çok basit bir soru sorayım size: şahit olmadığınızdan eminim ama duyumlarınızı da kabul edeceğim. şimdiye kadar türkiye'de tek celsede sonuçlanan bir dava duydunuz mu?
bakın yıllar süren, zaman aşımına uğrayan davaları geçtim. bu ülkede anlaşmalı boşanma davalarının bir kısmı bile ilk celsede sonuçlanmaz. hakim, 'gidin biraz düşünün, bir dahaki celsede karar veririm.' diye yollar.
biri çıkıp birini öldürse, suçunu itiraf etse, cinayet silahını teslim etse vs. o dava yine de ilk celsede sonuçlanmaz.
peki bu dava niye böylesine inanılmaz biçimde tek celsede bitiverdi? hakim neden, dava dosyasının genişletilmesi talebini kabul etmedi?
düşünün bakalım, bir cevap bulabilecek misiniz?
(tabii, 'düşünün' derken, düşünebilme yetisi olanlara söylüyorum. bazı parti ve kişilerin paralı mı parasız mı olduğundan emin olamadığım tetikçilerinden böyle bir şey istemek, onlar için haksızlık benim için de aptallık olur.)
evet, ne diyorduk? düşününce bir cevap bulabildiniz mi?
ben kendi cevabımı vereyim:
'tamam işte. oldu da bitti maşallah. gördüğünüz gibi, pis kaka tecavüzcü 508 yıl ceza aldı. ensar vakfı da böylece aklanmış oldu. ensar vakfının bu işlerle ne alakası olur zaten canım... hadi bakalım herkes işinin başına.' diyebilmek için.
aaa ne tesadüf, benzeri söylenmiş bile. hem de bu sözlükte.
...
sözlükte epey eğitimci var. şimdi ikinci soruyu sorayım eğitimcilere. yiboların (yatılı ilköğretim bölge okulu) ilkokul kısımlarının yatılıkları kaldırıldı. yani birkaç senedir, yibo'ların ilkokul kısımları yatılı öğrenci almıyor. o yaştaki çocukların yatılı öğrenci olmasının doğru olmadığından hareketle, ilkokul öğrencileri taşımalı eğitim kapsamına alındı (ki bana göre doğru bir uygulama). peki, devlet yatılı ilkokul öğrencisi almazken, ne idüğü belirsiz vakıfların, yine ne idüğü belirsiz evlerinde yatılı ilkokul öğrencisi barındırmalarının açıklaması ne olabilir? acaba, 'devlet ilkokul öğrencilerini vakıfların eline bırakmak için yatılılığı kaldırmış olabilir mi acaba?' diye sorsak, çok mu abartılı davranmış oluruz?
ve bakın, daha da kötüsü, bu vakıf yurtlarının tamamı, devletin denetiminin dışında. yani denetlenmiyorlar. buralarda kimler çalışıyor, neler öğretiliyor, hangi şartlarda kalınıyor bilinmiyor. mahalledeki bakkal dükkanı bile denetlenirken, okullardaki kantinlerde satılan malzemeler bile denetlenirken, el kadar bebelerin yasa dışı biçimde teslim edildiği yurtlar denetlenmiyor.
ensar vakfını inadına destekleyin bakalım.
yeni bir tecavüz olursa, o tecavüzcüyü de hemen ilk celsede 1000 yıla çarptırır, 'bakın gördünüz mü. tecavüzcülere acımayız. ensar vakfı çok cici.' der, kamuoyunun gazını alırsınız nasılsa.
vicdanınızın olduğuna ufacık bir ümidim olsaydı, 'vicdanınıza sorun' derdim ama olmadığını mütemadiyen ispatlıyorsunuz.
milli irade için gerekirse hülooğğğ çeker:
https://www.youtube.com/watch?v=b3ulsnQUGao
liderine sonsuz bağlılık gösterir (tabii ki ahlak çerçevesinde): https://www.youtube.com/watch?v=xsG2IJSbOOY
gururdan nefret eder: http://i.ytimg.com/vi/81GB_fT4WLw/0.jpg
dinine bağlıdır: http://img.haberler.com/haber/379/chp-li-aday-adayindan-bulutlarin-uzerinden-mesaj-7018379_4776_m.jpg uluslararası gündemi sıkı takip eder, kültürlüdür: https://galeri7.uludagsozluk.com/241/akp-se%C3%A7meni_495466.jpg
fikri hür, vicdanı hür, irfanı hürdür: http://www.aktifhaber.com/d/other/duvar.jpg .....
bir de alıntı bırakalım kendileriyle ilgili:
''akp'li olmak güzel bir duygu olmalı.
düşünsene komutanlar hapse giriyor seviniyorsun; aynı komutanlar beraat ediyor yine seviniyorsun.
teröristle görüşmeler yapılıyor, halaylarla sınırda karşılanıyor seviniyorsun; aynı teröristlere operasyon yapılıyor, yine seviniyorsun.
esat'la aile fotoğrafları çekiliyor, kucaklaşıp sarılınıyor sevinç içindesin; esat eset oluyor, terörist ilan ediliyor yine sende bir sevinç.
cemaatin olimpiyatlarında sevinçten gözyaşlarını tutamıyorsun; aynı cemaate paralel deniyor, terörist muamelesi yapılıyor yine seviniyorsun.
ne diyeyim, sen de haklısın sevgili kardeşim. bu kadar sevinç yaşatan bir partiyi sevmeyip ne yapacaksınız?''
liderine sonsuz bağlılık gösterir (tabii ki ahlak çerçevesinde): https://www.youtube.com/watch?v=xsG2IJSbOOY
gururdan nefret eder: http://i.ytimg.com/vi/81GB_fT4WLw/0.jpg
dinine bağlıdır: http://img.haberler.com/haber/379/chp-li-aday-adayindan-bulutlarin-uzerinden-mesaj-7018379_4776_m.jpg uluslararası gündemi sıkı takip eder, kültürlüdür: https://galeri7.uludagsozluk.com/241/akp-se%C3%A7meni_495466.jpg
fikri hür, vicdanı hür, irfanı hürdür: http://www.aktifhaber.com/d/other/duvar.jpg .....
bir de alıntı bırakalım kendileriyle ilgili:
''akp'li olmak güzel bir duygu olmalı.
düşünsene komutanlar hapse giriyor seviniyorsun; aynı komutanlar beraat ediyor yine seviniyorsun.
teröristle görüşmeler yapılıyor, halaylarla sınırda karşılanıyor seviniyorsun; aynı teröristlere operasyon yapılıyor, yine seviniyorsun.
esat'la aile fotoğrafları çekiliyor, kucaklaşıp sarılınıyor sevinç içindesin; esat eset oluyor, terörist ilan ediliyor yine sende bir sevinç.
cemaatin olimpiyatlarında sevinçten gözyaşlarını tutamıyorsun; aynı cemaate paralel deniyor, terörist muamelesi yapılıyor yine seviniyorsun.
ne diyeyim, sen de haklısın sevgili kardeşim. bu kadar sevinç yaşatan bir partiyi sevmeyip ne yapacaksınız?''
teori: ajandalar kullanılmak için değil eşantiyon olarak hediye edilmek içindir.
databank'ın adeta bir prestij unsuru olduğu yıllarda, yurt dışından bir databank getirmişti biri. ilk hevesle bir iki gün kurcaladım. rehber kısmına isim ve adresleri kaydettim. takvim kısmına, sanki bir holding patronuymuşum gibi çeşitli günler için alarm ayarladım (yerli malı haftası, anneler günü, ikinci cemrenin düşüş tarihi, kocakarı fırtınaları gibi asla unutulmaması gereken günler). hesap makinası kısmında leblebi, gebe, bebe falan yazdım... birkaç gün yanımda taşıdım. cafede otururken, masanın üzerine sigara paketimin (maltepe) yanına bıraktım. kadınlar görünce, 'çocuğun adamın databeysi var. kesin çok önemli biridir. sanırım aşık oluyorum.' dediklerini hayal ettim... birkaç gün sonra pili sanırım kısa devre yaptı. bozulmasa kesinlikle birilerini kendime aşık etmiştim. şimdilerde şansımı (gbkz:moleskine) ajandayla deniyorum.
databank'ın adeta bir prestij unsuru olduğu yıllarda, yurt dışından bir databank getirmişti biri. ilk hevesle bir iki gün kurcaladım. rehber kısmına isim ve adresleri kaydettim. takvim kısmına, sanki bir holding patronuymuşum gibi çeşitli günler için alarm ayarladım (yerli malı haftası, anneler günü, ikinci cemrenin düşüş tarihi, kocakarı fırtınaları gibi asla unutulmaması gereken günler). hesap makinası kısmında leblebi, gebe, bebe falan yazdım... birkaç gün yanımda taşıdım. cafede otururken, masanın üzerine sigara paketimin (maltepe) yanına bıraktım. kadınlar görünce, 'çocuğun adamın databeysi var. kesin çok önemli biridir. sanırım aşık oluyorum.' dediklerini hayal ettim... birkaç gün sonra pili sanırım kısa devre yaptı. bozulmasa kesinlikle birilerini kendime aşık etmiştim. şimdilerde şansımı (gbkz:moleskine) ajandayla deniyorum.
aşağıdaki linkteki kısa görüntü, kılıçdaroğlu'nun tam iki yıl önceki bir konuşmasından. tekrar vurgulayalım: 2 yıl önce. yani yıl 2014.
https://www.youtube.com/watch?v=iQCtAsGuv_s&nohtml5=False
ahlak, vicdan, onur, erdem... gibi hasletler üzerine söylenecek çok şey var ama bazen hiçbir şey söylememek, söylemek istediklerinizi ifade etmek için daha kestirme bir yoldur.
ahlak, vicdan, onur, erdem... gibi hasletler üzerine söylenecek çok şey var ama bazen hiçbir şey söylememek, söylemek istediklerinizi ifade etmek için daha kestirme bir yoldur.
ahlak bekçiliği yapmayı, sadece kılıçdaroğlu'na karşı yapmayı görev edinmişler rahatsız olmuşlar.
aynı güruh,
hırsızlıklar ayyuka çıktığında ahlaki hassasiyete sahip değildi.
'ananı da al git' dendiğinde ahlaki hassasiyete sahip değildi.
'kız mıdır, kadın mıdır bilemem.' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
'bu milletin a....na koyacağız.' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
'bakara makara' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
ne zaman sahip oldular ahlaki hassasiyete? kılıçdaroğlu'na karşı.
üstte verdiğim örnekleri ahlaksızlık olarak görmüyorsanız, ahlaki sınırlarınız oldukça daralmış demektir.
eğer üstteki örnekler sizin için de ahlaksızlıksa, hem ahlaksızsınız hem ikiyüzlüsünüz demektir.
...
dil ve anlatım dersi öğretmenliği yapabilirim ama hendek atlatmayı bilmiyorum. o nedenle bu iş beni aşar. (deveye hendek atlatmak da bir deyimdir. aman diyeyim... bir hastag de benim için açayım demeyin; kendinize güldürmeyin.)
aynı güruh,
hırsızlıklar ayyuka çıktığında ahlaki hassasiyete sahip değildi.
'ananı da al git' dendiğinde ahlaki hassasiyete sahip değildi.
'kız mıdır, kadın mıdır bilemem.' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
'bu milletin a....na koyacağız.' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
'bakara makara' dendiğinde aynı hassasiyete sahip değildi.
ne zaman sahip oldular ahlaki hassasiyete? kılıçdaroğlu'na karşı.
üstte verdiğim örnekleri ahlaksızlık olarak görmüyorsanız, ahlaki sınırlarınız oldukça daralmış demektir.
eğer üstteki örnekler sizin için de ahlaksızlıksa, hem ahlaksızsınız hem ikiyüzlüsünüz demektir.
...
dil ve anlatım dersi öğretmenliği yapabilirim ama hendek atlatmayı bilmiyorum. o nedenle bu iş beni aşar. (deveye hendek atlatmak da bir deyimdir. aman diyeyim... bir hastag de benim için açayım demeyin; kendinize güldürmeyin.)
gökhan kahraman denen köpoğlusuna sorulması gereken tek bir soru var: ''bir erkek kardeşin var. ensar vakfının yurdunu güvenli bulduğun için erkek kardeşini oraya yerleştiriyorsun. gözün arkada değil. zira vakfın yöneticileri dinine diyanetine sadık insanlar. kardeşine, kendi evlatları gibi sahip çıkacaklarından eminsin. kardeşin bir yıl boyunca ensar vakfının yurdunda kalıyor. neden sonra kardeşinde bazı farklılıklar seziyorsun. soruyorsun anlatmıyor. ama var bir şeyler. en sonunda psikiyatra götürüyorsun. psikiyatr, kardeşinle konuşuyor ve gelip sana olanları bir bir anlatıyor. meğer, kendi evin kadar güvenerek teslim ettiğin yurtta, öğretmenlerden biri kardeşinle fiili livata yoluyla ilişkiye girmiş. geceleyin odasına çağırmış. kardeşini yüzükoyun yatağa yatırmış. pijamasını sıyırmış. kardeşin o küçücük bedeniyle çaresizce beklerken, o kahpe eniği, kardeşinin üzerinde hırıltılarla gidip gelmiş. kardeşin belki de utançtan elleriyle yüzünü kapatırken, o bir yandan da kardeşinin saçlarını okşamış, boynunu öpmüş. terli göbeğini kardeşinin sırtına yatırmış... bir kere de yapmamış. ne zaman çağırdıysa, kardeşin kafasını önüne eğip odasına gitmiş, kaderini beklemiş...''
bunu öğreniyorsun. bunu öğrenmekle de kalmıyorsun. o şerefsizin aynı şeyi onlarca çocuğa daha yaptığını öğreniyorsun. adeta yurtta kendine harem kurmuş. o gece hangi çocuğu canı çektiyse onunla şenlendirmiş gecesini... yurt yöneticileri bunu senden öğreniyorlar. 'hadi yaa. demek öyle mi yapmış şerefsiz!' diyorlar.
soru şu: ne yapardın?
üstteki yazıyı yine yazar mıydın?
ensar vakfını yine savunur muydun?
bu sorular sadece gökhan kahraman denilen, adını ilk kez duyduğum köpoğlusuna değil. onun gibi düşünen ve konuşan herkese...
bunu öğreniyorsun. bunu öğrenmekle de kalmıyorsun. o şerefsizin aynı şeyi onlarca çocuğa daha yaptığını öğreniyorsun. adeta yurtta kendine harem kurmuş. o gece hangi çocuğu canı çektiyse onunla şenlendirmiş gecesini... yurt yöneticileri bunu senden öğreniyorlar. 'hadi yaa. demek öyle mi yapmış şerefsiz!' diyorlar.
soru şu: ne yapardın?
üstteki yazıyı yine yazar mıydın?
ensar vakfını yine savunur muydun?
bu sorular sadece gökhan kahraman denilen, adını ilk kez duyduğum köpoğlusuna değil. onun gibi düşünen ve konuşan herkese...
panama kağıtlarında adı geçmediği için kendisini evliyalıkla ilişkilendirenlerin, panama kağıtlarının doğruluğunu kabul ettiklerini anlıyoruz. bu kabul şimdilik bir kenarda dursun.
kim bilir, belki ilerde (11 milyon sayfa belgeden bahsediliyor.) sürpriz isimler görebiliriz.
ama ben kendi adıma, panama kağıtlarında türkiyeden çok fazla ilgi çekici isim göreceğimizi sanmıyorum. zira biz toplum olarak, konvansiyonel yöntemleri daha güvenli buluruz. para cebimizde, kasamızda, kutumuzda durmadıkça rahat edemeyiz.
misal bir arkadaşım var. ayın on beşi oldu mu, maaşının tamamını hesaptan çeker. kartın günlük çekim limitinin üzerindeki miktarı da içerden çeker, üşenmez.
'oğlum niye böyle yapıyorsun?' dediğimizde de, 'üstad, kaç olur göç olur. savaş çıkar bomba patlar. burası türkiye, neme lazım.' diye açıklar.
hülasa, offshore gibi alengirli işler bize göre değil. biz anca altın alalım, dolar satalım, şehriyar konaklarından villa alalım gibi yöntemlere talim edelim.
askerdeyken parasını, anasının mintanın içine diktiği içliğe saklayan yiğitlerin ülkesi burası.
kim bilir, belki ilerde (11 milyon sayfa belgeden bahsediliyor.) sürpriz isimler görebiliriz.
ama ben kendi adıma, panama kağıtlarında türkiyeden çok fazla ilgi çekici isim göreceğimizi sanmıyorum. zira biz toplum olarak, konvansiyonel yöntemleri daha güvenli buluruz. para cebimizde, kasamızda, kutumuzda durmadıkça rahat edemeyiz.
misal bir arkadaşım var. ayın on beşi oldu mu, maaşının tamamını hesaptan çeker. kartın günlük çekim limitinin üzerindeki miktarı da içerden çeker, üşenmez.
'oğlum niye böyle yapıyorsun?' dediğimizde de, 'üstad, kaç olur göç olur. savaş çıkar bomba patlar. burası türkiye, neme lazım.' diye açıklar.
hülasa, offshore gibi alengirli işler bize göre değil. biz anca altın alalım, dolar satalım, şehriyar konaklarından villa alalım gibi yöntemlere talim edelim.
askerdeyken parasını, anasının mintanın içine diktiği içliğe saklayan yiğitlerin ülkesi burası.
ahlaksızlıkla itham edilen kılıçdaroğlu ne demiş, önce onu öğrenelim: ''aileden sorumlu bakan da zaten birilerinin önüne yatmış vaziyette. o da konuşmuyor.'' (ensar vakfı'nda patlayan skandalın ardından, denetimsiz yurtlarla ilgili grup toplantısında konuşurken, 'valisi konuşmuyor, emniyet müdürü konuşmuyor, milli eğitim bakanı konuşmuyor...' diye başlayan cümlenin devamında söylediği ifade).
gelelim bu ifadenin anlamına.
akboylar yine muhteşem dezenformasyonlarıyla, bizzat bir akpli bakan tarafından söylenmiş bir sözü, sanki ilk kez kılıçdaroğlu tarafından söylenmiş gibi algı yaratmaya çalışıyorlar.
hatırlayalım. bu vecizeyi ilk kez ne zaman duymuştuk?
devrin içişleri bakanı muammer güler'in, reza zarrab'a hitaben: ''sen merak etme. senin hakkında soruşturma yapacak olurlarsa, ben senin önüne yatarım.'' dediği iddia edilmişti (yani iddia mı gerçek mi bilemem. ses kayıtlarını kulaklarımla duydum ama günahlarını almayalım. montaj olabilir. cumhurbaşkanımız öyle dediğine göre doğru kabul etmemiz lazım.).
ama ben o zamanlarda, tek bir akboy'un, 'ulan ahlaksız muammer. kile boyunlu muammer. ne biçim konuşuyorsun?' dediğini duymamıştım. o sırada tamamına yakını üç maymundan 'duymadım' diyenini oynuyordu. ahlaksızlıksa, sözün mucidine bir şeyler dediğinizi de duyalım önce.
...
işin bir de başka boyutu var. akboyların, cansiperane mücadelelerini takdir etmemek elde değil ancak türk diline yeterince hakim olmadan milleti ahlaksızlıkla suçlayınca komik duruma da düşüyorlar. zira, (gbkz:önüne yatmak) bir deyimdir. en ufak bir argo içeriği yoktur. olmasını istemediğin bir şeyin olmasını engellemeye çalışmak gibi bir anlamı vardır.
hepsi için diyemem ama, akboyların bir kısmının akılları çoklukla bel hizasında çalıştığı için, (gbkz:altına yatmak) deyimiyle (gbkz:önüne yatmak) deyimini karıştırıyor olmalılar. ya da belki de, ikisinin de anlamını çok iyi biliyorlardır da, canları kılıçdaroğlu'na durduk yerde ahlaksız demek istemiştir.
gelelim bu ifadenin anlamına.
akboylar yine muhteşem dezenformasyonlarıyla, bizzat bir akpli bakan tarafından söylenmiş bir sözü, sanki ilk kez kılıçdaroğlu tarafından söylenmiş gibi algı yaratmaya çalışıyorlar.
hatırlayalım. bu vecizeyi ilk kez ne zaman duymuştuk?
devrin içişleri bakanı muammer güler'in, reza zarrab'a hitaben: ''sen merak etme. senin hakkında soruşturma yapacak olurlarsa, ben senin önüne yatarım.'' dediği iddia edilmişti (yani iddia mı gerçek mi bilemem. ses kayıtlarını kulaklarımla duydum ama günahlarını almayalım. montaj olabilir. cumhurbaşkanımız öyle dediğine göre doğru kabul etmemiz lazım.).
ama ben o zamanlarda, tek bir akboy'un, 'ulan ahlaksız muammer. kile boyunlu muammer. ne biçim konuşuyorsun?' dediğini duymamıştım. o sırada tamamına yakını üç maymundan 'duymadım' diyenini oynuyordu. ahlaksızlıksa, sözün mucidine bir şeyler dediğinizi de duyalım önce.
...
işin bir de başka boyutu var. akboyların, cansiperane mücadelelerini takdir etmemek elde değil ancak türk diline yeterince hakim olmadan milleti ahlaksızlıkla suçlayınca komik duruma da düşüyorlar. zira, (gbkz:önüne yatmak) bir deyimdir. en ufak bir argo içeriği yoktur. olmasını istemediğin bir şeyin olmasını engellemeye çalışmak gibi bir anlamı vardır.
hepsi için diyemem ama, akboyların bir kısmının akılları çoklukla bel hizasında çalıştığı için, (gbkz:altına yatmak) deyimiyle (gbkz:önüne yatmak) deyimini karıştırıyor olmalılar. ya da belki de, ikisinin de anlamını çok iyi biliyorlardır da, canları kılıçdaroğlu'na durduk yerde ahlaksız demek istemiştir.
bu programlara ne zaman denk gelsem, türk televizyonlarında henüz keşfedilmemiş büyük boşluğu farkederim: boşanma programları
evet. yapımcılardan birinin 'lan! lan! tabii yaa... niye düşünemedik şimdiye kadar.' diyeceği günü bekliyorum. eminim ki, evlilik programlarından çok daha eğlenceli, öğretici ve sürprizlere açık olacaktır.
evet. yapımcılardan birinin 'lan! lan! tabii yaa... niye düşünemedik şimdiye kadar.' diyeceği günü bekliyorum. eminim ki, evlilik programlarından çok daha eğlenceli, öğretici ve sürprizlere açık olacaktır.
satranç'ta şah'ın konduğu kare aklıma geldi. arkadaşlarım bana einstein diyor.
asıl karekök günü 16 nisandır ancak, 16'nın karekökü olan 4 nisanda kutlanmaktadır.
üniversitede beden eğitimi dersindeydik.
vize konumuz, voleybolda manşet pas, parmak pas ve smaç servis, basketbolda sağ ve sol turnike atma ve turnike savunması, futbolda da orta sahadan boş minyatür kaleye havadan şut çekmeydi.
manşet pası yapamadım; parmak pasta parmağımı burktum; smaç servis filede kaldı. basketbolda turnikelerim girmedi; savunduğum adam turnikeleri basket attı. futbolda beş şutumun üçü kaleyi tutmadı; ikisi direkten döndü.
hoca beni yanına çağırdı: ''la oğlum kült abisi. senin anladığın bir spor dalı yok mu la?'
kendimden emin bir şekilde cevap verdim: ''olmaz olur mu hocam. acaip bilardo oynarım. isterseniz sorun. okulda karşıma kimse çıkamıyor.''
şöyle bir gözümün içine baktı: ''la bi s.ktir git şurdan. bilardoymuş... bilardosuna...''
...
(bu elemanla üç dört ay sonra kantinde bilardo oynadık. yendi beni adi herif.)
vize konumuz, voleybolda manşet pas, parmak pas ve smaç servis, basketbolda sağ ve sol turnike atma ve turnike savunması, futbolda da orta sahadan boş minyatür kaleye havadan şut çekmeydi.
manşet pası yapamadım; parmak pasta parmağımı burktum; smaç servis filede kaldı. basketbolda turnikelerim girmedi; savunduğum adam turnikeleri basket attı. futbolda beş şutumun üçü kaleyi tutmadı; ikisi direkten döndü.
hoca beni yanına çağırdı: ''la oğlum kült abisi. senin anladığın bir spor dalı yok mu la?'
kendimden emin bir şekilde cevap verdim: ''olmaz olur mu hocam. acaip bilardo oynarım. isterseniz sorun. okulda karşıma kimse çıkamıyor.''
şöyle bir gözümün içine baktı: ''la bi s.ktir git şurdan. bilardoymuş... bilardosuna...''
...
(bu elemanla üç dört ay sonra kantinde bilardo oynadık. yendi beni adi herif.)
şaşırılmasına şaşırdığım durumdur.
oralarda görev yapanlar az çok bilir. devlet memurlarının en az üçte biri zempatizan düzeyinde terör örgütüne yakındır. her on memurdan biri, dağa çıkmamış olsa bile eylemsel düzeyde örgüt üyesidir. en tarafsız görüneni bile, 'tamam örgüt şiddet uyguluyor ama devlet de şöyle yaptı, böyle yaptı...' bakışındadır.
bakın, bu kadar devlet düşmanının her ay devletten düzenli maaş almasını geçtim. bunların, ellerindeki devlet imkanlarını terör örgütü lehine kullanması daha büyük sorundur. hele öğretmenler düşünülünce, işin vehameti daha da büyümektedir.
o öğretmenlerin yetiştirdiği nesillerin, devlet olgusuna sempatiyle bakma, sahiplenme imkanı ne kadardır acaba? o öğretmenlerin görev yaptığı sınavların (teog, lys, ygs, kpss vs.) tarafsız, adil ve sağlıklı yürütülebilme ihtimali ne kadardır?
oralarda görev yapanlar az çok bilir. devlet memurlarının en az üçte biri zempatizan düzeyinde terör örgütüne yakındır. her on memurdan biri, dağa çıkmamış olsa bile eylemsel düzeyde örgüt üyesidir. en tarafsız görüneni bile, 'tamam örgüt şiddet uyguluyor ama devlet de şöyle yaptı, böyle yaptı...' bakışındadır.
bakın, bu kadar devlet düşmanının her ay devletten düzenli maaş almasını geçtim. bunların, ellerindeki devlet imkanlarını terör örgütü lehine kullanması daha büyük sorundur. hele öğretmenler düşünülünce, işin vehameti daha da büyümektedir.
o öğretmenlerin yetiştirdiği nesillerin, devlet olgusuna sempatiyle bakma, sahiplenme imkanı ne kadardır acaba? o öğretmenlerin görev yaptığı sınavların (teog, lys, ygs, kpss vs.) tarafsız, adil ve sağlıklı yürütülebilme ihtimali ne kadardır?
1- güvenlik protokollerine göre, başbakan da olsa, cumhurbaşkanı da olsa, onu korumakla görevli birimin güvenlikle ilgili direktiflerine uymak zorundadır. bakın zorundadır diyorum. yani seçim hakkı yoktur. zira, bu ahmet davutoğlu ya da mehmet musaoğlu meselesi değildir. istenmeyen bir durum olduğunda, ölen kişi ahmet davutoğlu değil t.c. başbakanı olacaktır. yani terör örgütü, t.c. başbakanını öldürmüş olacaktır. devlet, başbakanını koruyamayan devlet durumuna düşecektir.
2- bunu söylemek bir kahramanlık göstergesi değil aksine son derece ajitatif bir siyasetçi davranışıdır. 'bakın ben böylesine korkusuzum. mangal gibi yüreğim var.' alt metninin dillendirilişidir.
3- bir ülkenin başbakanı, yine kendi ülkesinin topraklarında 'çelik yelek giymeden geziyorum.' beyanında bulunuyorsa, bu bir utanç vesikasıdır. ülkenin terör karşısında ne hallere düşürüldüğünün itirafıdır.
4- bunun bir adım ötesinin, 'güvenlik kuvvetlerimiz, terör örgütüne teslim olmuyorlar. son nefeslerine kadar çarpışıyorlar.' olmayacağının garantisi yoktur.
5- kişisel bir davranış olarak ne kadar korkusuzca ve manevi yönden ne kadar kuvvetli bir mesajsa, devlet adamı olarak o kadar yanlış ve sorumsuz bir mesajdır.
2- bunu söylemek bir kahramanlık göstergesi değil aksine son derece ajitatif bir siyasetçi davranışıdır. 'bakın ben böylesine korkusuzum. mangal gibi yüreğim var.' alt metninin dillendirilişidir.
3- bir ülkenin başbakanı, yine kendi ülkesinin topraklarında 'çelik yelek giymeden geziyorum.' beyanında bulunuyorsa, bu bir utanç vesikasıdır. ülkenin terör karşısında ne hallere düşürüldüğünün itirafıdır.
4- bunun bir adım ötesinin, 'güvenlik kuvvetlerimiz, terör örgütüne teslim olmuyorlar. son nefeslerine kadar çarpışıyorlar.' olmayacağının garantisi yoktur.
5- kişisel bir davranış olarak ne kadar korkusuzca ve manevi yönden ne kadar kuvvetli bir mesajsa, devlet adamı olarak o kadar yanlış ve sorumsuz bir mesajdır.
en başta şunu söyleyeyim: bıçaklayan kişinin adam yaralamadan ceza alması gerekir. kendisini kesinlikle haklı bulmuyorum.
ikinci olarak şunu söyleyeyim: sokakta öpüşen birilerini görsem, rahatsız olabilirdim de olmayabilirdim de. o, öpüşenlerin ne kadar ileri gittiğine, yanımda kim olduğuna, nasıl bir sokak olduğuna vs. göre değişirdi. ancak rahatsız olsaydım bile kesinlikle uyarmazdım.
son olarak da şunu söyleyeyim: bir insan, sokakta öpüşen bir çiftten neden rahatsız olur? kendi ahlaki değerleri nedeniyle bunun doğru bir şey olmadığını düşünüyordur. peki bu durum, karşısındakini uyarma hakkı verir mi? hayır.
rahatsız olan adam bakmaz. çözüm bu kadar basit. kendince ayıplayabilir, kınayabilir, aşağılayabilir ama uyaramaz.
'ben uyarırım arkadaş. öpüşemezler benim önümde.' diyen yiğit arkadaşlara sormak isterim.
şimdiye kadar sokakta çocuğunu döven bir anne ya da babayı uyardığınız oldu mu? pek sanmıyorum. oysa, dayak sadece ahlaki açıdan değil, yasal açıdan da sorunlu bir durum. yani yasak. ama öpüşen çiftleri uyarmaya gönüllü arkadaşlar, böylr bir durumda, 'yazık yaa. çocuk nasıl da içli ağlıyordu.'dan daha öte bir tepki vermemeyi seçer genelde.
bir sosyal deney görmüştüm internette. deney istanbul'un sosyal açıdan gelişmiş bir semtinde yapılıyor.
bir apartmanda, gece geç vakitte yüksek sesle müzik dinliyorlar. bir süre sonra kapı çalınıyor ve üst kattakiler gürültü nedeniyle uyarıyorlar (beklenen ve haklı bir tepki).
bir süre sonra (başka bir gün) aynı çift çok yüksek sesle kavga ediyor numarası yapıyorlar. mizansene göre erkek olan, kadını şiddetli bir biçimde dövüyor. öylesine gürültü çıkarıyorlar ki, biri boğazlanıyor sanırsınız. peki ne oluyor? hiçbir şey... evet hiçbir şey olmuyor. müzik gürültüsü nedeniyle aşağı inen komşular bu defa üç maymunu oynamayı tercih ediyor.
bu deney başka yerlerde de yapılıyor ama sonuç değişmiyor. yanlış hatırlamıyorsam sadece bir yerde müdahale ediliyor. orada da, direkt kendileri gelmeye tırsıyorlar ve polis çağırıyorlar.
işte bunun adı nedir biliyor musunuz? ikiyüzlülük.
öpüştürmem!
ramazanda yemek yenilmesine müsaade etmem!
kızlı erkekli oturmalarına izin vermem!
çocuğunu dövene karışmam.
karısını döveni duymazdan gelirim.
sıraya kaynak yapana ses çıkaramam.
hırsız politikacılara alkış tutarım.
apartmanımda travestinin kalmasına izin vermem!
televizyonda bülent ersoy show seyretmeye bayılırım.
yolda hatunların dolgun kalçalarına bakarım.
kız kardeşimin kalçasına bakan görünce oyarım.
sevgilimle sevişmek için binbir türlü maymunluk yaparım.
evleneceğim kadın bakire çıkmazsa vururum...
valla ben yazmaktan sıkıldım. millet olarak tutarsızlıklarımızı yazsak kitap yetmez.
ikinci olarak şunu söyleyeyim: sokakta öpüşen birilerini görsem, rahatsız olabilirdim de olmayabilirdim de. o, öpüşenlerin ne kadar ileri gittiğine, yanımda kim olduğuna, nasıl bir sokak olduğuna vs. göre değişirdi. ancak rahatsız olsaydım bile kesinlikle uyarmazdım.
son olarak da şunu söyleyeyim: bir insan, sokakta öpüşen bir çiftten neden rahatsız olur? kendi ahlaki değerleri nedeniyle bunun doğru bir şey olmadığını düşünüyordur. peki bu durum, karşısındakini uyarma hakkı verir mi? hayır.
rahatsız olan adam bakmaz. çözüm bu kadar basit. kendince ayıplayabilir, kınayabilir, aşağılayabilir ama uyaramaz.
'ben uyarırım arkadaş. öpüşemezler benim önümde.' diyen yiğit arkadaşlara sormak isterim.
şimdiye kadar sokakta çocuğunu döven bir anne ya da babayı uyardığınız oldu mu? pek sanmıyorum. oysa, dayak sadece ahlaki açıdan değil, yasal açıdan da sorunlu bir durum. yani yasak. ama öpüşen çiftleri uyarmaya gönüllü arkadaşlar, böylr bir durumda, 'yazık yaa. çocuk nasıl da içli ağlıyordu.'dan daha öte bir tepki vermemeyi seçer genelde.
bir sosyal deney görmüştüm internette. deney istanbul'un sosyal açıdan gelişmiş bir semtinde yapılıyor.
bir apartmanda, gece geç vakitte yüksek sesle müzik dinliyorlar. bir süre sonra kapı çalınıyor ve üst kattakiler gürültü nedeniyle uyarıyorlar (beklenen ve haklı bir tepki).
bir süre sonra (başka bir gün) aynı çift çok yüksek sesle kavga ediyor numarası yapıyorlar. mizansene göre erkek olan, kadını şiddetli bir biçimde dövüyor. öylesine gürültü çıkarıyorlar ki, biri boğazlanıyor sanırsınız. peki ne oluyor? hiçbir şey... evet hiçbir şey olmuyor. müzik gürültüsü nedeniyle aşağı inen komşular bu defa üç maymunu oynamayı tercih ediyor.
bu deney başka yerlerde de yapılıyor ama sonuç değişmiyor. yanlış hatırlamıyorsam sadece bir yerde müdahale ediliyor. orada da, direkt kendileri gelmeye tırsıyorlar ve polis çağırıyorlar.
işte bunun adı nedir biliyor musunuz? ikiyüzlülük.
öpüştürmem!
ramazanda yemek yenilmesine müsaade etmem!
kızlı erkekli oturmalarına izin vermem!
çocuğunu dövene karışmam.
karısını döveni duymazdan gelirim.
sıraya kaynak yapana ses çıkaramam.
hırsız politikacılara alkış tutarım.
apartmanımda travestinin kalmasına izin vermem!
televizyonda bülent ersoy show seyretmeye bayılırım.
yolda hatunların dolgun kalçalarına bakarım.
kız kardeşimin kalçasına bakan görünce oyarım.
sevgilimle sevişmek için binbir türlü maymunluk yaparım.
evleneceğim kadın bakire çıkmazsa vururum...
valla ben yazmaktan sıkıldım. millet olarak tutarsızlıklarımızı yazsak kitap yetmez.
doğrudur. o yüzden kimi köpekler, hala yıllar öncesinin uygulamalarını dillendirerek kendilerine mağduriyet yaratmaya devam ediyorlar.
hakkâri şeklinde okunur.
bundan sonra, bu tür başlıklar açarken kullanılan kelimelere dikkat edilmesini salık veriyorum.
malum, başbakanımız şayet pkk 2013 mayısındaki gibi sınır dışına çıkarsa her şeyin konuşulabileceğini açıkladı.
eğer başbakanımızın talebi doğrultusunda, pkk sınır dışına çıkmış numarası yaparsa, şanlı medyamızda tekrar sevgi pıtırcığı olarak adlandırılmaları beklenebilir. haliyle de, bu örgüt için terör örgütü tanımlaması yapanlar, kendilerini bir anda vatana ihanetten yargılanmak üzere hakim karşısında bulabilirler. aman diyeyim...
malum, başbakanımız şayet pkk 2013 mayısındaki gibi sınır dışına çıkarsa her şeyin konuşulabileceğini açıkladı.
eğer başbakanımızın talebi doğrultusunda, pkk sınır dışına çıkmış numarası yaparsa, şanlı medyamızda tekrar sevgi pıtırcığı olarak adlandırılmaları beklenebilir. haliyle de, bu örgüt için terör örgütü tanımlaması yapanlar, kendilerini bir anda vatana ihanetten yargılanmak üzere hakim karşısında bulabilirler. aman diyeyim...
https://www.youtube.com/watch?v=uXNg1k4FoDg
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?