlatamayacaktır. niye? çünkü bunlar okumaz. okusa da anlamaz. anlasa da hatırlamaz. hatırlasa da yorumlayamaz...
peki, kendilerine öğretelim. 28 şubat'ta ne olmuştu?
iktidardada refahyol hükümeti vardı. refah partisi ve doğru yol partisi, başbakanlığı dönüşümlü yapmak üzere anlaşmışlardı. rahmetli erbakan başbakanlığı tansu çiller'e devretmek için başbakanlıktan istifa etmişti. cumhurbaşkanı demirel'in yapması gereken şey, başbakanlığı tansu çiller'e vererek ondan hükümeti kurmasını istemekti. o ne yaptı? hükümeti gitti mesut yılmaz'a verdi.
şekil olarak anayasaya uygundu ancak ne teamüllere uygundu ne de milli iradeye...
bu açıkça milli iradeye karşı yapılmış bir sivil görünümlü darbeydi. zaten ateşlenen bu fitil, orta vadede akp'nin kurulmasına ve bugünlere gelmemize neden oldu.
dönelim günümüze ve soralım. 28 şubat'ta olanla günümüzde olan arasındaki 7 farkı bulunuz.
(sorum hüloooğğğculara değil. onlarda ne bu yazıyı algılayabilecek düzey var ne de soruyu cevaplayabilecek bilgi birikimi ve vicdan...)
Fikir? Planı belli olmuş, nasıl işleyeceği oturtulmak üzere olan bir sistem için \"fikir\" şeklinde konuşulması daha bi komik. Başkanlık sisteminin Açıklaması senin benim fikrim olamaz. Zaten ne olduğu belli. Biraz değiştirilecek sadece
Geçen yıl Üniak teşkilat toplantısında bizzat burhan kuzu'nun ağzından dinlemiştim. İlla fikrimi mi duymak istiyorsun, diyorum ki tayyip amca bir şeyi değiştirmek istediği zaman öyle her aklınıza esince soluğu anayasa mahkemesinde alamayacaksınız. Mecliste yetkileriniz iyice kısıtlanacak. Bunlardan da öte, Erdoğan tepenizden hiç inmeyecek.
Yeri gelmişken, Hatta ne düşünüyorum biliyor musun, tayyip amca damadını başbakan yapsın, muhalefette iyice öfkeden kudursun (u: :D)
(bkz: evet, Hepimiz deliyiZ Bi sen akıllısın, her tarafından zeka fışkırıyor maşallah ) (u::D)
(bkz: Enâniyet power genç)(u: :D)
Geçen yıl Üniak teşkilat toplantısında bizzat burhan kuzu'nun ağzından dinlemiştim. İlla fikrimi mi duymak istiyorsun, diyorum ki tayyip amca bir şeyi değiştirmek istediği zaman öyle her aklınıza esince soluğu anayasa mahkemesinde alamayacaksınız. Mecliste yetkileriniz iyice kısıtlanacak. Bunlardan da öte, Erdoğan tepenizden hiç inmeyecek.
Yeri gelmişken, Hatta ne düşünüyorum biliyor musun, tayyip amca damadını başbakan yapsın, muhalefette iyice öfkeden kudursun (u: :D)
(bkz: evet, Hepimiz deliyiZ Bi sen akıllısın, her tarafından zeka fışkırıyor maşallah ) (u::D)
(bkz: Enâniyet power genç)(u: :D)
Ahshshsj açıklamaya bak. En ufak fikri yok, ağzını ayırmış \"muhalefet kötü diyorsa kesin iyi bir şeydir\" falan diyor.
Yahu ellerinizi de o kadar açıyorsunuz halbuki, allah size biraz zeka bahşetse ya...
Yahu ellerinizi de o kadar açıyorsunuz halbuki, allah size biraz zeka bahşetse ya...
başkanlık sistemi ak parti için güzel birşey de, muhalefet için hiç hoş birşey olmayacağı kesin, bu kadar ortalığı ayağa kaldırdıklarına göre (u:☺)
(bkz: başkanlık çok güzel, sen de gelsenee)
(bkz: başkanlık çok güzel, sen de gelsenee)
sizinkiler kasetle değişir, bizimki istişareyle,sizinkiler kaybedince koltuğa yapışır, bizimki gerekince kazansa da bırakır. Şimdi burada ahlak müsveddeliği taslamayın, cidden komik duruyor. (u:☺)
dertleri demokrasiyle falan değil, dertleri erdoğanla. Ergenekon-balyoz davalarında onlardan oldunuz, gezi parkı diye diye çevreciliği bahane edip çevreye en büyük zararı verdiniz, Feto’nun gerçek niyeti anlaşıldı, adama operasyonlar düzenlendi, paralel kenar abiler ablalar ak parti kazanmasın da kim kazansın diye chp’ye oy toplayınca fetocu oldunuz. pyd'ye terör örgütü diyemediniz, seçimlerden sonra ''nasıl salladık yeaa'' diyerek hdp'lilerle el sıkıştınız, içki kadehleri tokuşturdunuz, ''chp'li her evden hdp'ye oy'' dediniz pkk'lı oldunuz, Şimdi davutoğlunun gitmesini tayyip amcamız istedi diye utanmadan davutoğlu’cu da oldunuz. Hey yüce rabbim, sen nelere kadirsin (u:☺ ☺ ☺) -davutoğlu amcamızı savunmak size mi kalmış-
ak parti seçmeni yüzde 49 oyu davutoğluna değil, erdoğana verdi, davutoğlu sadece görünen kişi. Tayyip amcamız kendi yerine kimi koyarsa koysun yine aynı oyu alırdı, çünkü akparti eşittir erdoğan, adına ister diktatörlük deyin ister bilmem ne.
Bunların demokrasiye uygun olmadığını düşünüyor olabilirsiniz, evet başından beri dediğim gibi tayyip amca başkanlık sistemine hazırlık yapıyor, muhalefetin de öldüğü o. Başkanlık gelirse hepten elimiz kolumuz bağlanacak diye düşünüyorlar. Bundan savunuyorlar davutoğlunu da, -ki, zaten savunulmaya ihtiyacı yok- babalarının hayrına, kara kaşına kara gözüne değil yani
Siz konuşun, tartışın, savunun... isteseniz de istemeseniz de, kendinizi yerden yere vursanız da
(bkz: Biz erdoğanı başkan yapacağız! )
Şimdiden alışın
dertleri demokrasiyle falan değil, dertleri erdoğanla. Ergenekon-balyoz davalarında onlardan oldunuz, gezi parkı diye diye çevreciliği bahane edip çevreye en büyük zararı verdiniz, Feto’nun gerçek niyeti anlaşıldı, adama operasyonlar düzenlendi, paralel kenar abiler ablalar ak parti kazanmasın da kim kazansın diye chp’ye oy toplayınca fetocu oldunuz. pyd'ye terör örgütü diyemediniz, seçimlerden sonra ''nasıl salladık yeaa'' diyerek hdp'lilerle el sıkıştınız, içki kadehleri tokuşturdunuz, ''chp'li her evden hdp'ye oy'' dediniz pkk'lı oldunuz, Şimdi davutoğlunun gitmesini tayyip amcamız istedi diye utanmadan davutoğlu’cu da oldunuz. Hey yüce rabbim, sen nelere kadirsin (u:☺ ☺ ☺) -davutoğlu amcamızı savunmak size mi kalmış-
ak parti seçmeni yüzde 49 oyu davutoğluna değil, erdoğana verdi, davutoğlu sadece görünen kişi. Tayyip amcamız kendi yerine kimi koyarsa koysun yine aynı oyu alırdı, çünkü akparti eşittir erdoğan, adına ister diktatörlük deyin ister bilmem ne.
Bunların demokrasiye uygun olmadığını düşünüyor olabilirsiniz, evet başından beri dediğim gibi tayyip amca başkanlık sistemine hazırlık yapıyor, muhalefetin de öldüğü o. Başkanlık gelirse hepten elimiz kolumuz bağlanacak diye düşünüyorlar. Bundan savunuyorlar davutoğlunu da, -ki, zaten savunulmaya ihtiyacı yok- babalarının hayrına, kara kaşına kara gözüne değil yani
Siz konuşun, tartışın, savunun... isteseniz de istemeseniz de, kendinizi yerden yere vursanız da
(bkz: Biz erdoğanı başkan yapacağız! )
Şimdiden alışın
\"Şu kadere bakın ki (gbkz:demokrasi adına davutoğlu'nu savunmak) bize düştü.\" Kemal kılıçdaroğlu.
Yoksa, çok meraklıydık sizin badem bıyıklı küçük eniştenize...
Yoksa, çok meraklıydık sizin badem bıyıklı küçük eniştenize...
akboylar yine devreleri yakmış. mevzuyu anlamakta güçlük çekiyorlar. gelişen olaylarla ilgili yapılan yorumları, minnak başbakanlarının arkasından dökülen timsah gözyaşları olduğunu sanıyorlar. niye? çünkü onlar için ağlanmaya değecek tek şey, adının a ya da b olması farketmeyecek liderleridir.
onlar demokrasi kültüründen nasiplenmemişlerdir. demokrasiyi sadece hedefe giden yolda binilecek ve hedefe gelindiğinde inilecek bir vasıta olarak görürler. bu nedenle de, defalarca ırzına geçildiği yetmezmiş gibi, şimdi de üzerinde akıllarına gelen her türlü fanteziyi gerçekleştirdikleri demokrasinin, uzak ufukta bile görünürlüğünü kaybetmesine üzülenleri, bundan şikayet edenleri anlayamazlar. sanırlar ki ağlayanlar, isyan edenler, minnak başbakana ağlıyorlar.
bunların bir diğer versiyonu ise (donanım yönünden baz model olanı), klasik akp seçmeni tavrı sergilemeye devam etmekte, ve bundan önceki onlarca örnekte olduğu gibi sevinmeye devam etmektedir. bu özellik, bu seçmen türünde muhtemelen sürekli olarak (gbkz:on) konumunda olmalı. sözlükte daha önce de, bir iki yerde değinildiği üzre, her hal ve şartta sevinmeye programlı bu kitle, sevindikleri olayların içeriğini sorgulama yeteneğinden mahrumdurlar. habur'dan terörist girişine de sevinirler, terörist öldürüldüğünde de. türkçe olimpiyatlarında da sevinirler, 'inlerinize gireceğiz' dendiğinde de. generaller içeri atılırken de sevinirler, dışarı çıkarılırken de. 'kardeşim esat'ta da sevinirler, 'diktatör esed'de de. davutoğlu geldiğinde de sevinirler, gittiğinde de. bu konuda yapılabilecek bir şey olmadığının farkındayım. sayın cumhurbaşkanının sevdiği kelimeyle ifade edecek olursak, bu seçmenin fıtratında olmalı bu. ancak, trajikomik olan, başkanı kendilerinin seçeceğini sanıyor olmaları.
oysa çok değil, sadece birkaç sayfa kitap okuyabilseler, havuz medyasının dışında tek satır haber okuma dirayetleri olsa, hadi hepsini geçtim, temel düzeyde düşünebilme ve sorgulayabilme yetisine sahip olsalar, şu son olayların tamamının aslında başkanlık hikayesi üzerinde döndüğünü anlayabilirlerdi.
şimdi gerçekten de fazla zeka gerektirmeyen, 'bütün güller çiçektir. bütün çiçekler bitkidir. bu nedenle bütün güller de bitkidir.' düzeyinde bir mantık algısına sahip herkesin algılayabileceği birkaç tahlil yapalım:
davutoğlu neden alaşağı edildi?
sarayla başbakanlık arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden.
peki bunlar neydi?
fetullahçılarla mücadele? hayır.
terörle mücadele? hayır.
ekonomi yönetimi? hayır.
uluslararası ilişkiler? hayır.
atamalar? büyük oranda hayır.
yukarda saydığım başlıklarla ilgili konularda, sarayla başbakanlık arasında %100e yakın senkronizasyon vardı.
peki ayrışılan yer neresiydi? başkanlık sistemi.
ki o konuda da taban tabana zıt bir görüş ayrılığı yoktu. sadece davutoğlu, başkanlık sistemiyle ilgili ayak sürüyordu. yani, saray davutoğlu'nun başkanlık sistemi için, canla başla çalışmadığını düşünüyordu.
peki davutoğlu'ndan ne yapması bekleniyordu?
basit: kamuoyunun olaylar karşısındaki düşüncelerini periyodik olarak ölçtüren ve beklediği tepkiyi alamadığında, ya da beklemediği bir tepkiyle karşılaştığında ak dediğine kara demekten çekinmeyen sayın cumhurbaşkanı, başkanlıkla ilgili yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında, sadece muhalif seçmenlerin değil, akp seçmeninin de bir kısmının başkanlığa soğuk baktığını anlamıştı. dolayısıyla, meclisten çıkartamadığı bir başkanlık sistemi içeren anayasa değişikliğini, referandumla halk aracılığıyla çıkartmasının mümkün olmadığını biliyordu. bu değişikliğin muhakkak meclisten geçmesi gerekiyordu. oysa meclisteki aritmetik buna müsaade etmiyordu.
peki bu durumda ne yapılması gerekiyordu?
bunun cevabı da basit aslında. bir erken seçim gerekiyordu. ama bu erken seçime gitmeden önce, bütün şartların hazırlanması gerekiyordu. bu anayasa değişikliğinin meclisten geçebileceği tek bir matematik vardı. sadece iki partili bir meclis. yani akp ve chp'nin olduğu bir meclis. zira, böyle bir mecliste akp 400 civarında bir milletvekili sayısına sahip olacaktı.
böyle bir meclise sahip olabilmek için hdp ve mhp'nin mecis dışında kalması gerekiyordu. hdp zaten kendi ayağına kurşunu sıkmıştı. bir ümit belki sosyal ve siyasal entegrasyonu becerebilirler ümidiyle kendilerine verilen sol oyların tamamını piç etmiş ve kendilerini kürtçü bir parti olarak konumlandırdıkları yetmiyormuş gibi, üstüne bir de terörist partisi haline gelmişlerdi (kişisel fikrim her zaman öyle oldukları yönünde). bu nedenle zaten oyları %5-6 civarındaydı. geriye kalıyordu mhp. orayı da büyük oranda dizayn etmişler ve her türlü hukuksuzluğu kendinde hak gören, partiyi babasının malıymış gibi yöneten (aslında yönetemeyen), cumhurbaşkanına her kritik anda payanda olmaktan başka bir işlevi olmayan bir zihniyete emanet etmişlerdi. bu sayede, ilk seçimde mhp'nin de baraj altında kalması kaçınılmazdı.
geriye ne kaldı? erken seçim. ama sorun burada başlıyordu işte. halkın %49,5 oyunu alarak iktidara gelen davutoğlu, bir erken seçime sıcak bakmıyordu. öyle ya, niye kendisine verilmiş milli iradeyi, durduk yerde niye teslim etsindi? sırf bir liderin başkanlık hırsı için, anasının ak sütü gibi helal bir mevkiyi bırakmak doğru muydu?
işte bu yüzden yavaştan alıyordu davutoğlu. bir tamam diyordu, bir olmaz diyordu. gerçi partiye hakim olamadığı için, açıktan isyan bayrağı da açamıyordu ama bunun zaman içerisinde çözümlenecek bir sorun olduğunu empoze ediyordu.
tabii bu durum, cumhurbaşkanının sinirlerini hoplatıyordu. 'ulan ulan! seni oraya kim getirdi ulan! sen kendini gerçek bir lider olarak mı görüyorsun yoksa?' diye söyleniyordu.
ve netice itibarıyla, akboylar dışında herkesin gün gibi aşikar gördüğü durum somutlaştı. davutoğlu'nun elinden oyuncağı alınıverdi. şimdi olacak şey basit. dediğim gibi, sorun çıkarmadan, ülkeyi baskın bir erken seçime götürecek 'emredersiniz efendim'ci biri o koltuğa oturacak. ülke seçime gidecek. akp belki de %35-40 oyla 400 civarında milletvekili alacak ve uzun adamımızın başkan olma yolundaki taşlar temizlenmiş olacak. bizim akboylar da, uzun adamlarını kendilerinin başkan yaptığını sanıp sevinecekler.
demokrasi ne güzel. sen de gelsene...
onlar demokrasi kültüründen nasiplenmemişlerdir. demokrasiyi sadece hedefe giden yolda binilecek ve hedefe gelindiğinde inilecek bir vasıta olarak görürler. bu nedenle de, defalarca ırzına geçildiği yetmezmiş gibi, şimdi de üzerinde akıllarına gelen her türlü fanteziyi gerçekleştirdikleri demokrasinin, uzak ufukta bile görünürlüğünü kaybetmesine üzülenleri, bundan şikayet edenleri anlayamazlar. sanırlar ki ağlayanlar, isyan edenler, minnak başbakana ağlıyorlar.
bunların bir diğer versiyonu ise (donanım yönünden baz model olanı), klasik akp seçmeni tavrı sergilemeye devam etmekte, ve bundan önceki onlarca örnekte olduğu gibi sevinmeye devam etmektedir. bu özellik, bu seçmen türünde muhtemelen sürekli olarak (gbkz:on) konumunda olmalı. sözlükte daha önce de, bir iki yerde değinildiği üzre, her hal ve şartta sevinmeye programlı bu kitle, sevindikleri olayların içeriğini sorgulama yeteneğinden mahrumdurlar. habur'dan terörist girişine de sevinirler, terörist öldürüldüğünde de. türkçe olimpiyatlarında da sevinirler, 'inlerinize gireceğiz' dendiğinde de. generaller içeri atılırken de sevinirler, dışarı çıkarılırken de. 'kardeşim esat'ta da sevinirler, 'diktatör esed'de de. davutoğlu geldiğinde de sevinirler, gittiğinde de. bu konuda yapılabilecek bir şey olmadığının farkındayım. sayın cumhurbaşkanının sevdiği kelimeyle ifade edecek olursak, bu seçmenin fıtratında olmalı bu. ancak, trajikomik olan, başkanı kendilerinin seçeceğini sanıyor olmaları.
oysa çok değil, sadece birkaç sayfa kitap okuyabilseler, havuz medyasının dışında tek satır haber okuma dirayetleri olsa, hadi hepsini geçtim, temel düzeyde düşünebilme ve sorgulayabilme yetisine sahip olsalar, şu son olayların tamamının aslında başkanlık hikayesi üzerinde döndüğünü anlayabilirlerdi.
şimdi gerçekten de fazla zeka gerektirmeyen, 'bütün güller çiçektir. bütün çiçekler bitkidir. bu nedenle bütün güller de bitkidir.' düzeyinde bir mantık algısına sahip herkesin algılayabileceği birkaç tahlil yapalım:
davutoğlu neden alaşağı edildi?
sarayla başbakanlık arasındaki fikir ayrılıkları yüzünden.
peki bunlar neydi?
fetullahçılarla mücadele? hayır.
terörle mücadele? hayır.
ekonomi yönetimi? hayır.
uluslararası ilişkiler? hayır.
atamalar? büyük oranda hayır.
yukarda saydığım başlıklarla ilgili konularda, sarayla başbakanlık arasında %100e yakın senkronizasyon vardı.
peki ayrışılan yer neresiydi? başkanlık sistemi.
ki o konuda da taban tabana zıt bir görüş ayrılığı yoktu. sadece davutoğlu, başkanlık sistemiyle ilgili ayak sürüyordu. yani, saray davutoğlu'nun başkanlık sistemi için, canla başla çalışmadığını düşünüyordu.
peki davutoğlu'ndan ne yapması bekleniyordu?
basit: kamuoyunun olaylar karşısındaki düşüncelerini periyodik olarak ölçtüren ve beklediği tepkiyi alamadığında, ya da beklemediği bir tepkiyle karşılaştığında ak dediğine kara demekten çekinmeyen sayın cumhurbaşkanı, başkanlıkla ilgili yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında, sadece muhalif seçmenlerin değil, akp seçmeninin de bir kısmının başkanlığa soğuk baktığını anlamıştı. dolayısıyla, meclisten çıkartamadığı bir başkanlık sistemi içeren anayasa değişikliğini, referandumla halk aracılığıyla çıkartmasının mümkün olmadığını biliyordu. bu değişikliğin muhakkak meclisten geçmesi gerekiyordu. oysa meclisteki aritmetik buna müsaade etmiyordu.
peki bu durumda ne yapılması gerekiyordu?
bunun cevabı da basit aslında. bir erken seçim gerekiyordu. ama bu erken seçime gitmeden önce, bütün şartların hazırlanması gerekiyordu. bu anayasa değişikliğinin meclisten geçebileceği tek bir matematik vardı. sadece iki partili bir meclis. yani akp ve chp'nin olduğu bir meclis. zira, böyle bir mecliste akp 400 civarında bir milletvekili sayısına sahip olacaktı.
böyle bir meclise sahip olabilmek için hdp ve mhp'nin mecis dışında kalması gerekiyordu. hdp zaten kendi ayağına kurşunu sıkmıştı. bir ümit belki sosyal ve siyasal entegrasyonu becerebilirler ümidiyle kendilerine verilen sol oyların tamamını piç etmiş ve kendilerini kürtçü bir parti olarak konumlandırdıkları yetmiyormuş gibi, üstüne bir de terörist partisi haline gelmişlerdi (kişisel fikrim her zaman öyle oldukları yönünde). bu nedenle zaten oyları %5-6 civarındaydı. geriye kalıyordu mhp. orayı da büyük oranda dizayn etmişler ve her türlü hukuksuzluğu kendinde hak gören, partiyi babasının malıymış gibi yöneten (aslında yönetemeyen), cumhurbaşkanına her kritik anda payanda olmaktan başka bir işlevi olmayan bir zihniyete emanet etmişlerdi. bu sayede, ilk seçimde mhp'nin de baraj altında kalması kaçınılmazdı.
geriye ne kaldı? erken seçim. ama sorun burada başlıyordu işte. halkın %49,5 oyunu alarak iktidara gelen davutoğlu, bir erken seçime sıcak bakmıyordu. öyle ya, niye kendisine verilmiş milli iradeyi, durduk yerde niye teslim etsindi? sırf bir liderin başkanlık hırsı için, anasının ak sütü gibi helal bir mevkiyi bırakmak doğru muydu?
işte bu yüzden yavaştan alıyordu davutoğlu. bir tamam diyordu, bir olmaz diyordu. gerçi partiye hakim olamadığı için, açıktan isyan bayrağı da açamıyordu ama bunun zaman içerisinde çözümlenecek bir sorun olduğunu empoze ediyordu.
tabii bu durum, cumhurbaşkanının sinirlerini hoplatıyordu. 'ulan ulan! seni oraya kim getirdi ulan! sen kendini gerçek bir lider olarak mı görüyorsun yoksa?' diye söyleniyordu.
ve netice itibarıyla, akboylar dışında herkesin gün gibi aşikar gördüğü durum somutlaştı. davutoğlu'nun elinden oyuncağı alınıverdi. şimdi olacak şey basit. dediğim gibi, sorun çıkarmadan, ülkeyi baskın bir erken seçime götürecek 'emredersiniz efendim'ci biri o koltuğa oturacak. ülke seçime gidecek. akp belki de %35-40 oyla 400 civarında milletvekili alacak ve uzun adamımızın başkan olma yolundaki taşlar temizlenmiş olacak. bizim akboylar da, uzun adamlarını kendilerinin başkan yaptığını sanıp sevinecekler.
demokrasi ne güzel. sen de gelsene...
tayyip amcamızı sevmeyen çakallara gün doğmuş, hepsi ağzını açmış neler çıkarabiliriz bu durumdan acaba diyerek fikir üretmeye çalışıyorlar. hadi bakalım, bekleyip göreceğiz.
/gorseller/yukle/images/davutomtm.jpg düşüne dursunlar, onlar ne olup bittiğini anlamadan biz
(bkz: seni başkan yapacağız) (u:HADİ İNŞALLAH ☺)
/gorseller/yukle/images/davutomtm.jpg düşüne dursunlar, onlar ne olup bittiğini anlamadan biz
(bkz: seni başkan yapacağız) (u:HADİ İNŞALLAH ☺)
Muhtemel adaylar: Numan kurtulmuş,Berat Albayrak, binali yıldırım ve Bekir bozdağ
Kongre 22 Mayısta yapılacak.
davutoğlu dönemi 20 gün içinde sone eriyor. %49 oy alan parti - başbakan 6 ay dayanmadı. alın size istikrar.
görülen o ki recep tayyip erdoğan ülkeden önce partide başkanlığını ilan etmiş.
görülen o ki recep tayyip erdoğan ülkeden önce partide başkanlığını ilan etmiş.
akp seçmeninin mutlu olmasını sağlayan gelişmelerden bir diğeridir. bu güruhun en karakteristik özelliği, uzun cumhurbaşkanımızın aldığı her karara sorgusuz sualsiz sevinmektir.
geldiğinde sevinçle karşıladıkları gülen adamın, gidişini de büyük bir sevinçle karşılamışlardır. şaşırdık mı? tabii ki hayır.
(bkz: ak parti seçmeninin mutluluğu)
geldiğinde sevinçle karşıladıkları gülen adamın, gidişini de büyük bir sevinçle karşılamışlardır. şaşırdık mı? tabii ki hayır.
(bkz: ak parti seçmeninin mutluluğu)
İş ve işçi bulma kurumuna başvuruda bulunacak mı acaba. Aylık 800 lira az para değil yani.
(bkz: yiyin birbirinizi ete para vermeyin)
--- (gbkz: spoiler) ---
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, yarın partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyeceği bildirildi. Alınan bilgiye göre, Davutoğlu, yarın AK Parti Genel Merkezi'nde, saat 11.00'de, MYK'yı toplayacak. Davutoğlu, daha sonra basın toplantısı düzenleyecek.
Kongre takvimi yarın MYK'da belirlenecek. Kulis bilgilerinden edinilen bilgiye göre Mayıs sonu itibariyle kongrenin gerçekleştirilmesi ihtimali üzerinde duruluyor.
--- (gbkz: spoiler) ---
[http://www.yenisafak.com/gundem/ak-parti-olaganustu-kongreye-gidiyor-2461530 kaynak]
--- (gbkz: spoiler) ---
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, yarın partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyeceği bildirildi. Alınan bilgiye göre, Davutoğlu, yarın AK Parti Genel Merkezi'nde, saat 11.00'de, MYK'yı toplayacak. Davutoğlu, daha sonra basın toplantısı düzenleyecek.
Kongre takvimi yarın MYK'da belirlenecek. Kulis bilgilerinden edinilen bilgiye göre Mayıs sonu itibariyle kongrenin gerçekleştirilmesi ihtimali üzerinde duruluyor.
--- (gbkz: spoiler) ---
[http://www.yenisafak.com/gundem/ak-parti-olaganustu-kongreye-gidiyor-2461530 kaynak]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?