abuzeroklava

çok güzel soru hazırlıyor ekibi.

'Bir çikolata ve bir sakızın toplam fiyatının 11 lira olduğu markette çikolata sakızdan 10 lira daha pahalıysa sakızın fiyatı nedir?'

Sürekli bana gelip “Babamla telefonla konuşalım” diyordu. Ben de “Babanla artık görüşemeyeceğiz” diyordum. “İşe mi gitti, çok mu işi var. Derik'te mi” diye soruyordu. Baktı ki aramama süreci uzadı. Bir çocuk psikiyatristiyle birlikte hareket ederek “Baban bir daha gelmeyecek, o seni görüyor” gibi şeyler söyledim. Uyku problemi çok oldu. İyi geceler telefon konuşmalarını yapamadığı için uyuyamıyor. “Kötü rüyalar görüyorum” diyor. Televizyonda bir program izliyorduk, babasının video gösterisi geçti. Kulaklarını kapattı. “Anne kapatın televizyonu gece uyuyamıyorum” dedi. Çok etkilenmiş demek ki. Önceden en çok kimi seviyorsun derdim “Babamı ve seni” derdi. Son dönem sorduğumda “Sadece seni” diyordu. O kadar içime dokunuyor ki o “sadece” kelimesi. “Oğlum baban bizimle hala. Hep babamı ve seni seviyorum de tamam mı” dedim. Şimdi “Babamı ve seni” diyor.
Kabre götürdüm. “Oğlum buradan bir kapı açıldı baban cennete gitti. Orada seni bekliyor” dedim. “Anne biz de gidelim” dedi. Bizim gitmemiz için baban gibi güzel işler yapmaya ihtiyacımız var. Derik'te çalıştığı gibi cennette de bizim için çalışıyor. Biz de burada çalışacağız, sonra cennette buluşacağız” dedim. Çocuk rahatladı. Mezar taşını öptü. Çiçekleri sevdi.
-Şehid Muhammed Fatih SAFİTÜRK'ün Eşi...

Filmden bir replik
Ey oğul! Ey Gündüz'üm!
Halkın kanını emen tefecilerle, faizle insanları sömürenlerle nasıl iş tutarsın?!
Allah'ın razı olmadığına benim de rızam yoktur.
Kendine gel oğul!

Ben şimdi Vakıfbank reklamında oynamaya gidiyorum. Döndüğümde bir daha faizle uğraştığını görmeyeyim oğul.

Milli Eğitim'de göreve başladığım yıllarda sene sonunda öğretmenlerden eleştiri ve öneri isteyen bir form vardı. 2005'e kadar doldurdum o formu her sene... kim okurdu, hatta okuyan olur mıuydu bilmem ama yazdığım pek çok şey zamanla gerçekleşti...
Onlardan biri de şuydu:
2001'de okullarda “genel yönetim” ve “eğitim yönetimi” diye ikili yönetime geçilmesini, eğitim yönetimine öğretmen kökenli idareciler getirilmesini, ama genel yönetim için üniversitelerde uygun bir bölüm açılmasını önermiştim. Hatta üniversitelerde müfettiş yetiştirmek için açılan “Eğitim Yönetimi” bölümlerinin programlarına hukuk, işletme, sosyoloji gibi dersler de eklenerek bu amaçla değerlendirilebileceğini belirtmiştim..
İnşallah uygulama hayal ettiğim gibi olur...

Yerine göre oldukça güzel bir baskıdır.

“Devlet; idare değil iradedir” demişler. Son 450 yılda-Kanuni sonrası-, 4. Murat'tan sonra en yüksek seviyede bunu başaran ikinci müslüman liderin Sayın Erdoğan olduğuna inanıyorum. Dağılmış, yerlerde gezen inanan kişilerin onurunu “aksiyon müslümanı” olarak ayağa kaldırmayı başarmak basit bir hizmet değildir.

Bunun yanında Yavuz Sultan Selim'in çadırına ok atan yeniçerinin torunları da, Fatih Sultan Mehmed'e İstanbul'u kuşatmayı sonlandırmasını isteyen Çandarlı'nın torunları da hayattadır.

Yav Ertuğrul Bey bu kadar tedbirsizlik olur mu? Davul zurna ile savaşa gidiyorsun, üstüne bir de haine iş ısmarlıyorsun.. Samsa da gitti. Yazık yahu vallahi yazık...

Bütün evler sokağı ve birbirini görür. Oynayan çocuğunu ve komşunun kapısını, geleni gideni görür, başka evin içini ise göremez.

Yeni Türk evleri: Evler uzaklardan denizi görür, sokağı caddeyi, bahçeyi, komşusunu, geleni gideni göremez... Evde yaşayanlar sadece ekranları görür, birbirini göremez.




Ohri (Makedonya) Türk evleri 1913

Herkes Kuşçubaşı Eşref modunda dolaşıyor ortalıkta. Kimse Zenci Musa olmaya talip değil...

"Kader'e inanan insanların yüzlerine dikkatle bakarsanız; kötülerin asla kazanamayacakları bir dinginlik olduğunu görürsünüz. Kötülüğün musallat olduğu insanlar daima tiyatro yapmak zorundadırlar. Sürekli maske ve yalan taşırlar hamal gibi yüzlerinde ve sırtlarında.
Ve kadere inananlar vazgeçmeyi bilirler her türlü ulufeden."

İstanbul'un ve Dünyanın en ilginç yapılarından biri...

(bkz: sveti stefan kilisesi)

sadece alkol tüketmek değildir.

Allah sırrını yüceltsin, rahmetlik Muzaffer Efendi ne güzel söylemiş: İçki sarhoşluğu çabuk geçer amma; mal-mülk, makam-mevki ve sofuluk satmanın sarhoşluğu ancak insanın kafası teneşir tahtasına tak diye vurunca geçer.
"Sofuluğuna, zühdüne, ibadetine, malına, mülküne, kasana, kesene, rütbene sarhoş olma! Diğer içkilerin sarhoşluğu üç-beş saat devam eder ancak zühdüne, ibâdetine, makâmına, rütbesine sarhoş olanlar ancak kafası teneşir tahtasına vurduğu vakit ayılırlar!"

İlginç... Rahmetlik Üstad Necip
Fazıl'ın gizli hayranları çoktur. Zira, onu sevip eserlerini beğendiğini söylemek bile Türkiye'de sanat camiasından dışlanmak için yetiyordu bir zamanlar. Hatta belki hala.
Haa bir de, aşağılık kompleksinden kırılan bir kısım İslamic enteller var ki, N.Fazıl'ın isminden bile tedirgin olurlar.

Çok doğru bir tespit, derinlikli bir analiz. Türkiye'yi iyi bilenlerden görüş alınarak yazıldığı besbelli. Türkiye İslami duyarlılığın entelektüel düzlemdeki fikir babası Üstad N.Fazıl 'dır... N.Fazıl Türkiye'de Yahudilik-Dönmelik-Masonluk konusunda ciddi bir bilinç oluşmasını sağlayan ilk kişidir. Amerikan gazetesi zımnen diyor ki, Türkiye ve hariciyesi uzun yıllar dönme ve masonların elindeydi. Bu yüzden Türkiye İsrail'i tanıyan ilk devletler arasında yer aldı. İlişkiler hep iyiydi. Fakat günümüzde yaşanan sorunların temelinde N.Fazıl'ın fikirleri var. Aslında, geniş Müslüman kitle eyaletimizi istediğiniz gibi yönetmemize karşı çıkıyor demek istiyor.
Mezhepsizlik, sünnetsizlik peşinde koşan; Kur'an Müslümanlığı adı altında Medeniyet düşmanlığı yapan, sömürgeciliğe davetiye çıkaran bir kısım İslamcı züppeler bunları anlamaz.

devamını okumak için tıklayınız...

Ülkemizde çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Mevlana İdris, yepyeni bir formatta, çocuklara dair, fakat büyüklerle çocuklara aynı anda hitap eden bir dergi çıkardı.

Uludağ Üniversitesi felsefe profesörü.
Hoca vefat etti. Allah rahmet eylesin...
Henüz tanışmadan, üniversite 1.sınıfta "Epistemik Cemaat" adlı kitabını okumuş, arkadaşlarla üzerinde çok konuşmuştuk. Her bilginin kendi medeniyet havzasında anlamlı olduğunu, batı uygarlığının evrensellik iddiasının kof bir iddia olduğunu felsefi temelleriyle anlatıyordu.

Dilerim İran, kan dökülmeden bu mollalar rejiminden kurtulur. Bunun için zamana ihtiyaçları var. Zaman bazı şeyleri kendiliğinden anlamsızlaştıracak.. Şu andaki gösterilerin ise, ancak rejimi güçlendirmeye yarayacağı kanaatindeyim...
İran'daki gösteriler Sünni azınlığın yaşadığı yerlerde yoğunlaşıyormuş. Ruhanî de Suud'u suçluyor; ABD ve İsrail'in söylediği gibi, o da Sünniliği Suud'a zimmetleme gayretinde. Halbuki Suud hükumeti Sünni değil, Sünni ulemanın birçok açıdan sapkın gördüğü Vehhabilik denen bir mezhebe bağlı. Ruhani'nin Suud'u suçlaması ise, hiç hayra alamet değil. İran çevre ülkelerde resmi ordusu tarafından bizzat yapılan veya çanak tuttuğu Sünni katliamlarını bu sefer kendi içindeki azınlığa karşı da tekrarlayabilir. Suud'un elbette savunulacak bir tarafı yok, fakat İran rejimi de çok zalim.. İran'ın başındaki "rehber" dedikleri Ayetullah Hamaney denen adam dünyada kimsede eşi görülmeyecek yetkilere sahip. İran kanunlarına göre, adeta Allah'ın direkt temsilcisi. Bunu biz anlayamıyoruz çünkü Şiilikte, hele hele İran'da din anlayışı bambaşka... Hamaney'in kendi seçtiği din adamları heyeti, kendisini sürekli rehber olarak seçiyor. Velayeti fakih hep onda. Halk ise, sadece yetkileri sınırlı bir Cumhurbaşkanı ve meclisi seçiyor. Hamaney ise dini, askeri, siyasi, ekonomik, kültürel bütün yetkiler elinde olarak ülkeyi yönetiyor. Üstelik hiçbir zaman seçilme derdi olmadan 30 yıldır İran'ın başında... Üstelik, Şii mezhebine ve kanunlara göre günahsız ve dinen eleştirilemez olarak kabul ediliyor. Bunlar Sünnilerin anlayamayacağı, hayal dahi edemeyeceği şeyler. İran en çok bize kapalı kutu... İran resmen "mehdi" bekleyen bir devlet. Kayıp 12.imamın zuhurunu bekleyen, bunları okullarda çocukların kafasına adeta çakan ve her şeyi bu beklentiler üzerine kuran bir din sosyololisine sahip... İran gerçekten çok ama çok değişik bir ülke. Öyle gösterilerle filan dağılması mümkün değil.

Ülker kendini, Londra'da kurduğu kendi şirketine satmış. Yani, bütün mal varlığını bir imza ile yurt dışına kaçırmış oluyor. FETÖ kokusu gelen bir yöntem. Murat Ülker'in son 4 yıldır yaptığı açıklamalar, tartışılan sonra yayından kaldırılan reklamları, twitleri göz önüne alındığında hiç de şaşırılacak bir gelişme değil. Murat Ülker, Karar gazetesinin finansörü, Şehir Üniversitesinin hamisi.. Başına Fetö tezlerini tekrarlayan şaklaban reklamcı Ali Atıf Bir'i rektör yapıp Üniversitenin tepkisi üzerine görevden aldı.
Bizim iş dünyasının tarihine bakarsanız, milli sermaye ve yerli reflekslerle büyüyen birçok şirketin, belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra bu vasıfları terkederek global güçlerin hizmetine girdiklerini görürsünüz. Sabancı bunun en güzel örneği.