(bkz: a bu benim lan)
(bkz: demans)
ali karahasanoğlu adlı yalayıcının,
''bu kadar yanardönerdirler.. bu kadar alçaktırlar.. bu kadar ahlaksızdırlar..'' şeklinde bitirdiği yazının, bitiş cümlelerinin aslında hangi kesimin üzerine daha iyi yakıştığını, ülkedeki çoğu insan iyi biliyor.
yanardönerlik, alçaklık ve ahlaksızlık dallarında master derecesi yapacak kadar gelişmiş organizmaların kimler olduğunu şuraya beş on link koyarak tekrar göstermeme gerek yok sanırım.
yalama medyanın bu günlerde oluşturmaya çalıştığı algı da şu: kimi türklerin abd'deki iddianamede isimlerinin geçeceği şüpheleri gittikçe artmaya başlayınca, isimlerinin geçmesinden şüphelendikleri insanları, 'bakın gördünüz mü, abd'nin çıkarlarına aykırı hareket ediyorlarsa, demek ki bunlar türkiye'nin hayrına hareket ediyorlar demektir.' şeklindeki yeni kostümlerine sokmaya çalışmak.
oysa zerrab denen yankesici, rüşvetçi, dolandırıcı ve ne idüğü belirsiz tipin abd'de içeri atılmasına sevinenlerin çoğunun, sevinme nedenleri farklı. onlar, türkiye mahkemelerinde güya aklanan ama vicdanlarda aklanmayan kişinin, abd'de bülbül gibi ötmesinin ardından, buradaki bağlantılarının gerçek yüzlerinin ortaya çıkacak olmasına, ortak kurulan rüşvet çarkının ortalığa serilecek olmasına, hırsızlıkların resmiyet kazanacak olmasına seviniyorlar.
ha, bütün bunlar türkiye'de çok şey değiştirir mi? açık söylemek gerekirse değiştireceğini sanmıyorum. zira, gerçekliği hususunda en ufak bir tartışma götürmeyecek onca olay bile, sadece sihirli 'montaj' kelimesiyle bitirildi. peçete üzerine yazılmış olan, 'saat için 240 bin dolar ödeme yapılmıştır.' yazısı bile ikna edici bulundu.
ama bugünün yarını da var elbet. adaletin keskin kılıcının hırsızların, haydutların üzerinde sallanacağı günler de gelecek. işte o zaman, reza'nın abd'deki savcıya öttükleri, türk mahkemelerinde de kullanılacak.
''bu kadar yanardönerdirler.. bu kadar alçaktırlar.. bu kadar ahlaksızdırlar..'' şeklinde bitirdiği yazının, bitiş cümlelerinin aslında hangi kesimin üzerine daha iyi yakıştığını, ülkedeki çoğu insan iyi biliyor.
yanardönerlik, alçaklık ve ahlaksızlık dallarında master derecesi yapacak kadar gelişmiş organizmaların kimler olduğunu şuraya beş on link koyarak tekrar göstermeme gerek yok sanırım.
yalama medyanın bu günlerde oluşturmaya çalıştığı algı da şu: kimi türklerin abd'deki iddianamede isimlerinin geçeceği şüpheleri gittikçe artmaya başlayınca, isimlerinin geçmesinden şüphelendikleri insanları, 'bakın gördünüz mü, abd'nin çıkarlarına aykırı hareket ediyorlarsa, demek ki bunlar türkiye'nin hayrına hareket ediyorlar demektir.' şeklindeki yeni kostümlerine sokmaya çalışmak.
oysa zerrab denen yankesici, rüşvetçi, dolandırıcı ve ne idüğü belirsiz tipin abd'de içeri atılmasına sevinenlerin çoğunun, sevinme nedenleri farklı. onlar, türkiye mahkemelerinde güya aklanan ama vicdanlarda aklanmayan kişinin, abd'de bülbül gibi ötmesinin ardından, buradaki bağlantılarının gerçek yüzlerinin ortaya çıkacak olmasına, ortak kurulan rüşvet çarkının ortalığa serilecek olmasına, hırsızlıkların resmiyet kazanacak olmasına seviniyorlar.
ha, bütün bunlar türkiye'de çok şey değiştirir mi? açık söylemek gerekirse değiştireceğini sanmıyorum. zira, gerçekliği hususunda en ufak bir tartışma götürmeyecek onca olay bile, sadece sihirli 'montaj' kelimesiyle bitirildi. peçete üzerine yazılmış olan, 'saat için 240 bin dolar ödeme yapılmıştır.' yazısı bile ikna edici bulundu.
ama bugünün yarını da var elbet. adaletin keskin kılıcının hırsızların, haydutların üzerinde sallanacağı günler de gelecek. işte o zaman, reza'nın abd'deki savcıya öttükleri, türk mahkemelerinde de kullanılacak.
ak gençliğin adeta doğuştan kazandığı, (gbkz:büyük resmi görebilme yeteneği), (gbkz:üst aklı farkedebilme becerisi) ve (gbkz:oynanan oyunları kamuoyuna duyurabilme melekesi)ne hayran olmamak elde değil.
adeta superman'ın duvarların ötesini görebilen bakışıyla yarışabilecek özellikler. ama tabii allah her şeyi aynı anda vermiyor insanoğluna. ak gençliğe bu özellikleri verirken, kimi başka özelliklerden de olabildiğince kısmış. misal yeni dünya üzerinden oynanan oyunları binlerce km uzaklıktan görebilip, göremediklerini de sezebilirken, hemen yanıbaşında olan hırsızlıkları, yolsuzlukları, adam kayırmaları, emaneti ehline vermemeleri, hukuksuzlukları göremiyorlar. ama normaldir. süperman bile onca süper yeteneğine rağmen, basit bir kriptonit elementinin karşısında çaresiz kalmıyor muydu?
ne diyelim, o kadar kusur kadı kızında da olur.
brezilya üzerine oynanan oyunlara gelecek olursak. aklıma tamamen hayale dayalı bir senaryo geldi. sizinle de paylaşmak istedim. ama dediğim gibi bir senaryo. gerçek hayatta karşılıkları yok. bu nedenle de, kim kimdir diye kafa yormanıza gerek yok.
senaryomuzun iki kahramanı var. birinin adı hussein olsun (adının hüseyin olduğuna bakmayın. kendisi hristiyyan oğlu hristiyan). diğer kahramanımıza da uzun john diyelim. o da müslüman olsun.
senaryomuz ikisinin arasındaki konuşmalardan ibaret. birine kısaca hüsam, diğerine de uzun diyelim.
ilk görüşme telefonla olur:
uzun: ya hüsam, bak oraya geleceğim. ne olur birkaç saat görüşüversek sanki?
hüsam: görüşecek bir şey yok uzun. köşeye sıkıştın.
uzun: tamam işte. ben de o konuyu konuşacaktım.
hüsam: tamam madem. gelince birkaç dakika ayak üstü görüşürüz. ama sana sinirliyim. seni onbaşı düzeyinde karşılayacam.
uzun: e peki. ayıp ediyorsun ama...
...
ayaküstü görüşme:
uzun: bak o elemanı içeri aldınız. niyetiniz ne olum sizin?
hüsam: anlamadın mı hala uzun? onun son beş sene içindeki tüm konuşmaları elimizde. dinlemeleri yaptıran da bizdik zaten. sen sınırı aştın. elemanın tapelerinin tamamını iddianameye koyduracağım. rüşvetler, kara para aklamaları vs. ortaya dökülecek. artık derdini marko paşaya mı anlatırsın, ilerde lahey adalet divanına mı anlatırsın bilemem. bir de ulusal bankalarınıza kara para aklama yüzünden ambargo koyduk mu, seyreyle sen cümbüşü.
uzun: senin dilin ne söylüyor hüsam. seninle olan onca hukukumuza ne oldu? şimdi beni öyle hemen satıyor musun yani?
hüsam: valla devir değişti. sana güvendik. bop başkanı yaptık. yok efendim suriye işi kolay dedin, sana güvendik. hiçbir dediğin çıkmadı. iran'la rusya her tarafı ele geçirdi. biz sap gibi kaldık. pkk'yla iş tutalım diyoruz, kalkmışsın yok efendim onlar terörist, yok efendim kabul etmeyiz... sen kimsin oğlum. sana soran kim! sen git de şimdi iddianamadeki tapelerle uğraş. ortadoğu politikası sana mı kalmış.
uzun: yav tamam hemen kızma hüsam. buluruz bir yol. ne artistleniyorsun anında. bak sana bir teklifim var. sen, iddianamedeki rüşvet ve kara para aklama kısımlarını çıkart. bizim vakfa yaptığı bağışlardan falan bahsettirme. o elemanın bizimle doğrudan ilişkili olduğu kısımları duyurma, ben de tekrar uslu çocuk olurum. esedle de konuşurum gerekirse. ama şu pyd işi sakat. onca laf söyledik, şimdi nasıl dediklerimiz yutacağız?
hüsam: ya dert etme. sizin oradakiler sen ne desen inanır, peşinden gelir nasılsa. esed'i esad yaparsın. pydlilere de paravan bir örgüt falan buluruz. onun üzerinden hallederiz.
uzun: tamam hüsam. ama yine de bizimkilere açıklamak zor olacak. bir süre ben kamuoyu üzerinden sana atar yaparım. eser gürlerim falan. sen işi bozma. idare ediver.
hüsam: tamam ama sınırı aşma. bozarım façanı.
uzun: eki eki eki.. çok şakacısın olum. bir ara işlerini ayarla da futbol oynayalım.
hüsam: futbol sevmem. basket olabilir. zaten kasımda emekli oluyorum. ondan sonra bakarız.
adeta superman'ın duvarların ötesini görebilen bakışıyla yarışabilecek özellikler. ama tabii allah her şeyi aynı anda vermiyor insanoğluna. ak gençliğe bu özellikleri verirken, kimi başka özelliklerden de olabildiğince kısmış. misal yeni dünya üzerinden oynanan oyunları binlerce km uzaklıktan görebilip, göremediklerini de sezebilirken, hemen yanıbaşında olan hırsızlıkları, yolsuzlukları, adam kayırmaları, emaneti ehline vermemeleri, hukuksuzlukları göremiyorlar. ama normaldir. süperman bile onca süper yeteneğine rağmen, basit bir kriptonit elementinin karşısında çaresiz kalmıyor muydu?
ne diyelim, o kadar kusur kadı kızında da olur.
brezilya üzerine oynanan oyunlara gelecek olursak. aklıma tamamen hayale dayalı bir senaryo geldi. sizinle de paylaşmak istedim. ama dediğim gibi bir senaryo. gerçek hayatta karşılıkları yok. bu nedenle de, kim kimdir diye kafa yormanıza gerek yok.
senaryomuzun iki kahramanı var. birinin adı hussein olsun (adının hüseyin olduğuna bakmayın. kendisi hristiyyan oğlu hristiyan). diğer kahramanımıza da uzun john diyelim. o da müslüman olsun.
senaryomuz ikisinin arasındaki konuşmalardan ibaret. birine kısaca hüsam, diğerine de uzun diyelim.
ilk görüşme telefonla olur:
uzun: ya hüsam, bak oraya geleceğim. ne olur birkaç saat görüşüversek sanki?
hüsam: görüşecek bir şey yok uzun. köşeye sıkıştın.
uzun: tamam işte. ben de o konuyu konuşacaktım.
hüsam: tamam madem. gelince birkaç dakika ayak üstü görüşürüz. ama sana sinirliyim. seni onbaşı düzeyinde karşılayacam.
uzun: e peki. ayıp ediyorsun ama...
...
ayaküstü görüşme:
uzun: bak o elemanı içeri aldınız. niyetiniz ne olum sizin?
hüsam: anlamadın mı hala uzun? onun son beş sene içindeki tüm konuşmaları elimizde. dinlemeleri yaptıran da bizdik zaten. sen sınırı aştın. elemanın tapelerinin tamamını iddianameye koyduracağım. rüşvetler, kara para aklamaları vs. ortaya dökülecek. artık derdini marko paşaya mı anlatırsın, ilerde lahey adalet divanına mı anlatırsın bilemem. bir de ulusal bankalarınıza kara para aklama yüzünden ambargo koyduk mu, seyreyle sen cümbüşü.
uzun: senin dilin ne söylüyor hüsam. seninle olan onca hukukumuza ne oldu? şimdi beni öyle hemen satıyor musun yani?
hüsam: valla devir değişti. sana güvendik. bop başkanı yaptık. yok efendim suriye işi kolay dedin, sana güvendik. hiçbir dediğin çıkmadı. iran'la rusya her tarafı ele geçirdi. biz sap gibi kaldık. pkk'yla iş tutalım diyoruz, kalkmışsın yok efendim onlar terörist, yok efendim kabul etmeyiz... sen kimsin oğlum. sana soran kim! sen git de şimdi iddianamadeki tapelerle uğraş. ortadoğu politikası sana mı kalmış.
uzun: yav tamam hemen kızma hüsam. buluruz bir yol. ne artistleniyorsun anında. bak sana bir teklifim var. sen, iddianamedeki rüşvet ve kara para aklama kısımlarını çıkart. bizim vakfa yaptığı bağışlardan falan bahsettirme. o elemanın bizimle doğrudan ilişkili olduğu kısımları duyurma, ben de tekrar uslu çocuk olurum. esedle de konuşurum gerekirse. ama şu pyd işi sakat. onca laf söyledik, şimdi nasıl dediklerimiz yutacağız?
hüsam: ya dert etme. sizin oradakiler sen ne desen inanır, peşinden gelir nasılsa. esed'i esad yaparsın. pydlilere de paravan bir örgüt falan buluruz. onun üzerinden hallederiz.
uzun: tamam hüsam. ama yine de bizimkilere açıklamak zor olacak. bir süre ben kamuoyu üzerinden sana atar yaparım. eser gürlerim falan. sen işi bozma. idare ediver.
hüsam: tamam ama sınırı aşma. bozarım façanı.
uzun: eki eki eki.. çok şakacısın olum. bir ara işlerini ayarla da futbol oynayalım.
hüsam: futbol sevmem. basket olabilir. zaten kasımda emekli oluyorum. ondan sonra bakarız.
(bkz: benim tepkim moderatöreydi)
https://www.youtube.com/watch?v=71Ux9GD-z68
bir arkadaşımın kardeşi, özel harekat polisi olarak nusaybin'de görev yapıyor.
geçen akşam geç vakit arkadaşımı aramam gerekti. telefonu elime aldım ama son anda aramaktan vazgeçtim. o saatte telefon çalınca, nusaybin'den kötü haber geldi sanıp telaşlanır diye düşündüm. zira son konuştuğumda, 'üstad, diken üstündeyim. aklım çıkıyor. her an kötü bir haber gelecekmiş gibi korkuyorum.' demişti.
çok şükür şu ana kadar onun telefonu böyle bir haber yüzünden çalmadı. ama bugün 7 vatan evladının abisinin telefonu çaldı. belki yarın ya da bir başka gün de arkadaşımın telefonu çalacak.
diyecek çok şey var ama bir anlamı yok.
allah, şaşmaz adaletini, o ocaklara bu acıyı yaşatanlara ve yaşatılmasına sebep olanlara kahhar sıfatıyla gösterir inşallah.
geçen akşam geç vakit arkadaşımı aramam gerekti. telefonu elime aldım ama son anda aramaktan vazgeçtim. o saatte telefon çalınca, nusaybin'den kötü haber geldi sanıp telaşlanır diye düşündüm. zira son konuştuğumda, 'üstad, diken üstündeyim. aklım çıkıyor. her an kötü bir haber gelecekmiş gibi korkuyorum.' demişti.
çok şükür şu ana kadar onun telefonu böyle bir haber yüzünden çalmadı. ama bugün 7 vatan evladının abisinin telefonu çaldı. belki yarın ya da bir başka gün de arkadaşımın telefonu çalacak.
diyecek çok şey var ama bir anlamı yok.
allah, şaşmaz adaletini, o ocaklara bu acıyı yaşatanlara ve yaşatılmasına sebep olanlara kahhar sıfatıyla gösterir inşallah.
batının iyi taraflarını almaktan kastının, almanya ya da abd'ye giden akrabalarına iphone, play station vs. aldırmak olduğunu tahmin ettiğim kişilerin, beni 'iyi göz bağcı' olmakla suçlamasına birkaç şey söylemek isterim.
akplilerin geçmişte de batıyı suçladığı konuşmaları olduğu ileri sürülerek, can dündar davasındaki tutumlarına haklılık kazandırılmaya çalışılmış.
aslında anlatmaya çalıştığım şeylerin o kadar da karmaşık olmadığını, hatta hiç karmaşık olmadığını ve okuyanların tamamına yakınının ne demek istediğimi anladıklarını tahmin ediyorum ama madem anlaşılmamış, daha basitleştirerek adeta bilal'e anlatır gibi anlatmaya çalışayım.
benim gibi düşünen insanların rahatsızlık duydukları şey, malum siyasetçilerin abd'ye ya da ab'ye posta koyar gibi yapıp, ikide bir 'eyyyy abd, eyyy ab' şeklinde başladıkları cümlelerle batılılara sitem etmeleri değil tabii ki. benim gibilerin rahatsızlık duydukları şey, hiçbir prensibe dayanmayan, tamamen o günün getirdiği gelişmelerle, dün doğru denilene bugün yanlış denilmesi, dün dost denilene bugün düşman denilmesi. daha bir iki sene öncesine kadar, batılı siyasetçi ve temsilcilerin açıklamalarını, kendi politikaları için bir referans olarak gösteren (bkz: ergenekon davası) kişilerin, şimdi aynı kişilerin ya da aynı görevdekilerin açıklamalarını, ''haddini bil! o konuda açıklama yapmak sana mı kalmış.'' diyerek kabul edilemez olarak göstermesi. yani özetle tutarlılık... tek beklediğimiz şey tutarlılık. daha fazlası değil...
....
gelelim, kişisel olarak direkt bana yöneltilen, ''iyi göz bağcısın .. sayfayı dolduruyorsun da, içinde ak parti hükümetine karşı bunca kin ve düşmanlığın varken ilkem şu dersin; sonra yaptığınla da gider; putin ile öcalan ile bayık ile emperyalist dediğin o avrupa ile aynı resimde poz verirsin ..'' suçlamalara.
bana bu suçlamayı yönelten adamın (!) ahlaki gelişmişliğinden, dürüstlüğünden, dik duruşundan emin olsaydım, sadece tek bir soru sorardım kendisine: ''üç sene önce sana 'fethullah gülen bir abd projesidir' desem, çözüm süreci çözülme sürecidir' desem, 'hırsızlık görmezden gelinebilir' desem bana ne cevap verirdin?
ama sormuyorum. çünkü biliyorum ki, ahlaki gelişmişliğini tamamlamış, dürüst, duruş sahibi bir insan bu soruma, başını önüne eğip 'evet haklısın. o zaman sorsan, fethullah gülen hocaefendi hazretleri için söylediğin sözlerden dolayı sana kızar, çözüm süreci için düşüncelerin nedeniyle seni vatana ihanetle suçlar, hırsızlar için düşüncelerin nedeniyle sana demediğimi bırakmazdım.'' derdi. ama bu hasletlerden bihaber birisi, 'ama o zaman bilmiyorduk. kandırmışlarmış meğerse bizi. e ne yapalım yani montaj olduğunu sabah gazetesi ispatladı ya.' diye cevap verir. ben eğer sorsaydım, hangi tür cevabın verileceğini biliyorum. muhtemelen okuyanlar da tahmin etmişlerdir.
ama benim esas derdim bu da değil. bu sözlükte çok fazla entrym yok. tahminen 200 civarıdır. yani tamamı yarım saat içinde kontrol edilebilir. siyasi içerikli entrylerimi elden geldiğince bilgi ve belgeye dayandırarak yazmaya özen gösteriyorum. yani tabii ki içinde büyük oranda kişisel yorumlarım da bulunuyor ancak yorumlarımı temelsiz yapmamak için, yorumlarımın altını bilgi ve belgelerle desteklemeye özen gösteriyorum. ve iddia ediyorum. yazdığım entrylerin içinde, putin, teröristbaşı, bayık ya da emperyalist avrupa devletleriyle ilgili övücü, olumlayıcı bir entry -hatta entryyi de geçtim, bir yorum- bulabilirseniz, yine bu başlıkta özür dileyip, kendi suratıma tüküreceğim.
peki iddia sahibi kişi böyle bir entry bulamazsa şaşıracak mıyız? ne münasebet!
onlar tam da kendilerinden bekleneni gerçekleştiriyorlar. süreç belli:
önce mağduriyet kartını oyna. işe yaramazsa inkar et. işe yaramazsa iftira at. işe yaramazsa tehdit et. o da işe yaramazsa, ne işe yarıyorsa o yöntemi uygula. uyguladığın yöntemin ahlaki, bilimsel ya da doğru olmasının önemi yok...
beni gerçek hayatta tanır mı? hayır.. beni tanıyan birini tanır mı? hayır? peki entrylerimde bu şekilde ifadeler mi kullanmışım? hayır (halep oradaysa arşın burada. bul ve getirip utandır beni).
şimdi bu iftiracıya birkaç şey daha hatırlatayım. benim terör örgütüyle, teröristlerle, batılılarla ilgili görüşlerim rüzgar gülü gibi yön değiştirmiyor. bugün, diyarbakır'da 7 şehit daha verdik (şimdilik). o şehitlerin kanları, sen ve senin gibilerin ellerine bulaştı, bulaşacak. daha düne kadar, kucak kucağa oturduğunuz terör örgütünün yaptığı tüm eylemlerin birinci faili terör örgütüyse, ikinci faili de sen ve senin gibilerdir.
utanma duygunun olduğunu sanmıyorum. utanman olsaydı, kendi kepazeliklerinizi başkalarının üzerine bulaştırıp, 'senin gibiler teröristlerle ayrı resimde poz verirsin.' diyemezdin.
aslında her birini tek tek hatırladığından da eminim ancak bir ibret vesikası olarak bu linkleri buraya koyuyorum: https://pbs.twimg.com/media/Bpy4jqtCIAAPAfY.jpg
sen ve senin gibilerin ifadeleri bunlar. https://i.ytimg.com/vi/zOpuFGX1aHo/maxresdefault.jpg
hatırlıyorsun değil mi? https://lh3.googleusercontent.com/-tY_s-t3IviU/Vin0uIf_1LI/AAAAAAACoNE/faNIH2OH_UA/s288/ihanet2369.jpg
bunları ilk kez mi görüyorsun? https://galeri8.uludagsozluk.com/487/pkk-konusunda-akplilerin-masum-gibi-davranmas%C4%B1_969080.jpg
ne güzel günlerdi öyle değil mi? http://yildiraycicek.com/images/fotolar/20131207163337_6.jpg bir şey demiş miydin o zaman? efendim, duyamadım.. https://i.ytimg.com/vi/81GB_fT4WLw/maxresdefault.jpg
hadi yapıştırıver bunun için de bir hadis. çıkında vardır muhakkak. http://d.aktifhaber.com/news/1106266.jpg yahudi cesaret madalyasını hatırladın mı? https://www.google.com.tr/search?q=akplilerin+apo+sevgisi&espv=2&biw=1280&bih=654&tbm=isch&imgil=YYt092LKtiPAlM%253A%253BR35pjx1M9rzEAM%253Bhttp%25253A%25252F%25252Fwww.aktifhaber.com%25252Fiste-ocalanin-ove-ove-bitiremeyen-akpliler-1074117h.htm&source=iu&pf=m&fir=YYt092LKtiPAlM%253A%252CR35pjx1M9rzEAM%252C_&usg=__LBXoqUeJG1j5hLdnl-ptxK5wbh0%3D&ved=0ahUKEwiXuf3qlevLAhWjE5oKHQ6KBkYQyjcIIw&ei=5Dj9Vpe3KaOn6ASOlJqwBA#imgrc=J65WfmC6nCiMQM%3A
bu beyanının ardından ödüllendirildi, bakan yardımcısı yapıldı.
bak daha, nevruz'da teröristbaşının mesajı diyarbakır meydanında okunurken canlı yayınlayan yandaş kanalların linklerini bile vermedim...
...
ha can dündar davası hakkında henüz bir şey de söylemedim. adamı savunacak değilim. daha doğrusu savunuyor durumuna düşmek istemiyorum. sevdiğim biri değildir. link vermeden sadece bir iki bilgiyi paylaşayım. 'anlamadım abicim' diyen olursa, onunla ilgili linkleri de koyarım.
- mit tırları ne zaman durduruldu? 2014 yılında.
- can dündar bunun haberini ne zaman yaptı? 2015 yılının ortalarında.
- mit tırları haberi, can dündar'dan önce başkaları tarafından haberleştirildi mi? hem de onlarca, yüzlerce kez.
- mit tırlarını haberleştiren diğer gazeteciler hakkında dava açıldı mı? hayır
- peki can dündar'a ne zaman dava açıldı? haberi yaptıktan aylar sonra.
- haberin yapılmasıyla, davanın açılması arasında geçen süre için mantıklı bir açıklama var mı? yok
- geçen bu sürede değişen bir şey oldu mu? oldu, seçimler yapıldı ve akp ezici çoğunlukla iktidara geldi.
- mit tırları haberinin ilk patlayışında, yani 2014 yılında sayın cumhurbaşkanı ne demişti? 'hepsi yalan. o tırlarda insani yardım var.'
- cumhurbaşkanı hep aynı şeyi mi söyledi? hayır. bir süre sonra, 'bayırbucak türkmenlerine giden malzemeler vardı.' demeye başladı.
- bu söyleminde devam etti mi? hayır. bir süre sonra da 'tırlarda insani yardım vardı ama diyelim ki silah var. ne olacak yani?' demeye başladı.
- can dündar görüntüleri yayınlayınca ve tırlarda silah olduğu anlaşılınca (aslında herkes biliyordu da, ispatlanınca diyelim) ne dedi? 'bunun hesabını sana soracağım.' dedi.
...
aslında bu olayı özetleyecek çok basit bir mantık var:
bu olay devlet sırrı mıdır yoksa devleti yönetenlerin sırrı mıdır? bu soruya doğru cevabı verdiğinizde, doğru sonuca da ulaşmış olacaksınız.
akplilerin geçmişte de batıyı suçladığı konuşmaları olduğu ileri sürülerek, can dündar davasındaki tutumlarına haklılık kazandırılmaya çalışılmış.
aslında anlatmaya çalıştığım şeylerin o kadar da karmaşık olmadığını, hatta hiç karmaşık olmadığını ve okuyanların tamamına yakınının ne demek istediğimi anladıklarını tahmin ediyorum ama madem anlaşılmamış, daha basitleştirerek adeta bilal'e anlatır gibi anlatmaya çalışayım.
benim gibi düşünen insanların rahatsızlık duydukları şey, malum siyasetçilerin abd'ye ya da ab'ye posta koyar gibi yapıp, ikide bir 'eyyyy abd, eyyy ab' şeklinde başladıkları cümlelerle batılılara sitem etmeleri değil tabii ki. benim gibilerin rahatsızlık duydukları şey, hiçbir prensibe dayanmayan, tamamen o günün getirdiği gelişmelerle, dün doğru denilene bugün yanlış denilmesi, dün dost denilene bugün düşman denilmesi. daha bir iki sene öncesine kadar, batılı siyasetçi ve temsilcilerin açıklamalarını, kendi politikaları için bir referans olarak gösteren (bkz: ergenekon davası) kişilerin, şimdi aynı kişilerin ya da aynı görevdekilerin açıklamalarını, ''haddini bil! o konuda açıklama yapmak sana mı kalmış.'' diyerek kabul edilemez olarak göstermesi. yani özetle tutarlılık... tek beklediğimiz şey tutarlılık. daha fazlası değil...
....
gelelim, kişisel olarak direkt bana yöneltilen, ''iyi göz bağcısın .. sayfayı dolduruyorsun da, içinde ak parti hükümetine karşı bunca kin ve düşmanlığın varken ilkem şu dersin; sonra yaptığınla da gider; putin ile öcalan ile bayık ile emperyalist dediğin o avrupa ile aynı resimde poz verirsin ..'' suçlamalara.
bana bu suçlamayı yönelten adamın (!) ahlaki gelişmişliğinden, dürüstlüğünden, dik duruşundan emin olsaydım, sadece tek bir soru sorardım kendisine: ''üç sene önce sana 'fethullah gülen bir abd projesidir' desem, çözüm süreci çözülme sürecidir' desem, 'hırsızlık görmezden gelinebilir' desem bana ne cevap verirdin?
ama sormuyorum. çünkü biliyorum ki, ahlaki gelişmişliğini tamamlamış, dürüst, duruş sahibi bir insan bu soruma, başını önüne eğip 'evet haklısın. o zaman sorsan, fethullah gülen hocaefendi hazretleri için söylediğin sözlerden dolayı sana kızar, çözüm süreci için düşüncelerin nedeniyle seni vatana ihanetle suçlar, hırsızlar için düşüncelerin nedeniyle sana demediğimi bırakmazdım.'' derdi. ama bu hasletlerden bihaber birisi, 'ama o zaman bilmiyorduk. kandırmışlarmış meğerse bizi. e ne yapalım yani montaj olduğunu sabah gazetesi ispatladı ya.' diye cevap verir. ben eğer sorsaydım, hangi tür cevabın verileceğini biliyorum. muhtemelen okuyanlar da tahmin etmişlerdir.
ama benim esas derdim bu da değil. bu sözlükte çok fazla entrym yok. tahminen 200 civarıdır. yani tamamı yarım saat içinde kontrol edilebilir. siyasi içerikli entrylerimi elden geldiğince bilgi ve belgeye dayandırarak yazmaya özen gösteriyorum. yani tabii ki içinde büyük oranda kişisel yorumlarım da bulunuyor ancak yorumlarımı temelsiz yapmamak için, yorumlarımın altını bilgi ve belgelerle desteklemeye özen gösteriyorum. ve iddia ediyorum. yazdığım entrylerin içinde, putin, teröristbaşı, bayık ya da emperyalist avrupa devletleriyle ilgili övücü, olumlayıcı bir entry -hatta entryyi de geçtim, bir yorum- bulabilirseniz, yine bu başlıkta özür dileyip, kendi suratıma tüküreceğim.
peki iddia sahibi kişi böyle bir entry bulamazsa şaşıracak mıyız? ne münasebet!
onlar tam da kendilerinden bekleneni gerçekleştiriyorlar. süreç belli:
önce mağduriyet kartını oyna. işe yaramazsa inkar et. işe yaramazsa iftira at. işe yaramazsa tehdit et. o da işe yaramazsa, ne işe yarıyorsa o yöntemi uygula. uyguladığın yöntemin ahlaki, bilimsel ya da doğru olmasının önemi yok...
beni gerçek hayatta tanır mı? hayır.. beni tanıyan birini tanır mı? hayır? peki entrylerimde bu şekilde ifadeler mi kullanmışım? hayır (halep oradaysa arşın burada. bul ve getirip utandır beni).
şimdi bu iftiracıya birkaç şey daha hatırlatayım. benim terör örgütüyle, teröristlerle, batılılarla ilgili görüşlerim rüzgar gülü gibi yön değiştirmiyor. bugün, diyarbakır'da 7 şehit daha verdik (şimdilik). o şehitlerin kanları, sen ve senin gibilerin ellerine bulaştı, bulaşacak. daha düne kadar, kucak kucağa oturduğunuz terör örgütünün yaptığı tüm eylemlerin birinci faili terör örgütüyse, ikinci faili de sen ve senin gibilerdir.
utanma duygunun olduğunu sanmıyorum. utanman olsaydı, kendi kepazeliklerinizi başkalarının üzerine bulaştırıp, 'senin gibiler teröristlerle ayrı resimde poz verirsin.' diyemezdin.
aslında her birini tek tek hatırladığından da eminim ancak bir ibret vesikası olarak bu linkleri buraya koyuyorum: https://pbs.twimg.com/media/Bpy4jqtCIAAPAfY.jpg
sen ve senin gibilerin ifadeleri bunlar. https://i.ytimg.com/vi/zOpuFGX1aHo/maxresdefault.jpg
hatırlıyorsun değil mi? https://lh3.googleusercontent.com/-tY_s-t3IviU/Vin0uIf_1LI/AAAAAAACoNE/faNIH2OH_UA/s288/ihanet2369.jpg
bunları ilk kez mi görüyorsun? https://galeri8.uludagsozluk.com/487/pkk-konusunda-akplilerin-masum-gibi-davranmas%C4%B1_969080.jpg
ne güzel günlerdi öyle değil mi? http://yildiraycicek.com/images/fotolar/20131207163337_6.jpg bir şey demiş miydin o zaman? efendim, duyamadım.. https://i.ytimg.com/vi/81GB_fT4WLw/maxresdefault.jpg
hadi yapıştırıver bunun için de bir hadis. çıkında vardır muhakkak. http://d.aktifhaber.com/news/1106266.jpg yahudi cesaret madalyasını hatırladın mı? https://www.google.com.tr/search?q=akplilerin+apo+sevgisi&espv=2&biw=1280&bih=654&tbm=isch&imgil=YYt092LKtiPAlM%253A%253BR35pjx1M9rzEAM%253Bhttp%25253A%25252F%25252Fwww.aktifhaber.com%25252Fiste-ocalanin-ove-ove-bitiremeyen-akpliler-1074117h.htm&source=iu&pf=m&fir=YYt092LKtiPAlM%253A%252CR35pjx1M9rzEAM%252C_&usg=__LBXoqUeJG1j5hLdnl-ptxK5wbh0%3D&ved=0ahUKEwiXuf3qlevLAhWjE5oKHQ6KBkYQyjcIIw&ei=5Dj9Vpe3KaOn6ASOlJqwBA#imgrc=J65WfmC6nCiMQM%3A
bu beyanının ardından ödüllendirildi, bakan yardımcısı yapıldı.
bak daha, nevruz'da teröristbaşının mesajı diyarbakır meydanında okunurken canlı yayınlayan yandaş kanalların linklerini bile vermedim...
...
ha can dündar davası hakkında henüz bir şey de söylemedim. adamı savunacak değilim. daha doğrusu savunuyor durumuna düşmek istemiyorum. sevdiğim biri değildir. link vermeden sadece bir iki bilgiyi paylaşayım. 'anlamadım abicim' diyen olursa, onunla ilgili linkleri de koyarım.
- mit tırları ne zaman durduruldu? 2014 yılında.
- can dündar bunun haberini ne zaman yaptı? 2015 yılının ortalarında.
- mit tırları haberi, can dündar'dan önce başkaları tarafından haberleştirildi mi? hem de onlarca, yüzlerce kez.
- mit tırlarını haberleştiren diğer gazeteciler hakkında dava açıldı mı? hayır
- peki can dündar'a ne zaman dava açıldı? haberi yaptıktan aylar sonra.
- haberin yapılmasıyla, davanın açılması arasında geçen süre için mantıklı bir açıklama var mı? yok
- geçen bu sürede değişen bir şey oldu mu? oldu, seçimler yapıldı ve akp ezici çoğunlukla iktidara geldi.
- mit tırları haberinin ilk patlayışında, yani 2014 yılında sayın cumhurbaşkanı ne demişti? 'hepsi yalan. o tırlarda insani yardım var.'
- cumhurbaşkanı hep aynı şeyi mi söyledi? hayır. bir süre sonra, 'bayırbucak türkmenlerine giden malzemeler vardı.' demeye başladı.
- bu söyleminde devam etti mi? hayır. bir süre sonra da 'tırlarda insani yardım vardı ama diyelim ki silah var. ne olacak yani?' demeye başladı.
- can dündar görüntüleri yayınlayınca ve tırlarda silah olduğu anlaşılınca (aslında herkes biliyordu da, ispatlanınca diyelim) ne dedi? 'bunun hesabını sana soracağım.' dedi.
...
aslında bu olayı özetleyecek çok basit bir mantık var:
bu olay devlet sırrı mıdır yoksa devleti yönetenlerin sırrı mıdır? bu soruya doğru cevabı verdiğinizde, doğru sonuca da ulaşmış olacaksınız.
18 nisan 1961 tarihli viyana sözleşmesi:
madde 3.
d) Bütün yasal imkânlarla kabul eden Devletin durumunu ve gelişmelerini tespit etmek ve bunlar hakkında
gönderen Devlet Hükümetine bilgi vermek;
MADDE 26.
Millî güvenlik nedenleriyle girişi yasaklanan veya düzenlemeye bağlanan bölgeler hakkındaki mevzuat
hükümleri saklı kalmak şartiyle, kabul eden Devlet, ülkesinde misyonun bütün üyelerine hareket ve seyahat
serbestliği sağlayacaktır.
bu da türkiye cumhuriyeti anayasasının 141. maddesi:“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
bunların da ötesinde, türkiye avrupa birliğine girmek için adaylık başvurusunu 1987 yılında yaptı. o zamandan bu güne kadar, zaman zaman hızlanıp zaman zaman yavaşlayan, bazen de durma noktasına gelen görüşmeler oldu. teoride, türkiye'nin avrupa birliğine girebilmesi için toplamda görüşülmesi ve tamamlanması gereken 35 fasıl var. bunlar:
1) Malların Serbest Dolaşımı
2) İşçilerin Serbest Dolaşımı
3) İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi
4) Sermayenin Serbest Dolaşımı
5) Kamu Alımları
6) Şirketler Hukuku
7) Fikri Mülkiyet Hukuku
8) Rekabet Politikası
9) Mali Hizmetler
10) Bilgi Toplumu ve Medya
11) Tarım ve Kırsal Kalkınma
12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
13) Balıkçılık
14) Taşımacılık Politikası
15) Enerji
16) Vergilendirme
17) Ekonomik ve Parasal Politika
18) İstatistik
19) Sosyal Politika ve İstihdam
20) İşletme ve Sanayi Politikası
21) Trans-Avrupa Ağları
22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
23) Yargı ve Temel Haklar
24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
25) Bilim ve Araştırma
26) Eğitim ve Kültür
27) Çevre
28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması
29) Gümrük Birliği
30) Dış İlişkiler
31) Dış, Güvenlik ve Savunma Politikası
32) Mali Kontrol
33) Mali ve Bütçesel Hükümler
34) Kurumlar
35) Diğer
dikkatle bakalım. bu fasıllardan 23 ve 24 numaralar neyle ilgili?
23) Yargı ve Temel Haklar
24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
yani, avrupa birliği ülkeleri senin ülkendeki yargısal konuları denetleyebilir, 'şu bize uyar, bu uygulamanız bize uymaz, şunu düzeltin, bunu kaldırın, şöyle yapın, böyle yapmayın.' derler.
ha bunlar işine gelmiyorsa, ab'ye girmezsin olur biter. peki akp'nin avrupa birliğini reddettiğini, 'yok kardeşim, bunların değerleri uygulamaları bize uymaz. girmeyelim.' dediğini duydunuz mu? ne münasebet. aksine bu hükümet döneminde avruğa birliği bakanlığı bile kuruldu di mi. bu bakanlığın temel amacı ne? üyelik müzakerelerini hızlandırmak.
...
neyse işte. sözü çok uzatmaya gerek yok. hatta gereğinden bile fazla uzadı. zaten ak gençlik için bu kadar yasa, kanun, tüzük, yönetmelik, mevzuat vs. göstermek uygun değil. onlar için tek kanun, yüzyılın liderinin ağzından çıkan direktiflerdir.
madde 3.
d) Bütün yasal imkânlarla kabul eden Devletin durumunu ve gelişmelerini tespit etmek ve bunlar hakkında
gönderen Devlet Hükümetine bilgi vermek;
MADDE 26.
Millî güvenlik nedenleriyle girişi yasaklanan veya düzenlemeye bağlanan bölgeler hakkındaki mevzuat
hükümleri saklı kalmak şartiyle, kabul eden Devlet, ülkesinde misyonun bütün üyelerine hareket ve seyahat
serbestliği sağlayacaktır.
bu da türkiye cumhuriyeti anayasasının 141. maddesi:“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
bunların da ötesinde, türkiye avrupa birliğine girmek için adaylık başvurusunu 1987 yılında yaptı. o zamandan bu güne kadar, zaman zaman hızlanıp zaman zaman yavaşlayan, bazen de durma noktasına gelen görüşmeler oldu. teoride, türkiye'nin avrupa birliğine girebilmesi için toplamda görüşülmesi ve tamamlanması gereken 35 fasıl var. bunlar:
1) Malların Serbest Dolaşımı
2) İşçilerin Serbest Dolaşımı
3) İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi
4) Sermayenin Serbest Dolaşımı
5) Kamu Alımları
6) Şirketler Hukuku
7) Fikri Mülkiyet Hukuku
8) Rekabet Politikası
9) Mali Hizmetler
10) Bilgi Toplumu ve Medya
11) Tarım ve Kırsal Kalkınma
12) Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
13) Balıkçılık
14) Taşımacılık Politikası
15) Enerji
16) Vergilendirme
17) Ekonomik ve Parasal Politika
18) İstatistik
19) Sosyal Politika ve İstihdam
20) İşletme ve Sanayi Politikası
21) Trans-Avrupa Ağları
22) Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
23) Yargı ve Temel Haklar
24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
25) Bilim ve Araştırma
26) Eğitim ve Kültür
27) Çevre
28) Tüketicinin ve Sağlığın Korunması
29) Gümrük Birliği
30) Dış İlişkiler
31) Dış, Güvenlik ve Savunma Politikası
32) Mali Kontrol
33) Mali ve Bütçesel Hükümler
34) Kurumlar
35) Diğer
dikkatle bakalım. bu fasıllardan 23 ve 24 numaralar neyle ilgili?
23) Yargı ve Temel Haklar
24) Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
yani, avrupa birliği ülkeleri senin ülkendeki yargısal konuları denetleyebilir, 'şu bize uyar, bu uygulamanız bize uymaz, şunu düzeltin, bunu kaldırın, şöyle yapın, böyle yapmayın.' derler.
ha bunlar işine gelmiyorsa, ab'ye girmezsin olur biter. peki akp'nin avrupa birliğini reddettiğini, 'yok kardeşim, bunların değerleri uygulamaları bize uymaz. girmeyelim.' dediğini duydunuz mu? ne münasebet. aksine bu hükümet döneminde avruğa birliği bakanlığı bile kuruldu di mi. bu bakanlığın temel amacı ne? üyelik müzakerelerini hızlandırmak.
...
neyse işte. sözü çok uzatmaya gerek yok. hatta gereğinden bile fazla uzadı. zaten ak gençlik için bu kadar yasa, kanun, tüzük, yönetmelik, mevzuat vs. göstermek uygun değil. onlar için tek kanun, yüzyılın liderinin ağzından çıkan direktiflerdir.
sıradan bir vatandaş olarak, yabancı ülke temsilcilerinin, ülkemizdeki gelişmelere doğrudan ya da dolaylı müdahil olmalarından rahatsız olurum. adeta müstemleke valisi gibi davranan bu temsilcilerin hiçbir hareketinin, hiçbir açıklamasının gerçek anlamda tarafsız olduğunu düşünmem. ancaaaakk, benim bu düşüncem eskiden beri böyle. yani olaya ya da kişiye bağlı olarak değişmez.
çok değil daha birkaç sene öncesine kadar batılı ülkelerin temsilcileri bizim ülkemizde yine basın açıklamaları yapıyor, yine çeşitli temaslarda bulunuyor, yine mahkemelere katılıyordu. ama bırakın tepki görmeyi, bilakis destekleniyor, hatta bu durum hükümetin uygulamalarının doğruluğunun bir nişanesi olarak medyada pompalanıyordu.
bakın aşağıdaki linki ben de hatırlamıyorum ama buna benzer çok sayıda olay biliyorum. yeni bir şey değil yani. ülkedeki siyasi gelişmelerin neredeyse tamamında, dış ülkeler, buradaki temsilcileri aracılığıyla gizli ya da açık mesaj verirler. ak gençler bu konudaki hassasiyetlerini keşke şimdi değil de geçmişte de gösterselerdi. https://pbs.twimg.com/media/CeiqpA4W8AAX4pm.jpg
buyrun aynı konu, başka link: http://www.karsigazete.com.tr/upload/assets/93a39e461d4a545e0ede450a56aaf8a5.jpg işte buyrun başka bir haber: https://pbs.twimg.com/media/CeiqYUHWEAAA--4.jpg
ne güzel değil mi. lahanayı yerken kıtır kıtır, sapına gelince mee.
çok değil daha birkaç sene öncesine kadar batılı ülkelerin temsilcileri bizim ülkemizde yine basın açıklamaları yapıyor, yine çeşitli temaslarda bulunuyor, yine mahkemelere katılıyordu. ama bırakın tepki görmeyi, bilakis destekleniyor, hatta bu durum hükümetin uygulamalarının doğruluğunun bir nişanesi olarak medyada pompalanıyordu.
bakın aşağıdaki linki ben de hatırlamıyorum ama buna benzer çok sayıda olay biliyorum. yeni bir şey değil yani. ülkedeki siyasi gelişmelerin neredeyse tamamında, dış ülkeler, buradaki temsilcileri aracılığıyla gizli ya da açık mesaj verirler. ak gençler bu konudaki hassasiyetlerini keşke şimdi değil de geçmişte de gösterselerdi. https://pbs.twimg.com/media/CeiqpA4W8AAX4pm.jpg
buyrun aynı konu, başka link: http://www.karsigazete.com.tr/upload/assets/93a39e461d4a545e0ede450a56aaf8a5.jpg işte buyrun başka bir haber: https://pbs.twimg.com/media/CeiqYUHWEAAA--4.jpg
ne güzel değil mi. lahanayı yerken kıtır kıtır, sapına gelince mee.
yazlığın balkonunda mangal tutuşturmak için kullanıldığına şahidim.
muhtemelen, sınav süresini yetiştiremediği için, boş bıraktığı sorulara geri dönememiş kişidir.
kendisi 2000li yılların ortalarında vefat etmiştir. onun ölümünün ardından köşesini uzun bir süre, yine aynı adla kızı hazırlamıştı. hala devam ediyor mu, ediyorsa hangi gazetede bilmiyorum.
bir de güzin abla'ya ithafen internette dolaşan bir yazı var (kimi kaynaklarda haydar dümen'in köşesinde yazdığı söylenir ama ben de güzin abla'daymış gibi hatırlıyorum):
''Sevgili Güzin Abla ben 17 yaşında bir genç kızım internette kendime yeni bir arkadaş edindim.Onu çok seviyorum. O da beni seviyormuş.Bana seni ailemle tanıştıracam dedi. Buna çok sevindim. beni evlerine davet etti Ailesi ile tanıştırmak için. Evlerine gittiğimde evde kimse yoktu. Bana birazdan gelirler dedi. Onları beklerken birer kola içelim dedi. Ben de olur dedim.Odasına geçtik, kolamızı içerken erkek arkadaşım birden uyumaya başladı. Güzin abla sence erkek arkadaşımın hastalığı ne?
GÜZİN ABLANIN CEVABI:
-Kızım seni anan Kadir Gecesi doğurmuş...''
bir de güzin abla'ya ithafen internette dolaşan bir yazı var (kimi kaynaklarda haydar dümen'in köşesinde yazdığı söylenir ama ben de güzin abla'daymış gibi hatırlıyorum):
''Sevgili Güzin Abla ben 17 yaşında bir genç kızım internette kendime yeni bir arkadaş edindim.Onu çok seviyorum. O da beni seviyormuş.Bana seni ailemle tanıştıracam dedi. Buna çok sevindim. beni evlerine davet etti Ailesi ile tanıştırmak için. Evlerine gittiğimde evde kimse yoktu. Bana birazdan gelirler dedi. Onları beklerken birer kola içelim dedi. Ben de olur dedim.Odasına geçtik, kolamızı içerken erkek arkadaşım birden uyumaya başladı. Güzin abla sence erkek arkadaşımın hastalığı ne?
GÜZİN ABLANIN CEVABI:
-Kızım seni anan Kadir Gecesi doğurmuş...''
tek başına kullanılıyorsa, 'gitmeni istemiyorum ama gurur yaptım.' anlamına gelir çoğunlukla. ancak bu kelimenin başında 6 harflik başka bir kelime daha varsa, hiç uzatmadan olay yerinden ayrılmak, vücut bütünlüğünün korunması açısından hayati önem taşır: (bkz: s...ir git)
yazılıp da gönderilemeyeni daha acı verici sanki.
güleyim mi ağlayayım mı bilemediğim kepazelik.
empati yapıp, o korumaların yerine kendimi koydum ve korumakla yükümlü olduğum kişiyi, 'öööeeeeeeaaaaaaağğğğğğhhhhh' diye korumaya çalıştığımı düşündüm. vallahi başkasını bilemem ama benim kendime saygım kalmazdı. düşünüyorum, aradan yıllar geçmiş, bu elemanlar emekli olmuşlar. torunlarına 'ben cumhurbaşkanının yakın korumasıydım.' diye hava atarak anılarını anlatıyorlar.
'bir keresinde amerika'da cumhurbaşkanımızı çekemeyen teröristleri ööööeeeeaaaaağğğğhhhh diye bağırarak püskürtmüştük. hey gidi günler hey!..'
...
olayın bir de içler acısı hali var.
bu protestonun türkiye'de yapıldığını gözünüzün önüne getirin. sizce bu videoda, ööööeeeeaaaaağğğğhhhh diye kükreyerek cumhurumuzun başını her türlü musibetten cansiperane biçimde koruyan bu kahramanlarımız nasıl tepki verirlerdi?
biber gazı?
tekme?
tokat?
yüzüstü yere yatırıp diziyle üzerine bastırmak?
basınçlı su?
plastik mermi?
tutuklamak?
seçenekler ne kadar fazla değil mi? orada ööööeeeeaaaaağğğğhhhh'tan başka bir şey yapamayanlar, burada aslan kesiliyorlar. niye? muhteşem demokrasimiz sayesinde tabii ki...
bilmem farkettiniz mi, videonun ortalarına doğru, kel olan koruma protestoculardan birinin yüzüne şefkatli biçimde dokunup şöyle diyor: 'lan oğlum, si.erler seni türkiye'de. yapma böyle.'
tam bir ileri demokrasi örneği değil mi...
empati yapıp, o korumaların yerine kendimi koydum ve korumakla yükümlü olduğum kişiyi, 'öööeeeeeeaaaaaaağğğğğğhhhhh' diye korumaya çalıştığımı düşündüm. vallahi başkasını bilemem ama benim kendime saygım kalmazdı. düşünüyorum, aradan yıllar geçmiş, bu elemanlar emekli olmuşlar. torunlarına 'ben cumhurbaşkanının yakın korumasıydım.' diye hava atarak anılarını anlatıyorlar.
'bir keresinde amerika'da cumhurbaşkanımızı çekemeyen teröristleri ööööeeeeaaaaağğğğhhhh diye bağırarak püskürtmüştük. hey gidi günler hey!..'
...
olayın bir de içler acısı hali var.
bu protestonun türkiye'de yapıldığını gözünüzün önüne getirin. sizce bu videoda, ööööeeeeaaaaağğğğhhhh diye kükreyerek cumhurumuzun başını her türlü musibetten cansiperane biçimde koruyan bu kahramanlarımız nasıl tepki verirlerdi?
biber gazı?
tekme?
tokat?
yüzüstü yere yatırıp diziyle üzerine bastırmak?
basınçlı su?
plastik mermi?
tutuklamak?
seçenekler ne kadar fazla değil mi? orada ööööeeeeaaaaağğğğhhhh'tan başka bir şey yapamayanlar, burada aslan kesiliyorlar. niye? muhteşem demokrasimiz sayesinde tabii ki...
bilmem farkettiniz mi, videonun ortalarına doğru, kel olan koruma protestoculardan birinin yüzüne şefkatli biçimde dokunup şöyle diyor: 'lan oğlum, si.erler seni türkiye'de. yapma böyle.'
tam bir ileri demokrasi örneği değil mi...
hayatta kalma rehberine göre kaçmak bir işe yaramayacaktır. zira hiçbir insan ayıdan hızlı koşamazmış. ayıların atlar kadar hızlı koşabildiğini biliyor muydunuz (bkz: öğrenildiğinde ufuk mufuk bırakmayan bilgiler)?
yapılacak en iyi şey, işe yaraması için dua ederek, yüksek sesler çıkarıp ayıyı ürkütmeyi ummakmış. bir de üzerimizde palto falan varsa, ellerimizi iki yana açıp, parmak uçlarımızda yükselerek kendimizi olduğumuzdan daha iri göstermeye çalışmakmış. zira hayvanlar içgüdüsel olarak kendilerinden iri canlılardan çekinmeye eğilimlilermiş.
...
ateistin biri ormanda gezerken bir ayıyla karşılaşmış. daha kaçmaya bile fırsat bulamadan ayı bunu altına almış. tam pençesiyle vurmak üzereyken, ateist ''allahım yardım et.' demiş. bunun üzerine derinlerden bir ses duymuş. 'ömrün boyunca inkar ettikten sonra şimdi yardım mı istiyorsun?' ateist utanç içinde konuşmuş: ''allahım. tamam yıllarca sana inanmadım. bu saatten sonra imana gelsem samimi olmaz. ama bari şu ayıyı imana getir.'' derinlerden gelen ses cevap vermiş: 'tamam öyleyse...' bu sözlerin ardından, birkaç saniyeliğine zaman yavaşlamış ve nurani bir ışıkla etraf aydınlanmış. hemen ardından ayı, diğer pençesini de havadaki pençesinin yanına kaldırıp konuşmaya başlamış: ''Allah’ım, Senin rızan için oruç tuttum ve Senin rızkınla orucumu açıyorum. hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete.''
yapılacak en iyi şey, işe yaraması için dua ederek, yüksek sesler çıkarıp ayıyı ürkütmeyi ummakmış. bir de üzerimizde palto falan varsa, ellerimizi iki yana açıp, parmak uçlarımızda yükselerek kendimizi olduğumuzdan daha iri göstermeye çalışmakmış. zira hayvanlar içgüdüsel olarak kendilerinden iri canlılardan çekinmeye eğilimlilermiş.
...
ateistin biri ormanda gezerken bir ayıyla karşılaşmış. daha kaçmaya bile fırsat bulamadan ayı bunu altına almış. tam pençesiyle vurmak üzereyken, ateist ''allahım yardım et.' demiş. bunun üzerine derinlerden bir ses duymuş. 'ömrün boyunca inkar ettikten sonra şimdi yardım mı istiyorsun?' ateist utanç içinde konuşmuş: ''allahım. tamam yıllarca sana inanmadım. bu saatten sonra imana gelsem samimi olmaz. ama bari şu ayıyı imana getir.'' derinlerden gelen ses cevap vermiş: 'tamam öyleyse...' bu sözlerin ardından, birkaç saniyeliğine zaman yavaşlamış ve nurani bir ışıkla etraf aydınlanmış. hemen ardından ayı, diğer pençesini de havadaki pençesinin yanına kaldırıp konuşmaya başlamış: ''Allah’ım, Senin rızan için oruç tuttum ve Senin rızkınla orucumu açıyorum. hamdolsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete.''
check:
tuvalet: söylenmiş
yatak odası: söylenmiş
salon: söylenmiş
duş: söylenmiş
mutfak: söylenmiş
kalanlar: koridor ve balkon
ben de tercihimi koridordan yana kullanıyorum. o koridor ki, abiyle birlikte nice penaltıların çekişildiği, nice uzun eşeklerin oynandığı, nice misafirlerin karşılanıp uğurlandığı... oehhhhh.. yok içime sinmedi. dur bir de balkonu deneyeyim.
o balkonlar ki, nice ıvır zıvırların doldurulduğu, nice çamaşırların kurutulduğu, nice komşu kızlarının gözetlendiği... yok arkadaş bu da olmadı. başlığa geç kalmışız.
tuvalet: söylenmiş
yatak odası: söylenmiş
salon: söylenmiş
duş: söylenmiş
mutfak: söylenmiş
kalanlar: koridor ve balkon
ben de tercihimi koridordan yana kullanıyorum. o koridor ki, abiyle birlikte nice penaltıların çekişildiği, nice uzun eşeklerin oynandığı, nice misafirlerin karşılanıp uğurlandığı... oehhhhh.. yok içime sinmedi. dur bir de balkonu deneyeyim.
o balkonlar ki, nice ıvır zıvırların doldurulduğu, nice çamaşırların kurutulduğu, nice komşu kızlarının gözetlendiği... yok arkadaş bu da olmadı. başlığa geç kalmışız.
dünyanın yedi harikasından biri değildir.
yedi harika:
keops piramidi
babil'in asma bahçeleri
zeus heykeli
rodos heykeli
iskenderiye feneri
halikarnas mozolesi
artemis tapınağı
listedeki bu yedi eserin tamamı antik döneme aittir ve içlerinde sadece keops piramidi günümüzde de varlığını sürdürmektedir. diğerleri ya doğal afetler sonucu yıkılmış, ya da insanlar tarafından yıkılarak parçaları başka inşaatlarda kullanılmıştır.
aslında bu liste son derece subjektif belirlenmiş bir listedir. belirtmek gerekir ki, (gbkz:kime göre neye göre)?
yakın zamanlarda, bu listenin güncellenmesi hususunda girişimler olmuş ve hatta yeni listeler de oluşturulmuştur.
oluşturulan yeni listelerden birinde, Ürdün'deki Petra Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya'daki Kurtarıcı İsa Heykeli, Peru'daki Machu Picchu Antik Kenti, Meksika'daki Chichen Itza Piramidi, İtalya'nın Roma kentindeki Kolezyum ve Hindistan'daki Tac Mahal anıt mezarı bulunmaktadır (kaynak wikipedia).
yedi harika:
keops piramidi
babil'in asma bahçeleri
zeus heykeli
rodos heykeli
iskenderiye feneri
halikarnas mozolesi
artemis tapınağı
listedeki bu yedi eserin tamamı antik döneme aittir ve içlerinde sadece keops piramidi günümüzde de varlığını sürdürmektedir. diğerleri ya doğal afetler sonucu yıkılmış, ya da insanlar tarafından yıkılarak parçaları başka inşaatlarda kullanılmıştır.
aslında bu liste son derece subjektif belirlenmiş bir listedir. belirtmek gerekir ki, (gbkz:kime göre neye göre)?
yakın zamanlarda, bu listenin güncellenmesi hususunda girişimler olmuş ve hatta yeni listeler de oluşturulmuştur.
oluşturulan yeni listelerden birinde, Ürdün'deki Petra Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya'daki Kurtarıcı İsa Heykeli, Peru'daki Machu Picchu Antik Kenti, Meksika'daki Chichen Itza Piramidi, İtalya'nın Roma kentindeki Kolezyum ve Hindistan'daki Tac Mahal anıt mezarı bulunmaktadır (kaynak wikipedia).
samuel beckett'ın, ''hep denedin, hep yenildin. olsun... gene dene, gene yenil. daha iyi yenil.'' sözünü motto edinmiştir.
bol köpüklü, kıvamlı, tadı nefis ayrandır. üzerindeki tereyağı zerreleri olan köpüğü, ayranı içmeden önce kaşıklamak elzemdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?