confessions

kultabisi

1. nesil Yazar - Yazar -

  1. toplam entry 357
  2. takipçi 4
  3. puan 8743

keşke şu dönemde yaşasaydım denilen dönem

kultabisi
bir soru sorarak başlayayım:
günde üç öğün yemek yeme şansınız var mı?
eğer bu soruya 'evet' diyen şanslı azınlıktansanız, size enteresan bir bilgi vereyim. insanlık tarihi boyunca, günde üç öğün yemek yeme şansını elde edebilen insanların, tüm insanlara oranı %5miş. yani siz, insanlık tarihinde, işte bu %5lik şanslı azınlıktasınız.
ilginizi çekti mi? çektiyse buyrun yeni soruya:
bilinen insanlık tarihinde savaşsız ve çatışmasız geçen sürelerin toplamının ne kadar olduğunu biliyor musunuz?
bu soruya, tarihçilerin farklı cevapları var. kötümser tarihçiler, insanlık tarihinde çatışmasız geçen zamanın, toplamda 1 yılı bulmadığını iddia ediyorlar. iyimser tarihçiler ise, bu sürenin, toplam insanlık tarihinin %4,5luk bir süresi olduğunu iddia ediyorlar. iyimserlerin iddiasının doğru olduğunu kabul etsek bile, ortaya çıkan sonuç, insanlık tarihinin %95,5luk kısmının çatışma ve savaşlarla geçtiğini gösteriyor bize.
soruları sevdiyseniz, buyrun yenisi gelsin:
insanlık tarihi boyunca, insanların ölümüne neden olan en yaygın şey nedir?
'savaşlar' dediyseniz yanıldınız. cevap sivrisinekler olacaktı. sivrisineklerden bulaşan hastalıklar nedeniyle, savaşlarda ölen insanların toplamının onlarca katı kadar insan ölmüş insanlık tarihinde.
eğer araştırmayı ve okumayı seven bir kişiyseniz, yukarda sorduğum sorulara benzer içerikte, cevabını öğrendiğinizde çok şaşıracağınız onlarca soru bulabilirsiniz internette.
...
insan beyninin çalışma prensibi gereği, insan geçmişi her zaman içinde bulunduğu zamana göre daha iyi olarak algılar. zira, insan beyni kötü anıları unutmaya programlıdır. geçmişe ait anıların içinden iyi olanları hatırlamaya, kötü olanları unutmaya eğilimlidir. bu yüzden de, günümüzdeki insanlar da çocukluğunun şimdiki zamandan daha iyi olduğunu iddia eder, bundan yüzlerce yıl önce yaşayanlar da...
sümer tabletlerinde, 'gençlik çok bozuldu' diye şikayet içerikli bir ifade olduğunu biliyor muydunuz. yanisi şu ki, geçmişe özlem duymamız, insanlığın fırtatından kaynaklı bir durum.
ama acaba gerçekten öyle mi? büyük özlem duyduğumuz geçmiş, gerçekten de özlem duyulabilecek bir dönem miydi?
bu soruya cevap vermeden önce, bilmemiz gereken temel bir sosyolojik durum var. toplumlar da, tıpkı canlılar gibi evrim geçirir. bir biyolog olmadığım için, canlıların evriminin bütün canlılarda aynı hızla gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda tam anlamıyla bir bilgiye sahip değilim ancak, toplumların geçirdikleri evrimin, her toplumda farklı hızda olduğunu söyleyebilirim. kimi toplumlar, benzer konulardaki toplumsal evrimlerini diğerlerine göre daha hızlı gerçekleştirebilirken, kimi toplumlar bunu daha yavaş gerçekleştirirler. bunu tabii ki, o topluma ait dinamikler belirler. toplumun ahlaki, sosyolojik, dini, ekonomik, demografik ve tarihsel yapısı, evrimin hızını doğrudan belirleyen etmenlerdir...
bazen ben de düşünürüm: geçmişe dönüp orada yaşama imkanım olsa, hangi çağda, nerede yaşamak isterdim?
tabii bu soruya cevap verirken, hangi çağ olursa olsun, hangi lokasyon olursa olsun, bazı gerçekler aklıma gelir ve tüm hevesimi kırar.
iki asır önce, ortalama insan ömrünün 40 yıl olduğunu, basit bir kemik kırılması, iltihaplı bir diş, paslı bir çivi, boğazda meydana gelebilecek sıradan bir enfeksiyon, sivrisinek ısırığı, farelerden bulaşacak hastalıklar gibi, günümüzde sıradan sayılacak rahatsızlıklar için, çok büyük bir ihtimalle öleceğimi bilmek, geçmişe ait hevesimi törpülüyor.
sadece hastalıklar mı? hayatın rutini haline gelen kıtlıklar? gerçi kıtlık günümüzde de, dünyanın belli kesimlerini etkisi altında tutmaya devam ediyor ancak, günümüzde yaşanan kıtlıkların temel sebebi, gelir adaletsizliği. dünya nüfusu, geçen yüzyıla göre inanılmaz oranda artmış olsa da, üretilen yiyeceğin nüfusa yetmemesi durumu yok. dünyanın bir tarafında (mesela türkiye'de) günde milyonlarca ekmek çöpe atılırken, başka bir tarafında (mesela etiyopya) çocuklar yetersiz beslenme yüzünden ölüyor.
tekrar geçmişe dönelim. başta da söylemiştim. toplumlar da evrim geçirir diye. çok uzak değil. bundan sadece birkaç asır önce, dünyanın hemen hemen tamamında, idam cezası her an, herkesin karşı karşıya kalabileceği, günümüz şartlarına göre düşünüldüğünde, 'gözünün üstünde kaşın var' denebilecek gerekçelerle uygulanan bir cezalandırma yöntemiydi. günümüzün aksine, şimdi idam ya da müebbet gerektirebilecek kimi suçlar ise, geçmişte daha hafif cezalarla geçiştirilebiliyordu.
hani diyelim ki, 16. asırda afrika'da dünyaya geldiniz ve sömürgeci korsanlar, kabilenizin tamamını gemilere doldurup avrupa ve amerika'daki zenginlere sizi köle olarak sattı. sahibiniz sizi öldürebilirdi, tecavüz edebilirdi, sakat bırakabilirdi, çocuğunuzu öldürebilirdi, eşinize ya da kızınıza tecavüz edebilirdi ve bunların hiçbiri için kayda değer bir ceza almazdı.
bir dakika, 'ohh iyi ki afrika'da doğmamışım' diyerek kurtulamazsınız bundan. köle olmak için illa afrika'da doğmanıza gerek yoktu. mensubu olduğunuz devlet, bir savaşa girip de kaybederse, eğer savaşın kazananı sizleri öldürmezse en iyi ihtimalle yine köle olacaktınız. sadece siz değil. eşiniz ve çocuklarınız da...
braveheart filmini çoğunuz seyretmişsinizdir. hani filmin sonlarına doğru, mel gibson'u halkın gözü önünde öldürüyorlar. ölüm sahnesini hatırlıyor musunuz? bizim elemanın karnını yarıp iç organlarını dışarı çıkarıyorlar. ne korkunç bir ölüm şekli değil mi?
eğer o dönemde yaşıyor olsaydınız, iç organlarınızın dışarı çıkarılması için, illa krala ayaklanmanıza gerek yoktu. ölüm cezalarının neredeyse tamamı işkence içeren yöntemlerle gerçekleştiriliyordu. 'canım etliye sütlüye karışmazdım. kimse de benle uğraşmazdı.' diyorsanız çok iyimsersiniz. her an, herhangi bir sebeple suçlanabilirdiniz (büyücülük, hırsızlık, zina, isyan, vergi vermeme vs.) ve o zamanki kanunlar gereği, iddia sahibi iddiasını ispatla yükümlü değildi. suçlanan, suçsuzluğunu ispatla yükümlüydü. yani biri sizi zinayla suçladıysa, o bunu ispatlamak zorunda değildi. siz yapmadığınızı ispatlamak zorundaydınız.
'ne varsa atalarımızda varmış.ben de gider osmanlı'da falan yaşardım.' dediyseniz, üzgünüm ama yine hayal kırıklığına uğrayacaksınız. benzer işkenceler ve keyfi uygulamalar ne yazık ki osmanlı'da da vardı. hatta, yeni ve yaratıcı işkence yöntemleri bulmak, bir çeşit bilim dalıydı osmanlı'da. hele de köylüyseniz ayvayı yediniz. çalışmak, ağır vergiler vermek, bitmeyen savaşlarda askerlik yapmak dışında çok da fazla bir şansınız yoktu. ya da yörükler gibi, osmanlı'ya bulaşmamak için, kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarında yaşayıp, devletin sizi bulmaması için göçer bir hayat sürdürecektiniz.
'valla neme lazım. ben de gider islam devleti'nde yaşardım.' demiş olabilirsiniz. bu konu biraz hassas olduğu için çok ayrıntıya girmek istemiyorum. ancak, yeterince meraklıysanız, abbasi ve emevi dönemini biraz daha okumanızı tavsiye ediyorum. hadi size bir ipucu. abbasiler devleti'nin en büyük köle ve cariye kaynağı, orta asya türkleriydi...
çin, japonya, rusya, avrupa... velhasılı kelam, bu barbarlıktan, bu şiddetten nasibini almayan coğrafya yok gibi neredeyse. bu noktada önemli bir şeyi de söylemek lazım. anlattıklarım, günümüz normlarına göre barbarlık. muhtemelen yaşandığı dönemde, sıradan uygulamalar olarak görülüyordu.
belki size komik gelecek ama, tarihçilerin değerlendirmelerine göre, yaşamakta olduğumuz devir, insanlık tarihinin en barışçıl dönemi.
aslında bütün mesele savaşlar ve hastalıklar da değil. yine muhtemelen şaşıracaksınız ama istatistiklere göre, insanların işledikleri bireysel suçlar da, büyük bir hızla azalma eğilimi gösteriyor. size basit bir istatistiki veri söyleyeyim: milattan önce yaşayan insanların %20si cinayetten ölüyormuş. yani her beş insandan biri öldürülüyormuş. 20. asırda bu oran %3e düşmüş. günümüzde ise, %1 civarındaymış ve düşme eğilimi gösteriyormuş. benzer şekilde tecavüz ve şiddet suçları da belirgin biçimde düşüyormuş. sadece suçlar değil, cezalar da benzer bir evrim geçiriyor. misal, 17. yüzyılda idam cezası alanların dörtte üçü bu cezayı adam öldürme dışında bir suçtan alıyormuş. günümüzde ise, adam öldürme dışındaki bir suça idam cezası verilme oranı %1in altına düşmüş...
buna benzer örnekleri sayfalarca artırmak mümkün. hayat standardı, eğitim düzeyi gibi, burada irdelenmeyen birçok farklı hususta, günümüzün geçmişten daha iyi olduğu tartışmasız. tabii tüm bu anlatılanların aksi yönünde argümanlar ileri sürmek de mümkün.
netice itibarıyla, ne kadar şikayet edersek edelim, dünyayı bir bütün olarak ele alırsak, genel olarak daha iyiye doğru bir ilerleme söz konusu.

sözlük yazarı olmak

kultabisi
Adim taylan sarper, soyadim mcallister. Ana tarafindan yugoslayva gocmeni, baba tarafindan iskoc'um. Tarhana, bulgur'dan nefret ederim. Favori yemegim mantarli fileminyondur. Memurlardan da nefret ederim. Burada olma sebebim, sosyal deneyler yapmak.

19 mart 2016 istiklal caddesi patlaması

kultabisi
Cok gecmeden bu baslik altina da olay yeri ekipleri gelecekler. Yikama yaglama calismalarina baslayacaklar. Olayin sorumlusu olarak teror orgutlerini, dis mihraklari, uzaylilari, chp'yi falan ilan edip gonul rahatligiyla uzaklasacaklar basliktan. Hatta yeterince gaza gelirlerse saldirida olenleri de sorumlu ilan edebilirler. Cumartesi gunu istiklal'de isin ne di mi ama? Zaten iclerinde israilli de varmis. Kesin israil'in parmagi vardir.
Bu olayda sorumlulugu olmayanlarsa, cumhurbaskani, hukumet, mit, icisleri bakanligi, valilik vs.
Istikrar suruyor ne guzel... aynen devam...

ak parti'ye saydırmanın dayanılmaz cazibesi

kultabisi
Tam 14 yildir araliksiz bicimde, ortaksiz (uzun donem ortaklik yaptiklari cemaati ve yaklasik 3 yil ortaklik yaptiklari teror orgutunu saymazsak), rakipsiz, sinirsiz destekle ulkeyi yoneten bir parti var ve biz ulkedeki sorunlardan bu partiyi sorumlu tutmamaliymisiz...
Kafan cok guzelmis canim, gule gule kullan.
...
Haa bak az daha unutuyordum. \"Hatta teror orgutu pkk bile tali bir unsurdur...\" diye baslayan itham sanirim ak parti yandaslarini kapsiyor. Zira gecen yil bu zamanlar her biri kuvvetli birer apo savunucusu, her biri baris gonullusu birer pitircikti. Gecen yil bu zamanlarda, 'terorle anlasma olmaz' diyenleri kandan beslenmekle sucluyorlardi.
Son olarak sunu da soyleyelim. Muzmin muhalefetlik, kronik omurgasizliktan cok daha iyidir.

karamanda 45 erkek öğrenciye tecavüz

kultabisi
herhangi bir topluluktaki, herhangi bir insanın yaptığı iyi ya da kötü bir fiilin, topluluğun tamamına mal edilmesine ahlaken de, fikren de karşıyım.
bu sapığın sapıklığını, adı geçen vakıftaki herhangi bir yetkili ya da yetkisiz çalışanın bilmesine rağmen bilmezden gelmiş olabileceğine ihtimal vermiyorum. bırakın bilmeyi, şüphelenilmiş olsa bile, bir saniye bile tahammül edilmeyeceğinden de eminim.
bu tür olaylar, toplumun her zümresinde, her cemaatte, her inisiyatif içinde gerçekleşebilir.
benim derdim bu sapığın adı geçen vakfın içinden çıkmış olması değil.
benim derdim bu olayın ortaya çıkmasının üzerinden, kişilerin bu olaya ve vakfa yaklaşımında gösterdikleri omurgasızlık.
'kardeşim suç kişiseldir. bunu neden vakıfla ilişkilendiriyorsunuz?' deyip, aynı paragraf içinde 'filanca vakıfta da fahişe olarak yetiştirdikleri ajanları tsk içine yerleştiriyorlardı. teröristlere burs veriyorlardı.' gibi, mide bulandırıcı bir üslubu kullanmayı kendinde hak görebilen zavallıların, islamiyeti savunmaya çalışmalarını gördükçe, kan beynime sıçrıyor.
hakkaten diyorum, zekasını nefes alıp vermek, beslenmek ve biyolojik ihtiyaçlarını gidermek dışındaki şeyler için de kullanabilecek kapasitesi olan herhangi biri, savunduğunu sandığı değerlere bu kadar zarar verdiğinin farkında nasıl olmaz?..

üşengeçlikten doğan ilginç davranışlar

kultabisi
kahramanımız araba kullanmaktadır. bir süredir devam etmekte olan bıkkınlık ve yılgınlık nedeniyle araçtaki arkadaşlarıyla sohbet etmek yerine, kendi kendine düşünmekte ve kendisiyle bir olup araçtakileri çekiştirmektedir.
aklının bir tarafı, 'yeter hocam yeter. her gün aynı kelimelerle, aynı şeyleri anlatmandan bıktım. sus allahını seversen.' diye söylenirken, diğer tarafı, 'la oğlum bırak konuşsun. ninni gibi işte ne güzel...' diye teselli vermektedir.
sabah evden çıkarken, bünye eğilmeye üşendiği için ayakkabıların bağcıkları bağlanmamıştır. kendine bir yuh çekilir ve araçtan inerken bağcıkların bağlanması noktasında kesin karar verilir. yol kenarındaki ezilmiş köpek leşinin üzerinden geçmemek için, hız azaltılır ve ani bir manevrayla kenarından geçilir. bünye öylesine yılgındır ki, gaz pedalına tekrar basarak hızlanmak bile zor gelmektedir. 'lan biraz da böyle gidelim, ne var sanki...' denerek, bir süre tıngır mıngır yola devam edilir. bu esnada, diğerleri yüz bininci kez konuştukları mevzuları yüz bin birinci kez konuşmaya devam ettikleri için aracın yavaşlamış olduğunun farkında değillerdir.
sallana sallana gidilirken, sağ tarafta ters olarak park halinde bekleyen ve radar takılı ekip otosuna gülücükler yollanarak yola devam edilir. sağ ayağı gaz pedalına basmaktan alıkoyan üşengeç bünye, radar cezasından yırtmayı sağlamıştır.
...
üşengeç bünye: nasıl oluyorsa, üşenmeden entry yazmakta.
arka koltuktakiler: yarın sabah, büyük bir keyifle ve sanki ilk kezmiş gibi, yüz bin ikinci kez aynı şeyleri anlatacaklar.
yan koltuktaki: haftaya emekli olacak. dizi yırtık çorabıyla hala mutlu bir beraberliği var.
ayakkabılar: bağcıkları gün boyu bağlanmadı.
sağ ayak: sehpanın üzerinde duran minderimsi nesnenin üzerindeki sol ayağın üstünde keyif çatıyor
.......................................the end................................

spaz ile dul çine aşkı

kultabisi
'referansını ahlak, saygı, edep ve zekadan alan bir zümrenin beklenen davranışı' dersem, sözlükte ya da gerçek hayatta da örneklerini gördüğümüz zümreye büyük haksızlık etmiş oluruz.
onun yerine, zümreyi daraltalım:
akpli gençliğin, kurumsal ahlak düzeylerinin klasikleşmeye aday bir projeksiyonu.

cumhuriyet gazetesinin ankara provokasyonu

kultabisi
provokasyon olma ihtimali var, olmama ihtimali de var.
profili hızlıca inceledim. yeni açılmış bir hesap değil. fotoğraf ve isim gerçek olmayabilir (ki twitter kullanıcılarının çoğu gerçek ismini ve fotosunu kullanmaz. bu sanal alem için yaygın bir kuraldır.).bu şaşırtıcı bir durum değil. eski paylaşımlarına da baktım. son paylaşımına paralellik gösteren paylaşımlarda bulunmuş daha önce de.

sözcü gazetesinde kan donduran yorum

kultabisi
tıpkı akit, sabah, star, yeni şafak gibi büyük oranda paçavra bir yayın organında yapılan yorumdur. yorumun, bir okuyucu yorumu olması fazla bir şey değiştirmez. zira, bu çaputun okuyucularının dörtte üçü bu kafada insanlardır.
bu tip yayın organları, akp zihniyetinin de onca kepazeliğe rağmen hala iktidarda kalabilmesinin en büyük sebeplerinden biridir. zira, akp'nin bıkmadan usanmadan yarattığı sahte mağduriyetlerin büyük kısmı bu kafaya yapılan atıflardır:
'işte görün, biz gidersek bunlar gelecek.'
'bizden önce bunlar vardı.'
'işte gerçek yüzleri bu.'
birbirinin pisliğinden beslenen leş yiyici gibiler. biri diğerinin varlığıyla var olabiliyor ancak.

birisinin yalan söylediğini anlamanın yolları

kultabisi
kendimde de gözlemlediğim bir ayrıntı:
şayet soru sorduğunuz kişi, sorunuza saçma bir soruyla karşılık veriyorsa, muhtemelen yalan söylemek üzeredir.
- dün akşam ne yaptın?
+ ne ne yaptım? (bunun yerine, 'nerde ne yaptım?', 'niye sordun?', 'nasıl ne yaptım?'... gibi ona yakın çeşitlemesi de kullanılabilir)
10 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches