confessions

kultabisi

1. nesil Yazar - Yazar -

  1. toplam entry 357
  2. takipçi 4
  3. puan 8531

taşınırken ampulleri söken insan

kultabisi
günlerdir uykularımı kaçıran mesele işte tam da bu. kısa süre içinde taşınacağım. allahım ne yapmalıyım??? o güzelim led ampulleri, pırıl pırıl parlayan philips ve osram marka tasarruflu ampullerimi hiç tanımadığım, bilmediğim insanlara bırakasım gelmiyor. ya onlara benim gösterdiğim özeni göstermezlerse??? gel gör ki, ''lavuğa bak. ampulleri bile sökmüş götürmüş.'' damgası da yemek istemiyorum. ulan, ben bu eve geldiğimde, bırakın ampulü, duy bile yoktu. şeytan diyor duyları da sök götür. yazı tura mı atsam acaba?

bahçeli hayatında böyle kalabalığa seslenmemiştir

kultabisi
yıllardır doğruluğundan şüphe duymadığım bir iddiam var.
liderler, bulundukları makamda uzun süre kaldıkları zaman, bir nevi mesleki deformasyona uğruyorlar. bir diğer adıyla mesleki körlük de diyebiliriz. söylemek istediğim şey şu:
misal bir okul düşünün. okul müdürünün, müdür yardımcılarının, öğretmenlerin vs. çok uzun süredir aynı kurumda çalıştıklarını farzedin. bir süre sonra, kurumdaki anomaliler, o kurumda çok uzun süre çalışanlar tarafından farkedilmemeye başlanıyor. diyelim ki, bahçede iki metre derinliğinde bir çukur var. gide gele, o çukur, personelin gözünde normalleşiyor, bir nevi görünmez olmaya başlıyor. kuruma yabancı olan biri oraya geldiğinde, oranın personelinin adeta görmemeye başladığı çukuru hemen farkediyor. 'yaa bu çukurun burada işi ne? allah muhafaza, çocuklar düşebilir.' deyince, oradakiler, 'aaa sahiden yaa. bize normal geliyordu ama dediğin doğru.' deyiveriyorlar. yani bir nevi jeton düşüyor.
işte liderler de, uzun süre liderlik yapınca bir nevi mesleki deformasyona uğramaya başlıyorlar. ülkenin gerçeklerinden, sorunlarından yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyorlar. zaten bu yüzden de, liderler hep geniş bir danışman kadrosuyla çalışyorlar. kendilerinin göremediği şeyleri danışmanlarının göstermesi için. farklı bir bakış açısı sunabilmeleri için. bilmedikleri bir şeyi öğretmeleri için vs.
peki bu sistem bizde nasıl işliyor? aslında liderler kendilerine danışman değil dalkavuk tutuyorlar. ''büyüksün ağam. sen bilirsin paşam. haklısınız haşmetlüm...' den öte bir bakış açısı sunmuyorlar. zira bu davranış şekli, bir bakıma danışmanın koltuğunu da garantiye alıyor. ve ne yazık ki, hangi insan olursa olsun, bu denli sistematik pohpohlamaya kayıtsız kalamıyor.
hani bir hikaye vardır. hz. ömer'in yanında bir adam varmış. adam günde bir kez yanına gelir, 'unutma ömer, ölüm de var.' der gidermiş. hz. ömer'e sebebini sormuşlar. makamın, saltanatın sarhoş edici etkisinde kalmamak için, öbür dünyayı unutmamak için, o adamı ben görevlendirdim.' demiş.
cumhurbaşkanının etrafına bakın. danışmanlarını şöyle bir gözünüzün önüne getirin. yiğit bulut gibiler, hidayet türkoğlu gibiler, 'unutma ömer' diyebilecek kalibreye sahipler mi sizce?
'iki silahım, yüzlerce mermim var. benim canımı almadan, cumhurbaşkanımıza dokunamazsınız.' deyip, darbe girişiminden sonra günlerce sesi soluğu çıkmayan yiğit bulut gibiler, sizce dalkavuk karakterine mi daha uygun, danışman karakterine mi?..
siz cumhurbaşkanının oturup saatler boyunca tv seyredebileceğini düşünüyor musunuz? sokaklar malum. cumhurbaşkanının etrafında bilmem kaçbin kişilik koruma ordusu. halktan ancak, ''sana kurban olam reis.'' diyebilecekler yanına yaklaşabilir. ya da ne bileyim, ''cumhurbaşkanım üç aylık maaşımı kestiler.'' diye kişisel derdini söyleyecek bir gariban. daha fazlasına müsaade edilmez. peki bu şartlarda, ülkedeki tüm sorunlardan hakkıyla nasıl haberdar olabilir? tabii ki danışman kadrosu sayesinde. bu şaklabanlar mı, cumhurbaşkanının karşısına çıkıp, 'sayın cumhurbaşkanım, durum kötü. yanlış yaptınız. o kadını binlerce insana yuhalatmayacaktınız.' diyecek. bu karaktersizler mi, 'efendim, adamın oğlu ölmüş. isyan etmesi normaldi. siz ona israil dölü diyerek tokat atmakla hem yanlış yaptınız, hem ayıp ettiniz.' diyecek?..
ben cumhurbaşkanı olsam ne yapardım biliyor musunuz? bana muhalif kesimleri bir araya toplar, onlardan birer danışman isterdim. misal, bir tane chpli danışman, bir tane mhpli danışman, bir tane hdpli danışman... ne bileyim birer tane pkk sempatizanı, işçi partili, liberal demokrat vs... bana muhalif kim varsa, onların zeki ve dürüst olanlarından birer tane danışman alırdım. onlar da zamanla bozulmasın, çıkar ilişkisine girmesin diye, maaş falan da vermezdim. 'bu işi bedavaya yapıyorsan yap' derdim.
inanın maaş vererek çalıştırılan bu kişiliksizlerden çok daha faydalı olurlardı.

küçük olduğu için 500 yıllık camiyi yıkmak

kultabisi
@5 düşünce ve eylemlerinizi allah rızasını gözeterek yapmanıza sevindim. bununla ilgili aklıma gelen ve sormayı istediğim birçok somut olay var ancak, netice itibarıyla beyan esastır diyor ve bu hususu uzatmıyorum.
vatan bekçiliğiniz için sizi tebrik ederim. gerçi ben edirne'den kars'a kadar, ekranların tamamında, akp yönetimi de dahil olmak üzere, bu nöbetlerin demokrasi nöbeti olduğunu görüp duyuyordum ama demek ki, ya ben yanlış okuyormuşum ya da tv kanalları ve akp teşkilatları ne nöbeti tuttuklarını bilmiyorlarmış. yine de, vatan nöbetlerinde neden, dombra müziği eşliğinde bangır bangır ''reeeeeeceeeeeepppp tayyiiiiiiiip errrdoooooğaaaaaaannnn' marşları çalınıp söylendiğini de çok anlamış değilim. zahir, başkomutanımız olmasından mütevellittir.
kimi güruh saydığımı çok açık yazdığımı sanıyordum ancak madem anlaşılmamış, tekrar etmekte fayda var: okumadıysanız, okumanızı tavsiye ederim. vladimir bartol'un 'fedailerin kalesi alamut' kitabında haşhaşilerden bahseder. haşhaşiler hasan sabbah'ın sahte cennetinde, içtikleri afyon'un tesiriyle öl denildiğinde ölen, öldür denildiğinde öldüren bir güruhtur. bu tabire yabancı olduğunuzu sanmıyorum. zira, sayın cumhurbaşkanı da, fetöcüler için aynı tabiri kullanır. ki, onların da afyonla olmasa bile beyinlerinin bir şekilde uyuşturulduğu ortadadır. enes kanter'i örnek vermişsiniz. güzel bir örnek. gelişen şunca olaya rağmen, ''hocaefendi hazretlerinin emrindeyim.' diyen biri benim için de haşhaşidir. işte güruh dediğim kalabalıkları da buna benzetebiliriz. sorgulamaz, düşünmez, ve kur'an-ı kerim'de çok sık zikredilmesine rağmen akletmez. sadece kendisine söyleneni yapar. ben, benim bakış açıma göre, güruhu tanımladım. siz de kendi tanımınızı yaparsınız. ama tahmin ediyorum ki, üç aşağı beş yukarı benim tanımıma yakın bir tanım olacaktır.
gelelim askeri meselelere. kırıcı da olmak istemem ama söylemek zorundayım. muhtemelen çok kez yaptığınız gibi, sosyal medyadan görüp duyduğunuz ve derinliğini araştırmadığınız argümanları burada örnek olarak veriyorsunuz. kendimi övmekten haya ederim ancak söylemek zorundayım ki, sizin bırakın okumayı saymaktan bile üşeneceğiniz oranda askeri, siyasi, stratejik kitap okudum. bu yüzden de, bana 'mısır'da böyle olmuşmuş, burada da olur.' diye örnek vermeye kalkışmayın. cehaletin ne yazık ki prim yaptığı ülkemizde, kime sorsan, rabia der, mursi der, sisi der, ikinci dalga der, başka da bir şey bilmez.
ben size çok temel birkaç bilgi vereyim: 1- mursi'nin arkasında toplumun yarısı vardı ancak darbeci sisi'nin arkasında da toplumun yaklaşık yarısı vardı. türkiye'de darbecilerin arkasında cemaatçilerin ve belki pkklıların dışında kimse yok. ülkücüsü, demokratı, solcusu, sağcısı darbeye karşı tavır aldı.
2- mısır'da da aslında ikinci dalga falan olmadı. ordu, ülke içindeki karışıklıkların sona erdirilmesi için süre verdi. verilen sürenin sonunda karışıklıklar hala giderilmediyse yönetime el koyacağını beyan etti. mursi, meydanlara çıkıp askere pabuç bırakmayacağını söyledi. verilen sürenin sonunda da ordu yönetime el koydu. yani gizliden yürütülen bir iş yoktu. adamlar üç gün sonra yönetime el koyacağız dedi ve koydu. (bu arada belki ilginç gelecektir. mit'in o dönemde mursi'ye 'korkmana gerek yok. darbe tehlikesi yok.' dediği yönünde çok kuvvetli duyumlar var. o nedenle de mursi'nin aşırı temkinli olmadığı söylenir.)
3- darbe neyle yapılır: silahla değil. silahla olsaydı, şu anda başka bir rejimdeydik. darbe askerle yapılır. orduda fetöcülerin henüz tam anlamıyla temizlenmediğini çocuk bile bilir. ancak, artık darbe yapacak kabiliyetleri kalmadı. bundan sonraki süreç farklı işleyecektir. misal ekonomik darbe, iç savaş, terör ve suikast eylemleri vs. bunu engellemenin yolu da sokaklarda 'recep tayyip erdoğan' türküsü söylemek değildir. ha, söylemek isteyene de saygı duyarım o başka. en azından sokaklarda protesto kültürünü öğrenmiş olurlar. en azından sokağa çıkan herkesin vatan haini olmadığını anlarlar. bu da demokrasi için bir kazanımdır neticede.
4- peki tayyip erdoğan, neden insanları sokağa çağırıyor. benim cevabım şu: bu olaylar, halkı konsolide edebilmesi için mükemmel bir fırsat ve o da bu fırsatı değerlendirmek istiyor.
5- alınan askeri tedbirlere gelecek olursak. olağanüstü hal ilan edildi. siz sokakta bir olağanüstülük görüyor musunuz? sokakta normalden fazla asker ya da polis var mı? yok. peki niye ilan edildi? khk çıkarmak için.
muhalafet ne diyor? kardeşim bu darbe meclise yapıldı, sen meclisi by pass ediyorsun. getirdin de çıkarmadık mı? peki khk'larla ne yapıldı? askerler ordudan atıldı. amenna (umarım gerçekten suçsuz olanlar ayırt edilir). başka? askeri liseler kapatıldı, harp okulları milli savunma üniversitesine bağlandı.
geçen gün başka bir entryde yazdım. darbe oldu diye okul kapatmak, kepçeye, tanka ceza vermeye benzer. darbeyi okulun kendisi mi yaptı yoksa oradaki görevliler mi? darbecileri atarsın, yeni öğrenciler alırsın.
bilmem farkında mısınız. önümüzdeki beş yıl boyunca askeri okullardan öğrenci mezun olmayacak. gelecekte, komuta kademesinde oluşacak beş yıllık dev bir boşluk var.
bakan ne diyor: okullardaki öğrencilerin %95'i fetöcü. amenna. peki geri kalan %5 ne olacak? hatırlatayım dedim. hani entrynin başında söylemiştiniz. 'biz her şeyi allah rızası için yaparız.' diye. o allah rızasının içinde, kul hakkı da var mı? varsa, hakkı yenen o %5 için ne düşünüyorsunuz? 'pardon. yapacak bir şey yok.' sizin için yeterli mi? o çocuklardan biri, kardeşiniz ya da oğlunuz olsa ne düşünürdünüz?
bu %5i nasıl ayırt edeceği devletin bileceği iştir. eğer devlet suçluyla masumu ayırt edemiyorsa batsın gitsin zaten.
khk'yla kuvvet komutanlıkları başbakana bağlandı. genel kurmay başkanı sembolik bir makama döndü. yani bundan sonra genel kurmay başkanı kuvvet komutanlarına emir veremeyecek. orduda emir komuta zincirinin bozulmasının ne demek olduğunu siz anlayamazsınız. askerlik yapan birine sorun o bilir. allah göstermesin, ülke işgale uğrayacak olsa, korkarım ki, bundan sonra her asker, bir üstünden alacağı emri sorgulamaya başlayacak. 'bana yazılı emir getirmeden şurdan şuraya gitmem.' diyecek. çözüm süreci nanesinde olanları hatırlayın. asker operasyon talebinde bulunuyordu, vali vermiyordu. cumhurbaşkanı ne dedi? 'valilerimiz yüzünden terör örgütü mayın döşemiş.'...
akıncı üssü kapatılacakmış. bravo. darbeyi üssün kendisi yaptı ya ondandır. kapatın gitsin. orduda bu defa da misal süleymancıları yerleştirin. akıncı üssü olmadığı için onlar asla darbe yapmazlar.
fetöcüler sadece orduda mı çöreklendi. yargı onlarda değil miydi. kapatın gitsin mahkemeleri o zaman.
bu iş kapatmakla oluyorsa, ülkeyi komple kapatın. ben size garanti veriyorum darbe marbe olmaz o zaman...
her şey normale döndü diyen yok. bilakis hiçbir şey normale dönmedi. dönmez de. ülkenin çivisi çıktı. eğer aklımızı başımıza almazsak düzeleceği de yok. ülke adeta oksijen çadırına girmişken, siz çıkıp 'isteseniz de istemeseniz de o parkı yıkıp topçu kışlasını yapacağız.' diyebiliyorsanız, üzgünüm ama ülke kolay kolay normale dönmez.

küçük olduğu için 500 yıllık camiyi yıkmak

kultabisi

hangi medeniyete ait olursa olsun, tarihi eserlere karşı, benim gibi hassasiyet gösterenlerin, bu olay karşısında neler hissettiklerini az çok biliyorum.
dini hassasiyetleri yüksek olanlara ise şunu düşünmelerini tavsiye ediyorum. düşüncelerinizi ve eylemlerinizi, olaylara ve oluş biçimlerine göre mi şekillendiriyorsunuz yoksa kimin yaptığına göre mi?
misal, 15 temmuz gecesi ve devamında, gerçekten de demokrasinin korunması adına mı sokaklara çıktınız, yoksa tayyip erdoğan dediği için mi? aynı darbe girişimi, farzedelim ki, chp ya da mhp iktidarında olsaydı, ve kılıçdaroğlu ya da bahçeli insanları sokağa davet etseydi, yine sokaklara çıkar mıydınız?
kılıçdaroğlu ya da bahçeli, bir terör örgütüne yıllarca her türlü desteği verseydi, ülkenin kılcal damarlarına kadar örgütlenmelerini sağlasaydı ve yıllar sonra çıkıp, 'ya kusura bakmayın. kandırmış bunlar bizi.' deselerdi, tepkiniz ne olurdu?
rize'deki tarihi camiyi, chpli bir belediye, ya da mhpli bir belediye, daha büyüğünü yapmak maksadıyla yıksaydı, nasıl bir tepki verirdiniz? aslında cümlenin sonuna soru işareti koydum ama sorunun cevabından neredeyse eminim.
hayata dair yaklaşımınız, kim olursa olsun doğruyu yapanın yanında olmak değilse. bunun yerine doğruyu kimin söylediğine ya da yaptığına bakarak karar veriyorsanız, siz millet değilsiniz. hatta toplum bile değilsiniz. olsanız olsanız ancak güruh olabilirsiniz.
...
adalet bakanı geçenlerde şöyle dedi: 'dostlarımız yıllar boyunca fetö'yle ilgili bizi uyardılar. biz dinlemedik. 17-25 aralıktan sonra da biz söyledik onlar dinlemedi.'
şimdi darbenin ardından, akıl almaz kararlar alınıyor. askeri okullar kapatılıyor, karargahlar kapatılıyor, askeri birliklerin önünde çöp kamyonları bekletiliyor, ordudaki emir komuta zinciri yerle bir ediliyor. ve birçok insan, bunun yanlış olduğunu dile getiriyor. 'yapmayın, etmeyin. yanlış yapıyorsunuz. bunların acısı hem kısa vadede hem uzun vadede ülkenin başına büyük belalar getirir.' diyorlar. dinleyen yok.
ne olacağını az çok hepiniz biliyorsunuz değil mi? bir süre sonra, 'yanılmışız, aldanmışız.' diyenler olacak yine.
yanlışı babam da yapsa yanlıştır, düşmanım da yapsa yanlıştır. ve onurlu bir insanın yapması gereken tek şey, yanlışa yanlış demektir.

alman usulü

kultabisi
bir başlık vardı ama unuttum şimdi. görgü kurallarıyla ilgiliydi. bulmaya üşendim, buraya yazayım: hesabı, davet eden öder. davet edenin kadın mı erkek mi olduğunun bu durumda önemi yoktur.

dünya

kultabisi
türkiye'nin olduğu kısımdaki dönüş hızı, diğer yerlerinin üç dört misli olmalı. böylesine yoğun ve değişken gündem başka türlü açıklanamaz.

ülkede şu an ulaşımın ücretsiz olması

kultabisi
madem ulaşım ücretsiz. ben de, yazıdaki yazım hatalarını ücretsiz düzelteyim bari. adım hıdır, elimden gelen budur.
(başlıktaki şuan -şu an şeklinde- ayrı yazılmalıydı.
darbe girişiminden beridir ulaşım ücretsiz. bu durumun devam etmesi ve sürekli ücretsiz kalması taraftarıyım. gerçi ankara da (da bitişik yazılmalıydı ancak kesme işaretiyle ayrılmalıydı) bu ücretsiz olma durumunun pekte (te, de şeklinde yazılmalıydı ve ayrı olmalıydı) bir önemi yok. çünkü her yere dolmuş hattı döşenmiş zaten zamanında. geri kalan yerlere de özel halk otobüsleri gidiyor. ancak diğer illerde tam olarak bu kadar çıkar ilişkili değil. ankarada da (birinci da kesme işaretiyle ayrılmalıydı) metrolar ve bi kaç belediye otobüsü için de güzel bir durum.

ücretsiz olmasını savunma nedenim ise, zaten zar zor geçim eden (geçim eden yerine geçinen denmeliydi) bir sürü insan var. asgari ücreti belirlerken (ücret belirlenirken olmalıydı) açlıktan ölmeme üzerine belirleniyor, öğrenci kesmine (kesmine değil kesimine olmalıydı ancak bunu görmezden gelebiliriz. basit bir typo olarak kabul ediyorum) hiç girmiyorum bile (cümle sonunda nokta unutulmuş) bu insanların piyasaya katacakları parayı direk (direkt olmalıydı) devlete ödemeleri yerine diğer ticari kazançlarla esnaf--banka aracılığı ile gitmesi taraftarıyım. (cümlede bir dağınıklık var ancak sebebini tam bulamadım. kafam dağınık. özne yüklem uyumsuzluğu olabilir. neyse dur bakalım. sanırım düzgün hali şöyle bir şey olmalıydı: bu insanların piyasaya katacakları paranın direkt devlete ödenmesi yerine diğer ticari kazançlarla, esnaf-banka aracılığı ile gitmesi taraftarıyım.) kişiler en azından yola ödeyeceği parayı bırakın da bir ihtiyacına ödesinler.
netice itibarıyla, 2 veriyorum. bizımla değılsın...

paralelcileri şikayet etmek

kultabisi
enteresan bir durumdur. iki üç yıl öncesine kadar, paralelcileri şikayet edenler içeri atılırken, şimdi şikayet edilenler içeri atılıyor. burası türkiye. bir bakmışsın, birkaç sene sonra da şikayet edildiğinde görmezden gelenler içeri atılmış.

20 temmuz 2016 olağanüstü hal ilanı

kultabisi
son gelişmeler üzerine, sıradan bir vatandaş olarak, bana göre olması gerekendir. ancak chp'nin red oyu vermesinin, kendileri açısından tutarlı olduğunu düşünüyorum.
şöyle ki: olağanüstü hal ilan edilmesinin hükümet açısından en büyük avantajı, çıkartacağı kanunları meclise getirmeden, bakanlar kurulu aracılığıyla kanun hükmünde kararname olarak çıkarma imkanı vermesi. yani hükümet diyor ki, 'beyler işimiz acil. kaybedecek zaman yok. o yüzden kanun yapmayla uğraşamayız. kanun hükmünde kararnameyle idare edeceğiz bir süre.'
buna karşılık, chp de diyor ki. 'kardeşim bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. bu darbe meclise karşıydı. darbe gecesi muhalefet milletvekilleri de buradaydı. sen şimdi kalkmış, meclise karşı yapılmaya çalışılan bir darbede, meclisi by pass ediyorsun. kaldı ki, darbeyle ilgili kanun getirdin de hayır mı dedik? itiraz mı ettik? sen daha bunu bile denemeden meclisi kaldırıp bir kenara koydun hemen.'
bana göre haksız da sayılmazlar.

idam cezası

kultabisi
tekrar getirilse bile, 15 temmuz darbecileri için uygulanamayacak olan cezadır. nedeni basit. hukukun en temel ilkelerinden biri: kanunların geriye yürümezliği ilkesi.

kamua paralel yapı temizliği

kultabisi
çetin altan'ın meşhur bir lafı vardır:
''batıda düello kültürü vardır. insanlar meselelerini düelloyla halleder. bizim gibi doğu toplumlarında pusu kültürü vardır. düşmanımıza pusu kurarız.'' der.
ben buna eklemede bulunuyorum. bizim toplumuzdaki özelliklerden biri de linç kültürü.
hukuka, adalete bakan insan pek yok.
bugün ayın 20'si. 5 gün içinde suçlular bulundu, yargılama yapıldı, hüküm verildi ve infazlar başladı. mahkemeler mi? ne gerek var canım?..
işin kötüsü ders de almıyoruz.
çok uzak değil. birkaç sene öncesine gidin. ergenekon'dan, balyoz'dan içeri alınan generallere neler demiştik. etmediğimiz hakaret kalmamıştı. hapiste ölenler olmuştu. peki sonra ne oldu. ölmeyenler aklandı ve çıktı. ama çoğunun hayatı kaydı. geleceği karardı. biraz şanslı olanlar tekrar ordudaki görevine döndü ve kaderin cilvesine bakın ki, o hain dediklerimizin bir kısmı, bu darbenin önlenmesinde aktif rol aldı.
bakın, şu an hain dediklerimizin bir kısmının belki darbeyle hiçbir bağlantısı yok. öyle puslu bir ortamdayız ki, birbiriyle kişisel kini olanlar bile birbirini paralelci olarak jurnalliyor. cemaatçi diye gözaltına alınan koyu ülkücü hakim ve savcılar biliyorum. muhtemelen aklanıp çıkacaklar (en azından öyle umuyorum).
insanların öfkesini anlamak zor değil ancak hiç akıldan çıkarmamak lazım. bu insanların içinde masum olanlar olabilir. beklemek ve yargıdan çıkacak kararı görmek lazım.
hatta daha da ileri gidiyorum. darbeci oldukları ispatlansa bile hukuktan ayrılmamak lazım. netice itibarıyla, bu ülke bir aşiret topluluğu değil bir hukuk devleti. ve hukuk devletinde, insanlar suçlarının karşılığı neyse onu çekerler. toplumsal bir histeriyle alınan kararlar, bizi daha demokratik bir toplum yapmaz.
düşünün bir. 1960'ta asılan başbakanın utancını hala yaşıyor bu ülke.
bu başlığın konusu değil ama, darbecilerin cenaze namazını kıldırmama kararı alan diyanet'in kararı da ayrı bir utanç bu ülke için. bunun, ölmüş bir katilin cesedini tekmelemekten hiç bir farkı yok ve böyle bir davranış ancak ilkel toplumlara yakışacak bir tutumdur. tekrar ediyorum biz bir hukuk devletiyiz. darbeciler başarılı olsaydı, onların yapacağını düşündüğümüz şeyleri onlara yaparsak hukuk devleti değil derebeylik oluruz. katil de olsa, hain de olsa onların hukuklarını muhafaza etmek gerekli. terör örgütü elebaşından esirgenmeyen hukuk, darbecilerden esirgenmemeli. büyük devlet ancak böyle olunur.

akın öztürk

kultabisi
hislerim, darbe girişiminde rol almadığını söylüyor. belki de öyle olmasını istiyorum, zira bunu dayandıracağım hiçbir somut delilim yok.
silahlı kuvvetler içerisinde, hayranlıkla takip ettiğim komutanlardan biriydi. bu nedenle, darbenin liderlerinden biri olsa bile, tutuklandığında 'evet, darbe yapmaya çalıştım.' demesini umdum. benim ölçülerime göre, darbe yapmaya çalışıp, başaramayınca çark edebilecek biri değil. umuyorum aklanır.

15 temmuz 2016 linç edilen askerler

kultabisi
@9 paylaştığınız iki fotoğrafı dikkatle incelerseniz, trafik kazası haberindekinin photoshoplu olduğunu farkedebilirsiniz. kafa kesilme haberindeki orijinal fotoğrafın arka planında yarısı görünen türk bayrağı, trafik kazası haberinde silinmiş. ayrıca, bu haberi burada paylaşmadan önce internette araştırmış olsaydınız, trafik kazası haberinin orijinalinde herhangi bir fotoğraf kullanılmadığını da görebilirdiniz.
askerin kafası gerçekten kesildi mi bilmiyorum ancak, bu fotoğrafın trafik kazası haberine ait olmadığı çok açık.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol

tag heuer carrera womens price montblanc timewalker 2017 replica watches rolex oyster perpetual datejust made in hong kong vintage heuer chronograph replica watches hublot 992703 price panerai limited edition 2015 replica ladies watches ulysse nardin watches platinum brand watches for ladies uk replica watches belfort watch kickstarter breitling yellow face chrono uk replica watches