Ne yani hiç kimsenin aklına 'o eylem' gelmedi mi? Valla böyle bir başlığin altına yazılacak ilk şey '10'un üç katının bir fazlası' olmalıydı. Yeterince üstu kapalı, nazik vs. Söyleyebildim mi? Efem
Marmarayın kalabalığından, rayların gıcırtısından, şehrin keşmekeşinden bıktığınızda ve acelesi olan bu şehirde acelenizin olmadığı zamanlarda, ciğerlere mis gibi deniz havası doldurularak yapılan güzel seyehat...
"Kimin kayığına binerse onun küreğini çekenlere inat biz hala bandırma vapurundayız"
iptal edenlerin gerekçesi bindikleri kayık olsa gerek...
iptal edenlerin gerekçesi bindikleri kayık olsa gerek...
birbiri yerine kullanmaya alışkın olduğumuz bu iki kavram aslında birbirinden farklıdır. gerçek; bizden bağımsız olarak var olandır. kişiye yada zamana göre değişmez. doğru ise bizlerin bilgiye yüklediği değerdir ve gerçekliğe yakınlığı nispetinde doğrudur.
1936 ABD yapımı sessiz film. charlie chaplin'in kendisine dünya çapında şöhret sağlayan kurgusal karakteri küçük serseri(şarlo) üzerine kurulu son filmidir. Chaplin 1931-32 yıllarında hollywood'u bırakıp çıktığı dünya turu esnasında Avrupa'da yükselen ırkıçılık, büyük ekonomik krizin sosyal etkileri, işsizlik ve makineleşmenin etkilerini gözlemlemiş ve bundan oldukça rahatsız olmuştur. gördüklerinden sonra ekonomiye ilgisi artmış ve bu konuda çeşitli okumalar da yapmıştır. yapımcılığını, senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği bu bu sessiz filmde yeni sistemin bu çarpık ve acımasız durumunu komik bir üslupla anlatmaya çalışmıştır. yönetim bilimleri, üretim yönetimi, iktisat, işletme vb. bölümlerde okuyan öğrencilere ödev olarak verilen bir filmdir.
üzerinden yıllar geçmesine rağmen film dünyanın en iyi filmlerinden birisi olarak gösterilir.
üzerinden yıllar geçmesine rağmen film dünyanın en iyi filmlerinden birisi olarak gösterilir.
Sitare
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre” Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays'ı Antere'yi A'şa'yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum ....Dilaver Cebeci
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre” Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays'ı Antere'yi A'şa'yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum ....Dilaver Cebeci
geçtiğimiz haftalarda karısını başkan yardımcısı olarak atamasıyla gündeme gelen azerbaycan cumhurbaşkanı. eski cumhurbaşkanı haydar aliyev'in oğlu olan ilham aliyev azerbaycan'ın dördüncü başkanıdır.
Evet bugünkü anayasa değişikligı(evet-hayır) referandumunda yapılan kurnazlıktır. Evet tarafı beyaz renk kullanılarak insanlarda daha güvenilir ve umut vaadedici hayır tarafı ise kahverengi gibi koyu bir renk seçilerek algısal olarak karalanmaya çalışılmıştır.
hz. davut'a demiri işleme ilmi verildiğinden zırh'ı icat eden kişi olduğundan bahsedilir. özelikle örme zırh yapma konusunda oldukça usta olduğu kuvvetinden dolayı bunu elleri ile kolayca yapabildiği söylenir.
şöyle bir şeymiş...
http://www.zaytung.com/fotohaberdetay.asp?newsid=321207
http://www.zaytung.com/fotohaberdetay.asp?newsid=321207
bazı arkadaşlar tarafından darbe gecesi kendini neden öldürtmediği merak konusu olmuş siyasetçi. oysa at kendini tankların, kurşunların önününe öldürt kendini gitsin. hiç bir şey olmadı intihar falan etseydin o gece.. ama o zaman da a haber darbe başarısız olduğu için intihar etti diye haber yapardı.(bunu da eledik).. ne bileyim sen de tatile falan gitseydin ailenle sonra apar topar uçakla istanbul'a dönseydin. telefondan halkı sokağa falan davet etseydin yaa...
kötülük nedir? sorusunun cevabını tam anlamıyla bulursak nasıl ve neden yayıldığı konusunda daha kolay çıkarım yaparız gibi geliyor..
deaş, daiş, daeş, işid vb. şekillerde adlandırılan, üst kadroları çoğunlukla saddam dönemi ırak ordusu asker ve subaylarından meydana gelen ırak el-kaide'si olarak ta adlandırılan selefi terör örgütü.
Çevresindeki insanlara takım çantası muamelesi yapan insanların sıklıkla başvurduğu ilişki yada iletişim biçimi...Böylelerine tavrımız ne olmalıymış..
"Anahtar gibi sadece kaybolduğunda aranıyorsan, nasıl olsa o paspasın altındadır rahatlığını vermeyeceksin kimseye"
"Anahtar gibi sadece kaybolduğunda aranıyorsan, nasıl olsa o paspasın altındadır rahatlığını vermeyeceksin kimseye"
yüksek faizlerle borç veren kan emici bir güruh. bankalardan kredi kullanamayan yada istediği nakiti alamayan insanların başvurduğu bir çare!! allah kimseyi ellerine düşürmesin.
zaten bu liderlik denen şeyin sınırları nedir bilemedim. hele şu son dönemde oldukça popüler bir kavram oldu. memleket lider kaynıyor.
anadolu'nun bir köyünde adam muhtar olduktan sonra karısını da alıp evin damına çıkmış ve şöyle bir köylülere bakmış. sonra karısına dönmüş ''bak hanım evvelden biz de bunlar gibi kulduk'' demiş.
her ne kadar liderden kasıtlarının sinerji,enerji, motivasyon vb. olduğunu iddia etseler de bizdekilerin derdi diğerlerini 'kul' etmek.
anadolu'nun bir köyünde adam muhtar olduktan sonra karısını da alıp evin damına çıkmış ve şöyle bir köylülere bakmış. sonra karısına dönmüş ''bak hanım evvelden biz de bunlar gibi kulduk'' demiş.
her ne kadar liderden kasıtlarının sinerji,enerji, motivasyon vb. olduğunu iddia etseler de bizdekilerin derdi diğerlerini 'kul' etmek.
nixe ayakkabıları ve fosforlu adidas eşofmanlarıyla kıtalara yayılan bir ırk hakkında documentary..kültürlenmek için hep belgesel izlerim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?