ilkokuldan akılda kalan garip tipler

kultabisi
ilkokulun ilk günüydü. okul bahçesinde sıraya geçirdiler. önümüze yüzü buruş buruş olmuş, ihtiyar bir kadın geldi. saçlarımızı, yüzümüzü sevdi. sonradan onun, öğretmenimiz olduğunu anlayacaktık.
sınıfa girdiğimizde, bizden önce sınıfa girmiş ve en ön sırada oturmakta olan, ufak tefek ihtiyar bir adam gördük. yüzü, öğretmenimizden de kırışıktı. ama boyu aşağı yukarı bizim kadardı. öğretmen ilk derste, onun yanında kimseyi oturtmamıştı. sırayla herkese ismini sordu. sıra, kısa boylu amcaya geldiğinde ayağa kalkmadı. ''benim adım tarık.'' dedi. öğretmenimiz, bizim anlayacağımız bir düzeye indirgeyerek, tarık'ın ihtiyar bir amca olmadığını, bizimle aynı yaşta olduğunu ve hastalığı nedeniyle böyle göründüğünü anlattı.
acımıştık ama bize çok garip gelmişti.
ilk başlarda, kimse onun yanına oturmak istemiyordu. bir süre sonra, öğretmen tarık'ın yerini değiştirerek, orta sıranın ortalarında bir yere oturttu. sessiz bir çocuktu. tıpkı ihtiyar amcalar gibi, yavaş konuşuyor, yavaş hareket ediyordu. zaten gün boyu yerinden de kalkmıyordu. ders bitiminde, annesi içeri giriyor, onu tekerlekli sandalyeye koyuyor ve öyle götürüyordu. yavaş yavaş onu sevmeye başlamıştık ama yine de çok samimi olmaya cesaret edemiyorduk. sonuçta o ihtiyar birine benziyordu.
öğretmen bir gün bize şöyle dedi. 'çocuklar bundan sonra, tarık'ın yanına her isteyen oturamayacak. onun yanına oturma hakkı elde edebilmek için iyi bir şeyler yapmak zorundasınız. ancak uslu duranlar, ödevini iyi yapanlar, arkadaşlarına saygılı davrananlar oturabilir onun yanına.'' sınıfta o günden sonra işler yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. tarık'ın yanına oturabilme ayrıcalığı için, herkes uslu durmaya çalışıyor, herkes ödevlerini özenerek yapıyordu.
ilk sene öyle geçti. ikinci sınıfa geçtiğimizde, tarık biraz daha yaşlanmıştı. adeta sınıfımızın ak sakallı dedesi gibiydi. herkes onu seviyor, herkes ona özen gösteriyordu. tarık'ın sevdiği biri olabilmek için onun her dediğini yapmaya razıydık. ama allah var, o da hepimizi adeta bir baba şefkatiyle seviyordu. sarılıp kucaklaşamasak bile, bizi sevdiğini ihtiyar gözlerinden anlayabiliyorduk.
üçüncü sınıfa gidiyorduk. tarık artık bazı günler okula gelmemeye başlamıştı. öğretmen, tarık'ın biraz rahatsız olduğunu söylüyordu biz sorduğumuzda.
bir gün öğretmenimiz sınıfa girdi ve bize hiçbir şey söylemeden masasına oturdu. ağlıyordu. korkmuştuk. onu ağlarken hiç görmemiştik. bir süre daha ağladıktan sonra, gözlerini sildi, ayağa kalktı ve 'çocuklar, tarık öldü.'' dedi.
artık bütün sınıf ağlıyordu. ertesi gün bütün okul olarak, tarık'ın hatırasına okul bahçesinde toplandık. kocaman bir çelenk vardı. sınıfımızdan üç kişi belirledi öğretmen, kendisiyle birlikte tarık'ın cenaze törenine katılmaları için. bütün sınıf yalvardı gitmek için ama öğretmen üç kişinin yeterli olacağını söyledi.
o günden sonra tarık'ın sırasına kimse oturmadı. o senenin sonunda o okuldan ayrıldım.
o okulla ilgili hatırladığım iki şey var şu anda hafızamda. biri öğretmenim seniha hoca, diğeri de ihtiyar tarık.
yıllar sonra, tarık'ın hastalığının ne olduğunu internette arattım.
(gbkz:progeria)ymış hastalığının adı. 8 yaşındaki bir çocuk, 80 yaşındaki bir insanın vücut yapısına ulaşıyormuş. organlar yavaş yavaş iflas ediyor ve en fazla 10-12 yaşlarında da ölüyormuş.
tarık, o ihtiyar yüzüyle bize gülümserken, belki de öleceğini biliyordu. sadece bedeni değil, ruhu da olgunlaşmıştı ki, bu durumunu kabullenmişti.
seni hala unutmadım tarık. umarım bu dünyada yaşayamadığın güzellikleri öte dünyada yaşarsın.

allahuekber

maksatlaf
Bu aralar Müslümanın muslumani katlederken sarfettiği cumledir ve bundan mutevellit ne yazık ki hak ettiği dillerde değildir son zamanlarda.
Allah kimseyi şaşırtmasın!

ankara hamamönü

abuzeroklava
altındağ belediyesine bağlı, hacettepe hastahanesinin yukarısında kalan muhsin yazıcıoğlu'nun mezarı ve mehmet akif ersoy'un istiklal marşımızı yazdığı güzide evinin bulunduğu ve bu güzide mekanların çevresinde inanılmaz güzel işler yapan; eski osmanlı evleri tarzında bir iki katlı evler ve onların ilk katlarında cafe restaurantlar barındıran ve hediyelik eşyalar alabileceğiniz mükemmel yer

tesbih namazı

mödo
Tesbih Namazı

Bu namaz, her rekatinde yetmiş beş defa "Sübhanallahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber" diye tekbir alınan dört rekatlı bir namazdır. Allah rızası için nafile namaza niyet edilerek

"Allahü Ekber" diye namaza başlanır. Sübhaneke'den sonra on beş kere "Sübhanallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber" okunur. Sonra Eûzü Besmele çekilerek Fatiha ile bir sûre daha okunur. Arkasından tekrar on defa "Sübhanallahi..." tekbiri okunur. Sonra rükua varılıp rüku tesbihlerinden sonra yine on defa "Sübhanallahi..." okunarak rükudan (Semi'allahü limen hamideh, Rabbena ve lekelhamd denilerek) kalkılır. Bu kıyam halinde de on defa "Sübhanallahi...." okunur. Ondan sonra secdeye varılıp secde tesbihleri yapıldıktan sonra yine on defa "Sübhanallahi..." okunur. Secdeden tekbir ile kalkılır ve celse halinde yine on defa "Sübhanallahi..." okunur. İkinci secdeye tekbir ile varılıp üç defa yine secde tesbihleri yapıldıktan sonra on defa "Sübhanallahi....." okunur. Böylece namaz tekbirlerinden fazla olarak alınan tekbirlerin toplamı "Yetmiş beş" olur.

Bu birinci rekattan sonra ikinci rekate kalkılır ve yine önce on beş defa "Sübhanallahi..." okunur. Sonra birinci rekatta yapıldığı şekilde kılınarak ka'de (son oturuş) yapılır. Tahiyyat ile Salâvatlar okunur ve selâm verilir. Her iki rekatta yapılan bu tesbihlerin toplamı yüz elli olur. Bundan sonra selâm verilip aynı şekilde iki rekat daha kılınır. Böylece dört rekatta yapılan tesbihlerin sayısı üç yüz olur.

Bu tesbih namazında yanılma olsa, yapılacak sehiv secdelerinde bu tekbirler getirilmez.

Tesbih namazının da sevabı çoktur. Bu namaz her vakit kılınabilir. Hiç olmazsa haftada veya ayda veya ömürde bir defa olsun kılınmalıdır.

hilal-i ahmer

Plastantia
''Kızılay (Resmî adı: Türkiye Kızılay Derneği, Türk Kızılayı olarak da bilinir, eski adı Hilal-i Ahmer Cemiyeti), Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi'nin temel ilkeleri olan “insanlık, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik” çerçevesinde çalışan bir yardım kuruluşudur'' (vikipedi)
kızılay bana neden sadece kan bağışı alan ve hastanelerin kan ihtiyacının karşılandığı bir kurum gibi görünürdü. demek değilmiş. bu arada bu kızıl haç misyonerlik faaliyetlerinde de bulunuyormuş.
(bkz: öyle duydum)

avrasya tüneli

Plastantia
inci sözlükte adının Atatürk olması ile ilgili bir öneride bulunmuşlar. ayrıca entry sahibi yazar bunu bir kampanya olarak diğer kullanıcılara sunmuş. gelen yorumlardan biri şöyleydi sanırım..
*panpa şimdi bu hem alkol alıp hemde atatürk'e alkolikti falan diye sayıp söven huur çocukları oradan geçerken aouuv atatürk'ün içinden geçtim demez mi? bir sürü iğrenç espri yaparlar. o yüzden olmasın.

başka bir enty de tayyip erdoğan olması yönündeydi. yukarıdaki sebepten dolayı..

o yüzden zorlamamak lazım bence hem ülke olarak bu isim verme takıntısını anlamış değilim. boğaziçi köprüsü mesela gayet doğal bir şekilde takıntısız verilmiş bir isim gibi geliyordu bana. onu da değiştirdiler.

ameliyathane önünde beklemek

cayisallama
geçen sene yada geçen senelerin birinde (o seneyi hiç hatırlamak istemiyorum) Kardeşimin başından kötü bir kaza geçmişti. Bu durum o kadar etkilemişti ki beni anlatamam sevgili sözlük. Ameliyathaneye almak için bizi epeyce bekletmişlerdi. O bekleyiş süresi belki 1-2 saat ancak bize yıllar gibi gelmişti. buraya kadarı günlük gibi oldu biraz.

Ameliyathaneye aldıktan sonra doktor her şeye hazırlıklı olun dedi. Bir şeyler imzalattı. Sonra o ameliyathane kapısında beklemeye başlıyorsunuz. Hele doktor size durum çok kritik, kaybedebiliriz tarzında şeyler söylerse o zaman daha bi kötü oluyorsunuz.

Kapı önünde beklerken aklınızdan saniyede bir milyonlarca şey geçiyor. Sizinle beraber bekleyen varsa göz göze gelmemeniz lazım. Göz göze gelirseniz o bakış o kadar şey anlatıyor ki ifade edemem. Daha acısı için ise kıyamayıp oraya getirmediğiniz kişi varsa bizde bu annemdi, onun dakikada bir aramasına daha çıkmadılar demek belki bi tık daha acıdır.

O kapı önünde herhangi bir oturak yok. Ayaklarınız üzerinde ördek oturuşu ile saatlerce bekleyip olumlu haber almak tarif edilemez bir sevinç ve şükür kaynağı, olumsuz ise daha almadım ki allah kimseye nasip etmesin yıkılmak insanı yıkar gerçekten.

Tarif edilemeyeceği kadar kötü bir şey. Allah kimseyi ameliyathane kapılarında bırakmasın, bekletmesin.

3 aralık engellier günü

Rıhtım
TÜİK verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 5 milyon engelli var.
Türkiye'de engelli olmak zor. Engelli bireylerle ilgili 'veriye' ulaşmak da zor. Kaynaklar eski, en günceli 2011 yılına ait. Yani Türkiye nüfusunun yüzde 6,6'sını engelliler oluşturuyor. Aileleri de aynı zorlukları yaşadığına göre Türkiye'nin en az %20'si engellilere yönelik uygulamalara muhatap. Erişilebilirlik, eğitim, çalışma hayatı ve sağlık... İşte Türkiye'de engellilerin en çok zorlandıkları, sıkıntıya düştükleri alanlar. Yani hayatın kendisi....http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/sayilarla-turkiyede-engellilik

cemil koçak

abuzeroklava
sağlam tarihçilerden biri.

Hoca darbe girişiminden 3 gün sonra böyle yazmıştı.
"Sakın yanılmayalım; darbeye karşı çıkıyormuş gibi görünen önemli bir kesim; aslında darbenin önlenmesinden fena halde rahatsız ve ardından timsah gözyaşları döküyorlar! Kanmayın; kandırmayın... Eğer darbe başarılı olsaydı; şu anda 27 Mayıs sonrasında olanlarla karşılaşılırdı!"
Hala aynı durum söz konusu... Darbe yapılamadı diye üzülüyorlar... Türkiye'de kimisi solcu, kimisi milliyetçi, kimisi dindar geçinen milyonlarca insan... ve onları yönlendiren bir takım siyasetçi, gazeteci ve aydın bozuntusu halen aynı yerde duruyor. Milim değişiklik yok. Fetö örgütü ile ilgili ortaya çıkan her bilgiye kulakları tıkalı. Tek dertleri var. Ülke yansın, yıkılsın, bölünsün... sorun değil tek Erdoğan indirilsin..! Gerisini o indirildikten sonra düşünürüz.

21 mart ilkyaz bayramı

ccc
türk bayramıdır.

Türklerin Nevruz gelenekleri ile ilgili olarak tarihi kaynaklarda geniş bilgiler bulmak mümkündür. Bu kaynaklardan bazıları;

AbulKasım Firdevsi - Şahname

Kaşgarlı Mahmut - Divân-ı Lügat'it Türk

Yusuf Has Hacib - Kutadgu Bilik

Ömer Hayyam - Nevruzname

Hüca Ali Termizi - Nevruzname

Mevlana Lütfi - Gül ve Nevruz

Ebulgazi Bahadır Han - Şecere-i Türk

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches