en beklenmedik bir zamanda gidip çıkmak karşısına. özlemek, özlenilen kişinin her detayıdır.
muazzamdır. sadece evde uyuması bile yeterken, evin o alıştığın kokusu, aile, her şey.
sosyal sorumluluk projesi dersinde "biodizel" ile ilgili ürettiğimiz bir kampanyada araştırdığımız şirket.
(bkz: un kurabiyesi)
kaygana.
(bkz: barış akarsu)
2014 yılı, kore yapımı, efsane bir film.
bazen herhangi bir mesele kendisinin tek engeli olan insandır.
deneyimli yöneticilerin çok başarılı şekilde kullandığı bir yöntemin ana fikri. olmayan, tadı alınmamış bir şeyden ziyade alışılmış bir durumun eksikliği daha sıkıntılıdır ve hiç istenmez. o yüzden en başta kontrolü sağlamak adına, tüm haklar yönetici tarafından dağıtılır ve personelin gidişatına göre, hatalarına/yanlışlarına göre elinden alınır. askerlik yaparken edindiğim en yarayışlı fikirlerden biri.
(bkz: eldeki hakkı kaybetmek)
"Daha 18 yaşındaydı Nazım. 920 yılı sonu, kış başıydı.
Üç arkadaşıyla önce Sirkeci'den vapurla İnebolu'ya geçerler, yolculuk 75 saat sürer, oradan Ankara'ya geçeceklerdir. Nazım'ın deyişiyle 'İstanbul Denizi' işgal kuvvetlerinin gemileriyle doludur:
'...İstanbul denizinin içinde kefaldan, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umurumda değil. Anadolu'ya gidiyorum...' diye yazar o günleri. İstanbul işgal altındadır. Ayrılık hüzünlüdür. Yol arkadaşlarından birinin başını vapurun lombozuna yaslayıp: 'İstanbul'u bir daha göremeyecek miyiz, gitmek var dönmek yok mu?' diye ağladığını anlatır.
Ama kendisi de yasak olmasına rağmen vapurun güvertesinden İstanbul'a belki de son kez olabileceğini düşündüğü bir bakış bakmadan duramaz: 'Sarayburnu'na, (Galata) köprüye, kurşun kubbelere, tığ gibi minarelere, Taşkışla'ya son kere şöyle doya doya bakmadan İstanbul'dan ayrılmaya da gücüm yetmedi zaten."
t: "istanbul'u görememek düşüncesi" nedeniyle ayrı bir duygulandıran alıntıdır. Allah bu vatana bu millete esaret, dert göstermesin...
Üç arkadaşıyla önce Sirkeci'den vapurla İnebolu'ya geçerler, yolculuk 75 saat sürer, oradan Ankara'ya geçeceklerdir. Nazım'ın deyişiyle 'İstanbul Denizi' işgal kuvvetlerinin gemileriyle doludur:
'...İstanbul denizinin içinde kefaldan, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umurumda değil. Anadolu'ya gidiyorum...' diye yazar o günleri. İstanbul işgal altındadır. Ayrılık hüzünlüdür. Yol arkadaşlarından birinin başını vapurun lombozuna yaslayıp: 'İstanbul'u bir daha göremeyecek miyiz, gitmek var dönmek yok mu?' diye ağladığını anlatır.
Ama kendisi de yasak olmasına rağmen vapurun güvertesinden İstanbul'a belki de son kez olabileceğini düşündüğü bir bakış bakmadan duramaz: 'Sarayburnu'na, (Galata) köprüye, kurşun kubbelere, tığ gibi minarelere, Taşkışla'ya son kere şöyle doya doya bakmadan İstanbul'dan ayrılmaya da gücüm yetmedi zaten."
t: "istanbul'u görememek düşüncesi" nedeniyle ayrı bir duygulandıran alıntıdır. Allah bu vatana bu millete esaret, dert göstermesin...
nasıl söylemiş...
efsanedir. barbunya ve mısır ekmeği ile daha başka olur. çok severim.
pilot olmak istiyordum yalan yok, sinemacı oldum.
ufuktaki pazartesi gününü hatırlatmasıdır.
yahninin en güzel yanlarından biri. çocuklar için çok faydalıdır.
alıkoyma.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?