abuzeroklava

gazabınız bol olsun.

Gençler izlesin. İhtiyarların tansiyonu çıkabilir. Hem komik, hem acıklı... 7.CB'miz Atatürk gibi giyinir, elinde baston başında şapka poz verir, memleketin kurtarıcısı rolünü oynarken Fetö askeri okullara yüzlerce öğrenci yerleştiriyordu. İşte bugün tutuklu olan 150 general, 1980 Nato darbesi sırasında geleceğin Nato darbesi için ekilen yeni Nato tohumlarıydı...

"Gelenekçi, batak İslam anlayışına karşı İslam'ın aydınlık modern yüzüyüz."
Bunu söyleyen ne kadar çok kişi ve grup var. Başta Fetö olmak üzere M.İslamoğlu ve saz arkadaşlarından say sayabildiğin kadar!
Şuna artık eminim, din adamı kisvesiyle, geleneğe saldıran kim varsa, bilerek/bilmeyerek Vatikan'a hizmet ediyor..!

Nuriye'ye sahtekâr diyorlar. Nuriye sahtekâr değil, bu sistemin çığlığı..! Eğitim sistemimizin acıklı halini gözler önüne seriyor. En alttan en üste kadar eğitim bürokrasisinin öğrencilerden, eğitimin sorunlarından, öğrenciler üzerindeki korkunç psikolojik baskıdan haberinin olmadığını gösteriyor.
Ailesini, yerel basını, okul müdürünü, il milli eğitim müdürünü ve milli eğitim bakanını kandırıyor..(?) Günde 2 saat uyudum, hergün 1000 soru çözdüm diyor. Bu konuştuğu kimselerden hiçbiri, kızım sen yaptın, sağlığına zarar verirsin veya bu mümkün değil demiyor. Ne diyor? Aferin! Herkes seni örnek alsın! Kendi okulundaki müdür ve öğretmenler de, ailesi de onu tanımıyor.
Nuriye çığlık atıyor! Kimse duymuyor. Bütün eğitim süreçlerini anlamsızlaştırıp, herşeyi bir sonuç kağıdına endeksleyen eğitim sistemimize, "Allah belanı versin" diye bağırıyor.
Nuriye, meslek lisesinde radyo televizyon bölümü mezunu. Aslına bakarsanız, kendi alanında çok başarılı. :) Medyanın nasıl bir yalan üretim sistemi olduğunu, yalanın alıcısının ne kadar bol olduğunu, bu sistemi nasıl kullanacağını lisedeyken çözmüş. Okuduğu bölümün hakkını vermiş. Ona kızmaya kimsenin hakkı yok. Herkes, biz ne yapıyoruz diye, başını ellerinin arasına koyup düşünsün!

Türkiye'nin önemli bilim adamlarından Şerif Mardin ölmüş. Şimdi artık böyle hocalar yetişmiyor. Bu tip insanlar Osmanlı bakiyesi ailelere mensup, batıya açık yetişmiş, fakat bir fikir ve ilim namusunu da korumayı bilmiş insanlardır.
Şerif Mardin'in öldüğünü duyunca aklıma üniversite yıllarımdan bir hatıra geldi. 28 Şubat dönemindeydi. Koyu Kemalist bir profesör dersimize giriyordu. Derste Atatürk'ün Kürt meselesini çözmek için doğuya bir üniversite kurmayı planladığını fakat ömrünün yetmediğini söyledi. Ben söz istedim ve bu projenin Said Nursi'ye ait olduğunu, Sultan Hamid'e bu konuda bir teklif sunduğunu söyledim. Profesör benimle alaycı bir şekilde konuştu ve sallıyorsun, Said Nursi gibi gibi bir gericinin böyle bir düşüncesi olamaz dedi. İspatlayabilirim dedim. Çocukluk işte. Hadi bakalım dedi. Haftaya belgesini getiririm hocam dedim. Tabii bu sırada sınıfımızdaki o zamanların cemaat'ine mensup arkadaşlardan tek bir ses yok!
Nasıl tartışmaya mahal bırakmadan Said Nursi'nin Üniversite projesini ispatlayabilirim diye düşünmeye başladım. Duymuştum ama delilini ben de bilmiyordum. Kendi eserlerinde yahut dini neşriyat arasında bulsam kabul etmeyeceğini de biliyordum. Sonunda aradığım eseri buldum: Şerif Mardin'in Bediüzzaman Said Nursi Olayı adlı kitabıydı. Bir hafta sonraki derse kitabı götürüp ilgili bahsi gösterince, 28 Şubat heyecanı içindeki profesör tek kelime söyleyemedi. Eveledi geveledi geçiştirdi. Yani rahmetli sayesinde böyle bir hava attığım oldu. Ve lakin bu benim için pek de iyi olmadı sanırım. Zira tahminim profesör beni bir yerlere fişledi... Önemli değil, memlekette fişlenmedik insan yokmuş zaten...

rezalet. yüzde doksanı domuz kılından yapılıyor.

t:bir araya getirilerek bir sapa tutturulmuş kıllardan ya da kıla benzer başka tellerden oluşturulmuş, bir şeyin tozunu, kirini gidermek ya da bir şeyi boyamakta, bir şeye cila sürmekte kullanılan araç.

Müfredat hakkında CNNTürk'te Şirin Payzın'ın izleyiciyi proveke ederek tekrarlayıp durduğu "Atatürk müfredattan çıkarıldı" iddiası yalandır. Bu kadar açık yalan söylemek bu kadının sürekli yaptığı şey... İnkilâp Tarihi ve Atatürkçülük müfredatına dokunulmadı. 12 Eylül darbecilerinin yaptığı gibi duruyor... Halbuki asıl düzenleme yapılması gereken içerik orada.
Eskiden, ben öğretmenliğe başladığım yıllarda :) deli saçması bir kural vardı. Belki bir yerde hala yazıyordur. Her öğretmen her derste mutlaka Atatürk'ün bir sözünü tekrar edecek diye. Mesela fizik dersinde yılda 140 saat ders mi var. Fizik öğretmeni bu 140 saatin her birinde mutlaka sözü Atatürk'e getirecek ve birşey söyleyecek hatta tahtaya yazacak. Bütün diğer derslerde de öyle. Çocuk haftada 36 saat derse gidiyorsa, o hafta 36 kere Atatürk'ün bir sözünü mutlaka duyacak! İnanır mısınız bunları o zamanlar günlük planlara yazdırırlardı öğretmenlere... Fiiliyata dökmek mümkün değildi. Kuzey Kore'yi andıran uygulamalardı. 28 Şubat döneminde müfettişlerin üzerinde ısrarla durduğu bir uygulama idi.
Utanıyorum artık bu ülkede hala bu konuların yalan yanlış gündemler için konuşulmasından...
Halbuki devasa gerçek sorunlarımız var. Bence bir tane iş bilen eğitim uzmanımız bile yok. Anca anket yaparlar. Okuyanları tercümeleri okurlar. Üniversiteler felaket. İlk ve ortaöğretim yap boz tahtası. Aklı başında yaptığımız tek işimiz yok...
Keşke bu ülkede, müfredata dair gerçek sorunlar da konuşulabilse... Yazık. Maalesef, Türkiye'de eğitim gündeme gelince bütün siyasi kesimler aynı bayağı seviyede buluşmayı başarıyorlar.

"A' dan Z 'ye her işimiz bozuktur."
1939 yılında CB İsmet İnönü tarafından başbakan olarak tayin edildiğinde, Dr.Refik Saydam'ın gazetecilere ilk demeci bu olmuştu...
O bu sözü söylediği zaman, cumhuriyet kurulalı 16 sene olmuş, Atatürk yeni ölmüş, bu dönemde İsmet Paşa 12 yıl başbakanlık yapmış, o hükümetlerde Refik Saydam da defalarca bakanlık görevinde bulunmuştu. Atatürk'le Samsun'a çıkanlardandı. İnönücü ekiptendi. Atatürk hastayken İsmet İnönü'yü yanına çağırdığında Pembe Köşkte İnönü'ye "Paşam trenin önüne yatarım sizi yine göndermem!" demesiyle meşhurdur. Zira İsmet Paşa'ya suikast yapılacağı o sırada konuşulan dedikodular arasındaydı.
Refik Saydam, haysiyetli dürüst bir siyasetçi olarak tarihe geçmiştir. Yıllarca Kızılay'ın başında bulunmuş. Cumhuriyetin ilk yıllarında salgın hastalıklarla mücadele gibi halk sağlığı sorunlarıyla ilgilenmiştir. Haysiyetli insandı. Gerçeği görüyordu. Başbakan olduğu halde, "A' dan Z 'ye her işimiz bozuktur." sözünü söylemekten kendini alamamıştı. Bu söz, siyasi tarihimize geçmiş bir sözdür. Nitekim, vücudu memleketin bu acıklı manzarasına dayanamayıp başbakan olduğu sırada vefat etti.
15 Temmuz darbe felaketi, 78 yıl sonra bugün, bize de "A' dan Z 'ye her işimiz bozuktur." dedirtti..!
Benim hesaplarıma göre :) en aşağı 200 yıldır, A' dan Z 'ye her işi bozuk bir memlekette yaşıyoruz. Ama bir şekilde yaşıyoruz işte... Allah sonumuzu hayra getire... Vatanımızı felaketlerden muhafaza ede...

Fetö'ye özgürlük isteyenler, cemaatlere saldırıyor. Cemaatlerin, tarikatların eksikleri yanlışları olabilir. Eleştirilebilir. Sonuçta insanlardan oluşuyor. Yasal statü tanır, denetler, bir dernek gibi dini, ekonomik, kültürel faaliyetlerini incelersiniz. Fakat din düşmanlarının, sünnet ve mezhep düşmanlarının cemaatlere saldırıları bu amaçla değil. Linç etmek, onlarla Fetöyü aynı kefeye koymak istiyorlar. Düşmanlıkları İslam'ın kendisine. Onları bu surette kullanan Fetö-CIA işbirliğinin gerçek maksadı ise Fetöyü aklamak... Fetö'yü de cemaatlerden bir cemaatmiş gibi göstermek...
Türkiye'de bilinen yaygın hiçbir cemaat ve tarikatın Fetö tipi bir yapılanması yok. Bunu herkes biliyor. Pir ü pak olduklarını söylemiyorum... Sorunlar elbette var. Nihayet Türkiye'de sorunsuz, tertemiz diyebileceğimiz bir tane sivil ya da kamu kuruluşu da bulamazsınız... Toplum bileşik kaplar gibidir. Bir tarafı tertemiz öbür tarafı kirli olmaz. Cemaat ve tarikatlere de böyle bakmalı. Zararlı olabilecek, manipülasyona ve istismara açık yönleri denetime alınmalı, faydalı yönleri desteklenmeli... Sadece onlar için değil, her türlü sivil toplum örgütü için bu böyledir. Bu işlerin bu kadar başı boş yürüdüğü ciddi bir ülke/devlet bulamazsınız...

Ne olduğunu bile bilmeden, ortalıkta "ben tarihselciyim" diye dolaşan geri zekalı bir alay ilahiyatçı varken... "Labis-i libas-ı katrani hamil-i âsay-ı şeytanî Rim Papa" elbet böyle konuşur... Kur'an'da tadilat yapın der, bu mallar da yapar, zaten yapıyorlar... (Tabii ki Kur'an'a birşey yapamazlar ama Müslümanların kalplerini iğfal ediyorlar)
Söylediği şu:
"İslam'la diyaloğumuz iyi gidiyor... Bizim kutsal metinlerimiz için yaptığımız gibi onların da Kuran üzerine eleştirel bir çalışma yapmaları onlar için iyi olur diye düşünüyorum. Tarihsel-eleştirel bir yorumlama yöntemi, gelişmelerini sağlayacaktır"

Yasin... Hani Diyarbakır'da kurban eti dağıtırken PKK'lılar tarafından bir apartmana sıkıştırılan, beşinci kattan atılan, üzerinden arabayla geçilen, benzin dökülüp yakılan Yasin...
Yasin, şehadetiyle, artık Doğu'da Müslüman kalmanın ne anlama geldiğini bize gösterdi.
Onun gibi şehit olan çok kişi, çok çocuk var. Benim gibi Türkiye'de birçok insanın Yasin'le özdeşlik kurmasının önemli bir nedeni de kurban eti dağıttığı sırada bu zulme maruz kalması... Hangimiz bir komşuyla bir parça kurban etini paylaşmadık ki...

Efsânevî boksör Muhammed Ali bir yandan rakibi Ernie Terrel' e yumruk atıyor, bir yandan da öfkeyle haykırıyor: “Benim adım ne! Söyle, benim adım ne!”

Öfkesinin nedeni maçtan önceki basın toplantısı. O toplantıda zenci rakibi, Muhammed Ali'ye sürekli olarak “Cassius” diye hitap ediyor. Oysa ünlü şampiyon, Cassius'u terkedip Muhammed Ali olmuş artık. Tartışma uzayınca bağırıyor Terrel'e:

“Sen Tom Amca'sın! Tom Amca'nın tekisin!”

Bu videoyu Kanada'dan bir psikolog paylaşmış. İnternette uzun süredir yazıştığım bir mail grubunun mensubu. Videonun altına da ilave etmiş. “Ortadoğu'daki 'Tom Amca Sendromu' hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Efendim, mâlumunuz bu sendromun adı 'Tom Amca'nın Kulübesi isimli romandan mülhem. Eserin kahramanı ihtiyar zenci Tom Amca, “Beyaz Adam”ın üstünlüğünü kabulleniyor; özgür bırakıldığı halde bu duygudan bir türlü kendini kurtaramıyor.

Sosyo-psikolojik siyasi analiz yazısı gibi bir şey...

devamını okumak için tıklayınız...

Halimiz bu... Arakan'daki katliamın gerçek sorumlusu da Globalci çete... Yani Nato... Yani BM. Yani Siyonist para krallığı... Çünkü Arakan, uzak Doğu'da Dünyanın ekonomik merkezlerinden biri yapmak istedikleri bir bölge... Devasa bir açık pazar için en uygun coğrafya... Yeni bir Singapur. Çin ve Hindistan'ın arasında okyanusa kıyısı olan Burma'nın en stratejik bölgesi... Burada Müslüman Arakanlılar yaşıyor... Globalciler, bütün dünyayı tek bir devlet gibi yönetmek için, sahipsiz insanların yaşadığı stratejik ülkelerde, geleceğe hazırlanmak için etnik temizlik yaptıyor. Bunun için de, halklar arasında husumet oluşturuyor ve bunları birbirine yok ettiriyor. Budistler de, Müslüman vatandaşlarını öldürerek aslında kendi ülkelerini global çeteye peşkeş çekmiş oluyor... Kendi ülkelerinde köle olacaklar.
Allah zalimlere olduğu kadar, biz Müslümanlara da bunların hesabı sorulacak!
[["Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman..." Tekvir Suresi 9.ayeti kerime meali.]]
Arakanlılar ve bütün güney doğu Asya Müslümanları kadar samimi, pazarlıksız, barışçı insanlar Dünyada aramakla bulunmaz. Başlarına gelen hal ise işte bu... Bin yıldır yaşadıkları ülkede başlarına gelen...

olmayacak duaya amin demektir.
sebebi tamamen şöyledir.

kim çizdiyse "benim çocuğum çok zeki" sendromuyla iyi kafa bulmuş...

Malazgirt Zaferinin, bundan sonraki yıllarda görkemli törenlerle kutlanması yerinde ve çok anlamlı bir karardır.


26 Ağustos 1071... Âli-i Selçuk hanedanından Sultan Alp Arslan idaresindeki Türk ordusu Diyar-ı Rum dedikleri Anadolu ülkesini İslam'a açtı... Allah da onlara cennet ülkeleri bağışlasın...

Rûmî 1326 ve 1328 senesi Osmanlı Devlet Salnamelerine göre: 1910 senesinde Fatsa Kaymakamlığına Rum Yorğaki Efendi, 1912 senesinde Çarşamba Kaymakamlığına Ermeni Anastaş Efendi, Samsun/Canik Sancağı'nın en üst mülkî amirliği olan mutasarrıflık görevine ise Ermeni Ohannes Ferid Bey atanmış. Benzeri örneklere Osmanlı tarihinde bolca rastlamaktayız.
1915 senesi Ermeni soykırımı(!) iddiasıyla itham edilen Osmanlı Devleti bir-kaç yıl sonra soykırıma tâbi tutacağı(!) kişilere mülkî amirlik gibi önemli bir makamı niçin teslim etmiş acaba? 100 yıl öncesinin Avrupa'sında böyle bir uygulamaya rastlayabilir miyiz?
Aksine Batı günümüzde bile İslamafobiyi köpürttükçe köpürtüyor. Asıl sistematik soykırım Müslümanlara ve İslam Coğrafyasına karşı son sürat ve akla hayale gelmeyen yöntemlerle gerçekleştiriliyor.

istanbul'un başına gelmiş en fena belediye reislerinden biri.

Türkiye'de modern cerrahinin kurucusu hekim, yönetici ve İstanbul eski Belediye Başkanı.

Yahya Kemal'in Aziz İstanbul kitabındaki nefis yazılarından biri de insanın içini acıtan "Kör Kazma" adlı makalesidir. Bu yazıda İstanbul'da gereksiz yere yıkılan tarihî binaları ele alır. Sene 1914... İttihat ve Terakki kılıcının keskin olduğu zamanlar. İstanbul Belediye Reisi Meşhur Cemil Paşa... Yani Cemil Topuzlu.
Bu yazıdan da anlıyoruz ki, Türk şehirleri, tarih boyunca belediye başkanlarından gördüğü kötülüğü kimseden görmüş değildir. İşgal ordularının bile cür'et edemeyeceği cinayetler maalesef hep belediye reisleri eliyle işlenmiştir...
Diyor ki, "Önüne geleni yıktı da, Gülhane Parkı girişindeki Fatih'in geçtiği o kapıyı yıkamamak Cemil Paşa'ya bir dağ-ı derûn (derin yara) oldu."
Aradan yüz yıl geçmiş. Şimdikiler de beton dökemedikleri her karış için, derin bir yara almış gibi kıvranıyorlar. İstanbul'da deprem için ayrılan 400 toplanma alanı sayısı 70'e düşmüş.