ikinci yeni'nin ilham perisi. cemal süreya aşıktır ona. bir dönem aynı evde yaşarlar. edip cansever'de aşıktır. bir ara ülkü tamer ile evlenir ve boşanır. daha sonra turgut uyar ile evlenir.
turgut uyar: 'bir bozuk saattir yüreğim, hep sen de durur' der.
edip cansever: 'seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki' der.
cemal süreya: 'daha nen olayım, onursuzunum senin' der....
edip cansever: cemal'e içki içmeyi ben öğrettim.
cemal süreya: edip'e şiir yazmayı ben öğrettim.
turgut uyar: bu ikisi bunları tartışırken ben de gittim tomris ile evlendim.
tek iyi çıktığım fotoğraf. her yerde o fotoğrafı kullanıyorum.
hiç zannetmiyorum hacı.
tanım: yanlış bilgi. yaymayalım.
tanım: yanlış bilgi. yaymayalım.
çok güldüğüm, bazen üzüldüğüm, sonra da ne üzülüyon ne halleri varsa görsünler dediğim elim hadise. ama bazen sinir oluyorum. çünkü öylesine saçma yerlerden birbirlerine saldırıyorlar ki.
akp'li birisi diyor "herkesin hakkına girdiniz, torpille kadrolaştınız" felan. bilmiyor mu acaba rte izin verdi de oldu bu. vice versa
"ay biz bilmiyorduk, kandırdılar bizi" felan demeyin. bundan 4-5 sene önce baktığımda fbi sitesinde fg'nin kuruluşlarının fbi ile işbirliği yaptığı yazıyordu. o zamanlar ben kendim girdim baktım. ama şimdi kaldırmışlar artık. devletin interneti yoksa bakamamış olabilir tabi.
bazı entry'lerinde müslüman kardeş, dosttur derler. burdan filistin'e mısır'a ağlar ve el uzatma gayretine girerler. sonra dibindeki müslümanlara hakarete varan sözler söylerler.
enteresan şeyler gençler bunlar bir düşünün derim.
akp ve cemaat hiçbir farkı yok benim gözümde. ikisi de birbirlerinin sırtına basarak yükseldi. akp, cemaatin kemikleşen kadrosunu kullandı, cemaatte kadro sayılarını arttırdı iktidar izniyle. bu sebeble her günahta eşit paya sahipler.
akp'li birisi diyor "herkesin hakkına girdiniz, torpille kadrolaştınız" felan. bilmiyor mu acaba rte izin verdi de oldu bu. vice versa
"ay biz bilmiyorduk, kandırdılar bizi" felan demeyin. bundan 4-5 sene önce baktığımda fbi sitesinde fg'nin kuruluşlarının fbi ile işbirliği yaptığı yazıyordu. o zamanlar ben kendim girdim baktım. ama şimdi kaldırmışlar artık. devletin interneti yoksa bakamamış olabilir tabi.
bazı entry'lerinde müslüman kardeş, dosttur derler. burdan filistin'e mısır'a ağlar ve el uzatma gayretine girerler. sonra dibindeki müslümanlara hakarete varan sözler söylerler.
enteresan şeyler gençler bunlar bir düşünün derim.
akp ve cemaat hiçbir farkı yok benim gözümde. ikisi de birbirlerinin sırtına basarak yükseldi. akp, cemaatin kemikleşen kadrosunu kullandı, cemaatte kadro sayılarını arttırdı iktidar izniyle. bu sebeble her günahta eşit paya sahipler.
birçok cemaat evlerde tv bulunmamasını tavsiye eder.
sebebi de gayet açık ve net.
sebebi de gayet açık ve net.
king adlı oyundaki ceza. kupa almaz cezası seçildiğinde o el her alınan kupa simgeli kağıt için 30 puan eksilirsiniz.
king oyununda ceza. eğer son iki el alınırsa herbiri için 180 puan cezası vardır.
"ya eyyühellezine amenüsbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe le alleküm tüflihün."
"ey o bütün imân edenler! sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve allaha korunun ki felâh bulasınız." al-i imran 200
-----
"ve rabatnâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbus semâvâti vel ardı len ned'uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şetaten."
"onların kalpleri üzerine rabıta kurduk (kalplerini bize bağladık). ayağa kalktıkları zaman (kalkınca) şöyle dediler: "bizim rabbimiz, semaların ve arzın rabbidir. o'ndan başkasına ilâh olarak asla dua etmeyiz. öyle yaparsak, andolsun ki haddi aşarak yanlış söylemiş olurduk." kehf 14
-----
"yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn"
"ey iman edenler (allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); allah'a karşı takva sahibi olun ve o'na ulaştıracak vesileyi isteyin. ve o'nun yolunda cihad edin. umulur ki böylece siz felâha erersiniz. " maide 35
-----
"ey o bütün imân edenler! sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve allaha korunun ki felâh bulasınız." al-i imran 200
-----
"ve rabatnâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbus semâvâti vel ardı len ned'uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şetaten."
"onların kalpleri üzerine rabıta kurduk (kalplerini bize bağladık). ayağa kalktıkları zaman (kalkınca) şöyle dediler: "bizim rabbimiz, semaların ve arzın rabbidir. o'ndan başkasına ilâh olarak asla dua etmeyiz. öyle yaparsak, andolsun ki haddi aşarak yanlış söylemiş olurduk." kehf 14
-----
"yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn"
"ey iman edenler (allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); allah'a karşı takva sahibi olun ve o'na ulaştıracak vesileyi isteyin. ve o'nun yolunda cihad edin. umulur ki böylece siz felâha erersiniz. " maide 35
-----
yaptığı birçok şey çelişkili olan bir adam için normal olan söylemler.
gerçekten hayli acayiptir. dünya'nın çoğunluğu bundan muzdarip olsa da, yine de beslemeye devam eder.
"boğazda intihar qeyfi" diye facebbok'tan yayınlayamadan haber olmuş şuur fukarası polis.
yandaki polis "nabıyon sen koçum " der gibi. ama yalan haber olma ihtimali de var, ancak doğru olma ihtimali daha yüksek. maalesef polisimizi pek iyi seçmiyorlar. doğruysa bu şuursuzu tez zamanda görevden almaları lazım.
yandaki polis "nabıyon sen koçum " der gibi. ama yalan haber olma ihtimali de var, ancak doğru olma ihtimali daha yüksek. maalesef polisimizi pek iyi seçmiyorlar. doğruysa bu şuursuzu tez zamanda görevden almaları lazım.
pek inandırıcı değildir.
bu zat kadir mısıroğlu'dur.
bu adamı eskiden sever ve sözlerine itimad ederdim. ancak gitgide garipleşiyor. saçmaladıkça saçmalıyor. das kapital ve atatürk meselesi sadece iki tanesi.
bu arada interneti yeni bağlatmadım ama yeni gördüm bu beyanlarını.
bu zat kadir mısıroğlu'dur.
bu adamı eskiden sever ve sözlerine itimad ederdim. ancak gitgide garipleşiyor. saçmaladıkça saçmalıyor. das kapital ve atatürk meselesi sadece iki tanesi.
bu arada interneti yeni bağlatmadım ama yeni gördüm bu beyanlarını.
rıza tevfik bölükbaşı - ahmet kaya - uçun kuşlar uçun
...
feryadıma karşı aksi seda yok
bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
...
feryadıma karşı aksi seda yok
bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
an itibariyle yaptığım şey. bir saattir bıktım sakızı çiğnemekten, çenem yoruldu. ama atamıyorum, böyle cak cak zevkli oluyor. böyle çiğneyenlerden nefret ederim oysa. şimdi de bir sakız sayesinde psikolojik deli olduğumu farkettim.
kamu spotu: toplum içinde cak cak sakız çiğnemeyiniz. çiğneyenleri hunharca uyarınız.
kamu spotu: toplum içinde cak cak sakız çiğnemeyiniz. çiğneyenleri hunharca uyarınız.
erzurum ağzında toprak.
sabahattin ali'nin güzel bir şiiri. pek bir içine kapanık olan sabahattin ali genel olarak şiirlerindeki hüznünü, yalnızlığını ve hiçliğini -kendine göre- bu karşılıksız sevda şiirine de yansıtmış.
bir paçavra yırtıldı kamıslar arasında
bak sevgilim,haddini bilmeyen bir kurbaga,
basladı yosunlarla serenatlar çalmaya
ıstırap ses haline gelmis yaygarasında
senelerce tozlu bir rafta uyuyan keman
böyle sikayet eder reçinesiz yaydan
fakat senin karsında bu ne kadar küstahlık
bir kere kendisine bakmıyor mu bu alık
nasıl açıyor sana gönlünün yarasını?
acaba ne umuyor böyle gevezelikte?
simdi,ayaklarımla öpüsen bu esikte
bilmiyor mu kaç asık kırdı gitarasını?
o da bilir bunların neticesizligini
o da senin karsında duydu acizligini
o da nadimdir gönül verdigine sevgilim!
madem ayak ucunda bir kurbaga vaklıyor
karanlık simdi bütün cürümleri saklıyor
onu çigne sevgilim!onu çigne sevgilim!
bir paçavra yırtıldı kamıslar arasında
bak sevgilim,haddini bilmeyen bir kurbaga,
basladı yosunlarla serenatlar çalmaya
ıstırap ses haline gelmis yaygarasında
senelerce tozlu bir rafta uyuyan keman
böyle sikayet eder reçinesiz yaydan
fakat senin karsında bu ne kadar küstahlık
bir kere kendisine bakmıyor mu bu alık
nasıl açıyor sana gönlünün yarasını?
acaba ne umuyor böyle gevezelikte?
simdi,ayaklarımla öpüsen bu esikte
bilmiyor mu kaç asık kırdı gitarasını?
o da bilir bunların neticesizligini
o da senin karsında duydu acizligini
o da nadimdir gönül verdigine sevgilim!
madem ayak ucunda bir kurbaga vaklıyor
karanlık simdi bütün cürümleri saklıyor
onu çigne sevgilim!onu çigne sevgilim!
sabahattin ali'nin eşsiz şiirlerinden biri.
arzularım muayyen bir haddi aşınca
ve sözler kulaklarıma sağırlaşınca
bir ihtiras duyup vahşi maceralara
çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
tanrıların başı gibi başları diktir,
bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
bakıyorum aşağlarda kalan hiçliğe.
bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır.
rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır.
burda insan duman gibi genişler, büyür,
bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
buralarda her düşünce sona yakındır,
burda her şey bizden uzak, "o"na yakındır.
burda yoktur insanların düşündükleri,
rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri.
yanağıma çarpar kanatlarını,
ve anlatır mâbutların hayatlarını.
arasıra kulağını bana verdi mi,
ben de ona anlatırım kendi derdimi.
"ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr!
benim artık yalnız sana itimadım var.
gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
etrafımın sözlerine asla aklım ermedi,
etrafım da bana asla kulak vermedi.
senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
gözlerimde hakikati sezen bir nurla
etrafımı süzüyorum biraz gururla.
bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
en büyük şey, en asîl şey küçülür burda.
burda yalan para eden biricik iştir,
burda her şey bir yapmacık bir gösteriştir.
kimi coşar din uğruna geberir, yalan!
kimi gider vatan için can verir, yalan!
bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;
bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.
şairlerin büyük aşkı fânî bir kızdır,
bu dünyada herkes sinsi herkes cılızdır.
ne hakikî aşktan burda bir çakan vardır,
ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,
her büyüklük bir cüzzam gibi dökülür burda,
en muazzam ölüm bile küçülür burda.
benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
zaman zaman mağlûp olsam bile etime,
insan olmak dokunuyor haysiyetime.
büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
işte rüzgâr, şimdi sana sığınıyorum!
asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
en asîl şey seni buldum bu kâinatta,
güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
ne süse, gösterişe bir baktığın vardır.
deniz gibi muamma yok derinliğinde,
bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
bir dev gibi küçük mızmız sesleri yersin,
allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
rüzgâr! bu dağ başlarında çırpınan serin
kanatların gökyüzünden akan bir seldir,
bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
senin gibi azamete âşıkım ben de.
işte rüzgâr! senin gibi ben de deliyim.
ıslıklarım senin gibi inlemelidir,
herkes beni ürpererek dinlemelidir.
rüzgâr! sana, yalnız sana benzemeliyim.
arzularım muayyen bir haddi aşınca
ve sözler kulaklarıma sağırlaşınca
bir ihtiras duyup vahşi maceralara
çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
tanrıların başı gibi başları diktir,
bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
bakıyorum aşağlarda kalan hiçliğe.
bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır.
rüzgâr burda tek başına bir hükümdardır.
burda insan duman gibi genişler, büyür,
bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
buralarda her düşünce sona yakındır,
burda her şey bizden uzak, "o"na yakındır.
burda yoktur insanların düşündükleri,
rüzgâr siler kafalardan küçüklükleri.
yanağıma çarpar kanatlarını,
ve anlatır mâbutların hayatlarını.
arasıra kulağını bana verdi mi,
ben de ona anlatırım kendi derdimi.
"ey dağların dertlerini dinleyen rüzgâr!
benim artık yalnız sana itimadım var.
gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
etrafımın sözlerine asla aklım ermedi,
etrafım da bana asla kulak vermedi.
senelerden beri hâlâ anlaşamadık,
ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
gözlerimde hakikati sezen bir nurla
etrafımı süzüyorum biraz gururla.
bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
en büyük şey, en asîl şey küçülür burda.
burda yalan para eden biricik iştir,
burda her şey bir yapmacık bir gösteriştir.
kimi coşar din uğruna geberir, yalan!
kimi gider vatan için can verir, yalan!
bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;
bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.
şairlerin büyük aşkı fânî bir kızdır,
bu dünyada herkes sinsi herkes cılızdır.
ne hakikî aşktan burda bir çakan vardır,
ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,
her büyüklük bir cüzzam gibi dökülür burda,
en muazzam ölüm bile küçülür burda.
benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
zaman zaman mağlûp olsam bile etime,
insan olmak dokunuyor haysiyetime.
büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
işte rüzgâr, şimdi sana sığınıyorum!
asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
en asîl şey seni buldum bu kâinatta,
güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
ne süse, gösterişe bir baktığın vardır.
deniz gibi muamma yok derinliğinde,
bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
bir dev gibi küçük mızmız sesleri yersin,
allah gibi görünmeden hüküm sürersin.
düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
rüzgâr! bu dağ başlarında çırpınan serin
kanatların gökyüzünden akan bir seldir,
bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
senin gibi azamete âşıkım ben de.
işte rüzgâr! senin gibi ben de deliyim.
ıslıklarım senin gibi inlemelidir,
herkes beni ürpererek dinlemelidir.
rüzgâr! sana, yalnız sana benzemeliyim.
sabahattin ali'nin ruh halinin özeti bir şiir. şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla buhranlı, nereye gideceğini bilemeyen, bir aidiyet hissedemeyen bir insan. bu şiirde o karmaşık hayatından.
öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
kafada çelik gibi fikirler dursa bile
kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
en alçak tekmelerle beni yere devirdi.
ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
öyle günler gördüm ki, tabanca şakağımda
tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
parmağım istemedi tetiğini çekmeyi
bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur
yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
gözyaşları içinde seneler yürür gider.
yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
bana: yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
öyle günler gördüm ki, aydın gökler kararıp
bahtım bir bulut gibi üstüme çöker oldu,
her gözümü yumunca tanıdık yüzler görüp,
hayaller alev alev beynimi yakar oldu.
ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
her sabah ilk ışıklar gözlerimi oyardı,
uyanan taş duvarlar iniltimi duyardı.
öyle günler gördüm ki, duvarlar gelir dile,
gözümde canlanırdı eşkiya masalları.
varlığımı sarardı, hain bir isteyişle
görmediğim yumuşak bir düşmanın elleri
kafada çelik gibi fikirler dursa bile
kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.
öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar
ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
bir zamanlar yanımda ağız açmayanlar
sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
silahsız gördüğüne saldıran kahramanlar
en alçak tekmelerle beni yere devirdi.
ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı.
bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
öyle günler gördüm ki, tabanca şakağımda
tasarladım aydınlık dünyayı bırakmayı
gönlüm acıklı buldu, en ateşli çağımda
sönük bir yıldız gibi boşluklara akmayı
tabancanın namlusu ısındı yanağımda,
parmağım istemedi tetiğini çekmeyi
bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı
bir şeyler fakat beni yaşamağa bağlardı.
ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur
yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
gözyaşları içinde seneler yürür gider.
yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
bana: yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.
sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
nazım hikmet ran şiiri.
beyaz getrleri, beyaz eldivenleriyle o karşımızda
beyaz tırnaklı bir katır gibi dolaşırken
sen sopa çekmek istiyorsun
ben küfretmek istiyorum.
kızını, kısrağını, karısını sıradan geçirerek
rugan iskarpinlerinin deliklerine dek...
küfretmek istiyorum
ona bir an sövmesem
çişi gelmiş çocuk gibi sıkışıyorum.
neyleyim be?
içimden geliyor bu:
küfretmek istiyorum.
beyaz getrleri, beyaz eldivenleriyle o karşımızda
beyaz tırnaklı bir katır gibi dolaşırken
sen sopa çekmek istiyorsun
ben küfretmek istiyorum.
kızını, kısrağını, karısını sıradan geçirerek
rugan iskarpinlerinin deliklerine dek...
küfretmek istiyorum
ona bir an sövmesem
çişi gelmiş çocuk gibi sıkışıyorum.
neyleyim be?
içimden geliyor bu:
küfretmek istiyorum.
nazım hikmet ran'ın saman sarısı şiirinde geçen dize.
...
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
1961 yazı ortalarında küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bu günü de gördüm ölsem de gam yemem
gayrinin resmini yapabilir misin üstat
yazık yazık
havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin
...
abidin dino 'da mutluluğun resmi adlı bir şiirle cevap vermiş.
...
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
1961 yazı ortalarında küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bu günü de gördüm ölsem de gam yemem
gayrinin resmini yapabilir misin üstat
yazık yazık
havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin
...
abidin dino 'da mutluluğun resmi adlı bir şiirle cevap vermiş.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?