daha sistem gelmedi. daha sistemin ne olduğu belli değil (üniter - eyalet vs.) herkeste ayrı bi duygu patlaması var. sakin olun. sakin.
başkanlık sistemi
Halkımızın oyu ile ülkemiz başkanlık sistemine geçmiştir .. İlk başkanımızın seçimini ise 2019 yılı Kasım ayında yapacağız ..
....
referandumda geçmesi durumunda getirilecek olan başkanlık sisteminin nasıl uygulanabileceği yolundaki ihtimalleri, isimler üzerinden yapmak çok verimli olmaz gibime geliyor. zira, yukardaki entrylerden birinde de görüldüğü üzre, birileri için mevcut cumhurbaşkanının bizatihi kendisi bile birileri için güven unsurunu ifade ederken, başka birileri için de tam aksine güvensizliğin ifadesi olabiliyor.
bu nedenle, sistemi değerlendirirken, tayyip erdoğan başkan olduğunda şunları şunları yapar demek yerine, seçilecek cumhurbaşkanını x olarak kabul etmek lazım. zira, neticede tayyip erdoğan da o mevkiye seçildiğinde - eğer seçilebilirse- ilanihaye o makamda kalmayacak.
kendi açımdan, gözüme çarpan birkaç hususu vurgulamak isterim:
- üstteki entrylerden birinde, 'üniter yapıda, bölünme hikayesinin olmadığı' şeklinde bir tanım yapılmış yeni anayasa için. tam tersini düşünüyorum. zira, yeni anayasaya göre cumhurbaşkanı,Bütün yönetim işlerini yapabilecek. Bugün başbakan ve bakanların kullandığı bütün yetkileri kullanabilecek. Bakanlıkları, kamu idaresinin tamamını istediği gibi Kararnamelerle düzenleyebilecek. Bakanlıkları, devlet dairelerini, kurumları kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledecek, soruşturma yapacak, disiplin işlerini düzenleyecek, ihale yapacak, üniter yapıyı bozacak idari düzenlemeler yapabilecek, ne kadar devlet yetkisi varsa kullanacak. (Teklif m.9, m.14, m.15, 19/B; Anayasa m.104, m.123). tayyip erdoğan bunları yapar ya da yapmaz demiyorum. x cumhurbaşkanından bahsediyoruz.
- cumhurbaşkanının eskiye oranla daha fazla suçtan yargılanacağı husus doğru fakat eksik. öncelikle şunu bilelim. artık cumhurbaşkanı yürütmenin başı. gerçi eskiden de yürütmenin bir unsuruydu ancak yenisinde bir nevi eski başbakanın konumuna geliyor. dolayısıyla, eski anayasada başbakanın taşıdığı sorumlulukları taşıması normal. dolayısıyla kararlarından dolayı sorumluluk taşıması da normal. ancak şöyle bir durum var ki, yeni anayasaya göre, cumhurbaşkanının yargılanması teknik olarak çok zor. zira bunun için meclisin 600 milletvekilinin 400ünün bunu kabul etmesi lazım. peki size göre, büyük çoğunluğu kendisi tarafından seçilen milletvekillerinden oluşan bir meclisin bunu yapması gerçekte ne kadar mümkün? diyelim ki meclis bunu başardı. yargılayacak makam kim? anayasa mahkemesi. üyeleri nasıl seçilecek? 15 üyenin 12sini cumhurbaşkanı direkt seçecek. kalan üç üyeyi de, büyük çoğunluğunu cumhurbaşkanının belirlediği meclis seçecek. yani bir nevi körler sağırlar birbirini ağırlar.
- hakimler savcılar kurulundan bahsedilmiş. avukat üyelerin gireceği de söylenmiş. aslına bakarsanız orada kimin olduğundan daha çok, o üyeleri kimin seçtiği daha önemli. söyleyelim: kurul 13 üyeden oluşacak. bunun 6 tanesini x cumhurbaşkanı doğrudan seçecek, kalan 7 üyeyi de meclis seçecek. hangi meclis? üyelerinin büyük çoğunluğunu x cumhurbaşkanının belirlediği meclis. peki bu durumda hsyk'nın tüm üyelerini kim seçmiş oluyor?
- yasama yetkisi mecliste olacak denmiş. şeklen doğru. ancak şimdi olduğu gibi, x cumhurbaşkanının veto yetkisi var. fark ne? yeni anayasaya göre, x cumhurbaşkanının veto ettiği kanunlar mecliste tekrar görüşüldüğünde, artık eskisi gibi adi çoğunlukla görüşülemeyecek. yani diyelim ki veto edilen kanun tasarısının tekrar kabulü için misal o sırada mecliste olan 200 milletvekilinin çoğunluğu yetmeyecek. salt çoğunluk aranacak. kaldı ki, cumhurbaşkanlığı makamına verilen kararname çıkarma yetkisiyle, birçok konuda kanuna ihtiyaç duymadan kanun hükmünde metinleri çıkarıp uygulayabilecek. kaldı ki, yeni anayasaya göre artık cumhurbaşkanı partili başkanı da olabiliyor. yani x cumhurbaşkanı y partisinin de genel başkanı olacak. y partisi seçimlere girerken milletvekili listelerini x cumhurbaşkanı belirleyecek. kanun tekliflerini y partisi meclise getirecek ve kendi çoğunluğuyla da kabul edecek. o kanunu da x cumhurbaşkanı onayacak. yani bir nevi, x cumhurbaşkanı kendi getirdiği kanunu kendi onamış olacak.
- yürütme meclis tarafından denetlenecek denmiş yukardaki entrylerden birinde ancak bunun yöntemi söylenmemiş. ben pek öyle olduğunu düşünmüyorum. zira, bakanlar iş ve işlemleri nedeniyle x cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar. bakanların yargılanması için de, yine tıpkı cumhurbaşkanında olduğu gibi, 600 milletvekilinin 400ünün kabulü gerekli. yine aynı cümleyi kullanalım. büyük çoğunluğu x cumhurbaşkanı tarafından belirlenen bir mecliste bunun uygulanabilirliğini bir düşünün bence.
- darbe yapılamayacağı, terör estirilemeyeceği iddia edilmiş. bunu bir temenni olarak kabul edersek, altına imza atabilirim ancak gerçekçi olabilmesi için altının çeşitli argümanlarla doldurulması lazım. o argümanları göremedim ben. neticede bundan önceki darbeler ya da terör eylemleri de bundan önceki meclislerin onayıyla olmadı. kaldı ki, şu anda da her istediğini meclisten geçirebilen bir siyasi irade var. peki terör yok mu? darbe tehlikesi yok mu? gelecekteki hangi gelişmeler bu tehlikeleri ortadan kaldıracak, biri açıklasa da biz de derin bir ohhh çeksek.
- bu sistemin bütün güçlü devletler tarafından uygulandığı iddia edilmiş. tahmin edersiniz ki, gerçekliği olmayan bir iddia. kaldı ki, güçten kastın ne olduğu da tamamen muamma. hangi güç? askeri güç mü, ekonomik güç mü, demokratik güç mü vs... eğer kastedilen askeri güçse, - o da tartışmalı ama- bizim istediğimiz şey salt askeri anlamda güçlü olmak mı? misal, rusya gibi askeri anlamda güçlü olan ama demokratik anlamda sınıfta kalmış bir devlette yaşamak isteyen var mı içinizde? ya da kuzey kore'ye özeneniniz?...
- sistemin reis tarafından tercih edilmesi, kimileri için yeterli referansmış. olabilir. bana göre mantıklı olmasa da, insani bir yaklaşım. peki bu şekilde düşünen arkadaşlara baştaki soruyu hatırlatalım: reisinizin o makamda ne kadar kalacağını biliyor musunuz? ondan sonrası için bir projeksiyonunuz var mı? kimileri yaşı nedeniyle hatırlamayabilir ancak 28 şubat sürecinde muktedirlerin iddiası o sürecin bin yıl süreceği üzerineydi. şimdi?.. aynı mantıkla, belki istedikleri ortamın bin yıl süreceğinin hayallerini şimdi de kuranlar olabilir. oysa 28 şubatın izleri on yıl olmadan yerle yeksan olmuştu. bundan sonrasında da benzer bir gelişmenin olmayacağının garantisi nedir? reisin çok uzak olmayan geçmişte referans olduğu kimi yapıların şu anda terör örgütü olduğunu bilmek sizi gelecekle ilgili tercihler konusunda tedirgin etmiyor mu?
özetle. sistemler kişiler üzerine inşa edilmez. hatta sağlıklı sistemlerde kişilerin hiçbir önemi yoktur. bütün bir ülkenin kaderinin tek bir kişinin iki dudağının arasına bırakılması ise, bütün toplumun hep birlikte dolu bir tabancayla rus ruleti oynamasına benzer. vereceğiniz kararı belirlerken, sadece kendinizi değil çocuklarınızı da düşünün bence. gelecekte vicdan azabı duymayacağınızdan emin olduğunuz kararın ne olduğunu düşünüyorsanız o olsun.
son söz: güç yozlaştırır; mutlak güç mutlaka yozlaştırır.
bu nedenle, sistemi değerlendirirken, tayyip erdoğan başkan olduğunda şunları şunları yapar demek yerine, seçilecek cumhurbaşkanını x olarak kabul etmek lazım. zira, neticede tayyip erdoğan da o mevkiye seçildiğinde - eğer seçilebilirse- ilanihaye o makamda kalmayacak.
kendi açımdan, gözüme çarpan birkaç hususu vurgulamak isterim:
- üstteki entrylerden birinde, 'üniter yapıda, bölünme hikayesinin olmadığı' şeklinde bir tanım yapılmış yeni anayasa için. tam tersini düşünüyorum. zira, yeni anayasaya göre cumhurbaşkanı,Bütün yönetim işlerini yapabilecek. Bugün başbakan ve bakanların kullandığı bütün yetkileri kullanabilecek. Bakanlıkları, kamu idaresinin tamamını istediği gibi Kararnamelerle düzenleyebilecek. Bakanlıkları, devlet dairelerini, kurumları kuracak, kaldıracak, görevlerini belirleyecek, atayacak, azledecek, soruşturma yapacak, disiplin işlerini düzenleyecek, ihale yapacak, üniter yapıyı bozacak idari düzenlemeler yapabilecek, ne kadar devlet yetkisi varsa kullanacak. (Teklif m.9, m.14, m.15, 19/B; Anayasa m.104, m.123). tayyip erdoğan bunları yapar ya da yapmaz demiyorum. x cumhurbaşkanından bahsediyoruz.
- cumhurbaşkanının eskiye oranla daha fazla suçtan yargılanacağı husus doğru fakat eksik. öncelikle şunu bilelim. artık cumhurbaşkanı yürütmenin başı. gerçi eskiden de yürütmenin bir unsuruydu ancak yenisinde bir nevi eski başbakanın konumuna geliyor. dolayısıyla, eski anayasada başbakanın taşıdığı sorumlulukları taşıması normal. dolayısıyla kararlarından dolayı sorumluluk taşıması da normal. ancak şöyle bir durum var ki, yeni anayasaya göre, cumhurbaşkanının yargılanması teknik olarak çok zor. zira bunun için meclisin 600 milletvekilinin 400ünün bunu kabul etmesi lazım. peki size göre, büyük çoğunluğu kendisi tarafından seçilen milletvekillerinden oluşan bir meclisin bunu yapması gerçekte ne kadar mümkün? diyelim ki meclis bunu başardı. yargılayacak makam kim? anayasa mahkemesi. üyeleri nasıl seçilecek? 15 üyenin 12sini cumhurbaşkanı direkt seçecek. kalan üç üyeyi de, büyük çoğunluğunu cumhurbaşkanının belirlediği meclis seçecek. yani bir nevi körler sağırlar birbirini ağırlar.
- hakimler savcılar kurulundan bahsedilmiş. avukat üyelerin gireceği de söylenmiş. aslına bakarsanız orada kimin olduğundan daha çok, o üyeleri kimin seçtiği daha önemli. söyleyelim: kurul 13 üyeden oluşacak. bunun 6 tanesini x cumhurbaşkanı doğrudan seçecek, kalan 7 üyeyi de meclis seçecek. hangi meclis? üyelerinin büyük çoğunluğunu x cumhurbaşkanının belirlediği meclis. peki bu durumda hsyk'nın tüm üyelerini kim seçmiş oluyor?
- yasama yetkisi mecliste olacak denmiş. şeklen doğru. ancak şimdi olduğu gibi, x cumhurbaşkanının veto yetkisi var. fark ne? yeni anayasaya göre, x cumhurbaşkanının veto ettiği kanunlar mecliste tekrar görüşüldüğünde, artık eskisi gibi adi çoğunlukla görüşülemeyecek. yani diyelim ki veto edilen kanun tasarısının tekrar kabulü için misal o sırada mecliste olan 200 milletvekilinin çoğunluğu yetmeyecek. salt çoğunluk aranacak. kaldı ki, cumhurbaşkanlığı makamına verilen kararname çıkarma yetkisiyle, birçok konuda kanuna ihtiyaç duymadan kanun hükmünde metinleri çıkarıp uygulayabilecek. kaldı ki, yeni anayasaya göre artık cumhurbaşkanı partili başkanı da olabiliyor. yani x cumhurbaşkanı y partisinin de genel başkanı olacak. y partisi seçimlere girerken milletvekili listelerini x cumhurbaşkanı belirleyecek. kanun tekliflerini y partisi meclise getirecek ve kendi çoğunluğuyla da kabul edecek. o kanunu da x cumhurbaşkanı onayacak. yani bir nevi, x cumhurbaşkanı kendi getirdiği kanunu kendi onamış olacak.
- yürütme meclis tarafından denetlenecek denmiş yukardaki entrylerden birinde ancak bunun yöntemi söylenmemiş. ben pek öyle olduğunu düşünmüyorum. zira, bakanlar iş ve işlemleri nedeniyle x cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar. bakanların yargılanması için de, yine tıpkı cumhurbaşkanında olduğu gibi, 600 milletvekilinin 400ünün kabulü gerekli. yine aynı cümleyi kullanalım. büyük çoğunluğu x cumhurbaşkanı tarafından belirlenen bir mecliste bunun uygulanabilirliğini bir düşünün bence.
- darbe yapılamayacağı, terör estirilemeyeceği iddia edilmiş. bunu bir temenni olarak kabul edersek, altına imza atabilirim ancak gerçekçi olabilmesi için altının çeşitli argümanlarla doldurulması lazım. o argümanları göremedim ben. neticede bundan önceki darbeler ya da terör eylemleri de bundan önceki meclislerin onayıyla olmadı. kaldı ki, şu anda da her istediğini meclisten geçirebilen bir siyasi irade var. peki terör yok mu? darbe tehlikesi yok mu? gelecekteki hangi gelişmeler bu tehlikeleri ortadan kaldıracak, biri açıklasa da biz de derin bir ohhh çeksek.
- bu sistemin bütün güçlü devletler tarafından uygulandığı iddia edilmiş. tahmin edersiniz ki, gerçekliği olmayan bir iddia. kaldı ki, güçten kastın ne olduğu da tamamen muamma. hangi güç? askeri güç mü, ekonomik güç mü, demokratik güç mü vs... eğer kastedilen askeri güçse, - o da tartışmalı ama- bizim istediğimiz şey salt askeri anlamda güçlü olmak mı? misal, rusya gibi askeri anlamda güçlü olan ama demokratik anlamda sınıfta kalmış bir devlette yaşamak isteyen var mı içinizde? ya da kuzey kore'ye özeneniniz?...
- sistemin reis tarafından tercih edilmesi, kimileri için yeterli referansmış. olabilir. bana göre mantıklı olmasa da, insani bir yaklaşım. peki bu şekilde düşünen arkadaşlara baştaki soruyu hatırlatalım: reisinizin o makamda ne kadar kalacağını biliyor musunuz? ondan sonrası için bir projeksiyonunuz var mı? kimileri yaşı nedeniyle hatırlamayabilir ancak 28 şubat sürecinde muktedirlerin iddiası o sürecin bin yıl süreceği üzerineydi. şimdi?.. aynı mantıkla, belki istedikleri ortamın bin yıl süreceğinin hayallerini şimdi de kuranlar olabilir. oysa 28 şubatın izleri on yıl olmadan yerle yeksan olmuştu. bundan sonrasında da benzer bir gelişmenin olmayacağının garantisi nedir? reisin çok uzak olmayan geçmişte referans olduğu kimi yapıların şu anda terör örgütü olduğunu bilmek sizi gelecekle ilgili tercihler konusunda tedirgin etmiyor mu?
özetle. sistemler kişiler üzerine inşa edilmez. hatta sağlıklı sistemlerde kişilerin hiçbir önemi yoktur. bütün bir ülkenin kaderinin tek bir kişinin iki dudağının arasına bırakılması ise, bütün toplumun hep birlikte dolu bir tabancayla rus ruleti oynamasına benzer. vereceğiniz kararı belirlerken, sadece kendinizi değil çocuklarınızı da düşünün bence. gelecekte vicdan azabı duymayacağınızdan emin olduğunuz kararın ne olduğunu düşünüyorsanız o olsun.
son söz: güç yozlaştırır; mutlak güç mutlaka yozlaştırır.
bazı kesimlerce manipüle edilerek allanıp pullanıp süslenerek iyi bir sistem diye yutturulmaya çalışılan ve uygulamada olan ülkelerdeki mevcut sistem ile türkiye de getirilmek istenilenin hiçbir alakası olmayan tekçi yönetim şeklinde oluşturulmak istenen ve getirilmek istenen sistem. iyi yada demokratikmiş gibi göstermeye çalışmak ise gerçekten trajikomik. ama yine de hemen bakalım nasıl yetkiler ve nasıl bir yönetim şeması olacak bunun için çok fazla yasa falan gibi tefferuata girmeden en yalın hali ile inceleyelim.
cumhurbaşkanının yetkileri ;
yasama :
- parti başkanı olabilecek (tarafsızlık ilkesi ihlali)
- milletvekili listelerini hazırlayabilecek
- meclisi feshedebilecek
- bütçeyi oluşturabilecek
- kararnameler ile kanun alanını daraltabilecek
- kanunları veto edebilecek
yargı:
- hsk nın başkanını atayacak
- hsk nın yarısını atayacak
- aym de 15 üyeden 12 sini atayacak
- uluslararası anlaşmaları akdedecek
- büyükelçileri atayacak
- milli güvenlik politikalarını belirleyebilecek
- tsk başkomutanlığını temsil edecek (şuanda sadece savaş halinde bu yetki verilir.)
- ohal ilanına kendisi karar verecek
- kamu kurum ve kuruluşları atayacak
- bölgesel idare yapılarını kurabilecek
- tüm üst düzey kamu yöneticilerini atayabilecek.
- atama kriterlerini belirleyecek
ve daha başka yetkiler. şimdi tüm bu yetkilere karşı kalkıp denetleme daha iyi diyeceklere de yukarıya tekrar bakın o konulan göstermelik birkaç denetleme yukarıdaki yetkiler ile bertaraf edilebilecek ki o denetlemlerde öyle güçlü denetleme falan da değil.
yani mevcut yetkiler ile istediğini yapacak gelecek olan başkan.
ha unutmadan gerçekten bazı şeylerde değişmiyor türkiye de mesela yok şunlar türkiye güçlenecek diye böyle istiyor yok şöyle olmasın diye bilerek bunu yapıyorlar geçelim artık bu palavraları okumuş insanlarız hepimiz. demogoji ve milliyetçilik hisler üzerine oluşturulan bu komplo teorilerini ve herşeyi buna dayandırmayı bırakalım. biraz sorgulama biraz eleştiri biraz şüphe sahibi olmaya çalışalım aldığımız diploma kağıt parçası olarak kalmasın düşünelim. ve gerçekten artık bu ilkokul seviyesi komplo teorilerle propaganda olmuyor yakışmıyor geçelim artık bunları.
cumhurbaşkanının yetkileri ;
yasama :
- parti başkanı olabilecek (tarafsızlık ilkesi ihlali)
- milletvekili listelerini hazırlayabilecek
- meclisi feshedebilecek
- bütçeyi oluşturabilecek
- kararnameler ile kanun alanını daraltabilecek
- kanunları veto edebilecek
yargı:
- hsk nın başkanını atayacak
- hsk nın yarısını atayacak
- aym de 15 üyeden 12 sini atayacak
- uluslararası anlaşmaları akdedecek
- büyükelçileri atayacak
- milli güvenlik politikalarını belirleyebilecek
- tsk başkomutanlığını temsil edecek (şuanda sadece savaş halinde bu yetki verilir.)
- ohal ilanına kendisi karar verecek
- kamu kurum ve kuruluşları atayacak
- bölgesel idare yapılarını kurabilecek
- tüm üst düzey kamu yöneticilerini atayabilecek.
- atama kriterlerini belirleyecek
ve daha başka yetkiler. şimdi tüm bu yetkilere karşı kalkıp denetleme daha iyi diyeceklere de yukarıya tekrar bakın o konulan göstermelik birkaç denetleme yukarıdaki yetkiler ile bertaraf edilebilecek ki o denetlemlerde öyle güçlü denetleme falan da değil.
yani mevcut yetkiler ile istediğini yapacak gelecek olan başkan.
ha unutmadan gerçekten bazı şeylerde değişmiyor türkiye de mesela yok şunlar türkiye güçlenecek diye böyle istiyor yok şöyle olmasın diye bilerek bunu yapıyorlar geçelim artık bu palavraları okumuş insanlarız hepimiz. demogoji ve milliyetçilik hisler üzerine oluşturulan bu komplo teorilerini ve herşeyi buna dayandırmayı bırakalım. biraz sorgulama biraz eleştiri biraz şüphe sahibi olmaya çalışalım aldığımız diploma kağıt parçası olarak kalmasın düşünelim. ve gerçekten artık bu ilkokul seviyesi komplo teorilerle propaganda olmuyor yakışmıyor geçelim artık bunları.
Bu, evet diyenler de birşey bilmiyor anlamıyor diyen ve aslında kendilerinin hiç bakmadığı, bunlar istiyorsa vardır bize bir zarar diyerekten muhalefet ettikleri başkanlık sistemi kısaca şu şekilde arkadaşlar. Soran olursa..
-Üniter yapıda(bölünme hikayesinin olmadığı),
- Cumhurbaşkanının daha az sayı ile hertürlü suçtan yargılanabilir olduğu-normalde sadece vatana ihanetten yargılanabilir-,
- Yüce divanda suçlu olursa yeni seçim yapılmasını düzenleyen,
- Yargının sivilleşmesini sağlayan,
- Askeri mahkemeleri kaldıran,
- Hakimler savcılar kurulunda avukatların da bulunabileceği - demekki avukatsız olmuyor -,
- Yasama yetkisinin yine Meclis'te olduğu,
- Yürütmenin yine Meclis tarafından denetlendiği,
- Koalisyonları tarihe gömen,(EN ÖNEMLİSİ)
- Güçlü, kararların hızlı uygulanabilir olmasını sağlayan bir mekanizma getiren,
- Vesayet makamlarını tarihe gömen,
- Milletvekillerinin parti parti gezemeyeceği,
- Seçim vaadleri ile ülke ekonomisine verilen zararı engelleyecek,
- Darbe yapmak, terör estirmek isteyenlerin hevesini alamayacağı,
- Daha geniş tabandan destek alması gereken kişilerin yürütme organını kullanabileceği, Cumhurbaşkanı olabileceği,
- Muhalefetin de bir aday etrafında toplanıp temsil gücünü arttırabileceği,
- Bütün güçlü devletler tarafından uygulanan,
- Son olarak REİS TARAFINDAN DA TERCİH EDİLEN( küçük ama gönülden gelen çok önemli bir tercih sebebi)bir sistem.
-Üniter yapıda(bölünme hikayesinin olmadığı),
- Cumhurbaşkanının daha az sayı ile hertürlü suçtan yargılanabilir olduğu-normalde sadece vatana ihanetten yargılanabilir-,
- Yüce divanda suçlu olursa yeni seçim yapılmasını düzenleyen,
- Yargının sivilleşmesini sağlayan,
- Askeri mahkemeleri kaldıran,
- Hakimler savcılar kurulunda avukatların da bulunabileceği - demekki avukatsız olmuyor -,
- Yasama yetkisinin yine Meclis'te olduğu,
- Yürütmenin yine Meclis tarafından denetlendiği,
- Koalisyonları tarihe gömen,(EN ÖNEMLİSİ)
- Güçlü, kararların hızlı uygulanabilir olmasını sağlayan bir mekanizma getiren,
- Vesayet makamlarını tarihe gömen,
- Milletvekillerinin parti parti gezemeyeceği,
- Seçim vaadleri ile ülke ekonomisine verilen zararı engelleyecek,
- Darbe yapmak, terör estirmek isteyenlerin hevesini alamayacağı,
- Daha geniş tabandan destek alması gereken kişilerin yürütme organını kullanabileceği, Cumhurbaşkanı olabileceği,
- Muhalefetin de bir aday etrafında toplanıp temsil gücünü arttırabileceği,
- Bütün güçlü devletler tarafından uygulanan,
- Son olarak REİS TARAFINDAN DA TERCİH EDİLEN( küçük ama gönülden gelen çok önemli bir tercih sebebi)bir sistem.
böyle bir şey olacak gibi.
https://www.facebook.com/anadoluajansi/videos/1202430743137979/
siyaseten ümidi kestiğimiz mhp'nin gündeme taşımasıyla kamuoyunda tartışılan ve meclis gündemine gelen mesele, bozulan ekonomimize aşağı doğru ivme vermişe benziyor. şu sistem gelirse baraj sorunu yaşayacak partilerin aradan çekilmesiyle abd'deki gibi yalnız iki partinin yarışacağı seçimler söz konusu olursa toplumun kutuplaşmasının önüne nasıl geçileceğini merak etmiyor değilim. bahsedildiği gibi ekonomik şahlanmaya yol açacaksa fiiliyatta zaten yaşadığımız başkanlık sistemi bizi neden buralara getirdi.
bir bilemedin iki sene içerisinde ülkemizde fiilen uygulanacak sistem. Hali hazırda gayri resmi olarak uygulanmakta. Sadece resmileşecek.
Bir ara acaba bizde uygulanış biçimi nasıl olacak diye düşünmüştüm sonra vazgeçtim. Ülkemizde bir şeyler önce yaşanılıyor sonra adı konuyor. Hukuk gibi. Normalde hukuk,kanun diye bişe yoktur aslında. Biri tecavüz işler sonra bakarlar ki bu kötü bişe, bi taraf harap durumda öyleyse diğer tarafa bi ceza verelim ve bundan sonra böyle gitsin. Bütün kanunlar böyle çıkmıştır ortaya.
Siyasi seçimlerde bu şekilde yol alıyor. Çok düşünmeye gerek yok yani.
Bir ara acaba bizde uygulanış biçimi nasıl olacak diye düşünmüştüm sonra vazgeçtim. Ülkemizde bir şeyler önce yaşanılıyor sonra adı konuyor. Hukuk gibi. Normalde hukuk,kanun diye bişe yoktur aslında. Biri tecavüz işler sonra bakarlar ki bu kötü bişe, bi taraf harap durumda öyleyse diğer tarafa bi ceza verelim ve bundan sonra böyle gitsin. Bütün kanunlar böyle çıkmıştır ortaya.
Siyasi seçimlerde bu şekilde yol alıyor. Çok düşünmeye gerek yok yani.
başkanlık sistemi maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir ..
bu sistemi istemeyen bazılarının argümanlarını görünce doğru bir sistem olacağına inanmaktayım:
- ekonomi kötü, dolar, euro almış başını gitmiş ..
- her yerde bombalar patlıyor, terör her tarafımızı sarmış ..
- deaş la, pyd ile dolayısı ile de abd ile çarpışıyoruz, suriye'de bataklığa saplanmışız ..
bu argümanlara sığınarak başkanlığa karşı çıkmak; bence ülkeye çelme takanların amacına hizmet etmektir ..
bu sistemi istemeyen bazılarının argümanlarını görünce doğru bir sistem olacağına inanmaktayım:
- ekonomi kötü, dolar, euro almış başını gitmiş ..
- her yerde bombalar patlıyor, terör her tarafımızı sarmış ..
- deaş la, pyd ile dolayısı ile de abd ile çarpışıyoruz, suriye'de bataklığa saplanmışız ..
bu argümanlara sığınarak başkanlığa karşı çıkmak; bence ülkeye çelme takanların amacına hizmet etmektir ..
Türk milleti ve İslamı kabul etmiş tüm toplumlar soslojik olarak tek baştan yönetilmeye alışıktır. Ancak şu an içinde olduğumuz durum ve kendilerini yönetici olarak addeden zaatların bu makamı milletin yararına değil şahsi çıkarlarına kullanacağını düşünüyorum. Tabiki bu benim fikrim.
yönetimsel açıdan kimin nasıl ne şekilde olduğunu hala bilmediği bilmemesine rağmen onayladığı ve karşı çıktığı şey. Hangi başkanlık sistemini getirecekler acaba bunu hazırlayacak kişiler bile bilmiyor.
Şu konjonktürde ülke gündemini ve politikasını meşgul etmemesi gereken tartışma. Ama aksine başkanlık sistemini tartışmaya devam ederek telafisi mümkün görünmeyen adımları kaçırıyoruz.
aşağıdaki yazı türkiye gazetesinin internet sitesinde okuduğum bir köşe yazısı ..
başkanlık sisteminin gerekliliğine vurgu yapmakta .. yazıda geçen düşünce özetle şu; başkanlık sistemi olursa türkiye uçar ve tüm düşmanlarımızın derdi bu sisteme türkiye'nin geçmemesi ..
KUKLA
Kazım Kürşat Yücel
Avrupa hiç bu kadar ayağa düşmemişdi. Yahudi sermayesi ve Amerika’nın oyuncağı olmuş durumdalar. Aslında bu sahte kıt’a iki devletden ibâret: Almanya, Fransa. İngiltere her tasnîfe girebilir. İspanya ve İtalya’dan bahsetmeye gerek yok. Bir sıklet teşkîl etmiyorlar. Operasyon kâbiliyyetleri sıfır. Eski günlerin hatıralarıyla nefes alıyorlar. Şu hâlde elimizde kaldı iki. Fransa dünya politikası güdecek imkânlardan mahrûm. Her şeyden evvel kafa ve cesâret eksikliği var. Almanlar bunlara sâhip ancak onlar da işgâl altında. Hür irâdeleriyle bir adım atabilmeleri mümkin değil. Nitekim atamıyorlar. Meclislerine bile hâkim değiller. Ermeni tasarısında bunu gördük. Akıl hocalarının ellerine tutuşdurduğu yalana sarıldılar. Bu adımın Alman millî menfaatlerine zerre kadar fâide getirmeyeceğini biliyorlar. Üstelik ciddî zarar verebileceğinin de farkındalar. Bunlara rağmen…
Ne dünü ne bugünü doğru okuyabiliyorlar. Fransızlar ihtişâmın zirvesindeyken Mısır’ı işgâl etdi. Hem de târih boyunca yetişdirdikleri en büyük kahramanlarıyla. Ne oldu? Cezzâr Ahmed Paşa Akka önünde Napolyon’u geldiğine geleceğine pişmân etdi. Almanya’nın Almanya olduğu günlerde Şarlken Kânûnî’nin önüne çıkamadı. Köşe bucak kaçdı…
Haşerâtın gözü dönmüş durumda. Yukarıdaki iki kukla vâsıtasıyla saldırılarını artırdılar. Ne yapıp edip başkanlığa ma’nî olmak istiyorlar. Mevcûd durumda bile durduramadıkları bir ülke ile karşı karşıyalar. Başkanlıkdaki Türkiye uykularını kaçırıyor. Bu durum alışık oldukları bir şey değil. Yakın zamana kadar taşeronları vâsıtasıyla hükûmet kurup hükûmet yıkarlardı. Hem de bunu iki gazete manşetiyle yaparlardı. Bugün Tayyib beyin karizması buna ma’nî oluyor. Lâkin yarın sazı tekrar ele alabilirler. Başkanlık buna engel olacak diye çıldırıyorlar. Elbette o sistemde de karizma önemli fakat elzem değil. Olmadığı durumda zaafa düşmezsin. Olursa uçar, olmazsa koşarsın. Geri dönmesi mümkin olmayan umûmî akışla her hâlükârda ilerlersin. İşte bütün derdleri bu!
Siz pinokyoya bakmayın. Bugüne kadar hiçbir kukla ete kemiğe bürünemedi. Bunlar da bürünemeyecek. Önünde bekledikleri kapılar tek bir kemik atmayacak. Ortada kalacaklar. İki dünya savaşı ile birbirini yiyip bitiren bu vahşîler sefâletin en koyusunu yaşayacak. Orta yaşdakilerin görebileceği bir zaman diliminde eski sömürgelerinin önünde mendil açarlarsa hiç şaşırmayın. Zîrâ sıfırı tüketme yolundalar. Yaşadıkları telâş bunu te’yîd ediyor. Şeytanla birlikde kibrin kitabını yazan bu ahmaklar ağa babalarıyla berâber zelîl olacak inşaallah...
Zihnimiz her geçen gün berraklaşıyor. Manzarayı çok daha net görüyoruz. Kandan beslenen yarasalar belki farkında değil ama durum bu. Bu saatden sonra ayak oyunlarına da topyekûn saldırılara da geçit vermeyiz. Gerekirse sular seller gibi şehîd veririz, lâkin geçit vermeyiz. Küllerimizden doğarken önümüze sürecekleri her engel azmimizi artırmakdan başka bir işe yaramaz. Yeni ve daha büyük fetihler için bütün hücrelerimizi ayağa kaldırmakdan gayrı netîce vermez. Sultan Mehmed’in “ehl-i küfrü serteser kahr eylemekdür niyyetüm” mısrâını kızılelmamız yapar o kadar.
başkanlık sisteminin gerekliliğine vurgu yapmakta .. yazıda geçen düşünce özetle şu; başkanlık sistemi olursa türkiye uçar ve tüm düşmanlarımızın derdi bu sisteme türkiye'nin geçmemesi ..
KUKLA
Kazım Kürşat Yücel
Avrupa hiç bu kadar ayağa düşmemişdi. Yahudi sermayesi ve Amerika’nın oyuncağı olmuş durumdalar. Aslında bu sahte kıt’a iki devletden ibâret: Almanya, Fransa. İngiltere her tasnîfe girebilir. İspanya ve İtalya’dan bahsetmeye gerek yok. Bir sıklet teşkîl etmiyorlar. Operasyon kâbiliyyetleri sıfır. Eski günlerin hatıralarıyla nefes alıyorlar. Şu hâlde elimizde kaldı iki. Fransa dünya politikası güdecek imkânlardan mahrûm. Her şeyden evvel kafa ve cesâret eksikliği var. Almanlar bunlara sâhip ancak onlar da işgâl altında. Hür irâdeleriyle bir adım atabilmeleri mümkin değil. Nitekim atamıyorlar. Meclislerine bile hâkim değiller. Ermeni tasarısında bunu gördük. Akıl hocalarının ellerine tutuşdurduğu yalana sarıldılar. Bu adımın Alman millî menfaatlerine zerre kadar fâide getirmeyeceğini biliyorlar. Üstelik ciddî zarar verebileceğinin de farkındalar. Bunlara rağmen…
Ne dünü ne bugünü doğru okuyabiliyorlar. Fransızlar ihtişâmın zirvesindeyken Mısır’ı işgâl etdi. Hem de târih boyunca yetişdirdikleri en büyük kahramanlarıyla. Ne oldu? Cezzâr Ahmed Paşa Akka önünde Napolyon’u geldiğine geleceğine pişmân etdi. Almanya’nın Almanya olduğu günlerde Şarlken Kânûnî’nin önüne çıkamadı. Köşe bucak kaçdı…
Haşerâtın gözü dönmüş durumda. Yukarıdaki iki kukla vâsıtasıyla saldırılarını artırdılar. Ne yapıp edip başkanlığa ma’nî olmak istiyorlar. Mevcûd durumda bile durduramadıkları bir ülke ile karşı karşıyalar. Başkanlıkdaki Türkiye uykularını kaçırıyor. Bu durum alışık oldukları bir şey değil. Yakın zamana kadar taşeronları vâsıtasıyla hükûmet kurup hükûmet yıkarlardı. Hem de bunu iki gazete manşetiyle yaparlardı. Bugün Tayyib beyin karizması buna ma’nî oluyor. Lâkin yarın sazı tekrar ele alabilirler. Başkanlık buna engel olacak diye çıldırıyorlar. Elbette o sistemde de karizma önemli fakat elzem değil. Olmadığı durumda zaafa düşmezsin. Olursa uçar, olmazsa koşarsın. Geri dönmesi mümkin olmayan umûmî akışla her hâlükârda ilerlersin. İşte bütün derdleri bu!
Siz pinokyoya bakmayın. Bugüne kadar hiçbir kukla ete kemiğe bürünemedi. Bunlar da bürünemeyecek. Önünde bekledikleri kapılar tek bir kemik atmayacak. Ortada kalacaklar. İki dünya savaşı ile birbirini yiyip bitiren bu vahşîler sefâletin en koyusunu yaşayacak. Orta yaşdakilerin görebileceği bir zaman diliminde eski sömürgelerinin önünde mendil açarlarsa hiç şaşırmayın. Zîrâ sıfırı tüketme yolundalar. Yaşadıkları telâş bunu te’yîd ediyor. Şeytanla birlikde kibrin kitabını yazan bu ahmaklar ağa babalarıyla berâber zelîl olacak inşaallah...
Zihnimiz her geçen gün berraklaşıyor. Manzarayı çok daha net görüyoruz. Kandan beslenen yarasalar belki farkında değil ama durum bu. Bu saatden sonra ayak oyunlarına da topyekûn saldırılara da geçit vermeyiz. Gerekirse sular seller gibi şehîd veririz, lâkin geçit vermeyiz. Küllerimizden doğarken önümüze sürecekleri her engel azmimizi artırmakdan başka bir işe yaramaz. Yeni ve daha büyük fetihler için bütün hücrelerimizi ayağa kaldırmakdan gayrı netîce vermez. Sultan Mehmed’in “ehl-i küfrü serteser kahr eylemekdür niyyetüm” mısrâını kızılelmamız yapar o kadar.
KEÇECİLER'İN BAŞKANLIK SİSTEMİ HAKKINDAKİ SÖZLERİ ÇOK ÖNEMLİ
Bir dönemin önde gelen siyasetçilerinden birisi olup Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Devlet Bakanlığı yapmış olan Keçeciler, Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in de Başkanlık Sistemi'ni savunduklarını hatırlatarak, (Erbakan Hoca'nın da savunduğunu, biz eyleyelim) şunları söylemiş: \"Türkiye bir karar vermek zorunda. Ya yüzde 10 seçim barajı ile devam edilecek... Ya da seçim barajı inecek... İnince de koalisyonlar dönemine girilecek. Bu çağda yüzde 10 barajı savunulamaz... Öyleyse çare... Başkanlık ya da Yarı Başkanlık.\" Keçeciler'in vurucu cümleleri ise şunlar: \"Tek parti iktidarında da bakanlık yaptım, koalisyon hükümetinde de. Tek başına iktidarda 1 saatte yapılan iş, koalisyon hükümetinde bazen 6 ayda yapılamıyor.\" Keçeciler'in bu sözü, Parlamenter Sistem'de tek parti iktidarının daha iyi olduğuna vurgu yapıyor gibi gözükse de, parlamentodaki tablodan etkilenmeyecek bir hükümet yapısıyla yani Başkanlık Sistemi'yle işlerin nasıl daha hızlı yürüyebileceğine işaret ediyor aslında. Çünkü Parlamenter Sistem'de işleri yavaşlatmak sadece koalisyonlar vasıtasıyla değil, Anayasa'da var olan başka mekanizmalarla da gerçekleştirilebiliyor. Türkiye'nin yakın tarihi biraz da bu tür olayların tarihi...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, 'damdan düşen' birisi olarak, ısrarla Yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi üzerinde duruyor zaten. Belediye Başkanlığı, Başbakanlık yapan ve son olarak Cumhurbaşkanlığı'na yükselen bir isim olarak, Türkiye'nin Başkanlık Sistemi ile yoluna daha hızlı devam edebileceğinin altını çiziyor ve bunun için gayret ediyor.
Başkanlık Sistemi ile alakalı yıllardan beri alttan alta süren tartışmalar artık hız kazanmış durumda.
Özellikle de Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesi sonrasında bu sisteme geçilmesinin aciliyet kesbettiği, konuya objektif bakanların ve tabii Türkiye'yi düşünenlerin ortak kanaati. Bunlar, Türkiye'nin bir an evvel Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ve yoluna artık böyle devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Başkanlık Sistemi'ne karşı olanlar da var tabii. Bu sistemin vesayetin son kalıntılarını da yok ederek, ülkenin daha hızlı gelişmesine zemin hazırlayacağını bilen dış güçler ve onlarla işbirliği yapan içerideki bir kesim, Başkanlık Sistemi'ne şiddetle karşı, mesela. Parlamentonun yapısı nasıl oluşursa oluşsun, Başkanın ekibiyle birlikte başarıya odaklanacağını ve birtakım siyasi atraksiyonlarla engellenebilmesinin de mümkün olmayacağını, iyi biliyorlar çünkü. Halkın hiçbir zaman kendilerine teveccüh göstermeyeceğini bilenler de, Başkanlık Sistemi'ne karşı. Bunlar, Parlamenter Sistem'de bir şekilde borularını öttürüyor olsalar da, Başkanlık Sistemi'nde esamelerinin bile okunmayacağının farkındalar. Ve daha çok da ülke lehine bazı gelişmeleri rahatça engelleyememe korkusu sebebiyle karşı çıkıyorlar aslında. Mesele açık: Ya Başkanlık Sistemi'ne geçecek, ya da birilerinin her gelişmeyi engelleme çabaları ile uğraşmaya devam edeceğiz.....
Ekrem Kızıltaş/Takvim
Bir dönemin önde gelen siyasetçilerinden birisi olup Kaymakamlık, Belediye Başkanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Devlet Bakanlığı yapmış olan Keçeciler, Turgut Özal'ın ve Süleyman Demirel'in de Başkanlık Sistemi'ni savunduklarını hatırlatarak, (Erbakan Hoca'nın da savunduğunu, biz eyleyelim) şunları söylemiş: \"Türkiye bir karar vermek zorunda. Ya yüzde 10 seçim barajı ile devam edilecek... Ya da seçim barajı inecek... İnince de koalisyonlar dönemine girilecek. Bu çağda yüzde 10 barajı savunulamaz... Öyleyse çare... Başkanlık ya da Yarı Başkanlık.\" Keçeciler'in vurucu cümleleri ise şunlar: \"Tek parti iktidarında da bakanlık yaptım, koalisyon hükümetinde de. Tek başına iktidarda 1 saatte yapılan iş, koalisyon hükümetinde bazen 6 ayda yapılamıyor.\" Keçeciler'in bu sözü, Parlamenter Sistem'de tek parti iktidarının daha iyi olduğuna vurgu yapıyor gibi gözükse de, parlamentodaki tablodan etkilenmeyecek bir hükümet yapısıyla yani Başkanlık Sistemi'yle işlerin nasıl daha hızlı yürüyebileceğine işaret ediyor aslında. Çünkü Parlamenter Sistem'de işleri yavaşlatmak sadece koalisyonlar vasıtasıyla değil, Anayasa'da var olan başka mekanizmalarla da gerçekleştirilebiliyor. Türkiye'nin yakın tarihi biraz da bu tür olayların tarihi...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da, 'damdan düşen' birisi olarak, ısrarla Yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi üzerinde duruyor zaten. Belediye Başkanlığı, Başbakanlık yapan ve son olarak Cumhurbaşkanlığı'na yükselen bir isim olarak, Türkiye'nin Başkanlık Sistemi ile yoluna daha hızlı devam edebileceğinin altını çiziyor ve bunun için gayret ediyor.
Başkanlık Sistemi ile alakalı yıllardan beri alttan alta süren tartışmalar artık hız kazanmış durumda.
Özellikle de Cumhurbaşkanının halk tarafından doğrudan seçilmesi sonrasında bu sisteme geçilmesinin aciliyet kesbettiği, konuya objektif bakanların ve tabii Türkiye'yi düşünenlerin ortak kanaati. Bunlar, Türkiye'nin bir an evvel Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ve yoluna artık böyle devam etmesi gerektiğini savunuyorlar. Başkanlık Sistemi'ne karşı olanlar da var tabii. Bu sistemin vesayetin son kalıntılarını da yok ederek, ülkenin daha hızlı gelişmesine zemin hazırlayacağını bilen dış güçler ve onlarla işbirliği yapan içerideki bir kesim, Başkanlık Sistemi'ne şiddetle karşı, mesela. Parlamentonun yapısı nasıl oluşursa oluşsun, Başkanın ekibiyle birlikte başarıya odaklanacağını ve birtakım siyasi atraksiyonlarla engellenebilmesinin de mümkün olmayacağını, iyi biliyorlar çünkü. Halkın hiçbir zaman kendilerine teveccüh göstermeyeceğini bilenler de, Başkanlık Sistemi'ne karşı. Bunlar, Parlamenter Sistem'de bir şekilde borularını öttürüyor olsalar da, Başkanlık Sistemi'nde esamelerinin bile okunmayacağının farkındalar. Ve daha çok da ülke lehine bazı gelişmeleri rahatça engelleyememe korkusu sebebiyle karşı çıkıyorlar aslında. Mesele açık: Ya Başkanlık Sistemi'ne geçecek, ya da birilerinin her gelişmeyi engelleme çabaları ile uğraşmaya devam edeceğiz.....
Ekrem Kızıltaş/Takvim
Şimdi Sayın Erdoğan'ı yine \"kan/içsavaş\" ile tehdit ediyorlar. Çünkü Yeni Anayasa ve Başkanlık; reformların kurumsallaşması anlamına geliyor. Bu olduğunda tarihi tersine çevirme ümitleri hiç kalmayacak. O zaman belki Doğan görünümlü Şahinlerden kurtulup, çeşitli ideolojilerin gerçek temsilcileri ile tanışabileceğiz. Tabii artık dünyada ideolojilerden hâlâ bahsediliyor olursa…
Markar Esayan/Akşam
Markar Esayan/Akşam
[http://www.yenisafak.com/yazarlar/bulentorakoglu/turk-gladyosu-ve-baskanlik-sistemi-2028906 yazı]
bülent orakloğlu; türk gladyosu ve başkanlık sistemi ..
yazıdan bir alıntı ..
Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler ışığında, ulusal güvenlik terör özellikle dış politika konularında hızlı ve süratli karar almaya ihtiyacı olduğu bir konjonktürde, Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ülkemizin makus talihi olan ''siyasi istikrarsızlığı önlemenin'' tek çaresi gibi görünüyor. Aynı zamanda ''bölgesel ve küresel bir güç'' olmasının olmazsa olmaz şartı olarak da Türkiye'nin yeni sisteme yumuşak bir geçiş yapmasını elzem kılıyor.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu 2012 Kasım ayında değerlendirme raporunda Türkiye Gladyosu ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuştu. NATO merkezinden yönetilen Özel Harp Dairesi'nin, Türkiye'nin gizli ordusu ve derin devleti olarak devasa bir yapıya sahip olduğu, geçmişte ve günümüzde operasyon el eylemler gerçekleştirilen bu derin yapının tasfiyesine tevessül edilmediği veya edilemediği için eylemlerine devam edeceği açıkça belirtilmişti.
Ancak Darbe Araştırma Komisyonu yaptığı çalışmalarda yaklaşık 1 yıl sonra Gladyo B'nin yapacağı 17-25 Aralık darbe girişimini ve Gladyo B'yi tespit edememişti. Bu durum bile Gladyo B'ye yapılacak operasyonların mevcut sistemle yapılmasının zorluklarını ortaya koyarken, ancak Başkanlık Sistemi'ne geçiş sonrasında Türkiye'nin bu derin devasa yapıyla yüzleşebileceğinin açık işaretlerini taşıyor.
bülent orakloğlu; türk gladyosu ve başkanlık sistemi ..
yazıdan bir alıntı ..
Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler ışığında, ulusal güvenlik terör özellikle dış politika konularında hızlı ve süratli karar almaya ihtiyacı olduğu bir konjonktürde, Başkanlık Sistemi'ne geçmesi ülkemizin makus talihi olan ''siyasi istikrarsızlığı önlemenin'' tek çaresi gibi görünüyor. Aynı zamanda ''bölgesel ve küresel bir güç'' olmasının olmazsa olmaz şartı olarak da Türkiye'nin yeni sisteme yumuşak bir geçiş yapmasını elzem kılıyor.
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu 2012 Kasım ayında değerlendirme raporunda Türkiye Gladyosu ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuştu. NATO merkezinden yönetilen Özel Harp Dairesi'nin, Türkiye'nin gizli ordusu ve derin devleti olarak devasa bir yapıya sahip olduğu, geçmişte ve günümüzde operasyon el eylemler gerçekleştirilen bu derin yapının tasfiyesine tevessül edilmediği veya edilemediği için eylemlerine devam edeceği açıkça belirtilmişti.
Ancak Darbe Araştırma Komisyonu yaptığı çalışmalarda yaklaşık 1 yıl sonra Gladyo B'nin yapacağı 17-25 Aralık darbe girişimini ve Gladyo B'yi tespit edememişti. Bu durum bile Gladyo B'ye yapılacak operasyonların mevcut sistemle yapılmasının zorluklarını ortaya koyarken, ancak Başkanlık Sistemi'ne geçiş sonrasında Türkiye'nin bu derin devasa yapıyla yüzleşebileceğinin açık işaretlerini taşıyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?