Normal insani münasebetlerde hoş, arkadaşlar arasında caiz olan öyle söz, tavır, eda veya sükutlar vardır ki... Dostlar arasında herşeyi bitirebilir! Dost kafadan toslar, ağzına geleni söyler de alınmasın. Fakat öyle bir yerde susar yahut öyle bir yerde peçelenmiş nefsi görürsün ki... Herşey biter. Dostunun nefsaniliği değildir insanı yaralayan, senin karşında bunu gizlemeye çalışmasıdır.
Bu incelikleri kim bile kim anlaya? Dostlukların da karşılıklı yağlama ve tavlamaya dönüverdiği şu dünyada ne desek boş... "Şöyle de ki böyle diyeyim. Mene yahşı de ki men de sene yahşı diyem..."
Bu ahvalin dostlukta yeri olur mu?
Ne güzel levha:
Dost odur ki sana doğrusun diyen
Dost değildir sana doğrusun diyen
(Hat Hasan Çelebi)
Bu incelikleri kim bile kim anlaya? Dostlukların da karşılıklı yağlama ve tavlamaya dönüverdiği şu dünyada ne desek boş... "Şöyle de ki böyle diyeyim. Mene yahşı de ki men de sene yahşı diyem..."
Bu ahvalin dostlukta yeri olur mu?
Ne güzel levha:
Dost odur ki sana doğrusun diyen
Dost değildir sana doğrusun diyen
(Hat Hasan Çelebi)
Dünyadan haberi olmayan bir tip türedi. Nazım Hikmeti, Aziz Nesin'i, Sebahattin Ali'yi filan Atatürkçü sanan bir tip bu... Ali Nesin'i çileden çıkarmışlar. Nasıl saldırıyorlar...
Bir ara 1940'ların 50'lerin gazetelerini taramıştım... Cumhuriyet gazetesinin mutad aralıklarla Aziz Nesin'in nasıl bir vatan haini, Moskovadan beslenen bir Komünist olduğunu birinci sayfadan sürekli haber yaptığını görmüştüm. Haberlerin uydurma dili daha okurken kendini ele veriyordu.
Bir ara 1940'ların 50'lerin gazetelerini taramıştım... Cumhuriyet gazetesinin mutad aralıklarla Aziz Nesin'in nasıl bir vatan haini, Moskovadan beslenen bir Komünist olduğunu birinci sayfadan sürekli haber yaptığını görmüştüm. Haberlerin uydurma dili daha okurken kendini ele veriyordu.
Kemal Alemdaroğlu da adalet yürüyüşüne katılmış... Şimdiki gençler Alemdaroğlunu bile tanımıyor...
Bak genç arkadaşım bu kişi, İstanbul Üniversitesinde yıllarca rektörlük yaptı. Askeriyeyi kışkırtan, askerden fazla askerci olan, sokaklarda Ordu göreve pankartı açan, tertiplediği bu tür sokak toplantılarına gelmeyen akademisyenlere soruşturma açan bir herifti. Şimdi Adalet ister olmuş. Son sınıfta sadece başörtülü diye okuldan attığı tıpçıları, eğitim hayali elinden alınan binlerce genç kızı, baş açma odalarında (ikna odası diyorlardı) mobing uygulattığı kızları... unutturmuş da Adalet diye yürümeye gelmiş. İstanbuldan diğer üniversitelere örnek olan, onlara zulümde liderlik eden bir ekibin başındaydı.
Ah benim genç kardeşim, bunlar ellerine fırsat geçse bu memlekette Allah diyene nefes aldırmayacak ruh hastalarıdır. İnşallah o günler gelmez de, sen yine bana inanma, önemli değil..!
Bak genç arkadaşım bu kişi, İstanbul Üniversitesinde yıllarca rektörlük yaptı. Askeriyeyi kışkırtan, askerden fazla askerci olan, sokaklarda Ordu göreve pankartı açan, tertiplediği bu tür sokak toplantılarına gelmeyen akademisyenlere soruşturma açan bir herifti. Şimdi Adalet ister olmuş. Son sınıfta sadece başörtülü diye okuldan attığı tıpçıları, eğitim hayali elinden alınan binlerce genç kızı, baş açma odalarında (ikna odası diyorlardı) mobing uygulattığı kızları... unutturmuş da Adalet diye yürümeye gelmiş. İstanbuldan diğer üniversitelere örnek olan, onlara zulümde liderlik eden bir ekibin başındaydı.
Ah benim genç kardeşim, bunlar ellerine fırsat geçse bu memlekette Allah diyene nefes aldırmayacak ruh hastalarıdır. İnşallah o günler gelmez de, sen yine bana inanma, önemli değil..!
Pazartesi sendromunuzun kıymetini bilin arkadaşlar. Bu ülkede binlerce genç pazartesi sendromu yaşamak istiyor. Kahvesini alıp öğlene kadar sendrom terapisi yapan, oflayıp puflayarak gününü bitiren, neticeye baktığında koskoca bir gününü boşa geçirenler! Yerinize oturmak için can atan heyecanlı ve istekli binlerce genç işsiz kardeşimiz var bu ülkede...!
Vaziyet buna doğru gidiyor. Türkiye'nin de bunları takip eden sözümona iyi üniversitelerinde durum bu... Tam da bu...!
Normal insansan bitmişsin. Hele Türk ve Müslümansan bilim yapamazsın. Ateistsen, eşcinselsen ya da öyle davranıyorsan, teröre barış diyorsan, devletine küfrediyorsan, içiciysen mutebersin... Bir de son yıllarda şu çıktı. Pis olman lazım. Ciddi ciddi pis, kokan, pasaklı olman lazım... Bana gelen duyumlara göre bazı seçkin üniversitelerimizde durum bu..!
Çok güzel bir kısa film olmuş.
Normal insansan bitmişsin. Hele Türk ve Müslümansan bilim yapamazsın. Ateistsen, eşcinselsen ya da öyle davranıyorsan, teröre barış diyorsan, devletine küfrediyorsan, içiciysen mutebersin... Bir de son yıllarda şu çıktı. Pis olman lazım. Ciddi ciddi pis, kokan, pasaklı olman lazım... Bana gelen duyumlara göre bazı seçkin üniversitelerimizde durum bu..!
Çok güzel bir kısa film olmuş.
Mevlevilerin çok sevdiği, tekkelerde yapıp içtikleri, bütün Osmanlı ve İstanbul kültüründe de bilinen sevilen bir lezzet.
Hazırlanışı o kadar basit ki: Bir bardak suya, bir yemek kaşığı çiçek balı bir yemek kaşığı da elma sirkesi koyuyorsunuz ve karıştırıyorsunuz. Hepsi bu. Elma sirkesi, çiçek balı ve su... Bu kadar. Soğuk içmesi güzel oluyor ama şart değil. İnsanı ferahlatan, içini açan bir şifa kaynağı...
Hazırlanışı o kadar basit ki: Bir bardak suya, bir yemek kaşığı çiçek balı bir yemek kaşığı da elma sirkesi koyuyorsunuz ve karıştırıyorsunuz. Hepsi bu. Elma sirkesi, çiçek balı ve su... Bu kadar. Soğuk içmesi güzel oluyor ama şart değil. İnsanı ferahlatan, içini açan bir şifa kaynağı...
Arabada radyo dinlerken, muhafazakar bir kolejin reklamı çıktı...
"Ahlaklı, faziletli...vs.vs. LİDERLER yetiştiriyoruz."
Yani diyor ki, paraları verin, biz karşılığında çocuğunuza ahlak, fazilet vs. verelim bir de üstüne "lider" yapalım. Herkeste bir lider olma merakı var ya. Kolejler reklamlarla velileri damardan yakalamanın derdinde.
Düşündüm. Yav, bu okula gidenler lider olacaksa... Eeee her lidere de bir kitle lazımsa... (kitlesi olmadan lider olunmaz ya) Herhalde dedim bizim devlet okulunda okuttuklarımız da bu liderlere eleman olacak, hık deyici, şakşakçı olacak. Öyle zahir... Hadi lideri kolejden yetiştirdin, peşinde dolaşan haybeci takımını da kolejden yetiştiremezsin ya. Sonra bizim çocukları düşündüm. Allah bunların yetiştirdiği liderlere kolaylık versin dedim yani... (Asıl liderleri biz yetiştiriyoruz haberleri yok.) Rahmetli babaannem böyle durumlar için: "Sen ağa ben ağa inekleri kim sağa." derdi.
Öteden beri bayılmışımdır şu lider yetiştirme lakırdısına. Yahu lider dediğin serada yetişir mi? Anca kendini lider sanan denyolar yetiştirirsiniz. Lider yetiştirmek ne demek yahu? "Ya Rabbi niyet ettim lider yetiştirmeye..." diye bir şey olabilir mi? Ahmak herifler... lider yetiştirmeyi bırakıp önce meslek sahibi insan yetiştirin. Her peygamberin bir mesleği var, değil mi? Niye ülkede mesleği olan insan yok!
Yıllar önce yine böyle muhafazakar bir eğitim kurumda danışmanlık yapan (yani hiçbir iş yapmadan para kazanan) siyaset esnafı bir tanıdıkla karşılaşmıştık. Neler yapıyorsunuz dedim. Bana lider yetiştiriyoruz, liderlik okulumuz var. dedi. Faaliyetlerini anlattı. Sonra döndü bana sen ne yapıyorsun? dedi. Ben de köydeyim abi dedim; domates, hıyar, biber yetiştiriyorum. Yalan değildi. Önce biraz şaşırdı. Sonra konu değişti ve sohbet dağıldı. (Bu çeşit sohbetleri dağıtmak benim ilgi alanıma giriyor :) Böyle saçmalıklara dayanamıyorum epeyi bir zamandır. Fakat geldi çattı, arabada radyo dinlemeyi bile çok görüyorlar bize.
"Ahlaklı, faziletli...vs.vs. LİDERLER yetiştiriyoruz."
Yani diyor ki, paraları verin, biz karşılığında çocuğunuza ahlak, fazilet vs. verelim bir de üstüne "lider" yapalım. Herkeste bir lider olma merakı var ya. Kolejler reklamlarla velileri damardan yakalamanın derdinde.
Düşündüm. Yav, bu okula gidenler lider olacaksa... Eeee her lidere de bir kitle lazımsa... (kitlesi olmadan lider olunmaz ya) Herhalde dedim bizim devlet okulunda okuttuklarımız da bu liderlere eleman olacak, hık deyici, şakşakçı olacak. Öyle zahir... Hadi lideri kolejden yetiştirdin, peşinde dolaşan haybeci takımını da kolejden yetiştiremezsin ya. Sonra bizim çocukları düşündüm. Allah bunların yetiştirdiği liderlere kolaylık versin dedim yani... (Asıl liderleri biz yetiştiriyoruz haberleri yok.) Rahmetli babaannem böyle durumlar için: "Sen ağa ben ağa inekleri kim sağa." derdi.
Öteden beri bayılmışımdır şu lider yetiştirme lakırdısına. Yahu lider dediğin serada yetişir mi? Anca kendini lider sanan denyolar yetiştirirsiniz. Lider yetiştirmek ne demek yahu? "Ya Rabbi niyet ettim lider yetiştirmeye..." diye bir şey olabilir mi? Ahmak herifler... lider yetiştirmeyi bırakıp önce meslek sahibi insan yetiştirin. Her peygamberin bir mesleği var, değil mi? Niye ülkede mesleği olan insan yok!
Yıllar önce yine böyle muhafazakar bir eğitim kurumda danışmanlık yapan (yani hiçbir iş yapmadan para kazanan) siyaset esnafı bir tanıdıkla karşılaşmıştık. Neler yapıyorsunuz dedim. Bana lider yetiştiriyoruz, liderlik okulumuz var. dedi. Faaliyetlerini anlattı. Sonra döndü bana sen ne yapıyorsun? dedi. Ben de köydeyim abi dedim; domates, hıyar, biber yetiştiriyorum. Yalan değildi. Önce biraz şaşırdı. Sonra konu değişti ve sohbet dağıldı. (Bu çeşit sohbetleri dağıtmak benim ilgi alanıma giriyor :) Böyle saçmalıklara dayanamıyorum epeyi bir zamandır. Fakat geldi çattı, arabada radyo dinlemeyi bile çok görüyorlar bize.
Alfabe de değiştirmediler, dünyanın en zor yazısını kullanıyorlar ama durum böyleyken böyle...
Bizde kütüphaneler finaller zamanı ders notu ezberleyen öğrenciler de olmasa bomboş... Hadi bakalım nasıl olacak bu işler?
İlk Türkçe yazılı kaynaklar Göktürk Kitabeleri. 8.Asır... Sümer'den 4 bin küsür yıl sonra. Çin'den binlerce yıl sonra. İşin ilginci Göktürk Kitabelerinin dikilmesine ön ayak olan, bir yüzünü de Çince yazdıran Kök Türklerin büyük Veziri Tonyukuk da bir Çinli... Çin kaynaklarında geçmese Mete Han'dan, Hunlardan haberimiz yok!
Hala akıllanmış değiliz... Üniversite hocası arkadaşlarım tezlerin kahir ekseriyetinin kopyala yapıştır yöntemiyle hazırlandığını söylüyor. Okullarda okutulan kitaplar olmasa, bütün Türkiye'de neredeyse kitap okunmuyor...
Bizde kütüphaneler finaller zamanı ders notu ezberleyen öğrenciler de olmasa bomboş... Hadi bakalım nasıl olacak bu işler?
İlk Türkçe yazılı kaynaklar Göktürk Kitabeleri. 8.Asır... Sümer'den 4 bin küsür yıl sonra. Çin'den binlerce yıl sonra. İşin ilginci Göktürk Kitabelerinin dikilmesine ön ayak olan, bir yüzünü de Çince yazdıran Kök Türklerin büyük Veziri Tonyukuk da bir Çinli... Çin kaynaklarında geçmese Mete Han'dan, Hunlardan haberimiz yok!
Hala akıllanmış değiliz... Üniversite hocası arkadaşlarım tezlerin kahir ekseriyetinin kopyala yapıştır yöntemiyle hazırlandığını söylüyor. Okullarda okutulan kitaplar olmasa, bütün Türkiye'de neredeyse kitap okunmuyor...
Erdoğan'ın bir TV programında, Dalaman'da darbecilerin kendilerini arayıp bulamayışlarını anlatırken, bu durumu Hz.Peygamberin Sevr mağarasında Allah'ın emri ile müşriklerden saklanışına benzetmesi beni çok üzdü...
Siyasi bir mevzu değil, belki şer'i bir mevzu da değil... Elbette Allah'ın yardımına dikkati çekmek istemiştir, ancak yine de böyle teşbih olmaz. Adap usul erkân meselesi.. Türkiye'nin dini konulardaki seviyesini de gösteriyor. Tam da buyuz işte..! Maalesef dinin şekil şartlarını yerine getiren fakat ruhundan, edebinden mahrum bir dindarlık anlayışı almış yürümüş... Medeniyetimiz çökmüş. Edep okullarda öğretilen bir ders değil. Bir kültür, bir medeniyet meselesi. İlahiyat fakültelerinde, imam hatiplerde öğrenilemez. Maalesef bugünkü tekkelerde öğretilemediğini de görüyoruz. Çökmüşüz, hem de pek fena çökmüşüz. Erdoğan'ın bu sözünü üzerinde düşünülmeden söylenmiş bir sürç ü lisan olarak kabul ediyorum. Ravza'da nasıl iki büklüm olduğunu gördük. Samimi insan.
İlahiyatçıların devirdiği çamlara alışmıştık ki, Türkiye'nin en tepesinden gelen bu sürç-ü lisan, bana memleketin din hususundaki acıklı manzarasını bir kez daha gösterdi.
Siyasi bir mevzu değil, belki şer'i bir mevzu da değil... Elbette Allah'ın yardımına dikkati çekmek istemiştir, ancak yine de böyle teşbih olmaz. Adap usul erkân meselesi.. Türkiye'nin dini konulardaki seviyesini de gösteriyor. Tam da buyuz işte..! Maalesef dinin şekil şartlarını yerine getiren fakat ruhundan, edebinden mahrum bir dindarlık anlayışı almış yürümüş... Medeniyetimiz çökmüş. Edep okullarda öğretilen bir ders değil. Bir kültür, bir medeniyet meselesi. İlahiyat fakültelerinde, imam hatiplerde öğrenilemez. Maalesef bugünkü tekkelerde öğretilemediğini de görüyoruz. Çökmüşüz, hem de pek fena çökmüşüz. Erdoğan'ın bu sözünü üzerinde düşünülmeden söylenmiş bir sürç ü lisan olarak kabul ediyorum. Ravza'da nasıl iki büklüm olduğunu gördük. Samimi insan.
İlahiyatçıların devirdiği çamlara alışmıştık ki, Türkiye'nin en tepesinden gelen bu sürç-ü lisan, bana memleketin din hususundaki acıklı manzarasını bir kez daha gösterdi.
"Kur'an bize yeter." demek ne derece sakıncalı ise; "Kur'an bize yetmez." demek de o derece sakıncalı. Birilerinin yanlışını ortaya koyarken başka bir yanlışa düşmemek lazım...
Zira, konu Kur'an-ı Kerim'le ilgili değil, bizim onu doğru anlayıp anlamadığımızla ilgili...
Zira, konu Kur'an-ı Kerim'le ilgili değil, bizim onu doğru anlayıp anlamadığımızla ilgili...
Maşallahlar gerçek millî takımımıza... Göğsümüzü kabarttılar. Meselenin para ve hava değil ruh ve samimiyet olduğunu gösterdiler. Bütün bu takımın bir yıllık maliyeti, Fatih Terim'in bir aylık maaşından kesinlikle çok daha azdır.
Türkiye, üç büyüklerdeki eşeklere anca para versin. Yesinler. Araba alsınlar, kadın ve kumar peşinde dolaşsınlar. Yaptıkları spor üstüne bir gün bile düşünmesinler. Velev ki sporu bıraktıktan sonra olsun, içlerinden bir tane bu ülkede spor üzerine düşünen, yazan, bir yenilik, bir araştırma ortaya koyan insan çıkmış mı? Şu Dünyada tek bir düzgün cümle bile kuramadan, boş gözlerle etrafa bakan mal futbolcu tipi artık de sıkmaya başladı... Bunlara özenen gençler de böyle oluyor. Bu halin sebebi, maalesef Türk futbolunda adam kayırma, torpil ve adam harcamanın çok yaygın olması. Her sektörden daha fazla. Futbol kulüpleri bazı iş adamları için para aklama kapısı olmuş.
Türkiye, üç büyüklerdeki eşeklere anca para versin. Yesinler. Araba alsınlar, kadın ve kumar peşinde dolaşsınlar. Yaptıkları spor üstüne bir gün bile düşünmesinler. Velev ki sporu bıraktıktan sonra olsun, içlerinden bir tane bu ülkede spor üzerine düşünen, yazan, bir yenilik, bir araştırma ortaya koyan insan çıkmış mı? Şu Dünyada tek bir düzgün cümle bile kuramadan, boş gözlerle etrafa bakan mal futbolcu tipi artık de sıkmaya başladı... Bunlara özenen gençler de böyle oluyor. Bu halin sebebi, maalesef Türk futbolunda adam kayırma, torpil ve adam harcamanın çok yaygın olması. Her sektörden daha fazla. Futbol kulüpleri bazı iş adamları için para aklama kapısı olmuş.
Buna el koyma denir.. zerre farkı yok, Gezi, 17-25 yahut 15 Temmuz başarılı olsaydı, bir süre sonra aynısını bize de yapacaklardı...
haber:
Bugün Alman şirketi Fraport Greece, Yunanistan Devlet Mülkünü Değerlendirme Dairesi'ne vereceği bir kereye mahsus miktarın 1,2 milyar avroluk miktarını ödeyerek Yunanistan'ın 14 havaalanını 40 yıl için devralıyor.
Yunanistan borçları yüzünden tüm varlıklarını ve iradesini Alman'lara teslim ediyor.
Fraport'un eline geçecek olan 3'ü Selanik, Kavala, Aktio, diğer 11'i Hania, Korfu, Kefalonia, Kos, Mikonos, Midilli, Rodos, Samos, Santorini, Skiathos ve Zakinthos adalarına ait toplam 14 havaalanlarına, yazdan sonra Intrakat şirketi tarafından etraflı bir restorasyon yapılacağı açıklandı.
İlk 48 ay içinde Fraport Greece 400 milyon avroluk bir yatırım yapacak. Fraport denetimindeki ilk uçuş 00:20'de Atina-Santorini seferi oldu.
haber:
Bugün Alman şirketi Fraport Greece, Yunanistan Devlet Mülkünü Değerlendirme Dairesi'ne vereceği bir kereye mahsus miktarın 1,2 milyar avroluk miktarını ödeyerek Yunanistan'ın 14 havaalanını 40 yıl için devralıyor.
Yunanistan borçları yüzünden tüm varlıklarını ve iradesini Alman'lara teslim ediyor.
Fraport'un eline geçecek olan 3'ü Selanik, Kavala, Aktio, diğer 11'i Hania, Korfu, Kefalonia, Kos, Mikonos, Midilli, Rodos, Samos, Santorini, Skiathos ve Zakinthos adalarına ait toplam 14 havaalanlarına, yazdan sonra Intrakat şirketi tarafından etraflı bir restorasyon yapılacağı açıklandı.
İlk 48 ay içinde Fraport Greece 400 milyon avroluk bir yatırım yapacak. Fraport denetimindeki ilk uçuş 00:20'de Atina-Santorini seferi oldu.
ülkenizde halen deve var mı diyen avrupalılara deve yok ama şu kıyafetler sizde bi tramva oluşturuyor değil mi? demek istemiş seçmendir.
şu tepkiyi her gün yaşayan insanların yaptığıdır. Buradan bakınca bornozu giymiş gitmiş gibi görünebilir. Ama tepkileri çok haklıdır.
izleyin
şu tepkiyi her gün yaşayan insanların yaptığıdır. Buradan bakınca bornozu giymiş gitmiş gibi görünebilir. Ama tepkileri çok haklıdır.
izleyin
Halk oylamasında geçerse yeni Anayasa maddeleri ilginç sonuçlara yol açacak! Seçimlerde çok renkli adaylar göreceğiz. Zira 100 Bin kişinin imzasıyla CB adayı olmak mümkün hale gelecek. Bu ne demek? Şu andaki sistemde CB adayı olması mümkün görünmeyen bir çok kişi CB adaylığına çıkabilecek... 100 bin üyesinin imzasını alan bir meslek örgütü yahut sendika CB adayı çıkarabilecek. Partili olması gerekmiyor. Mesela Meral Akşener gerekli imzayı toplayıp CB adayı olabilecek. Abdullah Gül, Cem Yılmaz, Atatürk'e benzeyen bu adam, kendini çok önemli zanneden emekli paşalar, İlber Ortaylı, Engin Altan Düzyatan namıdiğer Ertuğrul, Cübbeli Ahmet Hoca, Melih Gökçek, Fatma Ragıbe Kanıkuru ya da Hülya Avşar... 100 bin imzayı bulan herhangi biri... Ne tıbben ne hukuken hiçbir engel kalmayacak!
siz aşktan n'anlarsınız bayım?
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmayı
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!
ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
`bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım`
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.
siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!
(gbkz:didem madak)
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmayı
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!
ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
`bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım`
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.
siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!
(gbkz:didem madak)
Budapeşte'de 19.yüzyılın en büyük yangınını başarı ile söndüren ve ünü payitahttan duyulan İtfaiye teşkilatının http://itfaiye.ibb.gov.tr/tr/tarihce.html yöneticilerindendir. 4 yıl Budapeşte de, 48 yıl İstanbul'da olmak üzere İtfaiye teşkilatına 52 yıl hizmeti geçmiş olan İtfaiye teşkilatının seçkin yöneticilerinden Szecheny, ilgi ve tecrübeleri ile günümüze ışık tutuyor. Büyük Macar yurtseveri olarak nitelenen Kont Istvan Szecheny'nin küçük oğlu Odön Szecheny, 14 Aralık 1839'da Bratislava'da dünyaya geldi.
İlk Macar İtfaiye Meslek Kitabını da Szecheny yazdı. "Yangın söndürme sırasında edinilen genel tecrübeler" adını taşıyan bu eser 1864'te yayınlandı. Szecheny, Ulusal İtfaiye Birliği kurulması fikrini destekledi ve 1871'de kurulan birlik onu başkan seçti.
Budapeşte'deki çağın en büyük yangın olayını itfaiye ekibi ile başarılı şekilde yöneten Odön Szecheny'nin ünü payitahttan duyuldu. Szecheny, Sultan Abdülaziz'in daveti üzerine 1871 yılında İstanbul'a gelerek askeri itfaiye teşkilatını kurmaya ve eğitmeye başladı. Bu işi tamamlamak için bir yıl yeteceğini düşünerek yurduna döndükten sonra Budapeşte' de yine itfaiye teşkilatının yönetimini devralmayı tasarlıyordu. Fakat 1877 yılında Sultan İkinci Abdülhamit tarafından kendisine Paşalık rütbesi verilince Macaristan'daki görevinden istifa etti ve İstanbul'a geldi ve ölümüne kadar (23 Mart 1922) İstanbul İtfaiye teşkilatının yöneticisi kaldı.
Szechenyi Paşa mezarı başında anıldı
Kuruluşunun 302. yılını kutlayan teşkilatımız, 48 yıl İstanbul İtfaiyesi'nde hizmeti geçmiş Kont Odön Szechenyi Paşa vefatının 94. yıl dönümünde Feriköy'deki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı.
İlk Macar İtfaiye Meslek Kitabını da Szecheny yazdı. "Yangın söndürme sırasında edinilen genel tecrübeler" adını taşıyan bu eser 1864'te yayınlandı. Szecheny, Ulusal İtfaiye Birliği kurulması fikrini destekledi ve 1871'de kurulan birlik onu başkan seçti.
Budapeşte'deki çağın en büyük yangın olayını itfaiye ekibi ile başarılı şekilde yöneten Odön Szecheny'nin ünü payitahttan duyuldu. Szecheny, Sultan Abdülaziz'in daveti üzerine 1871 yılında İstanbul'a gelerek askeri itfaiye teşkilatını kurmaya ve eğitmeye başladı. Bu işi tamamlamak için bir yıl yeteceğini düşünerek yurduna döndükten sonra Budapeşte' de yine itfaiye teşkilatının yönetimini devralmayı tasarlıyordu. Fakat 1877 yılında Sultan İkinci Abdülhamit tarafından kendisine Paşalık rütbesi verilince Macaristan'daki görevinden istifa etti ve İstanbul'a geldi ve ölümüne kadar (23 Mart 1922) İstanbul İtfaiye teşkilatının yöneticisi kaldı.
Szechenyi Paşa mezarı başında anıldı
Kuruluşunun 302. yılını kutlayan teşkilatımız, 48 yıl İstanbul İtfaiyesi'nde hizmeti geçmiş Kont Odön Szechenyi Paşa vefatının 94. yıl dönümünde Feriköy'deki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı.
Sürekli mülteci geliyor... Rusya'nın, İran'ın, Esed'in, Işid'in, pyd'nin katliamından kaçan herkes Türkiye yollarında... AB onları almamak icin akla hayale gelmedik yöntemler deniyor. İnsanlığın ölmediğini gösteren tek ülkeyiz. Allah kerimdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?